'İnsan hakları savunucularını hedef alan dijital gözetimlere son verilmeli'
Uluslararası Af Örgütü'nün insan hakları savunucularını hedef alan dijital gözetimlere karşı başlattığı kampanyayı örgütün Türkiye Şubesi İletişim Direktörü Tarık Beyhan ile konuştuk.
Zafer Kıraç* kiraczafer@yandex.com
Birleşmiş Milletler ‘insan hakları savunucusu’ nu, bireysel ya da örgütlü olarak insan haklarını desteklemek ya da korumak üzere çalışan kişi olarak tanımlıyor. Bugün ne yazık ki dünyanın her yerinde, çok sayıda insan hakları savunucusu kendi insan haklarının ihlal edilmesi gibi durumlarla karşı karşıya.
İnsan hakları savunucularının oynadıkları önemli rol ve savunucuların pek çoğunun maruz kaldığı ihlaller, Birleşmiş Milletler'i gerek savunucuları gerekse etkinliklerini koruyacak özel çabalar gerektiğine ikna etmiştir. 1998 tarihinde, kendi başına bir hak olarak insan haklarının “savunusunu” resmen tanımlamak ve “insan hakları savunucuları” olarak bu alanda çalışma yapan insanları tanımak için yaygın olarak kullanılan adıyla ‘İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’ imzalanmıştır.
Uluslararası Af Örgütü, insan hakları savunucularının yakın zaman önce yaşadıkları bir ihlali skandal olarak nitelendiriyor ve kampanya başlatıyor: İnsan hakları savunucularını hedef alan dijital gözetimlere son verilmeli! Türkiye Şubesi İletişim Direktörü Tarık Beyhan ile skandalın ortaya çıkışını, sonrasında yaşanan gelişmeleri ve başlattıkları kampanyayı konuştuk.
Af Örgütü dünyanın her yerinde çalışmalar yapıyor ve önemli raporlar hazırlıyor. Kampanya metninizde çok açık diyorsunuz ki 'Bazı ülkelerde insan haklarını savunmak ve hakikati ortaya çıkarmak oldukça tehlikeli ve riskli'. Bunu biraz, bu kampanyanın ötesinde açabilir miyiz? Hem dünya hem Türkiye' olarak ne durumdayız?
Dünyanın neredeyse her yerinde hükümetler ve diğer aktörler insan haklarını ihlal ediyor. İnsan haklarını savunan ve hak ihlallerini belgeleyen kişiler, insan hakları savunucuları, bu nedenle önem taşıyor. İnsan hakları savunucuları hak ihlallerinin dünyaya duyurulmasını ve faillerin hesap vermesini sağlamaya çalışıyor. Tam da bu nedenle özellikle muhalefete tahammülü olmayan hükümetler yaptıklarının üstüne gidilmemesi için insan hakları savunucuları ve gazeteciler gibi kişileri hedef alıyor. Hükümetler hedef aldığı kişileri susturmak için yargısal taciz, gözaltı, tutuklama, tehdit, karalama kampanyaları, zorla kaybetmeler ve hatta bazen doğrudan fiziksel saldırılar ve yargısız infazlar gerçekleştiriyor.
Türkiye’de son yıllarda özellikle yargısal taciz, gözaltı, tutuklama, karalama kampanyaları insan hakları savunucularını ve gazetecileri susturmak için sıklıkla kullanılıyor. Birçok gazetecinin bu yollarla hedef alındığını kamuoyu zaten biliyor. Bunun yanı sıra özellikle kamuoyunda Büyükada Davası olarak bilinen davada 11 insan hakları savunucusunun gözaltına alındığı, bir bölümünün tutuklandığı ve sonunda dördünün ceza aldığını gördük. Yargıtay’da bekleyen bu dava, insan hakları savunucularının üzerinde sallanan bir kılıç vazifesi görüyor.
Önümüzdeki süreçte insan hakları savunucularını ve örgütlerini bekleyen tehlikeler, olumsuzluklar neler olabilir?
Türkiye’de örgütlenme özgürlüğüne dair zaten birçok kısıtlama vardı. 2020 yılının sonunda yasalaşan 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun ek tehditler yarattı. Sivil toplumun çalışmalarını finanse etmesinin önüne yeni engeller getirilirken, denetim adı altında baskı kurmayı kolaylaştıran yeni mekanizmalar kuruldu. Aynı kanunla getirilen bir başka düzenleme ise sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin durdurulmasına neden olabilecek bir terör düzenlemesi. Derneklerin herhangi bir pozisyonunda görev sahibi olan kişilerin, Türkiye yasalarında zaten oldukça muğlak olan terör tanımına dayanarak suçlanan herhangi bir kişi ile irtibatı nedeniyle derneklerin faaliyetine İçişleri Bakanlığı son verebiliyor. Birçok insan hakları savunucusu terörle bağlantılı suçlamalarla yargılanıyor. Sadece insan hakları savunucuları ile bağlantınız nedeniyle derneğiniz kapatılabilir. Biz bu kanunun elden geçirilmesi ve gerçekten kanunun adında yer amaca yönelik tekrar düzenlenmesi için çalışıyoruz.
Tam olarak neler yaşandı ve bu kampanya fikri ortaya çıktı?
2018 yılında Uluslararası Af Örgütü tarafından yapılan bir araştırma ile NSO’nun ürünlerinin insan hakları savunucularını ve aktivistleri hedef aldığı ortaya çıkarılmıştı. O tarihten beri Uluslararası Af Örgütü’nün gündemde tutmaya devam ettiği NSO tarafından üretilen Pegasus casus yazılımının çoğunlukla otoriter hükümetler tarafından kullanıldığı tespit edilmişti.
2021 yılında Pegasus casus yazılımının müşterisi olan hükümetler tarafından 2016 yılından beri hedef alınan kişilerin telefon numaralarını içeren bir listenin sızması sonucu başlatılan projede Uluslararası Af Örgütü hedef alınan kişilerin cep telefonlarının teknik incelemesini gerçekleştirme görevini üstlendi. Uluslararası Af Örgütü ve Forbidden Stories ortaklığında ‘Pegasus Projesi’ adı altında yürütülen çalışma NSO’nun hak ihlallerini devam ettirdiğini ortaya koydu.
Bunun üzerine, insan hakları savunucuları, gazeteciler ve aktivistlere yönelik tehdit, takip ve dijital gözetlemeye son verilmesi talebiyle bir imza kampanyası başlattık.
Biraz teknik bir soru olacak ama daha iyi anlayabilmek için bunu sormam lazım. İnsan hakları savunucularına, gazetecilere ve sivil topluma yönelik dijital saldırılar nasıl gerçekleşiyor?
Bunun birçok yöntemi var. Hak savunucularına, gazetecilere, sivil topluma yönelik dijital mecraların gücü kullanılarak hükümetler tarafından sindirme ve korkutma amaçlı karalama kampanyaları da yürütülebiliyor. Ama Pegasus gibi yazılımlar dijital alandaki en tehlikeli silahlar. Casus yazılımlar, bulaştıkları cihazlardan cihaz sahibinin bilgisi dışında bilgi toplayarak başka bir kişiye aktarmayı amaçlayan kötü amaçlı yazılımlardır. Dünyada çok fazla casus yazılım bulunmasına rağmen hem işletim sistemlerinin kendi güvenlik önlemleri hem de anti-virüs firmaları tarafından üretilen yazılımlar bu tarz kötü amaçlı yazılımların çoğunu engelleyebilmektedir.
Bu güvenlik önlemlerini aşmak isteyenler, daha karmaşık ve gelişmiş yöntemler kullanmak zorundadır. Tam da bu nedenle, dünyanın çeşitli yerlerindeki yazılım şirketleri, bu önlemleri aşmak için kolay tespit edilemeyen üst düzey casus yazılımlar üretiyor. Özel hayatın gizliliğini ihlal eden bu yazılımlar, uluslararası standartlar gereği yasal olarak sadece istihbarat servisleri gibi hükümet organlarına ve sadece suçla mücadele etmek için kısıtlı bir süre için ve son yöntemlerden biri olarak kullanılmak üzere ve çoğunlukla devletlerin izniyle satılabiliyor. Pegasus, bu amaçla üretilen yazılımlardan sadece bir tanesi. Fakat yaptığımız araştırmalar, Pegasus’un insan hakları savunucuları ve gazetecileri hedef aldığını, suçla mücadele etmek amacından öte muhalifleri sindirmeyi amaçladığını ve yazılımın üreticisinin de bunun farkında olduğunu gösteriyor.
Casus yazılımların en tehlikeli yanı, size ve iletişimde olduğunuz kişilere dair çok detaylı bilgiler edinilebiliyor ve bu yolla ne zaman nerede olacağınızdan, kiminle ne konuştuğunuza kadar her türlü bilgiyi edinebiliyorlar. Ayrıca ihtiyaç duyulması halinde cihazınıza istedikleri dosyaları da yerleştirebiliyorlar.
Pegasus gibi casus yazılımların en önemli özelliği ise tespit edilmesinin zorluğu ve telefona tam erişim sağlamasıdır. Bu sayede, yazılımların güvenlik önlemleri anlamsızlaşıyor ve telefon aracılığıyla yapılan her türlü işlem, görüşme ve yazışma ele geçirilebiliyor. Pegasus aynı zamanda Android, Blackberry, iOS ve Symbian işletim sistemi kullanan cihazların hepsine erişebiliyor.
Casus yazılımların iki bulaşma şekli çok yaygın. Birincisi SMS, e-posta veya mesajlaşma uygulamalarına hedef kullanıcıyı gönderilen linke tıklamaya ikna etmeyi amaçlayan bir mesajın gönderilmesi. Bu en tanınan yöntem olmakla birlikte hala işleyebiliyor. Buna sosyal mühendislik mesajı deniyor.
İkinci yöntem özellikle Pegasus’un kullandığını bildiğimiz yöntem. Bu yöntem, siz hiçbir şey yapmasanız da cihazınızdaki işletim sistemi ve uygulamaların açıklarını istismar ederek cihazınıza casus yazılımın yüklenmesini sağlıyor. Sıfır tık denilen bu yöntem ile casus yazılım olmayan telefonunuza gün boyu dokunmasanız bile birdenbire casus yazılım olabiliyor.
'Dijital cihazlarına izinsiz erişim sağlanarak gizlice gözetleniyor, susturuluyor ve korkutuluyor.' Bu süreci biraz açabilir misin?
Casus yazılımların hukuksuz kullanımı, bir suç faaliyetine bulaşmayan hak savunucuları ve gazeteciler gibi kişilerin cihazlarından her türlü bilginin edinilmesine yol açıyor. Bu tarz hukuksuz gözetimler, ilgili kişiler üzerinde “chilling effect” olarak bilinen ve Türkçeye soğutma etkisi olarak geçen etkiyi yaratıyor. Özellikle otoriter hükümetler altında faaliyet gösteren hak savunucuları ve gazeteciler, yürüttükleri yasal çalışmaların hükümetler veya hükümet organları tarafından hukuk dışı müdahalelere maruz kalabileceği ve bu faaliyetler nedeniyle baskı ve zulüm görebilecekleri korkusuyla bazı işlerini yapmaktan çekinebiliyor. Örneğin haksız yere terör suçlaması yöneltilen bir insanın haklarını korumak veya sadece adil şekilde yargılandığından emin olmak için yaptığınız çalışmaların aleyhinize kullanılma ihtimali doğuyor. Bazı davalarda kamuoyuna açık şekilde yürütülen faaliyetlere dair dosyaların bile suç unsuru gibi yansıtıldığını gördük.
Bu sorun Türkiye'de nasıl yaşanıyor?
Türkiye’de Pegasus casus yazılımının kullanıldığına dair elimizde bir veri yok. Fakat Türkiye’nin benzer yazılımlar edinme girişiminde bulunduğunu biliyoruz. Dijital gözetim riskinin yüksekliği Türkiye’de faaliyet gösteren hak savunucuları ve gazetecilerin faaliyetlerini yürütürken sürekli olarak dikkatli olmasını gerektiriyor. Davalarda karşımıza çıkan zırvalık seviyesindeki suçlamalar nedeniyle, birçok kişi kötüye yorulabilecek ifadeler kullanmamak için yazışmalarını çok dikkatli gerçekleştirmeye çalışıyorlar hatta espri yapmaktan kaçınıyorlar.
Kampanya uyarma görevini yerine getiriyor. Ancak bunun ötesinde yapılması gerekenler olduğu ortada.
Öncelikle şunu belirtmek isterim. Bu kampanya sadece uyarı amacı taşımıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün imza kampanyaları toplanan imzalarla birlikte ilgili kişi ve kurumlarla görüşmeler gerçekleştirmemize ve kamuoyu baskısı sayesinde insan hakları lehine değişim yaratmamıza aracılık ediyor. Bu konu özelinde en önemli değişim talebimiz bu ve benzeri gözetim araçlarının kötüye kullanımının engellenmesi, kötüye kullandığı bilinen veya sıklıkla insan hakları ihlalleri ile anılan ülkelere satışının engellenmesidir. Bu sadece devletlerin sorumluluğu da değil, BM İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeler şirketlere de insan haklarına saygı duyma ve insan hakları ihlallerine katkı sunmama sorumluluğu yüklüyor. Bu nedenle şirketlerin ürünlerinin nasıl kullanıldığına dair sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Tüm toplumun dijital gözetime karşı açık pozisyon alması gerekiyor.
Çok teşekkür ederim. Evet önemli bir kampanya yapılıyor. Sadece insan hakları savunucularını, gazetecileri ve sivil toplum örgütlerini değil bütün toplumu ilgilendiriyor. Kampanyaya destek vererek bu uygulamaya son verilmesini talep etmeliyiz.
*İnsan Hakları Çalışanı