“İnsan onuru dokunulmazdır” der Alman anayasasının ilk maddesi. “İnsan onuruna dokunulur” diyen gazeteci-yazar Ulrike Meinoff da sol öğrenci ve siyasi harekete yönelik devlet şiddeti sonrası RAF örgütünün ideoloğuna dönüşmesiyle birlikte, bizzat Almanya devlet aygıtının tehlike ya da tehdit olarak algıladığı bireye yapabileceği zulmü hayatı pahasına ifşa etmiştir. Bugün Almanya’nın her yerinde Holokost anıtları yükselse de, toplumsal bellek Nazi döneminin insanlık dışı kıyım politikalarını bilse de halen yükselen ırkçı siyasi oluşumların varlığı, mücadelenin ne denli çetin olduğunu gösterir.
Katliam ve kıyımlarla dolu tarihin hiçbir dönemi ile zerre bir resmi ödeşmenin yaşanmadığı ülkemizdeyse bütün öncelik; devletin güvenliği, milli birlik ve bütünlüktür. Teklif dahi edilemeyecek yasalardan bahsolunur. Ve bir gece yarısı çocukları tecavüzcüleriyle evlendirmek üzerinden fail aklayan bir önerge teklif dahil edilebilir.
KARŞI ÇIKMAK BİLE ZÜL OLDUĞUNDA
Şimdi burada çıkıp günlerdir infial yaratmakta olan önergeyi savunma işine soyunan AKPli bakanların, siyasetçilerin geveleme ve saçmalama üzerine kurulu gerekçelerini yinelemek istemem. Her şey bir yana, sadece Türkçe açısından bakıldığında bile, cümleler mantık yoksunu haliyle havada asılı kalır. Çünkü öyle şeyler vardır ki, savunulamaz. Ve hatta öyle şeyler vardır ki, bunlara karşı çıkmanın kendisi bile züldür. Karşı çıkmak, sanki konuşulabilir bir şeymiş, kıldığı için bir kepazeliği…
Ama o önergenin kendisini bir kez daha kayda almak isterim. Hiç unutmamak için: "Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçundan, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazının ortadan kaldırılmasına karar verilir."
REZİL TANIM ARAYIŞLARI
Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçu nedir, kim bedenine, ruhuna, varlığına dokunulmuş bir çocuğu hangi kıstas üzerinden böyle bir değerlendirmeye tabi tutabilir, inanın bilmiyorum. Tecavüz her kime hangi yaşta bulunulursa bulunulsun en büyük insanlık suçlarından biri. Bu sebeple zaten işkence ve katliam yöntemi olarak da uygulanıyor. Ama tecavüze uğrayan bir de çocuk olduğunda aslında topyekûn insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur önümüzdeki. Tecavüz, bu sebeple sadece mağdurun değil, kendisine insan diyen herkesin onuruna dokunur.
Kadın ve çocuk örgütleri, tam da kapılarına mühür vurulmuş bugünlerde, sesin binadan ibaret olmadığını haykırıyor. “Kadın ve çocuklara ‘tecavüz hakkı’ verecek hiçbir yasayı kabul etmeyeceğiz!” diyorlar, çünkü önergenin meali tam da bu. “Cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi anlamına gelecek 103. madde değişikliği, süren ceza davalarındaki ve bundan sonra gerçekleşecek istismarlardaki failleri korumaya hizmet ediyor” uyarısını da ekliyorlar.
RIZA DEDİĞİN
Cinsel ilişkiye rıza yaşı diye bir şey yoktur. Cinsel ilişkiye razı gelinmez. O ilişki arzu edilir karşılıklı olarak. Ötesi tecavüzdür ve öznesi çocuk olduğunda durum daha da trajik bir hal alır. Tecavüz suçlularını kurtarmaya, çocukları ise travmalarının baş müsebbibi olanlarla bir ömürlük esarete yönelten bir önerge tartışılıyorsa, orada zaten her daim sorgulayageldiğim şu meşhur ‘ailenin bütünlüğü’ ve ‘genel ahlak’ kavramları başta olmak üzere ülkenin ta kendisi batsın diye düşünürüm ben.
GAYRİMİLLİ İRADELER
Bir milli irade var bir de ezim ezim getirilen, besbelli gayrimilli iradeler. HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere milletvekilleri, danışmanları, partinin çalışanları; DBP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel başta olmak üzere siyasetçiler; Özgür Gündem ve Cumhuriyet’in genel yayın yönetmenleri, yazı işleri müdürleri, yöneticileri ve dahi avukatları başta olmak üzere gazeteci ve yazarlar; insna hakları savunucuları kerameti kendinden menkul gerekçelerle tutuklu. Çoğu tecritte, notlarının ulaşması bile engellenirken, hayatlarından da endişe ediliyor. Seçilmiş belediye başkanları ya görevden uzaklaştırılmış ya hapishanede. Gasp edilmiş binalarda kayyımlar kol geziyor. Akademi, okul, kamu her yer ihraçlarla yaralı. Buralarda da kayyım rektörler ve muhbirler cirit atıyor. Ve işte bütün bunların toplamına düzen deniyor, şaka gibi. Olağanüstüsünden bir hal, haller içinde.
Ve bu ortamda çocuklar, kadınlar, bir de tekmil muhalifler varlık mücadelesi veriyor. Varlık mücadelesinin özüyse akıl sağlığını korumaya ve mücadele gücünden, azminden hiçbir şey kaybetmemeye dayanıyor çokluk. İnsan hakları kültüre göre değişmez. Adaletsizliğe, zulme bulunabilecek yasal kılıf yoktur. İnsanın onuruna dokunduğunuz yerde, hayatın olağan akışında sürmesini bekleyemezsiniz. Baskı ve korku da bir an gelir, miadını doldurur. O ki bir kez dokunulmaza dokunulmuştur.
O kadar çok el var ki yakanızda, o kadar çok ah ensenizde, olurunuz yok.