İnsanlar aslında iki milyon yıldır beslenme zincirinin zirvesinde
Bizim türümüz de dahil olmak üzere, insansıların yaklaşık iki milyon yıldan beri beslenme zincirinin en üst basamağında olduğu tespit edildi.
Mike McRae
Paleolitik Çağ’da (‘Yontma Taş Devri’ diye de bilinir/ç.n.) yaşayan atalarımızın beslenme biçimleri hakkında yapılan yeni bir araştırmaya göre, Paleolitik mutfak yetersiz ve bitkisel olmanın ötesine geçmiyordu. İki milyon yıl boyunca, Homo sapiens bitkilerle beslenmeyi terk ederek büyük oranda etle beslenmeye başladı ve bu değişim, onları besin zincirinin en tepesine yükseltti.
‘Paleo’ yiyecekleri düşündüğümüzde, hayal edebileceğimiz şey, meyveler, tahıllar ve bifteklerden oluşan dengeli bir beslenme tarzı değildi. Bununla birlikte, İsrail’deki Tel Aviv Üniversitesi ve Portekiz’deki Minho Üniversitesi’nden antropologların aktardığı kadarıyla, modern avcı-toplayıcılar bizlere geçmişte yediğimiz şeyler hakkında yanlış bir izlenim verdiler.
DEĞİŞEN DÜNYA BİZLERİ DE DEĞİŞTİRDİ
İsrail’in Tel Aviv Üniversitesi’nde görevli Miki Ben-Dor, “Ne var ki bu karşılaştırma boşuna; çünkü 2 milyon yıl önce avcı-toplayıcı topluluklar filleri ve diğer büyük hayvanları avlayabilir ve tüketebilirken, bugünün avcı-toplayıcıları bu tür ödüllere ulaşamaz” diyor.
Modern insan anatomisi ve fizyolojisinden antik insan kemikleri ve dişlerinin içindeki izotopların ölçülerine kadar bulunan her şey üzerinde yapılan yüzlerce eski çalışmaya bir göz attığımızda, yaklaşık 12 bin yıl öncesine dek zirvedeki yırtıcılar olduğumuzu görüyoruz. İki buçuk milyon yıl öncesine kadar yaşamış olan insansıların alışveriş listesini yeniden oluşturmak, bitki kalıntılarının hayvan kemikleri, dişleri ve kabukları gibi kolay biçimde korunamaması nedeniyle çok daha güç.
Başka araştırmalar, bitki ağırlıklı beslenme biçimlerinin bölgesel örneklerini bulmak amacıyla kemiklerin ve diş minelerinin kimyasal analizlerini kullandılar. Fakat bunu bir bütün olarak insanlık bağlamında öngörebilmek hiç de kolay değil. Fosil kayıtlarında et sağlamak amacıyla avlanıldığına ilişkin pek çok kanıt bulabiliriz fakat ne topladığımızı tespit edebilmek için, antropologlar, modern etnografyaya geleneksel olarak çok az şeyin değiştiği varsayımı üzerinden baktılar.
Ben-Dor ve meslektaşlarına göre, bu büyük bir hata. Ben-Dor, “Ekosistem tamamen değişti ve koşullar karşılaştırılamaz” diyor.
BUZ DEVRİ BİR DÖNÜŞÜMÜ TETİKLEDİ
Pleistosen Çağı (‘Buz Devri’ diye de bilinir/ç.n.), dünya tarihinde, biz insanlar açısından tayin edici bir dönemdi. Bu çağ biterken, dünyanın uzak köşelerine doğru yürüyor ve aile ağacının dalındaki diğer tüm insansılardan daha uzun süre yaşıyorduk. Son büyük buzul çağının egemen olduğu Avrupa ve Kuzey Amerika’nın büyük kısmı aralıksız biçimde kalın buz örtüsü altında gömülüydü.
Aşırı miktarda su, buz halinde hapsolmuşken, dünyadaki ekosistemler şu anda gördüğümüzden çok farklıydı. Mamutlar, mastodonlar ve dev tembel hayvanlar da dahil olmak üzere, etrafta gezinen iri cüsseli hayvanlar bugün gördüğümüzden çok daha fazla sayıdaydı. Şüphesiz, Homo sapiens’in bu devasa yemek çeklerini avlamak amacıyla marifetlerini ve esrarengiz dayanıklılıklarını kullandıkları bilinmeyen bir şey değil. Buna karşın, bu otoburları avladıkları sıklığı anlamak o kadar da kolay olmuyor.
Araştırmacılar, sadece fosil kayıtlarına bel bağlamak veya tarım öncesi kültürlerle kısıtlı karşılaştırmalar yapmaktan ziyade, kendi bedenlerimize gömülmüş haldeki bulgulara yöneldiler ve bunu en yakın kuzenlerimizle karşılaştırdılar.
Ben-Dor, “Taş devri insanlarının beslenme rejimini tekrar oluşturmak için başka yöntemler kullanmaya, kendi bedenimizde, metabolizmamızda, genetiğimizde ve fiziksel yapımızda korunan hafızayı incelemeye karar verdik” diyor: “İnsan davranışı hızlı değişse de evrim yavaştır. Beden hatırlar.”
YAĞ VE GENOM YAPIMIZ FARKLILAŞTI
Örnek olarak, diğer primatlarla kıyaslandığında, bedenimiz, vücut kütlesi birimi başına daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar. Bu, özellikle de enerjiye aşırı muhtaç beyinlerimiz söz konusu olduğunda böyledir. Mesela çocuk yetiştirme söz konusu olduğunda, sosyal ihtiyaçlarımız için harcadığımız zaman, besin aramak için harcayabileceğimiz süreyi de sınırlar.
Bizler daha yüksek yağ rezervlerine sahibiz ve ihtiyaç halinde yağları süratle ketona* dönüştürerek bunlardan yararlanabiliriz. Yağ hücrelerinin az ama büyük olduğu diğer omnivorların** aksine, bizimkiler küçük ve çok sayıdadır ve bir yırtıcınınkilerle benzeşir.
Sindirim sistemlerimiz de şüphe uyandırıcı biçimde besin zincirinin yukarılarında bulunan hayvanlarınkine benzer. Alışılmadık düzeyde güçlü bir mide asidine sahip olmak, proteinleri parçalamak ve bir haftalık mamut pirzolasında çoğalmasını bekleyeceğiniz türden zararlı bakterileri öldürmek için ihtiyacımız olabilecek bir özellik. Genomlarımız bile, et bakımından zengin bir beslenme tarzına, şeker bakımından zengin bir beslenmeden daha fazla bağlı olduğumuzu gösteriyor.
Ben-Dor, “Mesela, genetikçiler, insan genomundaki kimi bölgelerin yağ bakımından zengin bir beslenmeyi olanaklı kılmak için kapatıldığı sonucuna varırken, şempanzelerde, şeker bakımından zengin bir diyeti mümkün kılmak için genomdaki aynı bölgelerin açık kaldığı sonucuna vardılar” diyor. Ekibin iddiası, alet kullanımına ilişkin kanıtlara, Paleolitik kalıntılarda izi bulunan elementlerin ve azot izotoplarının gösterdiği belirtilere ve dişlerdeki aşınmalara değinmesi nedeniyle fazlasıyla kapsamlı.
DEĞİŞİM İKİ BUÇUK MİLYON YIL ÖNCE BAŞLADI
Her şey, türümüzün beslenme zemininin -Homo türünün besin zinciri içerisindeki konumunun- yaklaşık 2.5 milyon yıl önce bizim ve kuzenlerimiz olan Homo erectus açısından son derece etçil bir hale geldiği ve yaklaşık 11 bin 700 yıl önce üst Paleolitik’e kadar bu şekilde sürdüğü bir hikâyeyi ortaya koyuyor.
Buradan hareketle modern avcı-toplayıcı topluluklar üzerinde gerçekleştirilen araştırmalar, büyük hayvan topluluklarındaki düşüş ve dünya genelindeki kültürlerin parçalanmasıyla tarım ve ziraatın Neolitik devrimle sonuçlanarak daha fazla bitki tüketimine yol açması nedeniyle, biraz daha faydalı hale geldi.
Bunların hiçbiri, daha fazla et yememiz gerektiği anlamına gelmiyor. Evrimsel geçmişimiz, insan sağlığı hakkında bir talimat kılavuzu değil ve araştırmacıların da vurguladığı üzere, dünyamız da eskisi gibi değil. Öte yandan, atalarımızın besin zincirinin neresinde olduğunu bilmek, kendi sağlığımızdan fizyolojimize ve geçen zaman içerisinde çevre üzerinde yarattığımız etkiye dek her şeyi anlamamız bağlamında büyük bir etkiye sahip.
*Keton, karbonil grubuna iki alkil kökünün bağlanmasıyla türeyen bileşik.
**Omnivor, ‘hepçil’ ya da ‘hepobur’ canlılar, hem et hem de bitkiyle beslenen canlılardır.
Yazının orijinali Science Alert sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)