İnsanlar 'Berfin güçlü, her şeye rağmen gülebiliyor' diyorlar, gelin bir de bana sorun bu gücü

Berfin Özek, 2019'da Casim Ozan Çeltik'in asitli saldırısına uğradı. Bir gözünü kaybetti, diğer gözü yüzde 50 görüyor. Saldırı anını "Elinizi sadece 5 saniye çakmağa tutun bakalım, dayanabilecek misiniz? O an ölmeyi diledim. Yanıyorum ve hiçbir şey çare etmiyor" diye anlatıyor. Casim Ozan Çeltik, sadece 13 yıl ceza aldı. Ailenin hukuk mücadelesi sürüyor. Berfin Özek, " Yılmadığımı, hayatta bir umudun var olduğunu göstermeyi, benim gibi şiddet görmüş kadınların yanında olmayı istiyorum" diyor.

Abone ol

Esra Açıkgöz

“Boşanma davası açtığı eşi…”, “Eski sevgilisi tarafından…”, “Terk ettiği erkek arkadaşı…”

Faillerin isimleri ve yüzleri değişse de hedefleri hep aynı… Kadına yönelik erkek şiddetinin vardığı vahşetin sınırı yok. Öyle ki kezzap, tuz ruhu, asit gibi kimyasallar bile erkeklerin elinde bir silaha dönüşüyor. Bu saldırının en bilindik ismi ünlü şarkıcı Bergen olsa da bu, Türkiye’de yaşayan her kadının karşı karşıya kalabileceği bir 'tehlike'. Hem de sadece boşanmak istediği, terk ettiği, bir erkeğin 'aşk'ına karşılık vermediği için… Biz de erkeklerin kimyasal saldırısına uğrayan üç kadınla hikâyelerini, karşılaştıkları zorlukları konuşarak erkek şiddetinin vardığı vahşeti göstermek için yola çıktık. Ayrıca kadın örgütlerinden uzmanlarla konunun hukuksal ve psikolojik yönünü konuşurken, talepleri de dinledik. 

Böylece devlet desteğinin ve adalet sisteminin nasıl işlediği ya da işlemediği de çıktı ortaya. Mesela, öğrendik ki, bu kadınlar için yeterli sağlık hizmeti ve psikolojik destek sağlanmıyor. Olmaları gereken ameliyatlar keyfi istenen estetik gibi görüldüğünden, devlet tarafından karşılanmıyor. Dava sürelerinin uzunluğu da ayrı bir işkence oluyor. Bu yazı dizisinde yer almaktan çekinse de “Kezzaplı saldırıya uğradıktan sonra boşanma davam üç yıl sürdüğü için yine o yaratığın soyadını taşımak zorunda kaldım. Bunu da yazın, unutmayın” demekten kendini alamıyor mesela kadınlardan biri. Cezalarda genelde indirim uygulandığı için kısa süre cezaevinde kalan eski eşinin yakında çıkacağını öğrenen bir kadınsa, “Ben artık konuşmak istemiyorum. Cezaevinden çıkacak birkaç güne. Nereye gitmeliyim, ne yapmalıyım, bilmiyorum” diyor korkuyla. 

Anlayacağınız bu yazı dizisi, sadece üç kadının hikâyesi değil, çok daha fazlasının geçmişi ve milyonlarca kadının korkusu, kaygısı… Biz onların sesine ses katmadıkça… 

BERFİN ÖZEK'İN EVİ

İskenderun’un yanmış ormanlarıyla çevrili yollarından ilerlerken, havada asılı kalmış yanık kokusunu duyuyoruz. Alevler arasında kalmış böcekleri, hayvanları, kim bilir kaç yıla meydan okumuş ağaçları düşünürken burkulan yüreğimizle, çok daha ağır bir “yüke” doğru ilerliyoruz... Şehre tepeden bakan tek katlı evlerin olduğu mahallelerden birindeyiz şimdi. Yokuşu arabanın bile çıkmakta zorlandığı bir tepenin başında duruyoruz. Bizi karşılamaya gelen güler yüzlü, tez canlı genç kadın babasıyla birlikte çıkıyor karşımıza. Evlerine buyur ediyor. İnsanların pandemi nedeniyle dostlarından uzak durduğu şu günlerde üç yabancı olarak giriyoruz içeri. Dört gün boyunca kâh ağlayıp kâh güldüğümüz bir sohbetin içinde ne virüs kalıyor artık ne yabancılık. Bu ev, 15 Ocak 2019’da dershaneden çıkıp evine giderken eski sevgilisi Casim Ozan Çeltik tarafından asit saldırısına uğrayan, tek gözünü kaybeden diğeri de yüzde 50 gören Berfin Özek’in evi. 

Berfin Özek, Casim Ozan Çeltik'in saldırısında tek gözünü kaybetti. Öteki gözü ise yüzde 50 görüyor.

YAPMAM GEREKEN SADECE KAPIYI AÇIP EVE GİRMEKTİ…

Berfin’in anne-babası Yaşar ve Zeynep Özek, 26 yıllık evli. Üç çocukları var. Berfin en küçükleri. Evin üzerine titrenen tek kızı yani. Bir abisi üniversite okuyor, diğeri baklavacı ustası olarak çalışıyor. “Bir de torunumuz var, Süreyya” derken gözlerindeki acı siliniyor bir an, “Üç yaşında, ellerinizden öper…” Sonra gözler evin bir köşesine kitlenirken maziye gidiliyor. “Berfin uysal bir çocuktu” diyerek başlıyor anlatmaya annesi Zeynep, “Her ortama uyum sağlardı. Abileriyle birlikte büyüdüler. Biraz erkek gibiydi, hep onlarla oynardı. Küçük olduğu için ilgi odağımızdı; bu olay başına gelince daha çok şey olduk tabii…”

Bu olay mı? Anlatması zor. Dinlemesi de. Bir gün… Onlar için sıradan başlayan bir gün… Berfin’in her zaman yaptığı gibi hazırlanıp dershaneye gitmek için arkadaşlarıyla buluştuğu günlerden birinde işte… Gerçi o günün bir farklılığı var: Kan vermek için Kızılay çadırına gidiyor. Ancak sıra var, işlemler de uzun sürünce arkadaşlarının geç kalacağız ısrarları üzerine, “Yarın gelirim” deyip ayrılıyor. “Gidemedim sonra abla, kısmet olmadı” diyor o günü anlatırken… 

Berfin Özek'in saldırıdan iki yıl önce, 8 Şubat 2017'de çektirdiği bir fotoğraf. 

Dershanedeyken akşama doğru annesi arıyor: “İşten çıktım, buluşup eve çıkalım.” “İki dersim daha var” diyor Berfin, “Bütün gün hiçbir şey yemedim anne. Sen git, yemeği de hazırla, yaklaşınca ararım seni, hemen indirirsin sofrayı.” Eve varır varmaz yemek hazırlığına girişiyor Zeynep Özek. İki saat sonra arıyor Berfin. Yaklaştığını haber veriyor, “Sofrayı kur, geliyorum anne” diyor. Hep olduğu gibi yolun yarısına kadar birlikte yürüdüğü arkadaşıyla vedalaşıyor, evinin sokağına giriyor. Sofraya bir an evvel ulaşmak için hızla eve yöneliyor. İşte tam da o anda artık sıradan olmaktan çıkıyor gün onun için; zaman ağırlaşıyor, acılaşıyor, kızgınlaşıyor, kırgınlaşıyor… 

Berfin Özek: Tanışmışlığımız vardı ama çok konuşmuşluğumuz yoktu. Sosyal medya üzerinden konuşmaya başladık, sonra görüştük, yani nasıl söyleyeyim arkadaş olduk. Son zamanlarda şiddet göstermeye başladı. Ben de sokak ortasında şiddet gördüm. O günü çok iyi hatırlıyorum. Vuruyor bana, çevremde insanlar da var. Ben ağlıyorum, “Yapma” diyebiliyorum sadece, “Yapma…” O an insanların tepki vermemesi beni çok üzmüştü… Neyse, bu şiddet eğilimi devam ettiği için… Yani bir yere kadar sabretmek. Hani sabret sabret, düzelir diye düşünüyorsun ama olmuyor. Ayrıldık… Tehditler ediyordu. Hatta annemi arayıp tehdit ediyordu; Daha yapacaklarım bitmedi, gibisinden... Ama böyle bir şey hiç aklımıza gelmemişti tabii… Kimin gelir ki… Videolarda gördünüz; Geliyor gibi yapıyor, tekrar gidiyor. Geldi böyle, yüzüme döktü. Göz göze geldik. Çığlık çığlığa kaldım. Yanıyorsun bildiğin… Nefes alamıyorsun. O kadar iğrenç bir kokusu var ki, bir de öyle yakıyor ki... Elinizi sadece 5 saniye bir çakmağa tutun bakalım, dayanabilecek misiniz? O an ölmeyi diledim. Yanıyorum ve hiçbir şey çare etmiyor... Ben nasıl ölmedim, bilmiyorum… Annem beni evde bekliyor, ben eve gidemiyorum. Oysa sadece yapmam gereken, kapıyı açıp eve girmekti. Anneme ne diyecekler, bana ne oldu, annemin canı çok yanacak...

Zeynep Özek: Eve yaklaşınca aradı, “Anne yemeği hazırladın mı? 5-10 dakikaya evdeyim” dedi. Şakasına, “Kızım” dedim, “Bahçede soğanımız var. Bir tane kes getir, ekmek arası yaparız.” Neyse yemeği indirdim. Bekle bekle gelmiyor, çay soğuyacak. Bekle bekle gelmiyor. Hava da soğuk. Görümcem aradı, “Berfin kaza geçirmiş” dedi. “Bismillahirrahmanirrahim” dedim “Daha yeni konuştuk, nasıl kaza geçirdi?” “Kapının önündeyiz, sizi bekliyoruz” dedi… Anlatırken hâlâ tüylerim diken diken oluyor. Apar topar arabaya bindik, ne olduğunu da bilmiyoruz. Hastaneye gittik… Allah’ım! Hastanede çocuğu gördüm… Yüzü eşimin pantolonu gibi olmuştu, yemyeşil. Gözler görmüyor. Sanki böyle kar dolmuştu gözlerinin içine… Gözleri böyle yeşil-beyaz, içi çok şey olmuştu… Kötü… “Anne” dedi… Bir sarılışı vardı bana... Çok kötüydü, çok… Yüzü yemyeşil, gözleri kar içindeydi…

Anne Zeynep Özek, saldırının hemen ardından yanına gittiği kızını şöyle tarif ediyor: Yüzü yemyeşil, gözeri kar içindeydi.

Berfin Özek: Annem geldi. Montum üzerimde eriyip göğüs bölgeme yapışmıştı. Annem montumu kaldırdı. Hissediyorum bana doğru geliyor. “Kızım” dedi… “Annem” dedim. “Ne oldu sana?” dedi. Bilmiyorum ki ben de ne cevap vereceğimi şaşırdım. Sarıldım anneme. Oradakiler ayırdı hemen, çünkü o kadar etkili bir madde ki sarılır sarılmaz annemin tişörtü eridi. Doktorlar geldi çok acil bir şekilde. O geliyor, o gidiyor... Kör olacak, acilen müdahale edelim, diyorlar. O doktoru arıyorlar, şu-bu... “Kör olacak” lafları zaten kulağımdan çıkmıyor… İnce jilet tarzı bir şeyle gözümü kazımaya başladılar. Yüzümü sarıyorlar, bir yandan gözümü kazıyorlar. Ben sürekli çığlık atıyorum…

 O AN GÖRÜYORUM DEDİM, GÖRÜYORUM!

Sonra Adana Devlet Hastanesi’nde 5-6 aylık bir tedavi süreci başlıyor. “Kaşık girmiyordu ağzına, parmaklarımla ağzına yemekleri dolduruyordum” diyor Yaşar Özek. Bu süre boyunca görmüyor Berfin. Annesi çalıştığı için eli de ayağı da babası oluyor. Sonra bir gün:

Berfin Özek: Göz doktoruna görünme zamanlarım gelmişti. Gözlerim hiçbir şekilde açılmıyordu, böyle göz kapakları erimişti, acayip bir şey olmuş. Kelepçe takıp açık tutuyorlardı. İşkence gibiydi, canlı canlı yapıyorlar… Neyse bunlardan birinde, doktor sol gözümü açtı, damla koydu. O an, görüyorum, dedim, görüyorum! Annem geldi karşıma, onu gördüm. Bir gözüm görmüyordu evet ama diğeri görüyordu, o kadar çok mutlu oldum ki… Baktım annem de ağlıyor... O kadar kıymetli ki görmek, yürümek, bir başkasına muhtaç olmamak... İnsan yaşamadan bazı şeylerin kıymetini bilemiyor. 

Böylece hastane günleri onun için biraz daha çekilir oluyor. En azından artık kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyor, tuvalete gidebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. Biraz zaman geçince, arkadaşları ziyarete geliyor. Onlardan oje, ruj istiyor, tabii ille de kırmızı tonlarda. Çünkü makyaj yapmayı sevmiyor ama allık yerine onu yanağına dokundurup çıkmayı da aksatmıyor. Bir de kıvırdığı kirpikleriyle meşhur çevresinde. Yine öyle yapacağını düşünüyor…  

Berfin Özek: Yüzümün ne halde olduğunun farkında değilim. O ruju sürebilecek miyim? Kirpiğim var mı, yok mu? Onlar da tabii ki, ağlayarak almışlar bunları. Yüzümü ilk açtılar… “Ne oldu bana?” dedim. Çöktüm yere, ağladım… 

Bütün bu süreç içerisinde en çok da yeğeni Süreyya’nın ondan korkmasından kaygılanıyor Berfin. Çünkü elinde büyüyor Süreyya. Neyse ki korktuğu olmuyor, ziyaret günü her zamanki gibi “Halacığım, ne yapıyorsun kurban olduğum” diye severken kucağına oturtuyor. Tepki vermiyor ama kaçmıyor da Süreyya, uzun uzun Berfin’e bakıyor. Ziyaret saati bitip de hemşire uyardığında, sımsıkı sarılıyor halasına, ayrılmak istemiyor… Hastane günleri bitip de eve geldiğinde başlarda pek dışarı çıkmıyor. Hatta odasından bile… 

Berfin Özek: Daha çok psikolojim bozulmaya başladı. Duvarlar üstüne üstüne geliyor bir süre sonra. Konuşacağın, derdini anlatacağın, gülebileceğin kimse yok. Gülmeyi unutmuştum zaten… Arkadaşlarım geliyordu eve, görüşmeyi kabul etmesem ayıp olacaktı… Bir yandan çıkmak istiyordum, o kadar özlemiştim ki doğayı, denizi, yürümeyi... Bir yandan da kaygılanıyordum. Sonra bunu yendim. Cesaretimi toplayıp insan içine çıktım. İlk zamanlarda insanlar, özellikle çocuklar parmakla gösterdikleri için çok zoruma gidiyordu. Annelerinin arkasına saklanıyorlardı. O durumlar beni çok yıprattı… Ama devam ettim. Önemli olan o savaşı kaybetmemek.

 KADINLAR SESİMİZİ DUYURDU

Taburcu olduktan sonra da haftada bir, bazen iki gün tekrar Adana’ya gidip geliyorlar kontroller için. 2-3 ay da öyle sürüyor. Sonra estetik cerrahı aramaya başlıyorlar. Bu arayışlar, onları İstanbul’a getiriyor. Ancak doktor yaklaşık 400 bin lira gerektiğini söyleyince geri dönüyorlar yıkılmış vaziyette.

Zeynep Özek: Evi satalım, eşyalarımızı satalım dedik.

Yaşar Özek: Yetmezdi… Döndük… Sağ olsun avukatımız Mehtap Hanım (Sert) bizimle çok ilgilendi.

Zeynep Özek: Kadınlar olsun, kadın platformu... Ne yapsak haklarını ödeyemeyiz.

Berfin Özek: Mehtap abla da kadınlar da sanki ailemden biriymiş gibi davrandılar. Tedavi için doktor bakmaya başladık… Ben bu olayın var olduğunu bilmiyordum. Araştırmaya başladım. Türkiye'de Bergen bu olayla karşılaşmış. Hangi doktora gittiğini, vesaire hepsini araştırdım. Ancak bize fiyat verdiler, çok yüksek bir meblağdı. Hiç umudum kalmamıştı. Annemler evi, eşyaları satarız diye konuşuyor. Bunları duymak da o kadar acı ki… Satsak ne olur ki zaten? Yarısı etmez o miktarın. Sonra bize Mehmet Mutaf’ı önerdiler. Tekrar yola koyulduk. Yine aynı yıkılmışlıkla çıktık. Fiyat çok yüksekti... Neyse ki, İskenderun Kadın Platformu sayesinde bu olay gündeme getirildi, Sağlık Bakanlığı sesimizi duydu. Bu süreçte Ankara'ya muayeneye çağrıldım. Sonra ameliyatı Acıbadem Hastanesi’nde Dr. Mutaf’ın yapması sağlandı. Eve geldik, ameliyat günü beklemeye... 

Avukat Mehtap Sert, bir aile tanıdığının “Durumları yok, davayı üstlenir misin?” talebi üzerine tanışıyor Özek ailesiyle. Aynı zamanda İskenderun Kadın Platformu’nun avukatı. Böylece platform da Berfin’le dayanışmaya başlıyor. Onların kampanyaları sayesinde gündem oluyor Berfin’in yaşadığı şiddet. Bu sayede Sağlık Bakanı da devreye giriyor. Üç ameliyat geçiriyor Berfin. Her ameliyatı heyecanla bekliyor.

Berfin Özek: 17 Haziran ilk ameliyat günümdü. O günü iple çekmeye başlamıştım. Ne olacağını bilmiyorsun ama bir umut yine de heyecanlanıyorsun. Yüzümün iki tarafına balonlar takıldı, arada bir şey enjekte edip şişiriyorlardı. Sonra yine bir kâbus yaşadım, balonlardan biri patladı. O yüzden deri yetersizliğinden bir tarafım tam iyileşmedi, rengi hâlâ mor. Üç ameliyat oldum orada, her biri benim için ayrı bir umuttu. Acaba ne değişiklik olacak diye heyecanla bekliyordum. Ameliyatların epey etkisi oldu, saldırı sonrası halimle şimdiki yüzüm kıyaslanamaz bile. 

KAÇ KERE ÖLDÜRDÜ BİZİ, 13 YIL NEDİR?

Ameliyatların üçü bitince dinlenmesi için eve dönüyor tekrar. Bu sırada yorucu yeni bir süreç daha başlıyor: Mahkeme. Sağlık nedenleri yüzünden o zamana kadar davalara gidemiyor Berfin. Dönünce ilk kez duruşmaya katılıyor. Eli, annesinin elinde, bir yandan ondan güç alıyor, bir yandan içindeki isyanı dillendirmek istiyor. 

Berfin Özek: İçimden öyle şeyler söylemek geliyordu ki… Bana söz hakkı verildiği zaman haykırmaya başladım. Hakim, “Bağırmaya devam edersen, çıkartırım seni” dedi. Oysa ben kendimi tutamıyordum ki… Ne söylesem azdı zaten ona. Ama bir de beni susturmaya çalıştılar… Sonra karar duruşması oldu. 13 yıl gibi bir ceza verildi. O an demek ki herkes yapabilir bunu dedim. 13 yılın yatarı ne olabilir ki? 3-5 yıl yatar, çıkarsın. Tek düşündüğüm; ben bu kadar acıyı çektim, peki ya o? Benim çektiğim acının bir milimini bile çekmeyecek. Biz, adam öldürmeden ceza verecekler diye düşündük. Çünkü ben tamam ölmedim, görünür olarak yaşıyorum ama benim kaç kez ölüp ölüp dirildiğimi kimse bilmiyor. Ameliyat süreçlerim, göze kelepçe takmaları, anne-babamın acıları, abiminki... 

Yaşar Özek: Bir cinayet 24 yıldan başlıyor. Bu cinayetten daha kötü bir şey. Cinayette adam bir kere ölür. Bunda her gün ölüyorsun, her gün acı çekiyorsun.

Zeynep Özek: Kaç kere öldürdü bizi, kaç kere! Ben şu an bile kızımın yüzüne bakınca acı çekiyorum... Bir de çaresizlik, o çaresizlik yok mu? İnsanı resmen öldürüyor.

Yaşar Özek: Onun evi burada değil, demek ki birkaç gün gelmiş, orada pusuya yatmış. Neyse ki kameralarda çıktı. Bir de inkâr etti. Bu devleti de yanıltmak değil mi? Onun da bir cezası olmalı. 

Yaşar ve Zeynep Özek'in istinaf mahkemesine yaptıkları itiraz saldırıdan 'etkilenmedikleri' için kabul edilmemiş.
ASLINDA BU AFFETMEK DEĞİLDİ

13 yıllık ceza, üç yıl kapalı, iki yıl açık cezaevi demek. Korona nedeniyle açık cezaevi cezaları da artık dışarıda çekiliyor. İşte bu yüzden istinaf mahkemesine itiraz ediliyor. Ancak o dönem, 9 Nisan 2020’de, Berfin saldırganı affettiğini açıklayıp vekaletini geri alıyor avukatlardan. Ailenin istinafa itirazları ise, Berfin 18 yaşında olduğu ve 'etkilenmedikleri' için kabul edilmiyor. Bu gerekçeyi hâlâ anlayabilmiş değil Özek ailesi. Bugün bile anlatırken şaşkınlık ve kızgınlıkları seslerine yansıyor: 

Zeynep Özek: Nasıl etkilemedi bizi? O bunu planlayarak, tasarlayarak resmen kalbimize bıçağı koydu. Nasıl etkilenmedik? İnsanın çocuğu düşüp bir yerini kanatınca bile canı nasıl gidiyor. Ona gelmesin bana gelsin diyorsun. Evladının yüzü parçalanmış, gözü gitmiş... Ben acı çekmiyor muyum? Doktor, başta “İki gözü de görmeyecek” dedi. “Ben bunu nasıl açıklayacağım” dedim. Abisi dedi ki, “Anne, ben bir gözümü kardeşime vereceğim.” Bak biz anne-babayız ama kardeşler bile o kadar etkileniyor. Gözünü kardeşine verecekti. Yani etkilenmemek mümkün mü? Hayatımız resmen tepetaklak oldu.

O an, o “affetme” kararını nasıl verdiğini hâlâ anlamış değil Berfin. Ancak durup düşündüğünde yanlış yaptığını anlıyor. Şimdi bundan pişman. En çok da bu kararının yargı sürecini etkilemesine üzülüyor.  

Berfin Özek: Aslında bu, affetmek değildi. Psikolojikman o kadar çökmüş durumdaydım ki, kendimi tanıyamıyordum. Siz benim yüzümü görüyorsunuz ancak içim de öyle param parça. İnsanlar Berfin güçlü, her şeye rağmen gülebiliyor, diyorlar. Gelin bir de bana sorun bu gücü. Buralara hiç kolay gelmedim. Bazı şeyleri ancak yaşayanı bilir, derler ya… Karşıdan konuşmak kolay. O süreçte birçok insan, beni rencide edecek çok kötü yorumlar yaptı. Affetme olayı olmadığı zamanlarda bile yüzümle alakalı, o kadar kötü şeyler yazdılar ki… Bir vicdana sahip olmalarına imkân yok… Neyse, o anki psikolojiyle gidip cezayı artırmak için yaptığımız itirazımı geri çektim. Şimdi olsa asla yapmazdım, asla. Ailem de itirazda bulunmuştu ancak mahkeme, 18 yaşımdan büyük olduğum için, onları etkilememiştir diyerek, başvurularını kabul etmemiş. Bu nasıl olabilir? Benim ailem benden çok acı çekti, nasıl onları etkilemez? Ne demek onların bende söz hakkı yok? 

 BİR HAYIR DEDİĞİ İÇİN BUNU YAPMASI MI LAZIMDI?

Şu an temyizde dosya. Berfin’in psikolojik baskı altında olduğu için şikayetini geri çektiği belirtilerek, bunun kabul edilmemesi isteniyor. Ailesinin şikayetinin kabul edilmesi için de bir talepte bulunuldu. Bundan sonra ne mi bekliyorlar?

Yaşar Özek: Benim tek istediğim, kızımın eski sağlığına kavuşması ve o şahsın ilelebet güneş yüzü görmemesi. Bunun gibi insanların toplumda yeri yok. Yarın öbür gün bir başkasına daha yapıp yapmayacağını kim bilebilir ki?

Zeynep Özek: Çıktıktan sonra tekrar aynı şeyi kızıma, bana ya da oğluma yapmayacağını nereden biliyoruz? Can güvenliğimiz var mı bizim? Berfin bu psikolojik durumdayken onu affettim demesi keşke kararı etkilemeseydi… Niye yani niye? Kaç kere bu soruyu soruyorum: Niye bu çocuk bize böyle bir şey yapar? Bir hayır dediği için bunu yapması mı lazımdı? Çıkarsa şimdi ben hep arkama bakıp bakıp duracağım. Acaba yanımda mı? Çocuğuma bir şey yapar mı? Ben bu korkuyla mı yaşayacağım? Bu caninin asla dışarı çıkmasını istemem, asla! 

Yaşar Özek: Berfin’e yaklaşık bir senedir başka bir tedavi yapılmadı. Mutaf Bey bize bir gün vereceğini söyledi, ondan haber bekliyoruz. Tahminime göre iki ameliyat daha olacak. Bir gözü görmüyor, biri de yüzde 50 görüyor. Yüzü yapılmadan göze de müdahale edilmiyor. Uyurken gözleri kapanmıyor tam olarak. Allah kısmet ederse, bu ameliyatlar bitince göz kapakları yapılacak.

Peki Berfin mi? O bundan sonra hayatı nasıl çiziyor? Ne istiyor, ne bekliyor? Bakın bunu nasıl anlatıyor: 

Berfin Özek: İlerisi için aşçı ya da psikolog olmayı hedefliyorum. Hem okumak hem çalışmak istiyorum. Kafamı dağıtmak için çalışmaya da ihtiyacım var. Böyle durmakla, beklemekle olmuyor. KPSS’ye girdim, atanabilirsem çok güzel olacak… Birçok insana umut olmak istiyorum. Yılmadığımı, hayatta bir umudun var olduğunu göstermeyi, benim gibi şiddet görmüş kadınların yanında olmayı istiyorum. Hiçbir şey için geç değil. Yanlış kararlar verebiliriz, hepimiz insanız ancak onu fark etmek de önemli. Yılmadan devam etmeliyiz. 

NOT: Bu içerik, Impact Hub Istanbul ve ABD’nin Türkiye Misyonu tarafından desteklenen Project Zoom kapsamında hazırlanmıştır. ABD Hükümeti’nin resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Burada paylaşılan bilgi ve görüşlerin sorumluluğu tamamen eser sahibine aittir.