Yurt odaları ve garajlar Büyük 5 kurucularının tamamının hikâyelerinde yer alıyor. Hepsi farklı biçimlerde de olsa dünyayı değiştirmek istiyorlar. Hepsi “genius” çocuklar. Kimi bebekliğinde uyumak istemediği zaman yatağının korkuluklarını bir tornavida yardımıyla indirmeyi başararak, kimi Harvard gibi, Stanford gibi Ivy Lig üniversitelerine girerek mutlaka tescillemişler zekâlarını. Her birisinin şirketlerini kurmaya ilişkin ilginç bir hikâyesi var...
Günümüzde “Büyük 5” olarak anılan şirketler piyasa yarışını aynı zamanda bir teknoloji yarışı haline getirmiş durumda. Veriler Apple, Google, Amazon, Facebook ve Microsoft’un 3 trilyon dolardan fazla olduğunu gösteriyor. Bu rakam piyasalardaki ciddi bir yoğunlaşmayı ifade ediyor. Ancak bunların hepsinin aynı zamanda da platform sağlayıcı şirketler olduğu düşünüldüğünde, hem kullanıcıların hem de borsadaki küçük yatırımcıların dijital yaşamlarının nasıl kontrol altında olduğunu gösteriyor.
Bir de bu şirketlerin her birisi bir pop star kadar tanınan kurucuları var. İlk bakışta en görünür ortak özellikleri, dünyanın en zengin adamları listesinde adlarının geçiyor olması. Jeff Bezos (Amazon), Bill Gates (Microsoft), Mark Zuckerberg (Facebook), Sergey Brin ve Larry Page (Google) 2018 yılının en zenginleri listesinde bugün itibariyle ilk 15 içinde yer alıyorlar. Steve Jobs yaşıyor olsaydı bu sıralamaya girebilir miydi bilemiyoruz ama o da henüz 25 yaşındayken, teknoloji dünyasının en zengini olarak tanımlanmıştı.
SİLİKON VADİSİ KORSANLARI
Steve Jobs ve Bill Gates bu teknoloji tarafından yönlendirilen endüstrinin ilkleri. Bilgisayarların gündelik yaşama girmesini sağlayan “kişisel bilgisayar” fikrini ortaya atan ve gerçekleştiren isimler. Pirates of Silicon Valley (Silikon Vadisi Korsanları) filmi bu ikilinin ilk yıllarını anlatıyor. Film Steve Jobs’ın Apple’ın “1984” reklam filminin çekimlerine katıldığı sahne ile açılıyor. Apple-Microsoft işbirliğinin duyurulduğu Macworld Expo görüntüsü ile devam ediyor ve ardından bu iki şirketin kuruluş öykülerine gidiyor.
Giysileriyle uyuyan, asla kravatlarını bulamayan ve sürekli bilgisayarlar ve güç sahibi olmak üzerine rüyalar gören Gates’in Microsoft’u kurma hikâyesi Harvard Üniversitesi’nde bir yurt odasında başlıyor. Hikayenin dönüm noktası ise, Gates’in IBM’e söylediği yalan. Gates IBM’i ürettikleri bilgisayarlarda DOS adını verdikleri yeni bir işletim sistemini kullanma konusunda ikna ediyor, ancak böyle bir işletim sistemi yok. Alelacele başka birisinin yazdığı ve henüz kişisel bilgisayar devri olmadığı için para etmeyen bir yazılımın hakları 50 bin dolar karşılığında alındığında, Microsoft imparatorluğunun temelleri de atılmış oluyor.
Steve Jobs ise kendi başına bir kişisel bilgisayar yaratmış olan Steve Wozniak’la birlikte kendisini evlat edinmiş olan Jobs ailesinin garajında işe başlıyor. Sermayeleri Jobs’un Wolkswagen minibüsü ile Wozniak’ın çok sevdiği hesap makinesinin satışından elde ettikleri para. Temel amaçlarını ise sıradan insanlar için daha küçük, daha ucuz, kullanımı kolay bir bilgisayar üreterek teknolojiyi demokratikleştirmek olarak açıklıyorlar. Ya da en azından Wozniak’ı motive eden bu amaç.
Steve Jobs, filmde LSD kullanan, IBM ve Xerox gibi dönemin devasa bilişim şirketleri ile görüşmeye tişörtü, paçaları püsküllü kot pantolonu ve parmak arası terlikleri ile giden, hippi ama parlak bir genç olarak karşımıza çıkıyor. Tek derdi para ve güç olan ve bunun için de her türlü yola başvuran Bill Gates’e göre daha sempatik olsa da hamile olduğunu söyleyen sevgilisini yüzüstü bırakıyor, 50 saattir aralıksız çalışan genç programcıya uyuyakaldığı için bağırıyor, Macintosh’u kutlamak için yapılan plaj partisinde yüksek bir yerde bir tanrı gibi durarak diğer çalışanlara oynamaları için frizbi fırlatıyor. Filmde görülüyor ki Steve Jobs ve Bill Gates, ikisi de güç istiyorlar. Sadece güce ulaşmak için çıktıkları yollar farklı.
Filmin bir kurgu olduğunu varsaysak bile başka kaynaklardan da teyit edilebilir olan Bill Gates ile Steve Jobs’un dostluğu, ortaklığı, birbirlerine attıkları kazıklar ve sonra yine dönüp dolaşıp bir araya gelmeleri ve kişiliklerinin yanı sıra, dünyayı kendi istedikleri biçimde değiştirme hırsları ve istekleri ya da başka bir deyişle yaratıcı yıkım potansiyelleri hem filmde hem de gerçek hayatta onları ilgi çekici kılıyor. İlgi çekici olan bir diğer şey ise onların hikayelerinin temel unsurlarının, Büyük 5’in diğer kurucularının hikayelerinde ve henüz bu beşliye dahil olamamış ama aynı sektörde iş yapan başka şirketlerin hikayelerinde de tekrarlanıyor olması.
YURT ODALARI VE GARAJLAR
Google’ın hikâyesi de Stanford Üniversitesi’nde bir yurt odasında başlıyor. Bir garajda devam ediyor. Geldiği nokta ise 60 ülkede 60 binden fazla çalışanın olduğu devasa bir şirket. Sergey Brin ve Larry Page, öğrenci yurdundaki odalarından çalışarak, bağlantılar aracılığıyla World Wide Web'deki bağımsız sayfaların önem derecesini belirleyen bir arama motoru oluştururlar. Kendi iddialarına göre Google adı, 1 rakamı ve ardından gelen 100 tane sıfıra ilişkin matematiksel ifadenin biraz oynanmasıyla ortaya çıkmış ve Larry ile Sergey'in, "tüm dünyadaki bilgileri düzenlemek ve bunları herkes için erişilebilir kılarak kullanışlı hale getirmek" misyonuna uyduğu için tercih edilmiş.
Larry ve Sergey, en çok geleneksel olmamakla övünüyorlar. Google’ın ilk sunucusunu legolardan yapmışlar, ilk Doodle’ı tüm şirket çalışanlarının bir festivale gitmek için işten kaçtığını duyurmak için hazırlamışlar. Şirketin öyküsünde köpekleri Yoshka’dan bahsediyorlar. Google’a ilişkin veri gizliliği ihlali, arama sonuçlarının kasıtlı manipülasyonu ve sansür etrafında dönen sorunları, pek çok ülkede başlatılan hukuki süreçleri ve son olarak adlarının yalan haber tartışmalarına karışmasını ise geleneksel lobi faaliyetleri ve iktidarlarla kurdukları iyi ilişkilerle aşmaya çalışıyorlar.
"Vizyonumuz, müşterilerin online satın almak istedikleri her şeyi bulabilecekleri, dünyanın en tüketici merkezli şirketi olmaktır” diyen Jef Bezos’u tam olarak anlamayı sağlayacak bir yaşam hikayesinin yazılıp yazılamayacağı ise hala bir tartışma konusu. Ama Amazon’u kurma hikayesi fazla detaya inmeden bile diğerlerine benziyor. 1994 yılında Wall Street şirketlerinden birisinde iyi bir işi varken, internetin yarattığı olanakları görerek istifa etti. Ailesi ve arkadaşlarından topladığı parayı sermaye yapan Jeff Bezos, karısı ve köpeği ile birlikte taşındığı Seattle’da bir garajda işini kurdu. Sonraki yıllarda her şeyi satan bir elektronik perakendeciye dönüşecek olan ama başlangıçta sadece online kitap satan Amazon’un kurulduğu garaj büyük bir kitap dağıtıcısının deposuna yakındı.
Amazon çok kısa zamanda yeni ekonominin örnek şirketine dönüştü. Bezos ise ergenlik rüyalarının peşinde gözlerini uzay yatırımcılığına dikti.
SÜREKLİ ÖZÜR DİLEYEN ADAM
Facebook’u Harvard Üniversitesi’nde bir yurt odasında kuran Mark Zuckerberg ise bugünlerde tüm manşetlerde. Hakkında yazılanlar, bütün hikayelerin Steve Jobs ve Bill Gates ile başlasa da, Zuckerberg de somutlandığını düşündürüyor. Çünkü Zuckerberg’in hikayesinin sonucu tüm bu hikayeleri ve kahramanlarını daha bir anlaşılır kılıyor.
Zuckerberg bu yazı hala yazılırken ABD Kongresine Cambridge Analytica ile kullanıcı verilerini izinsiz bir biçimde paylaştığı için ifade verdi. Zuckerberg özür dileyerek başladığı konuşmasında “bu araçların zarar verme amaçlı da kullanılabilmesine engel olmak için yeterince çaba göstermediğimiz açık. Bu yalan haber, seçimlere dış müdahale, nefret söylemi ve program geliştiricileri ile veri gizliliği için de geçerli” dedi.
Zuckerberg, Facebook’un kurucusu olarak kamuoyu önüne çıktığı günden bu yana sürekli özür diliyor. Facebook’u 2003 yılında kampüsteki kadın öğrencileri “ateşli ya da değil” şeklinde notlandırmak için kurmuş olması nedeniyle dilediği ilk özürden bu yana sürekli her yeni sorunla birlikte kamuoyu önüne çıkıp üzgün olduğunu belirtiyor ve kullanıcıların verilerinin korunacağına, şeffaf olunacağına, daha iyi politikalar geliştirileceğine ve yazılımla ilgili önlemler alınacağına dair söz veriyor. Her seferinde bir yandan tüm sorumluluğu üzerine alıyormuş gibi görünse de, bir yandan da olan bitenlerin hiç birisinin kendi bilgisi dahilinde olmadığını vurguluyor.
DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK
Yurt odaları ve garajlar Büyük 5 kurucularının tamamının hikâyelerinde yer alıyor. Hepsi farklı biçimlerde de olsa dünyayı değiştirmek istiyorlar. Hepsi “genius” çocuklar. Kimi bebekliğinde uyumak istemediği zaman yatağının korkuluklarını bir tornavida yardımıyla indirmeyi başararak, kimi Harvard gibi, Stanford gibi Ivy Lig üniversitelerine girerek mutlaka tescillemişler zekâlarını. Her birisinin şirketlerini kurmaya ilişkin ilginç bir hikâyesi var. Hepsi yaşları farklı olsa da birbirlerine benziyor. Yüzlerindeki kırışıklıklar, saçlarındaki beyazlar içlerindeki ergenliğini tamamlayamamış çocuğu gizleyemiyor. Belki de onları herkes için bu denli çekici kılan özelliklerinden birisi bu. İçlerindeki çocuk. Ama o çocuk aynı zamanda yaptıklarının sonucunu fazlaca düşünmeyen, sorumsuz, egoist bir çocuk. Dünyayı değiştirmek istiyor ama bunu sadece kendisi için istiyor. Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanı düşünerek değil.
Steve Jobs ve Bill Gates hakkındaki filmin adının ileri sürdüğü gibi bu parlak genç erkeklerin hepsi de korsan. Jobs’un daha sonra söylediği “donanmaya katılmaktansa korsan olmak daha eğlenceli” cümlesinde olduğu gibi, korsan olmak ilk bakışta statüko karşıtı, romantik imalar içeriyor olsa da, kendilerini zenginliğe, şirketlerini ise başarıya götüren yol diğer şirketleri yağmalamaktan, birbirlerine çelme takmaktan, çalışanlarını sömürmekten ve geri kalan herkesi ise müşteri olarak görmekten geçiyor. Hepsi de kendilerine avantaj sağlamak için teknolojik gelişmeyi sonuna kadar kullanıyor, bunun yaratacağı sorunları ve daha ötesi olası toplumsal yıkımı ise asla düşünmüyorlar. Artık korsan değiller. Artık birer 'şımarık çocuklar'. Donanmaya katılmadılar ama donanma babalarınınmış gibi davranıyor, yanlış yaptıklarında da babalarından özür diliyorlar. Ve bu halleriyle şu anda dünya ekonomisini ve gezegen üzerinde yaşayan insanların tüm bilgisini ellerinde tutuyorlar.