Kasım ayının son cumasında memleket Kara Cuma alışveriş
çılgınlığıyla sarsıldı. Bu gelenek Amerika’dan geliyor, ismini de
geçmiş dönemlerin acı iktisadi bunalımlarından almış ironik bir
şekilde.
Türkiye’ye ne zaman gelmiş ben farkına varamadım, Melih
Gökçek’in 10 Ekim sonrası küskün Ankara’sına dayattığı alışveriş
festivallerinde kalmışım en son.
Ozan Gündoğdu, Türkiye’de Kara Cuma kentli orta sınıfların
alışveriş çılgınlığı mı yoksulların temel gereksinimleri almak için
tek şansı mı olduğunu sorguladı bu yılın Kara Cuma’sının
ardından.
Amerika’da Kara Cuma’nın bu yılki cirosu, geçen yıla göre yüzde
on dört artmış ve 20 milyar dolar olmuş. En çok alınan mallarsa,
Amazon’a göre, kozmetik ve elektronik eşya olmuş.
Türkiye’de ciro 5 milyar lira kadar ama en çok alınan mal,
gittigidiyor.com’a göre, bebek bezi…
*
Tüketim çılgınlığı mı, yoksullara fırsat mı sorusuna Çin’in
farklı bir yanıtı var.
11 Kasım, Çin’in ‘Kara Cuma’sı. Tarihin rakamla 11.11 olarak
yazılması, dört yalnız insanı hatırlattığı için “Yalnızlar Günü”
olarak kutlanıyor. 2008’deki finansal krizin yarattığı daralmanın
Çin ekonomisini de vurması sonucu, Alibaba adlı dijital platform
ticaret ve hizmet şirketi bugünü bir alışveriş bayramına
dönüştürdü. Yalnızca ‘yalnızlıklarının sızısını (ya da can
sıkıntısını) alışveriş yaparak giderecek olanlar’ değil, tüm ülke
bu alışveriş çılgınlığına bir anda katıldı. İlk önce bayram
genişleyip bir hafta oldu. Sonra tek bayram yetmedi, 12.12 diye
kardeşi geldi. Bu yıla damga vuran bayram boyunca internette canlı
yayın yaparak alışveriş akımlarını yönlendiren ‘influencer’lar
oldu.
Çin’de ciro Yalnızlar Günü alışveriş bayramının bu yılki cirosu,
40 milyar dolar -Amerika’nın iki katı. En çok alınan mallar ise
benzerlik gösteriyor: Kozmetik ve elektronik.
Öyleyse, Çin’de internetten alışveriş yoksullar için bir imkan
değil mi?
*
Taobao ve benzeri çevrimici alışveriş sitelerini kullanmak öyle
kolay ki müşteri kitlesi çocuklardan yaşlılara, kentlilerden
köylülere herkesi kapsıyor. Ürünler ucuz, kalitesi çokça şansa
kalmış ama erişim kolay. Ürün çeşitliliği sınıf farklarını kapatıcı
bir görev görüyor. Zaten çevrimici alışveriş pazarının tekelleri de
tam da piramidin geniş alt kesimini hedefliyor.
Aslında Yalnızlar Günü alışveriş çılgınlığının hedef kitlesiyle
görünmez çilekeşleri aynı: Kentlerde güvencesiz çalışan işçiler ve
göçmenler. Kuryelik, güvenlik görevliliğiyle birlikte fabrikalarda
iş bulamayan ya da çalıştıkları fabrikalar çevre koruma
standartlarını korumak için küçük ve uzak kentlere gönderilen
güvencesiz işçilerin en çok çalıştığı işlerin başında geliyor.
Kuryelerin çalışma koşulları zaten hep tartışma konusuyken
alışveriş bayramları sırasında insani sınırları zorluyor.
Öte yandan, Çin’de işçi dernekleri kimsenin derneğe gelmemesine,
herkesin evde, telefonda Tiktok videosu izleyip, oyun oynamayı
tercih ediyor olmasına dertleniyor. Esnek istihdam, işçilerin ortak
bir kimlik geliştirmesinin de önüne geçiyor. İnternetten bir tıkla
alınabilecek yeni kıyafetler, aletler güvencesiz işçilerin ve
göçmenlerin atomize yalnızlığına ortak olma işlevi görüyor.
İnternetten bir tıkla alınan her şey birike birike bir meblağ
ediyor tabi. Sonra gelsin bir önceki yazıda bahsettiğim
P2P borçlanmaları. Sonra gelsin tefeci tehditleri.
*
İnternetten alışveriş, kentli orta sınıfları ve yoksulları
farklı etkisi altına alırken, dijital platform ekonomilerine
katılacak teknolojik bilgiden ve imkanlardan yoksun kırsal nüfus da
son birkaç yıldır hikayeye dahil olmuş durumda.
2020 yılı itibariyle kırsal nüfusun tamamını mutlak yoksulluk
sınırının üstüne çekme hedefini Çin devleti kendi imkanlarıyla
başaracak durumda olmadığı için özel sektörü yardıma koştu.
Zamanında yoksullukla mücadele STK’ları devletin en
hazzetmedikleri arasındayken, tıpkı daha önce Çin’in çevreci
olmasıyla ilgili yazıda bahsettiğim gibi, devlet meseleyi kendi
çözmeye karar verdi ve özel şirketleri hayır işleri yoluyla bu
konuya zorla el attırdı.
2021’de ÇKP’nin yüzüncü kuruluş yıldönümünde refaha ulaşmış bir
toplum yaratmış olmayı hedeflediği için yoksulluk yardımlarının ve
bağış kampanyalarının ardı arkası kesilmiyor. Ama bunlar yoksulluğu
geçici olarak önlüyor çünkü işsizliği, güvencesizliği, borçlanmanın
önünü kesmiyor.
2010’lardan beri zirai üreticilerin çoğu ürünlerini aracı
şirketlere satmaktansa internette Taobao gibi platformlarda
kurdukları kendi sitelerinde doğrudan tüketiciye satmaları teşvik
ediliyor. Böylece üretici kabzımalların belirlediği fiyata mahkum
kalmıyor ama paketleme ve dağıtım için Alibaba’nın yan şirketlerine
muhtaç. Bu politika sonucunda genç göçmen işçilerin köylerine geri
dönmesi ve köyde platform ekonomisine dahil olamayacak yaşlı nüfusa
yoksulluktan çıkacak iş imkanları yaratması bekleniyor.
2017’den beri ise ‘Köydeki Taobao’ diye çevirebileceğimiz
fiziksel Taobao mağazaları açılmaya başladı. Kentlilere zirai ürün
satarak yaşamını kazanan köylüler kendi ihtiyaçlarını da bu
dükkanlar sayesinde Taobao’dan almış oluyor. Aynı zamanda köylülere
de iş olanağı sağlanıyor. Taobao’nun köylere açılmasının Xi
Jinping’in 2021’de nüfusu mutlak yoksulluk sınırının üstüne çıkarma
planının yürütücülerinden biri haline gelmesinden sonra ulusal
yoksulluk oranı yüzde 10'dan yüzde üçe düşmüş.
İşin içine fiziksel dükkanların girmesiyle ticaretin kapsamı
artıyor ama internetten alışverişin kolaylıkları da kayboluyor.
Örneğin dükkan işleticileri Taobao’nun kota ve komisyon kurallarına
bağımlı kalıyorlar. Kırsalda bu kısıtlamalar yüzünden zarar edince
yine Alibaba’nın bir şirketi olan Ant Finans’tan kredi çekerek
borçlanıyorlar. Yani, her kamu-özel işbirliğinde olduğu gibi
‘kurumsal sosyal sorumluluk’ adı altında sosyal politikaları
finanse eden özel şirketler kazanıyor.
*
Bu iki yazıda kentli ve kırsal yoksulluğundan bahsettik.
Rakamlara baktığımızda, ülkenin doğu yakasında gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi yüksek gelir grupları, yüksek borçlanma oranlarına
sahip gibi görünüyor. Ama aslında borçlananlar köyde ya da
kentlerde göçmen işçiler ve gençler.
Çin’in, BM’nin 2030’da mutlak yoksulluğu sona erdirme hedefine
doğru canla başla çalışmasının bir nedeni kalkınma planlarıysa, bir
diğeri de kalkınmanın BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından bir
insan hakkı olarak tanımlanması yolunda yürüttüğü kampanya. Bunun
için, yoksulluğu yok etmiş bir ülke görüntüsü çizmesi önemli. Ama
gerçekte yoksulluk yok mu ediliyor, görünmez mi kılınıyor?