Türkiye’de geleneksel medyanın politik değişimlerin de etkisiyle
‘sıfırlanmaya’ doğru gidişi başladığında, internet haberciliğinin
büyümesi hızlandı. Gezi Parkı eylemleri birçok konuda olduğu gibi
bu alanda da kritik önemdeydi. Günlerce iktidarı ve ülkeyi sallayan
halk hareketinin ‘medyası’ büyük oranda internette şekillendi.
Medya tekellerinin televizyon kanallarının itibarsızlaştığı, kağıt
gazeteciliğin ‘amiral gemileri’nin tirajlarının ‘bir açıklanan
tiraj var bir de gerçek tiraj’ halini aldığı bugüne gelinen rotada,
internetteki bağımsız gazetecilik girişimleri her gün büyüyerek
yeni bir yol açtı. Hakikat arayışında alternatif kanalların ortaya
çıkıp güçlenmesi şüphesiz iyiydi. Ancak çıkılan yoldaki araçlar
medyanın kalanıyla aynıydı: Google, Youtube, Facebook, (sonradan X
olan) Twitter, Instagram...
Küresel devler!
Alışverişten, bankacılığa, turizmden, teknolojiye hayatın hemen
her alanında olduğu gibi haberciliğin de ana mecrası internet,
özellikle de ‘Google’dı.
Bağımsız medya kuruluşları için de...
Sadece doğru haberi ve yorumu, mesleğin doğasında olduğu
varsayılan ‘objektiflik’ iddiasına uygun şekilde alabilmek için
değil, sosyal medyada dolaşan ve kimin, nasıl yaptığı belli olmayan
‘haber’lerin teyidi için de kullanır olduk. Gazete Duvar’da bu
konuda yaşadığımız bir örnek hep aklımızdadır. Çok takipçili bir
‘fenomen’in 6 Şubat depremleri sırasında Hatay’da ‘barajın
patladığı ve depremzedelerin sular altında kalacağı’ iddiasının
asılsız olduğu olay yerindeki gazeteci Burcu Özkaya Günaydın’ın
haberiyle ortaya çıkmıştı...
Çıkmıştı da, zaten binlerce canı enkaz altında olan, tümden
yıkılmış, yardımsız kalmış insanlar da onlar için kahrolan
milyonlar da ‘en azından bu olmamış’ diyebilmişti!
***
Elbette her ‘iş’ önemlidir. Ancak gazeteciliğin, yani aslında
halkın doğru ve hızlı haber alma hakkının başka alanlardan farklı
olduğu da herhalde kabul edilecektir!
Ancak fark var mı?
Görünüyor ki durum pek böyle değil. Google ya da diğer
mecraların en temel sorunu ‘şeffaflık’. Hangi içeriğin görünür
olacağını, dolayısıyla reklam gelirlerini doğrudan ilgilendiren
algoritma düzenlemelerinin neye göre yapıldığından tutun da reklam
gelirlerinin ne kadar olduğu ve nasıl bir politika uygulanarak
medya kuruluşlarına ‘paylarının’ verildiği konusuna kadar açık bir
politika izlenmiyor. Bu Türkiye’ye mahsus bir durum da değil,
dünyanın her yerinde düzen böyle işliyor. Örneğin
Youtube’da yayın yapan kişi ya da kuruluşların gelirlerinde geçen
yıldan bu yana büyük bir düşüş var. Nedeni hakkında sağlıklı bir
açıklama ise yok. Bilinen, Youtube’da üç algoritma değişikliği
yapıldığı. Facebook, dünyanın pek çok yerinde medya davalarıyla
karşı karşıya kalıyor yıllardır.
Yıllık cirosu 305 milyar dolar olan Google için de benzer bir
durum var. Ancak orada sadece reklam gelirlerinin medyayla
paylaşılması değil, haber, makale, fotoğraf, video gibi gazetecilik
üretimlerinin ayrıca teliflendirilmesi konusu var. Çünkü özgün bir
içerik ilk yayın yerinden alınıp farklı medya kanallarında, örneğin
on mecrada daha kullanıldığında, ortaya on ayrı reklam geliri
çıkıyor. Fakat gazetecinin, köşe yazarının, fotoğrafçının
üretiminden on defa kazanan Google, sadece o on ayrı mecraya reklam
gelirinden kendi belirlediği oranda pay vermekle yetiniyor. Ancak
haberin telifi ayrı konu. Onun henüz bir karşılığı yok.
Elbette Türkiye de dahil dünyanın pek çok ülkesinde internet
yayıncılığında telif hakkı konusunda düzenlemeler var. Ancak bunlar
ya ülkemizde mevcut durumda olduğu gibi ortaya çıkan sorunları
çözmeye yetmiyor ya da Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi yeni
düzenlemelerle söz konusu tekel konumundaki şirketler, bir sistem
içerisinde belli kurallara bağlanmaya çalışılıyor. Fakat meseleyi
tam anlamıyla çözebilmiş bir ülke de yok. Telif kanunu çıkarmış ve
işletecek kurumları oluşturmuş ülkelerde bile bu mecraların
sonradan ‘mızıkçılık’ yaptığını da görebiliyoruz. Elbette hepsi
sonuçta birer ‘şirket’ ve öncelikleri kârlılıklarının
düşmemesi.
***
TBMM’de Dijital Mecralar Komisyonu’nun geçen yıl gündeme aldığı
ve 2025’te konuya dair bir telif yasası çıkarılmasını öngören
çalışma henüz devam ederken geçtiğimiz Ağustos ayından itibaren
Google tarafından yapılan, etkileri Ekim ayında ortaya çıkan
algoritma değişikliği dünyanın her yerinde büyük bir durum
değişikliği yarattı. Bazı ülkelerde ‘merkez medya’ durumundaki
yayınları da kapsayacak şekilde sayfa görüntülemelerinde anormal
düşüşler yaşandı. Türkiye’de ise anlayabildiğimiz kadarıyla şöyle
bir tablo ortaya çıktı:
Zaten internet haberciliğinde baştan beri kapalı ve yanıltıcı
başlıklar, pek çok durumda pornografiye varabilecek şekildeki
görsel sunumlar, ‘tık haberciliği’ diye tarif edilen yöntemler,
başlıkta söyleneni karşılamayan haber metinleriyle ‘lider’ konumuna
gelmiş bir kaç yayın dışında bağımsız yayın kuruluşlarının da
aralarında yer aldığı pek çok haber sitesinde yüzde 40-50
aralığından başlayıp yüzde 80-90’a varan okunma düşüşleri yaşandı.
Andığımız ‘lider’ konumundaki bir kaç yayın ve okunmaları belli
rakamların altında kalan -ve aralarında yine bağımsız medya
kuruluşlarının da bulunduğu- bazı mecralarda ise kısmi yükselişler
görüldü. Bunların neye göre olduğu ise bilinemedi çünkü Google’dan
bu konuda hiçbir net açıklama yapılmadı. Daha çok ‘doğru
yaptığınızı düşündüğünüz gibi içerik oluşturmaya devam edin’ diye
özetlenebilecek açıklamalar geldi. Kimin nasıl okuyucu aldığını ya
da alamadığını yayının yapıldığı mecra şeffaflıkla açıklamıyorsa
‘doğru’ nedir? Yanıtı yok!
Kısacası internet haberciliği düzeni neye göre oluşturulduğu, ne
kadar süreceği ve yeniden yapılıp yapılmayacağı, yapılırsa
sonuçlarının ne olacağı belli olmayan bir ‘algoritma değişikliği’
ile altüst oldu.
***
Rekabet Kurulu’nda 3 Aralık günü görülen davada da bundan sonra da devam
edeceği açıklanan algoritma değişikliklerinin neye göre yapıldığı
sorusu yanıt bulamadı. Söz konusu dava reklam veren ödemeleri
konusundaki işleyişte Google’ın gücünü kötüye kullanması iddiasına
ilişkindi. Algoritma değişikliği konusu da Gazete Duvar
temsilcisinin de aralarında bulunduğu hukukçular tarafından dile
getirildi. Ancak Google temsilcisinden ‘dava konusu ile ilgisi yok’
yanıtı geldi. Hukuken böyle bir açıklama yapılabilir elbette ancak
bu tutum -sadece Google’ın da değil- haber yayıncılığı yapan bütün
platformların ortak tutumu: Netlik yok, şeffaflık yok, yerelin
inisiyatifi de yok... ‘Merkez’ ne derse o, oranın ne dediği de hep
belirsiz...
***
Peki ne olacak? Türkiye’de en büyük ve güçlü medya sahibi
devlet. Ve doğal olarak devlete ait medya kuruluşları için de bir
‘düzenleme’ ihtiyacı var. Bu küresel platformlarla dönem dönem
yaşanan gerilimlere bakarken bu durumu da akılda tutmak gerekli.
Yeni yılda yapılacak bir yasal düzenlemenin İtalya’dakine benzer
olabileceği konuşuluyor: Medya kuruluşları ile Google ya da
diğer platformlar arasında serbest pazarlığı içeren bir sistem ve
bu sistemi düzenleyip denetleyen bir kamu kurumu. Bu noktada da
Basın İlan Kurumu, Telif Hakları Genel Müdürlüğü ve Rekabet
Kurumu’nun doğal ilgili olma durumları var. Eğer bu düzen
içerisinde de pazarlıklarda anlaşma sağlanamazsa o zaman taraflar
yargıya başvurabilecek. Yani kamu adına düzenleyici ve denetleyici
rolü üstlenecek bir kurumun bağımsız medya konusundaki tutumunun ne
olacağı (ya da olup olmayacağı) kadar, uzayıp gidecek mahkeme
süreçlerine hangi bağımsız medya kuruluşunun ne kadar tahammül
edebileceği de ayrı bir soru işareti.
***
Hal böyleyken bağımsız medya kuruluşları ne yapmalı? Öncelikle
bu kurumların bugüne kadar tüm zorluklara rağmen yaşamasını
sağlayan okurlarının üzerine düşen yeni görevler olacak. Örneğin
abonelik, bağış gibi desteklerin güçlendirilmesi gibi... İşin
kurumsal yanına gelince: Bağımsız medyanın birlikte hareket ederek
gücünü ortaya koyması, bunun için de bir arada hareket edebilmesi
‘masada’ olabilmek için şart gibi görünüyor. 2025’e doğru
gidilirken bir ‘durum raporu’ olarak şimdilik bu notları aktarmış
olalım.
Gelişmeleri izleyerek aktarmaya devam edeceğiz...