İntiharların politik yönünün apaçıklığı
Bizler kapitalist sistemin ve onun sürdürücüsü olan iktidarın çürüdüğünü, intiharların sebebi olduğunu biliyoruz. Her ne kadar intiharlar psikolojik sebepler denilerek meşrulaştırılmaya ve intihar edenin yaşadığı toplumsal olayları, onu intihara yönelten maddi koşulları göz ardı ederek hedef şaşırtmaya çalışsalar da intiharların sebebinin kapitalist sistem olduğu açıktır.
Ferhat Ergen*
Sıra arkadaşımız Sibel Ünli’nin intiharı ve ardından intiharının kısa sürede binlerce kişi tarafından paylaşılması sonucu birçok kişi intihar hakkında farklı değerlendirmelerde bulundu. Kimi çevreler olayın kişisel sorunlardan kaynaklandığını ve bunların ekonomik sebep sayılamayacağı varsayımı üzerinden intiharın toplumsal boyutuna değinmeden “üzülmekle” yetindi. Kimileri ise intiharın psikolojik sebebi ile beraber yoksullukla ilişkili ve yoksul olma halinin psikolojik sorunların kaynağı olduğu değerlendirmesinde bulunurken, "ailenin rencide olacağı" tepkileriyle karşılaşmamak için bu gerçeği söylemekten imtina etti. Sibel’in sosyal medya hesabında gerek daha önce okulda yemek yiyecek parasının olmayışıyla ilgili gerekse de yeni yıl dileği için "iş bulma" temennisi bize yaşadığı sosyoekonomik şartlar hakkında bilgi vermek için yeterlidir. Sıkça gördüğümüz bir şekilde Türkiye’de üniversite öğrencisi olan ve ailesi varlıklı olmayan herkesin hayatının bir kısmında karşılaştığı bir sorundur bu. Burada da net bir biçimde yoksulluğun yaratmış olduğu psikolojik sebeplerin, sosyal medyada uğradığı hakaretlerin ve bizzat yoksulluğun bu intiharı doğurduğunu görüyoruz. Bu intihar politiktir çünkü intiharlar ekonomik ilişkiler ele alınmadan açıklanamaz. Bu da kapitalist sistemin doğrudan yaratmış olduğu gerçekliğe bizleri ulaştırmaktadır. Çünkü ne yoksulluk, ne yoksulluğun maddi yaşam koşullarının yaratmış olduğu psikolojik sorunlar ne de sosyal medyada hakaret eden insanların kapitalizm dışında incelenme şansı yoktur. Olaya dışarıdan bakarken bu intiharın tek sebebinin Sibel’in psikolojik sorunlarına bağlamak olsa olsa iktidar güzellemeleri yapacak bir toplamın çıkarımı olabilir. Burada esas sebebin geçinememe sorunu olduğunu söylememiz aileyi rencide etmek değil bir olguyu açığa çıkarmaktır. Burada "rencide" olması gereken intihar karşısında ikiyüzlü politikalar üreten iktidar yalakalarıdır.
Sibel’in intiharında ailesinin yaptığı açıklamayı doğru okuyanlar ve buradan aileyi gözetenler, sorunun kendisini okurken intihardaki ekonomik ilişkilerin belirleyiciliğini gözden kaçırmaktadır. Bu da bilincinde olunsun ya da olunmasın egemenlerle aynı safta yer tutmak anlamına gelmektedir. Sibel’den önceki intiharlar gibi Sibel’in intiharı da politiktir.
Benzeri olaylar ülke gündemimizden hiç çıkmadığı için intihar tartışmalarını daha da alevlendirmiştir. Tikel bir olaydan yola çıkarak tüme varmak yerine genele dair bilgilerimize bakmakta fayda bulunmaktadır.
TÜİK’in intiharlarla ilgili yaptığı araştırmada 2018’de 3 bin 161 kişinin intihar ettiği görülüyor. Bu veri 2018’de günde ortalama 8,7 kişinin intihar ettiği anlamına geliyor. Bu da her 166 dakikada bir kişinin intihar ettiğini gösteriyor. Yani intihar hiç olmadığı kadar bizim hayatımıza içkin bir olgu. Yaklaşık her iki buçuk saatte bir insanın kendini öldürmesi başka türlü açıklanamaz olsa gerek.
Ülkemizde işçiler, işsizler, kadınlar ve daha pek çok kişi geçtiğimiz yıllarda intihar etmiş ve bu intiharlar artarak devam etmiştir. İstatistiklere göre 2014’ten beri her sene en az 3 bin kişi yaşadığı kötü koşullara, ekonomik imkansızlıklara, işsizliğe dayanamayarak intihar ediyor. Yukarıda da belirtildiği gibi bu intiharların nedeninin kapitalist sistemle ilgili olduğu su götürmez bir gerçek. Kapitalist sistemin işleyişi insanların sömürüsüne dayanır. Kendi seçmedikleri koşullarda yaşamak zorunda kalan insanlar hem kendilerine hem de kendi üretici etkinliğine yabancılaşır ve yalnızlaşır. Bu yabancılaşma ve yalnızlaşma insan ilişkilerine de yansır. Aynı zamanda depresyon denilen olgunun kendisi de bu üretim ilişkileri içinde ortaya çıkar. Yabancılaşma ve yalnızlaşmanın yoğunlaşması ve keskinleşmesinin intihara dönüşmesi yine kapitalist sistemin kendi iç çelişkileri içinde mümkündür. Buna konumuz bağlamında en somut örnekleme kriz dönemlerinde "depresyonun" yerini intiharlara bırakması ve bu intiharların toplumsal bir hal alması olarak gösterebilir.
Kapitalizmin yaratmış olduğu bu ilişki biçiminden en çok etkilenen kesim gençliktir. Çünkü gençler biyolojik olarak yetişkinliğe erişmeden önce kendilerinin kontrol edemediği, kendilerini gerçekleştirme imkanlarının olmadığı dolayısıyla nesneleştikleri ilişkiler ağında şekillenirler. Bu nesne hali, onun dışarıyla bağ kurmaya başladığı, ailenin dışında da ilişkiler ağına dahil olduğu gençlik süreciyle beraber sorgulanmaya başlanır. Bu sorgulama sürecinde gençlik, sistem tarafından birçok ideolojik araçla saldırı altına alınır. Gençliğin içinde var olduğu toplumdan en çok etkilenen kesim olması ve gençliğin sahip olduğu dinamizmin sisteme karşı kullanılmasının potansiyel tehlike arz etmesi, üstelik gençliğin üretken oluşu gençliği doğrudan sistemin hedefi yapan bir konuma getiriyor. Kapitalizm, gençlerin başarı ve statü hayallerini biçimlendirip, onları birbirleri ile rekabete sürükleyip yalnızlaştırırken aynı zamanda gençliği en ağır koşullarda da sömürmeye devam ediyor.
Kapitalizmin doğasına içkin olan kriz gençliğin geleceksiz ve işsiz kalmasına da yol açıyor. İnsan ilişkilerinin çıkara indirgendiği ve bireylerin yalnızlaştırıldığı bu sistemde bireyler kapitalizme karşı tek başlarına mücadele edemezler, bu ise onları çaresiz bırakmaktadır. Gençler kendine, emeğine ve toplumsal ilişkilere karşı yabancılaşmakta ve bunu aşamadıkları durumda ise çoğu zaman hayatlarına son vermektedirler. "Kişinin yaptığı ve ilk bakışta sadece kişisel yaradılışını dışa vurur görünen hareketler, gerçekte, dışa vurdukları toplumsal durumun uzantısından başka bir şey değildir." Durkeim’ın İntihar eserinden alınan bu pasaj intiharlara sosyolojik olarak bakıldığında intihar kararının bireyin aldığı bireysel bir karardan ziyade intihara yol açan durumun kendisinin alt üst oluşların, yozlaşmanın, toplumsal çöküntünün bir sonucu olduğunu gösteriyor.
Bizler kapitalist sistemin ve onun sürdürücüsü olan iktidarın çürüdüğünü, intiharların sebebi olduğunu biliyoruz. Her ne kadar intiharlar psikolojik sebepler denilerek meşrulaştırılmaya ve intihar edenin yaşadığı toplumsal olayları, onu intihara yönelten maddi koşulları göz ardı ederek hedef şaşırtmaya çalışsalar da intiharların sebebinin kapitalist sistem olduğu açıktır. Kapitalizmin yeni canlar almaması için ona karşı mücadele etmeli ve dayanışma içinde olmalıyız. Bundan dolayı da, kapitalizmin gençliğe saldırısına karşı arkadaşlarımızın yanında olarak dayanışmamızı sürdüreceğiz.Bir Sibel daha olmaması için mücadele edeceğiz.
*İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğrencisi