IPCC raporu: Sıcak hava dalgaları artacak, soğuk mevsimler kısalacak

Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) raporunda, küresel ısınmanın 1.5 dereceyi aşabileceği belirtildi. Sıcak hava dalgalarının artacağı, soğuk mevsimlerin kısalacağı kaydedildi.

Abone ol

ANKARA - Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) 66 ülkeden 234 bilim insanının beş yıllık çalışmayla hazırladığı "İklim Değişikliği 2021: Fizik Biliminin Temeli" başlıklı raporu yayınlandı. BM'nin İsviçre'nin Cenevre kentindeki merkezinde açıklanan rapor, IPCC tarafından 2014’de yayınlanan Beşinci Değerlendirme Raporu ile bilim camiasında dönüm noktası olarak kabul edilen 1,5°C Özel Raporu’ndan bu yana en önemli güncelleme olarak kabul ediliyor.

BİNLERCE YIL BOYUNCA GERİ DÖNDÜRÜLEMEZ DEĞİŞİKLİKLER

195 hükümetin onayladığı bu rapor; insanlığın, tartışmasız, küresel ısınmaya neden olduğu ve gezegenin durumunu kalıcı olarak aşağıya çektiğini belirtiyor. Geçtiğimiz hafta ve aylarda, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkede yangın, sel gibi yıkıcı hava olaylarına şahit olurken, raporda bugünden sonra bazı iklim etkilerinin geri döndürülemeyeceği riski konuşuluyor. 

Raporda, iklim değişikliğinin 'yaygınlaştığı, hızlandığı ve yoğunlaştığı' uyarısında bulunan uzmanlar, küresel ısınmayla birlikte sıcak hava dalgalarının artacağı, sıcak mevsimlerin uzayacağı, soğuk mevsimlerin ise kısalacağını bildiriyor. "İklimde gözlemlenen değişikliklerin çoğu, yüz binlerce yıl değilse de binlerce yıldır görülmedi ve örneğin devam eden deniz seviyesinin yükselmesi gibi, halihazırda etkin olan (harekete geçen) bazı değişiklikler, yüzlerce ila binlerce yıl boyunca geri döndürülemez (geri dönüşü yok)" ifadelerinin yer aldığı raporda, küresel ısınmanın 1.5 dereceyi aşabileceği belirtiliyor.

Gelecek tahminleri ve net sıfır emisyon planlarına etkilerinin de tartışıldığı raporda, doğal yutak alanlarının ve karbondioksit yakalama teknolojilerinin rolü sıklıkla vurgulanıyor:

“CO2 emisyon seviyelerindeki artışın devamı, okyanus ile karasal karbon yutak alanların, atmosferdeki CO2 birikimini yavaşlatma konusunda daha az etkin rol oynamasına yol açacağına işaret ediyor. Mevcut politikaların, iklim değişikliğiyle mücadele planlarıyla uyumlu olduğu yol haritasında, emisyonların yalnızca %54'ü doğal yutak alanlar tarafından tutuluyor. Kalan miktar, karbondioksit yakalama teknolojilerinin sorumluluğuna bırakılıyor. Karbondioksit yakalama: ağaçlandırma ve sulak alan restorasyonu gibi doğal karbon yutak alanlarından, atmosferden doğrudan karbon yakalama ve depolama teknolojilerine ve okyanusun karbon tutma kapasitesini artırmaya yönelik teknolojilere uzanan çeşitli yöntemleri kapsıyor.”

Raporda öne çıkan noktalar şöyle sıralanabilir:

• IPCC analizlerine göre 1,5°C eşiğinin aşılmadığı hiçbir senaryo yok. En iddialı senaryoda bile, bu eşiğin aşılmasından sonra ortalama sıcaklığın ancak yüzyılın sonuna doğru yeniden 1,4°C’ye doğru düşüş göstereceği tahmin ediliyor.

• Sıcaklık artışını 1,5℃ ile sınırlamak için, hükümetlerin emisyonlarını 2030 yılına kadar yarıya indirmesi gerekiyor. Bu nedenle, iklim planlarının daha iddialı hale getirilmesi ve net sıfır emisyon yol haritalarının, hızla gerçekleştirilecek emisyon azaltım çabalarının temeline koyulması gerekiyor.

• 2019'da atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, 2 milyon yıl içinde herhangi bir zamandan daha yüksek şekilde gerçekleşti. Önemli sera gazları olan metan ve azot oksit gazlarının konsantrasyonları, 800.000 yıllık zaman dilimindeki herhangi bir zamanından daha yüksek şekilde gerçekleşti.

• Bilim insanları, yakın vadede CO2 dışındaki, metan, Kükürtdioksit (SO2) ve Azotoksit (NO2) gibi sera gazlarıyla mücadele etme ihtiyacını net şekilde ortaya koyuyor.

• Deniz seviyelerindeki küresel ortalama yükseliş, 1900'den bu yana, son 3000 yıldaki herhangi bir zamandan daha hızlı artış gösterdi.

• Denizel ısı dalgalarının oluşma sıklığı, 1980'lerden bu yana iki katına çıktı.

• Buz tabakası süreçlerindeki belirsizlik nedeniyle, küresel ölçekte deniz seviyesindeki artışın 2100 yılında 2 metreye, 2150 yılında ise 5 metreye kadar olan olası aralığın üzerinde gerçekleşmesi, emisyonların en fazla arttığı senaryoda göz ardı edilemez hal alıyor.

• Deniz seviyesindeki yükselişin, iklim değişikliğiyle en iddialı şekilde mücadele eden yol haritalarında dahi yüz binlerce yıl devam etmesi öngörülüyor.

• Gezegenin büyük bölümü, sıcak hava dalgalarını içeren aşırı sıcaklara maruz kalıyor.

• Son zamanlarda yaşanan aşırı sıcakların insan etkisi olmaksızın gerçekleşmesi son derece düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Raporda, küresel ısınmanın neredeyse tamamından, insan kaynaklı emisyonların sorumlu olduğu ifade ediliyor.

• Akdeniz, Güney Avustralya ile Kuzey Amerika'nın batı kıyılarının artan kuraklıklarla karşı karşıya kaldığını gösteren yeterli kanıt hali hazırda elimizde bulunuyor.

• Mevcut iklim politikaları ve Ulusal Katkı Beyanları doğrultusundaki en iyi tahmin ise, 2100 yılına gelindiğinde küresel ısınmanın 2,7°C'ye ulaştığı senaryo.

• Isınmadaki en ufak artış dahi büyük önem taşıyor. Aşırı uçlarda öngörülen değişikliklerin sıklığı ve yoğunluğu, küresel ısınmada oluşacak her ilave katkıyla birlikte artıyor. Yaz aylarında yaşanan yangınlar ve seller, insan kaynaklı küresel ısınma sonucu iklim sisteminin değişmesiyle aşırı hava olaylarının seyrine örnek oluşturuyor.

• Dünyanın yüzey sıcaklığının en son 2,5°C'nin üzerine çıkması (sanayi devrimi öncesindeki seviyelerle kıyaslandığında), 3 milyon yılı aşkın zamanda gerçekleşmişti. Bu sebeple gezegenin karşı karşıya olduğu ısınma seviyesi, eşi benzeri görülmemiş ölçekte.

'KAYIP VE ZARAR İÇİN ULUSAL DÜZEYDE MEKANİZMALARIN HAZIRLIĞINA BAŞLANMALI'

Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. Semra Cerit Mazlum, "Bu rapor, Türkiye'nin iklim değişikliği politika ihtiyaçlarını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Rapor öncekiler gibi Akdeniz Havzasının kırılganlıklarını sergiliyor ve olası değişimleri daha ayrıntılı olarak görüyoruz. İklim değişikliğine adaptasyonun sosyo-ekolojik sistemlerin özelliklerini dikkate alacak biçimde planlanması ve adaptasyonun imkânsız hale gelebileceği koşullara karşı kayıp ve zarar için ulusal düzeyde mekanizmaların hazırlığına şimdiden başlanması önemli. Devam eden orman yangınları adaptasyon planlamasının yalnızca ekosistem türleri ya da sosyo-ekonomik sektörler odaklı olmasının yeterli olmadığını gösteriyor. Raporun bulgularının önemli bir yansıması da, Türkiye'nin iklim politikasında emisyon azaltımının 1,5 derece hedefine göre yenilemesi ihtiyacının daha belirgin hale gelmesi. Bu bakımdan Paris Anlaşması'nın ulusal katkı belgesinin güncellenerek onaylanması önem taşıyor" ifadelerini kullandı.

'İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ PLANSIZLIĞIMIZI ÖRTBAS ETMEK İÇİN KULLANIYORUZ'

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Doğanay Tolunay, değerlendirme raporunda açık açık belirtilmese de freni patlamış kamyon içinde olduğumuzu vurgulayarak, “Sadece bu yıl yaşadığımız seller, kuraklık ve son olarak orman yangınları gelecekte olabileceklerin göstergesi. Çünkü ülkemiz için yapılan tüm tahminler, modellemeler bu ve benzeri aşırı hava olaylarının şiddeti ve sıklığının gelecekte çok daha fazla olacağını ortaya koyuyor. İklim değişikliğini plansızlığımız, tedbdirsizliğimiz ve bize bir şey olmazcılığımızı örtbas etmek için kullanıyoruz. Acilen bir şeyler yapmalıyız. Bunun için de öncelikle sera gazı salımları için 2030 yılına kadar en az yüzde 50 azaltım hedefi koymalı ve çok katı olarak uygulamalıyız. Bu da yetmez deyip yine acilen iklim değişikliğiyle şiddeti ve sıklığı artan aşırı hava olaylarına karşı uyum önlemleri almalıyız. Bunları yaparken de doğayı, ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği de korumalıyız" diyor.

‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE TEMİZ HAVA HAKKINI SAVUNMAKTIR’

Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı, "Her yıl dünyada hava kirliliği nedeniyle 4.2 milyon kişinin ölümüne neden olan kirleticilerden bazıları Kükürt dioksit (SO2) ve azot oksit (NO2) gibi genellikle kentlerde yüksek seviyelerde bulunan gazlardır. Kara Rapor 2020 çalışması, hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği seviyelere indirilebilseydi Türkiye’de 2017-2019 yılları arasında trafik kazalarının en az 6 katı kadar ölümün engellenebileceğini gösteriyor. Hem iklim değişikliğine hem de reaksiyona girerek solunduğu zaman hava kirliliğine neden olan bu kirleticilerin hepsinin nedeni ise sanayi, ulaşım, enerji gibi faaliyetler için kullanılan fosil yakıtlar. İklim değişikliği ile mücadele aynı zamanda temiz hava hakkını da savunmak demektir, bu yüzden hükümetler tarafından acilen birlikte ele alınması gerekiyor" diyor.

‘PARİS ANLAŞMASI: 26’NCI TARAFLAR TOPLANTISI KARAR ANI OLACAK’

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi eski Genel Sekreteri ve Küresel İyimserlik (Global Optimism) girişiminin kurucu ortağı Christiana Figueres raporla bağlantılı olarak Paris Anlaşması’nın önemini şu şekilde vurguluyor: "Bu rapor, fosil yakıtları terk etmek ve daha temiz, daha yeşil büyüme modeline geçmek üzere küresel ölçekteki çabalarımızı hızlandırmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Bu amaçlara ulaşmak için Paris Anlaşması bize yol gösteriyor. İklim değişikliğinin hızla katlanan etkilerinden kaçınmak için ihtiyacımız olan her adım gerçekleştirilebilir nitelikte. Ancak buna yönelik atılacak adımlar, etkilerden çok daha hızlı şekilde hayata geçen çözümlerle ve 2030 yılına kadar küresel emisyonları yarıya indirmeye bağlı. 26’ncı Taraflar Toplantısı karar anı olacak”

‘RAPOR, POLİTİKA VE STRATEJİK TEPKİLERİ ANLAMAK İÇİN KRİTİK’

BM İklim Eylemi ve Finans Özel Temsilcisi Başkanı Mark Carney ise raporun önemini şu şekilde açıklıyor: “IPCC'nin değerlendirmesi, iklim krizinin ölçeğini ve buna yönelik politika ve stratejik tepkileri anlamak için kritik önem taşıyor. Bu kapsamda politika, iş ve finans dünyasının vereceği kararlarının yönü, dünyanın hızla azalan karbon bütçesi gerçeğine ve insanlık ve gezegene yönelik hızla artan fiziksel riskleri de içerecek şekilde olmalı ve bilime dayanmalıdır. IPCC raporu, kurulların mutlaka okuması gereken bir rapordur. Bu raporun sonuçları, acil stratejik eylemlerin hayata geçirilmesinin zorunlu olduğunu gösteriyor." (HABER MERKEZİ)