Irak Kürdistanı diye bir yerde

Irak’ta 12 Mayıs’ta seçim var. Seçim öncesinde Bağdat-Erbil ilişkileri yine dondu. Kürt vekillerin çekildiği meclis toplantısında IKB’nin bütçe payı düşürüldü. Erbil ve Süleymaniye havaalanlarının uluslararası uçuşlara kapalı tutulması üç ay daha uzatıldı. Kürtler olmayınca, Ankara’nın siyasete etkisi Hamis Hançer, Nuceyfi Biraderler gibi son kullanma tarihi çoktan geçmiş malum zevattan müşekkel listeyle sınırlı.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Sahi Irak Kürdistanı diye bir yer vardı. Hani ne denir herkes bilmemkaç saniyeliğine şöhret olacakmış ya. Aciz bendeniz de kendi küçük memurluk dünyasının kısa şöhret devrini Erbil Başkonsolosluğu görevindeyken yaşamıştı. “Ne günlerdi” diye anılara mı dalsam? Yok. İstifa edeli haziranda beş yıl olacak. Hani “Deli Aşk” filminde psikanalist rolündeki Cem Yılmaz “biz kime gidelim” diye dert yanıyor hastasına. Benim de değerli okurumla öyle hasbıhal edesim geliyor. Deneyelim.

Modelin güzelliği şuradaydı: Türkiye’nin güneydoğusunda büyük acılar yaşanmıştı. Kürt sorunu tüm giriftliğiyle ve yaşanan can kayıplarıyla orta yerde duruyordu. 1993-2003 iki Körfez Savaşı arası on yılda TSK Kuzey Irak’a sayısız harekat yapmış, hatta girip yerleşmişti. 4 Temmuz 2003 Süleymaniye çuval vakası cereyan etmişti. Tüm bunlara rağmen irili, ufaklı (Kürt veya değil) tüccarlarımız, müteahhitlerimiz Irak Kürdistanı’nda iş yapmaya devam ediyordu. Neden? Çünkü iyi para kazanıyorlardı.

Bu diplomasi modeli, işadamlarının yolunu açmaya değil, onların açtığı yoldan yürümeye, onların canlı tuttuğu ilişkilere resmi çerçeve kazandırmaya dayanıyordu. Üstelik, daha önce de pek çok belirttiğim üzere, dönemin başbakanı Erdoğan’ın siyasi iradesi olmasa Erbil’de başkonsolosluk, karar alınıp Kasım 2009’da Bağdat’ı ziyarette duyurulduktan sonra, Mart 2010’da açılamazdı. Yine siyasi irade olmadan ilişkilerde yol da kat edilemezdi. Efendim samimi miydi? Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.

Bizim hariciye ocağında herkesin kendinden menkul bir derin tarih bilgisi vardır da, coğrafya (ve topografya) genelde sallanmaktadır. Örnekse, Ankara’dan arabaya atlasanız “o eski ihtişamın” serhat şehri Belgrad’a 1391 km (1152 km kuş uçuşu), Erbil’e 1412 km (1060 km kuş uçuşu) yani aynı uzaklıkta olduğumuzun pek ayırdına varılmaz. Aynı bağlamda mesela Midilli’ye, Sakız’a, Samos’a, Kos’a, Leros’a, Beşiktaş’tan Kadıköy’e geçer gibi gidilebileceğini idrakten de biraz yoksunuzdur.

Ankara’da tarih ve hukuk hariciyeden, coğrafya ve topografya askeriyeden sorulur. Diplomatın cilalı mokaseni halı kaplı salona basar, askerin tozlu postalı toprağa. Akçeli işler ise kimseden sorulmaz, akçeli işler müesses nizam çemberinin dışına düşer. Akçeli işe hükümet bakar. Günümüzde en büyük akçe malum enerjide. Enerjide dışa bağımlıyız. En fazla da Rusya ve İran’a. Bakınız, Cumhurbaşkanı’nın son Afrika turu kapsamında Cezayir’de Rönesans ve Bayegan, SONATRACH ile Yumurtalık’a 1 milyar ABD Dolarlık petrokimya tesisi yatırımı anlaşması imzaladı.

Bakanlık mandarinlerine Erbil’e gitmeden son talimatlarını almak üzere veda ziyaretleri yaparken bir Müsteşar Yardımcımız “diğerleri ne derler bilmem, benim için haritadaki en önemli yere gidiyorsun” demişti. Ve eklemişti: “Bu fırsatı da kaçırırsak hepimiz tarihe geçeriz -ama tersten.” Kastettiği ve bilahare ayrıntılarıyla izah ettiği, ülkemizin sıkleti ve haritadaki yeri göz önüne alındığında Irak Kürdistanı’nın Kerkük (en azından kuzey kubbesi Kurmala) dahil petrol ve doğalgaz yeraltı zenginliklerinin mutlaka bizim paydaşı olacağımız biçimde işletilmesiydi.

Bugün, Bağdat Kerkük’ü (Kurmala hariç) IKB’den “geri almış” durumda. Kerkük’ün ihyası işi uluslararası Britanya devi BP’ye verildi. Kuzey komşumuz Rusya’nın Rosneft’i ise IKB-Türkiye pterol boru hattının yüzde 60’ına sahip. Rosneft, IKB doğal gaz kaynaklarının işletilmesinde de öncelikli konumda. Bitmedi, BP de Rosneft’in yüzde 20 ortağı. Bağdat, eski Kerkük-Ceyhan boru hattının tamiri yerine paraleline yeni bir hat inşası için bugünlerde ihale sürecini başlatıyor. Bizim, TPAO/TPIC’in yanına IKB’de faaliyet için kurduğumuz, TEC “kağıttan kaplan” kaldı.

Irak’ta 12 Mayıs’ta seçim var. Seçim öncesinde Bağdat-Erbil ilişkileri yine dondu. Kürt vekillerin çekildiği meclis toplantısında IKB’nin bütçe payı düşürüldü. Erbil ve Süleymaniye havaalanlarının uluslararası uçuşlara kapalı tutulması üç ay daha uzatıldı. Kürtler olmayınca, Ankara’nın siyasete etkisi Hamis Hançer, Nuceyfi Biraderler gibi son kullanma tarihi çoktan geçmiş malum zevattan müşekkel listeyle sınırlı. IKB de bu defa dağınık: KDP ve KYB seçime, ortak liste yerine, ayrı ayrı girebilir.

Unutmadım: Kuveyt’te Irak’ın Yeniden İmarı Konferansı’nda 5 milyar ABD Doları yatırım kredisi de taahhüt ettik. Ekonomimizin haline bakıp, “bu kadar paramız varsa içeride neden kullanmıyoruz” diye “ayran-tahtırevan” yollu vızıldananlar oldu. Bunun üzerine, Bağdat’ın gözünün içine baka baka “ama 40 milyar kaldıracağız” dedik. Oysa IKB petrol ve doğal gaz zenginliğinin yaratacağı olası işbirliği olanaklarıyla karşılaştırıldığında bana göre “daldaki kuş-eldeki kuş” karşılaştırması geçerli.

Bir dönem yerli-yabancı uluslararası ilişkiler öğrencileri Türkiye-IKB ilişkilerini karşılıklı bağımlılık üzerinden yeni bir diplomatik çözüm modeli olarak inceleyen ve enerji işbirliğine vurgu yapan tezler yazıyorlardı. Bir dönem bizler kendi aramızda bazen coşup “1926 Ankara Anlaşması’nın rövanşını İngilizlerden aldık –hem de kendi diplomasi silahlarıyla” diyorduk. Geldiğimiz aşamadaysa, korkarım o değindiğim Müsteşar Yardımcımızın kehaneti gerçekleşti: Hepimiz tarihe geçmek üzereyiz. Kendi kendini gerçekleştiren kehanet deniyor galiba. Belki öyle oldu.

Tüm yazılarını göster