Irak ordusu ve Haşd-ı Şabi milis gücü, Kerkük’ün ardından Erbil’in kapısına ve KDP-KYB bölgeleri arasına, Köysancak’a doğru hareketlendi. İran da KDP bölgesiyle sınırı boyunca askeri yığınak yaptı. Şimdilik o cephede Bağdat ile Erbil arasında bir uzlaşıya varılmış ve hareketlilik durmuş görünüyor.
Öte yandan, Irak ordusu bu defa Suriye sınırı boyunca da ilerleyerek, Rabia sınır kapısının ardından Fişhabur’a yöneldi. Fişhabur’da halen kullanılmayan Irak-Türkiye Petrol (ITP) boruhattının bizim sınırdan önceki son ölçüm istasyonu var. Burası ITP devredışı kalınca Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) hükümetince inşa ettirilen yeni Kerkük-Silopi boruhattının da bağlantı noktası.
İlerlemesini sürdürürse ve amaç buysa, Irak ordusunun Fişhabur’un ardından otuz km. daha doğuya ilerleyip Habur sınır kapısını da alması beklenir. KDP peşmergesinin buraları da çatışmadan bırakıp bırakmayacağını bilemiyoruz. Habur el değiştirirse KDP’nin Türkiye’yle ticaret bağlantısı kopacak, yeni cephe hattı Zaho’nun kuzeyinden mi güneyinden mi geçer, orası da belli değil.
Diplomasi cephesinde ise Irak Başbakanı Abadi’nin Suudi Arabistan (SA) ziyareti var. İki ülkenin aralarını düzeltmesinden ABD’nin had safhada memnun olduğu görülüyor. Tillerson’un ABD dışişleri bakanı olmadan önceki küresel petrol devi Exxon CEO’luğu sırasında SA ve Körfez ülkeleri yönetici aileleriyle kurduğu yakın ilişkilerin devrede olduğunu yansıtma gayreti görülüyor.
ABD’yi memnun eden bir diğer gelişme, omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Rakka’yı IŞİD’den alması. Ankara’ya göre, YPG PKK’nin doğrudan Suriye’deki uzantısı. Nitekim Rakka kurtarıldıktan sonra SDG şehir meydanında Abdullah Öcalan posterleri açtı. ABD’nin Fırat’ın doğusunda kalan üçgen bölgeye SDG’yi hakim kılma ve bu alana hasım güç sokmama (“domain denial”) askeri stratejisi şimdilik başarılı.
Ancak Irak ve Suriye söz konusu olduğunda Başkan Trump döneminde ABD’nin bütüncül bir siyasi çözüm tasavvuru olduğunu belirtmek güç. Daha ziyade ABD’nin IŞİD’le mücadele gibi bir başat önceliği var ve bu askeri stratejinin sahadaki siyasi yansımalarını görüyoruz. Aynı bağlamda ABD’nin Ankara’da vehmedilen tarzda bir “Kürt Siyaseti” de bana göre yok. IŞİD’le mücadelede alanda kim etkinse onunla işbirliği yapıyor.
Üstelik, Tillerson’un dışişleri bakanlığı görevinden ayrılmak için bir senesini şubatta doldurmayı beklediği söylentileri ayyuka çıkmış durumda. Tillerson’un tarihin gördüğü en kötü dışişleri bakanı olduğunu güçlü ifadelerle ileri süren ABD’li uzmanlar olduğu gibi, adı geçenin bakanlığın içini boşalttığı ve işlevsizleştirdiği eleştirisi yapanlar da pek çok. Dolayısıyla, Bağdat-Erbil krizinin gidişatına ABD’nin ne denli mesai ayırdığı cay-i sual.
IKB içinde ise 2003 değil 1991’e hatta kıdemli Ortadoğu uzmanı Cengiz Çandar’ın kaygısına kulak verilirse 1975’e dönüş olasılığı güç kazanıyor. KYB, merhum Celal Talabani’nin büyük oğlu Bafil liderliğinde, yeğenleri kontrterör birimi yöneticileri (Mam Celal’in kardeşi Şeyh Cengi’nin oğulları) Aras ve Lahur biraderler, (Mam Celal’in eşi) Hero İbrahim Ahmed destekli yeni bir güç odağı tesis etti. Mam Celal’in küçük oğlu Kubat bu resmin içine girdi mi, Kosrat Resul ve Necmettin Kerim’le birlikte Neçirvan Barzani’nin yanında kalmayı mı tercih etti henüz belirgin değil.
KDP ise İran ve Bağdat’la uzlaşan KYB’nin aksine Irak, İran ve Türkiye’yi eşanlı karşısına almış ve ABD’den de aradığı desteği bulamamış gözüküyor. Kerkük dev petrol sahasının KDP denetimindeki kuzey kubbesi Khurmala’nın akıbeti de belirsizliğini koruyor. Irak ordusu Altınköprü’den doğuya Taktak üzerinden Köysancak’a yöneldiğinde, KDP Bağdat’la uzlaşarak bu hamleyi durdurdu. Irak ordusunun Fişhabur’a yönelmesiyse bu uzlaşının kısıtlı olduğunu yahut geçerliliğini yitirdiğini anlatıyor.
KDP’nin bu zayıf durumu ve KYB’de PKK’ye daha hoşgörülü yaklaşımlarıyla bilinen genç nesil Talabanilerin iktidarlarını Süleymaniye merkezli parçada yerleşik kılmaları herhalde Kandil’e düne oranla daha geniş bir siyasal alan açıyor. SDG Fırat’ın doğusunda 9 bin varil/gün üretimiyle Suriye’nin en zengin petrol sahasını da aldı. Cenevre masası yaklaşırken bir yandan maksimalist davranmamak diğer yandan ABD’nin desteğini korumak sanırım öncelikleri olacak.
Oyunu alanda sert, salonda akılcı oynayan İran’ın Irak’ta büyük kazanan olduğunu teslim etmek gerekli. Abadi başbakanlığında Bağdat’ın belki 1991’den bu yana tanık olmadığımız bir güce eriştiğini de. Abadi’nin 2018 Mart ayındaki seçimlere mutad vechile önceden koalisyon kurarak mı gideceği, 2003 sonrasının Hakim, Sadr hanedanları vb. aktörlerden hangilerinin devre dışı kalacağı Irak’ın geleceğini daha iyi görmemizi sağlayacak.
Kendi başkanlık seçimiyle meşgul Ankara’nın ise bugünden o güne ulusal çıkarlarımızın ne olduğu konusunda daha ciddi çalışacağını umalım: IKB’nin yeraltı zenginliklerinin ülkemiz üzerinden değerlendirilmesini ıskalamak veya bunları Rusya’ya bırakmak; sınır ötemizde bir güvenlik kuşağı olarak görülmesi gereken Irak ve Suriye Kürtleriyle sağlıklı ilişkiler kurmak; Irak’ı İran’a altın tepside teslim etmek; komşu iki ülkede kamu düzeni ve istikrar arzu edilir olmakla birlikte Şam ve Bağdat’ın ne denli güçlü olmasının ülkemiz açısından tercihe şayan olduğu gibi başlıklar bu minvalde ilk akla gelenler.