Ortalık yangın yeri. İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından bir suikast ile öldürülmesi Ortadoğu’daki vekalet savaşlarının vekillerini yeni pozisyon alma telaşına sevk etti. Öte yandan Kasım Süleymani’ye suikast sahnesi için ABD’nin adres olarak seçtiği Irak’taki iç hassas siyasi dengeler alt üst oldu ve Tahran’ın komşusundaki siyaset üzerindeki ağırlığı bir kez daha bütün azameti ile hissedilmeye başlandı. Öyle ki Irak bir çırpıda ABD’nin Ortadoğu’daki en yakın müttefiklerinden biri olmaktan çıkıp Başkan Trump’ın yaptırımlarla cezalandırmayı düşündüğü ülkeler ligine savruluverdi.
ABD’nin Kasım Süleymani’yi kendi topraklarında öldürmesine tepki olarak Irak Parlamentosu 5 Ocak’ta olağanüstü toplandı ve Amerikan askerlerinin ülkeyi terk etmesini talep eden kararı onayladı. Kürt ve Sünni vekillerin çoğu oylamaya katılmadı. Parlamentoda çoğunluğu bulunan Şii vekillerin öncülüğünde çıkartılan karar için resmi gerekçe de hazırdı; Irak’ta IŞİD’le mücadele başarıyla sona ermişti ve artık yabancı güçlere ihtiyaç kalmamıştı.
Irak’ta şu an "danışman" sıfatıyla tutulan yaklaşık 5200 Amerikan askeri var.
2014’te yılında IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinin ardından Irak hükümetinin daveti üzerine giden Amerikan askerlerinin ülkeye dönüşüne Irak Parlamentosu hiçbir zaman onay vermedi ancak bu sahadaki pratiği değiştirmedi. Zira Parlamento kararlarının teknik olarak Irak hükümeti açısından bir bağlayıcılığı yok. Ancak Başbakan Adil Abdülmehdi geçen hafta çıkartılan kararın mimarlarından biri. Oylamanın ardından ülkedeki Amerikan askerlerinin geri çekilmesine yönelik hazırlıkların başlatılması amacıyla Washington’dan ülkesine bir heyet gönderilmesi için çağrı yaptı.
2003’teki Amerikan işgalinin ardından Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle birlikte ülke federal bir yönetim düzenine geçerken Irak’ta nüfus yoğunluğuna göre sırasıyla üç ana grubu teşkil eden Şiiler, Sünniler ve Kürtler güç paylaşımı konusunda fiili bir anlaşmaya vardı. O gün bugündür Irak’ı Şii başbakanlar yönetiyor. Tahran’ın sıkı adamlardan biri olarak nam salan Nuri El Maliki sekiz yıl ile başbakanlık koltuğunda en uzun oturan isim olmuştu. Sadece Washington’ın değil Ankara’nın da Irak’ta en çok çekiştiği politikacı idi Maliki.
Mukteda El Sadr ile Haşdi Şabi Komutanı Hadi El Amiri arasındaki çekişmenin sonucunda iki bloğu uzlaştıran ortalama bir aday olarak başbakanlığı alan Adil Abdülmehdi ise 2019 sonbaharında patlayan protestolar sonrasında geçen ay istifa etmek durumunda kalmıştı. Arap basınına göre Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sonrasında ülkede hakim olan karmaşa iklimini fırsat bilen Abdülmehdi hükümeti yeniden kurma görevinin kendisine verilmesi için yoğun kulis faaliyeti içindeymiş. Geçtiğimiz haftayı Erbil ve Süleymaniye’de Kürt liderlerle özel görüşmeler yaparak geçirmiş.
Önümüzdeki süreçte Abdülmehdi’nin Bağdat’ın Moskova ile S-400 pazarlıklarına resmen başlanılması yönünde hazırlığını da kendi siyasi geleceği açısından bir manivela olarak kullanmaya dönük bir çizgi izlemesi de hayli mümkün. Zira 10 Ocak’ta Wall Street Journal’da yayınlanan haberden Irak’ın sonunda S-400’ler için Moskova ile masaya oturma noktasına geldiğini öğrendik. Gazeteye konuşan Irak Parlamentosu’nun Güvenlik ve Savunma Komisyonu üyesi milletvekili Karim Elawi, Amerikalılardan kendilerine söz verilen silahları bir türlü alamadıkları için Ruslara yöneldiklerini anlatıyordu.
Ruslar uzun zamandır Irak hükümetini S-400’leri satın almaya ikna etmeye çalışıyordu. Ancak Bağdat bugüne kadar S-400 satın alma ihtimalini kategorik olarak dışlamasa da, Washington’ın gazabını üzerine çekmek istemediği için ciddi bir pazarlığı hep ötelemişti. Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle birlikte Bağdat-Washington hattında zirve yapan gerginlik sayesinde Bağdat ile Moskova’nın S-400’ler için hızla masaya oturduğuna tanık olabiliriz.
İş daha buralara gelmeden ABD Başkanı Donald Trump, Irak’a yönelik ağır yaptırımları gündemine aldığını duyurdu bile. Trump Irak’ın Anvar Eyaleti’ndeki Al Asad Hava Üssü’nü kastederek "Orada olağanüstü pahalı bir hava üssümüz var. İnşa etmemiz milyarlarca dolar aldı. Bunu geri ödemedikleri takdirde çıkmıyoruz. Dostane olmayan bir biçimde çıkmamızı isterlerse, daha önce hiç görmedikleri yaptırımlar uygularız. İran’a uyguladığımız yaptırımlar yanında hafif kalır" dedi.
Elbette Trump adeti olduğu üzere daha pek çok alevli açıklama daha yaptı İran rejimini hedef alan. ABD’nin İran’da 52 mevkii daha vurmaya hazır olduğunu ve bunların arasında ülkenin kültürel miraslarının da yer aldığını söyleyebildi mesela. Bir ülkenin – dolayısıyla da dünyanın – kültürel mirası olarak kabul edilen mevkilerin taammüden vurulması Birleşmiş Milletler’in 2347 sayılı kararı ve 1954 tarihli Lahey Konvansiyonu’na göre alenen "savaş suçu". Söz konusu Trump gibi zaman zaman kafasına estiğini yapmaktan alıkonulamamış başkan da olsa, muhtemeldir ki Amerikan devleti bu tür bir deliliğe izin vermeyecektir. Nihayetinde ABD, Kasım Süleymani'nin öldürülmesi için dahi hukuki kılıfını hazırlamadan yola çıkmayan bir devlet.
Öte yandan Irak hükümeti Amerikan askerlerinin ülkeden gönderilmesi konusunda ısrarlı olursa, Trump’ı durduracak bir hukuki çerçeve ise yok. Dolayısıyla isterse Trump, ABD Hazine Bakanlığı’na Irak’ı hedef alan ağır yaptırımlar açıklama talimatı verebilir.
Trump’ın bu yönde bir karar almasının sadece Irak açısından değil Türkiye açısından da kritik sonuçları olabilir. Türkiye’nin kuvvetle muhtemel 2020’de zaten şu ya da bu şekilde maruz kalacağı Amerikan yaptırımlarına ilişkin süreç bir anda hızlanabilir ve yaptırımların içeriği şiddetlenebilir. Nitekim Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sempatisini ve jestlerini sorgulayan Washington’daki siyasi lobi şimdiden harekete geçmiş durumda. Kongre mahfillerinden "Erdoğan S-400’leri aldı ülkesine getirdi. Sarraj ile Libya’ya yönelik yaptırımları delen anlaşma imzaladı. Ama Trump Ankara’yı değil Bağdat’ı yaptırımlarla cezalandırmaktan bahsediyor" şeklinde serzenişler yükselmeye başlamış durumda.
Trump’ın Irak’a yönelik yaptırım açıklaması durumunda Ankara’nın göreceği zarar Washington’da kendi aleyhine tetiklenebilecek siyasi etkiyle de sınırlı kalmaz. İran örneğini daha yeni yaşadık. Trump’ın Kasım 2019’da İran’dan petrol ithalatına dönük olarak açıkladığı yaptırımlardan Türkiye diğer yedi ülkeyle birlikte sadece 6 ay kadar muafiyet aldı. 2 Mayıs 2019’da muafiyet döneminin sona ermesiyle birlikte Ankara, Amerikan yaptırımlarını uygulamaya başladı. Yaptırımlardan önce Türkiye İran’dan günde yaklaşık 200 bin varil petrol alıyordu. 2017 itibarıyla Türkiye’nin dış petrol alımlarında İran’ın payı yüzde 45’lere kadar çıkmıştı. 2018’deki yaptırım paketi sonrasında ise Ankara’nın İran’dan petrol ithalatı dibe vurdu.
Beştepe’nin Washington’daki tek dostu iki kritik komşumuz İran ve Irak’ı yaptırımlara boğmayı kafasına koymuşken, bu dostun yönetimindeki ABD’nin 2020’ye dair Ortadoğu vizyonundan Türkiye’ye hayır gelmesi mümkün değil.