Azerbaycan yönetiminin birkaç hafta önce Ermenistan
kontrolündeki Kapan ve Goris kasabaları arasında seyahat ederken
yolun Azerbaycan kontrolündeki kısmını kullandıkları gerekçesiyle
iki İranlı kamyon şoförünü gözaltına alması, ardından İran’ın tam
da Azeri sınırında tatbikat yapacağını ilan etmesi İran-Azerbaycan
ilişkilerini germiş görünüyor. Ancak bu, tıpkı 1. Dünya Savaşı’nın,
Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand’ın Saraybosna'yı
ziyareti esnasında genç bir Sırp milliyetçisi tarafından
öldürülmesi nedeniyle çıktığını söylemek gibi bir şey. Nasıl ki 1.
Dünya Savaşı aslında çok daha derin ve tarihsel arka planı olan
nedenlere dayanıyorsa ve basitçe bir suikasta indirgenemeyecekse,
İran-Azerbaycan ilişkileri de aynı şekilde.
Bu noktada ülkelerin stratejik pozisyonları ve küresel güçler
karşısındaki farklı konumlanmalarının böyle bir gerginliğe yol
açtığı da açık. Denebilir ki dileyen ülke, dilediğiyle ilişkilerini
geliştirebilir, ihtiyaçlarını karşılayabilir, silah alımı yapabilir
vs. Dolayısıyla “İran’ın Azerbaycan’a sırf İsrail’le iyi ilişkilere
sahip diye Bakü yönetimini hedef tahtasına koyması kabul edilemez”
şeklinde itirazlar gelebilir. Ancak mesele, Bakü ile Tel Aviv
arasındaki iyi ilişkilerden ibaret değil. Giderek stratejik bir
ittifaka yönelen bir ilişki söz konusu.
İran ve İsrail gibi birbirine düşman iki ülke arasında dengesiz
bir seçim yapma, uluslararası denklemleri ve komşu ülkenin
tepkisini hiçe sayarak stratejik ve uzun vadeli kararlar almak da
çok isabetli bir tercih sayılmaz. İran’ın iddia ettiği gibi
Azerbaycan, askeri üslerini İsrail’e İran’ı gözetlemek için
kullandırıyorsa, bunu, bağımsız ülkenin kararı deyip geçemeyiz
elbette. Ayrıca İran’ın iddiaları yeni de değil, çok daha eskilere
gidiyor, Bakü-Tel Aviv ilişkileri ve stratejik ittifakı, yirmi
yıllık tarihi arka plana sahip.
İran’ın suçlaması, ülkenin kuzeybatısında Azerbaycan
kontrolündeki topraklarda IŞİD unsurlarının bulundurmasının yanı
sıra İsrail’in bazı üslerini de buralara kaydırdığı yönünde.
Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ise İran’dan suçlamalarla
ilgili kanıt sunmasını istedi ama bunlar istihbarat bilgileri
olduğundan kanıtlandığı anda bu kez casusluk suçlamasına muhatap
olursunuz. İki ucu pis değnek söz konusu ve bu yüzden de
kanıtlanması epey zor.
İran’ın İsrail konusundaki resmi suçlamalarına bakıldığında,
uyduların bu kadar yaygın olarak kullanıldığı bir dönemde asıl
meselenin gözetleme olmadığı açık. Daha çok, İran’ın nükleer
tesislerine yönelik bir saldırıda bulunması durumunda İsrail’in
Azerbaycan’daki üsleri kullanarak daha rahat hareket etme ve
manevra yapabilme isteği söz konusu. Elbette Bakü yönetimi izin
vermediği sürece kimse İsrail’in Azeri üslerini kullandığını kolay
kolay kanıtlayamaz. Ancak gerek Amerikan Foreign Policy
gerekse İsrail’in Haaretz gazetelerinde yayınlanmış iki
detaylı yazı, İsrail’in bu üsleri söz konusu amaçlara matuf olarak
kullandığını, hatta bir İsrail jetinin inmesine izin verdiğini net
bir şekilde ortaya koyuyor.
Foreign Policy dergisinin konuya ilişkin 2012 yılında
Mark Perry imzasıyla üst düzey bir Amerikalı yetkiliye dayandırdığı
yazısı, İran’ın iddialarını
doğrular mahiyette. Nitekim yazıda dergi muhabiri Perry, Hazar
Denizi kıyısında bulunan Stalchay üssünün İsraillilere
kullandırtıldığını yazıyor. Ayrıca Azeri ordusunun İsrail'in
kullanımına terk ettiği Sovyet döneminden kalma dört askeri üs ve
havaalanına sahip olduğu belirtiliyor. O dönem benzer bir haberi
Haaretz gazetesi de yapmış. İşin garip tarafı makalede
ABD’li yetkililer, İsrail’in Azerbaycan’daki varlığından memnun
olmadıklarını, bu durumun zaten gergin olan İran-İsrail
ilişkilerini daha da militarize edeceğinden çekindiklerini beyan
ediyor. O yıllarda da yine iki ülke arasında benzeri bir gerginlik
yaşanmış, Bakü yönetimi, ABD ve İsrail hedeflerine saldırı
planladığını iddia ettiği 22 kişiyi hapse atmıştı.
Bir de tabii Wikileaks belgeleri var. 2009’da Bakü'deki ABD
büyükelçiliğinin misyon başkan yardımcısı Donald Lu, ABD Dışişleri
Bakanlığı'na geçtiği “Azerbaycan'ın İsrail ile gizli ortaklığı”
başlıklı bir mesajda Cumhurbaşkanı Aliyev'in ülkesinin Yahudi
devleti ile ilişkisini bir buzdağı olarak nitelendirdiği ve "Bunun
onda dokuzu yüzeyin altında" dediği aktarılıyor. Ayrıca Aliyev’in,
Filistin ve Gazze’yi desteklemesi nedeniyle Türkiye’nin dış
politikasından hiç de hoşnut olmadığını dile getirecek kadar İsrail
dostu olduğu görülüyor.
2012’den bu yana Azerbaycan’ın İsrail’le ilişkilerinde pek bir
değişiklik olmadığı çok açık. Hatta ilişkilerin giderek daha
derinleştiğini söylemek mümkün. Özellikle son Azerbaycan-Ermenistan
savaşında zannedildiğinin tersine Bakü yönetiminin savaşı Türk
silahlarıyla değil yüzde 60 oranında İsrail silahlarıyla
kazandığını göz önünde bulundurursak, aradaki bu duygusal (!)
bağların ne kadar derinlerde olduğunu az çok tahmin edebiliriz.
Öte yandan Azerbaycan’da İsrail’in kullanımına verilen üslere
ilişkin haberleri ABD’nin sızdırdığına dair iddialar da var.
Geçmişte bunu İran’la yapılan nükleer pazarlıkta Tahran yönetimi
üzerinde psikolojik baskı kurmak için yapıldığını söyleyenler
vardı, nükleer pazarlıkta başa dönüldüğüne göre yine bu amaca matuf
bir sızdırma girişimi söz konusu olabilir. Ayrıca ABD, İsrail’in
kafasına göre hareket etmesini ve İran’a tek başına bir saldırı
düzenlemesini engellemek için de böyle bir bilgi sızıntısına onay
vermiş olabilir.
Sonuç olarak, başta Aliyev olmak üzere Azeri üst düzey
yetkililer sürekli olarak asla İran’a yönelik bir saldırı
olmayacağını söyleseler de bu açıklamalar, İran’ı tatmin etmekten
çok uzak. İsrail medyasının yayınladığı haberlere rağmen Tel Aviv
yönetiminin bu konuda ısrarla sessizliğini koruması ve
gazetecilerin sorularına yanıt vermeyi reddetmesi de şüpheleri
iyice artırıyor.