İran halkının protestolarının kökleri ve perdesi arkası
İran'da her zaman yapılan edebiyat, 40 yıldır İran İslam Cumhuriyeti’nin muktedirlerinden duyduğumuz edebiyat yine tekrarlanacak, yine Amerika ve Arabistan işe karıştırılacak, yeni bir hikaye 'fitne' olarak nitelendirilecek, Seda ve Sima, aynı şekilde devam edecek, cemaat büyükleri aynı hikayeleri devam ettirecekler. Son olarak bütün bu hoşnutsuzlukları Ruhani hükümetine yıkmaya çalışacaklar.
Sadık Zibakelam*
Halkın itirazlarının nedeni tamamen açıktır. Bir dizi ekonomik baskılar, siyasi ve toplumsal başarısızlıklar halkın itirazlarının nedenidir. Eğer daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak; bu itirazların şekli 88 (2009) cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yapılan protestolar gibidir ve şu farkla ki bu protestolar biraz daha genel ve siyasetten biraz daha uzak bir hal almıştır. 2009 yılındaki protestoların nedeni genel itibariyle siyasiydi ama son protestolara siyasi unsurların yanında birtakım ekonomik unsurlar da eklenmiştir.
Maalesef 2009 yılında, İran İslam Cumhuriyeti nizamı ve 2009’daki seçimleri kazanmış olarak kendisini gören hareketler, bir köşeye çekilip yapılan eleştiri, itiraz ve hoşnutsuzluklardan ders almak ve halk ne istiyor görmekten uzaklar. Gençler ve öğrencilerden azımsanmayacak bir bölümün, eğitimli, yazar ve reformcu siyasi tabakaların, eti, derisi ve kanı devrimle bir olan ve karnelerinde devrime hizmet etmekten başka bir şeyi bulunmayanların neden itiraz ettiklerini ve sıkıntılarının ne olduğunu kendilerine sormak yerine, maalesef gözlerini itirazlara kapatmış ve sadece itirazları, protestoları bastırma gayretindeler. Böyle bir fezada da bildiğiniz gibi reformculardan birçok kişi de tutuklandı ve sonra da yargılanıp dört, beş veya altı yıl hapse mahkum edildiler.
Bütün bu olaylardan sonra da 9 Dey'de (İran takviminin 10'uncu ayı ve miladi takvimde 30 Aralık’a denk gelmektedir. Bugün, halk protestolarının 12 Haziran’da başlayıp bu tarihte bittiği gündür) devlet tarafından bir yürüyüş düzenlendi ve sonra dediler ki 'millet ve devlet 88 fitnesini bitirdi'.
Geçen sekiz yıl zarfında da sadece ve sadece dedikleri şeyleri Seda ve Sima (Türkiye’deki muadili TRT), cuma namazı kürsüleri ve İslam Şurası Meclisi’nden yayınlıyorlar ve de kendilerine bağlı medyada yazıyorlar. Aşina olduğumuz bu edebiyatı bu sekiz yılda kullandılar; yani protesto edenlerin fitneci oldukları, bu kişilerin bir Kadife Devrim'in peşinde olduğu, George Soros’la işbirliği yaptıkları, İngiltere Büyükelçiliği'nin onlara yardım ettiği, komşu ülkelerde bulunan Amerika büyükelçiliklerinin bu kişilere yardım sağladığı, Mir Hüseyin Musevi’ye oy verenlerin pişman oldukları, bu kişilerin halkı kandırdıklarına dair beyanatlarda bulundular ve biz bu sekiz yıl boyunca bu tür propagandaları yaşadık ve hâlâ da yaşıyoruz.
Bu sekiz yıl zarfında eğer ülkenin yetkilileri, gerçekte neyin olup bittiği, halkın ne istediği, hoşnutsuzlukların nedenlerinin ne olduğu hakkında yılda sadece bir dakika düşünseydiler, bugün bu halk protestolarını yaşamazdık. Eğer bu sekiz yıl içerisinde yılda bir dakika ve fazla da değil, muhalif ve hükümetlerin deyimiyle fitnecilerin (!) kendilerini ifade etmeleri için tahammül etseydiler bugün durum bu şekilde olmazdı.
Sekiz yıl boyunca gönülleri istediği gibi itiraz edenleri, eleştirenleri ve muhalefet edenleri 'fitneci' olarak yaftaladılar. Kendileri kestiler, kendileri diktiler, kendileri parçayı buldular, kendileri elbiseyi kalıba soktular ve sonra dediler ki "88 (2009) yılındaki seçimi protesto edenler yargılanmalıdır". Böyle bir durumda itiraz edenler yani Mir Hüseyin Musevi, Mehdi Kerrubi, Zehra Rehneverd’e de kanuni, ahlaki ve insani olmayan bir yöntemle ev hapsi uyguladılar. Ev hapsinde olanlar defalarca ama defalarca “Bizi yargılayın, yoksa siz, bizim hıyanet etmek istediğimizi söylemiyor musunuz? Biz Amerika’ya alet olmuşsak, o halde elinizde bulunan bütün belge ve kayıtları halka açık bir mahkemeye verin” şeklinde beyanlarda bulundular ama hepimiz şimdiye kadar böyle bir girişimin olmadığını biliyoruz.
Bugün bu hoşnutsuzlukların boyutu yaygın bir hal almış ve sebebi de açıktır; Hordad 88'de (Haziran 2009) sistem, sadece okumuş kesimin hoşnutsuzluklarıyla karşı karşıya gelmişti. Örnek verecek olursak itiraz edenler Devrim Meydanı civarı ve yukarısında yaşayanlardı ve çoğunluğu orta tabaka ve orta tabakanın üstündeki kişilerdi ama bugün gerçekte 88 yılındaki protestolara ekonomik hoşnutsuzluklar da eklenmiş ve bugün bu protestolara katılanlar Devrim Meydanı civarında ve aşağı kesimlerinde yaşayanlardır.
Sorumlu yetkililerin bu durumu düşünmelerini uzak bir ihtimal olarak görüyorum. Meydana geleceğini düşündüğüm şey ise şudur: Her zaman yapılan edebiyat, 40 yıldır İran İslam Cumhuriyeti’nin muktedirlerinden duyduğumuz edebiyat yine tekrarlanacak, yine Amerika ve Arabistan işe karıştırılacak, yeni bir hikaye 'fitne' olarak nitelendirilecek, Seda ve Sima, aynı şekilde devam edecek, cemaat büyükleri aynı hikayeleri devam ettirecekler. Bütün bu hoşnutsuzlukları Ruhani hükümetine yıkmaya çalışacaklar ve son olarak da Ruhani hükümetinin izlediği politikaların halkın hoşnutsuzluklarına neden olduğunu anlatmaya çalışacaklar.
Meşhed’de de böyle bir kasıt ve kinin işin içerisinde olduğu göze çarpmaktadır. Radikallerin kalelerinden biri olan Meşhed’de protestolar başladığında sadece “Kahrolsun Ruhani” sloganı ve Ruhani hükümeti aleyhinde birtakım sloganlar atılacaktı. Hızlı bir şekilde sıradan halkın da protestoculara katılıp “Kahrolsun Ruhani” sloganı yerine “Ne Gazze, ne Lübnan, canım İran’a feda olsun” şeklinde diktatörlük aleyhine slogan atacağını tahmin etmediler.
Bunlara ek olarak başaracaklarını ve işbirlikçilerinin yardımıyla önceden planlanmış bu protestoları Ruhani hükümetinin aleyhinde düzenleyebileceklerini hayal ediyorlardı. Ama bu protestoların, ülkenin başka şehirleri için bir olgu mahiyetini alıp Reşt, Kirmanşah, Kum ve İsfehan’ın da sokağa çıkıp protestolara katılacağını tasavvur etmediler. Halkın Meşhed’de protesto planlandığı zaman, İran’ın diğer şehirlerindeki halkın da sokağa çıkacağı bellidir ama bu tür protestolar sadece Ruhani hükümetinin siyasetine değildir; belki protestolar daha çok yayılıp derinleşir.
Bu şartlarda ülkenin selameti için, yetkililerimizin bu sefer geçmişte olduğu gibi hareket etmeyeceklerini, sıkıntılara sırt çevirmeyeceklerini ümit ediyorum. Yetkililerin sadece etrafındakilerin kendilerine verdikleri haber ve bilgileri tek seçenek ve miyar olarak değerlendirmeyecekleri, hoşnutsuzlukları görebilmeleri ve bu hoşnutsuzlukların sadece Ruhani aleyhinde olduğunu düşünmemelerini gerçekten umuyorum ve bu konularda dua ediyorum.
Ruhani hükümetinin ekonomik açıdan çok başarılı bir hükümet olmadığı doğrudur ama bugün halkın hoşnutsuzluğuna sebep olan ve İran’ı kaosa sokan şey sadece Ruhani’nin yaptığı, geçen 6-7 ay hatta geçen dört yıl zarfında izlediği politikalar değildir. Problemlerin ve sıkıntıların derinliği Ruhani’nin bu dört yılda izlediği politikalardan daha çoktur.
Çok büyük rakamlar, askeri bütçe ve ülkenin füze yapımı için harcanıyor. Bunlar hiçbir getirisi ve verimi olmayan nükleer projelere yatırılıyor. 50 bin kişi İran Atom Enerjisi Kurumu’nda çalışıyor ve bunlar belli bir maaş alıyor. Ülkenin kalkınması yolunda nasıl bir yardımı, faydası ve ne gibi getirisi olacağı da belli değildir. Öte yandan ülkenin bütün çevre çalışanlarının sayısı toplamda 6 bin kişi.
İran, Suriye, Lüban ve Yemen’de harcama yapıyor. Böyle bir durumda acaba İran halkı paralarının Lübnan’daki Hizbullah için harcanmasına razı mı? Aynı şekilde birtakım paralar da diktatör bir rejimi korumak için ve Saddam Hüseyin rejiminden çok farkı olmayan ve Suriye’de hakim olan bir rejime harcanmaktadır. Acaba İran halkı, parasının İran İslam Cumhuriyeti’nin Arapların ve Sünnilerin gözünde kötü görünmesine neden olan böyle bir rejime harcanmasına razı mıdır? Bana göre bu sıkıntılar, problemin sadece Ruhani’de olduğunu göstermiyor.
Bana göre bu sıkıntılar birtakım küskünlüklere ve hoşnutsuzluklara neden olmuştur. Yani bu hoşnutsuzluk ve küskünlüklerin şeklinin 2009’dan biraz daha farklı olduğunu söylemek isterim. 2009 yılındaki olayların siyasi olduğunu ifade ettim ama şimdiki protestolar ekonomik ve biraz daha siyasi bir hale bürünmüş durumda. Kim düşünebilirdi ki İran İslam Cumhuriyeti hakimiyetinde olan bir İran’da, kırk yıl sonra saltanat lehine sloganlar atılsın ve bir grup da Pehlevi dönsün diye slogan atsın. Gerçekten bilmiyorum acaba yetkililer bu şekilde kendi dünyalarında mı kalmak istiyorlar ve ne zamana kadar kırk yıllık siyasi gerçeklere ve elde ettiklerine karşı gözlerini bu şekilde kapatmak isteyecekler?!
Ben hâlâ bir ümidin olduğuna inanıyorum. Hâlâ kanuni yollarla nizam içerisinde olumlu adımların atılabileceğine inanıyorum. Ama yetkililer sırf hünerlerini göstermek adına, 2009'da olduğu gibi vurmak, çekmek, kapatmak, yargılamak, Amerika’yla, İngiltere’yle ve cinlerin padişahlarıyla olayları ilişkilendirmek isterlerse, bu kaos daha da derinleşecek ve İran zarar görecektir. Bununla birlikte ülkenin devlet adamlarından Ali Laricani, Natık Nuri, Seyyit Muhammed Hatemi ve içlerinde itidal adına küçük bir aydınlık taşıyan devlet adamlarının hatta Ruhani’nin de herhangi bir karışıklığın meydana gelmemesi için gayret göstereceklerini ümit ediyorum. Bir karışıklık meydana gelirse ve hoşnutsuzluklar artarsa, işte o zaman bütün nizam kademeleri bir problem ve kaosla karşı karşıya kalacaktır.
Bendeniz İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelttiğim bütün eleştirilere rağmen, nizama dokunan her zararın ülkenin aleyhine olacağına inanıyorum. O halde tırnaklarımızla ve dişlerimizle bu nizamı, sistemi korumalıyız. Neden mi? Çünkü eğer bu nizama bir zarar gelirse biz hiçbir şekilde kalkınamayız ve belki bu durum bizi 50 yıl geri de götürebilir. Bununla birlikte nizamın korunması ve içeriden reformların iyileştirilmesi sahip olduğumuz tek seçenektir.
Yazının orijinali Entekhabhabar sitesinde yayınlanmıştır.
Çeviren: Muhammed Çelik
*Tahran Üniversitesi Hukuk ve Siyasi Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.