İran Sınırı-4: Kadınları ve çocukları bekleyen en büyük tehlike

Göçmen kadın ve çocukları bekleyen en büyük tehlike henüz ülkelerinden ayrılmadan önce başlayan cinsel saldırı ve taciz... İranlı bir kadının Van'daki Geri Gönderme Merkezi'nde iki güvenlik görevlisinin cinsel saldırısına uğramasının ardından aynı yerde tek başına tutulduğu ve 'geri dönmüş' gibi gösterilmeye çalışıldığı ortaya çıktı.

Abone ol

VAN - Covid 19 salgını nedeniyle İran sınırından geçişler azalsa da Van ve ilçelerinde bulunan mülteciler “geri gönderilme” korkusundan sağlık hizmeti almaktan kaçınıyor. Van-Hakkâri Tabip Odası Başkanı Dr. Hüseyin Yaviç, “Türkiye genelinde olduğu gibi Van’da da ne kadar mültecinin Covid 19 virüsü taşıdığını bilmiyoruz” diyor. Yaviç, Sağlık Bakanlığı ya da üniversite hastanelerine trafik kazaları dışında “doğum” ya da “çocuk hastalıkları” dâhil, geçici koruma statüsündeki Suriyeliler dışında mülteci başvurusu olmadığının altını çiziyor. Mültecilerin geri gönderilme kaygıları nedeniyle sağlık hizmeti almamaları ciddi sağlık risklerini de beraberinde getiriyor. Sağlık sorunuyla birlikte özellikle kadın ve çocuk göçmenleri bekleyen en büyük tehlike şiddet, cinsel saldırı ve istismar.

 Enfekte olan, ilaç tedavileri devam eden Suriyeli mültecilerden konuşabilecek durumda olanlarla evlerinin penceresinden görüşüyoruz.

Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre Van’da ikamet izni ile 1698 mülteci bulunuyor. Geçici koruma statüsü ile ilde bulunan Suriyeli mülteciler, statüleri gereği sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabiliyor. Ancak sağlık hizmeti almalarının önündeki en büyük engel dil bariyeri. Van’ın Seyrantepe Mahallesi’nde, 2011'deki deprem sonrasında oluşturulan çadır kentte halen depremde evleri yıkılan Vanlılar ve Suriyeli mültecilerden oluşan 250’yi aşkın kişi yaşıyor. Her bir ailenin en az beş ya da altı çocuğu var. Bölgeye gittiğimizde 27 kişinin korona virüsüne yakalandığını öğreniyoruz. Bunların 12’si hastanede tedavi gördükten sonra taburcu olmuş. İlaç tedavileri bitenlerin enfekte durumunun sonlanıp sonlanmadığını kesinleştirecek kontrol testleri ise yapılmamış. Enfekte olan, ilaç tedavileri devam eden Suriyeli mültecilerden konuşabilecek durumda olanlarla evlerinin penceresinden görüşüyoruz. Hastanelerde tercüman bulunmaması nedeniyle tedavi süreçlerinde ve ilaçların kullanımında ciddi sorun yaşadıklarını anlatıyorlar. Durumu halen iyi olmayan, nefes almakta güçlük çeken mülteciler, hem maddi imkânsızlık hem de hastanelerde karşılaştıkları zorluklar nedeniyle evde iyileşme beklentisi içinde.

VAN İL GÖÇ İDARESİ DE KAYIT ALMIYOR

İran sınırı üzerinden Van'a giriş yapan mülteciler güvenlik güçlerine yakalanmadan göç yolunu aşabilirse İl Göç İdareleri’ne başvuruda bulunma hakkına sahip. Ancak özellikle son bir yıldır başvuruculara “kayıt almadıkları” yönünde yanıt verilip bir başka il göç idaresine yönlendiriliyorlar. Van İl Göç İdaresi’nde 'kayıtların kapalı olduğunu' öğreniyoruz. Van ve çevre illerde kayıt yaptıramayan mültecilerin diğer illerdeki göç idarelerinden de benzer yanıtlar almaları ise genel bir uygulama halini almış. Öte yandan maddi olanağı, barınma imkânı olmayan mültecilerin bir ilden başka bir ile gitmeleri “kayıtlı” olmadıkları için legal yollardan mümkün olmuyor. “Kayıtsız” sayılmaları nedeniyle yurt içinde dolaşım serbestlikleri bulunmuyor. Şöyle ki, kaydı olmayan bir Afgan ya da Iraklı mülteci kayıt yaptırabileceği herhangi bir il bulabilmek için şehirlerarası otobüsü kullanamıyor. Terminallerde bilet satışında “kimlik ve kayıt” belgeleri soruluyor. Kimlik kartı, yol izin belgesi olmayanlar kimi zaman çok fahiş ücretler karşılığında otobüslerin bagaj bölümlerinde yolculuk ederek ulaşmak istedikleri kente gidebiliyor. Ya da taksiciler, şehirlerarası ulaşımda denetimlerin olmadığı farklı otoyolları kullanarak mültecileri taşıyor. Ancak mültecilerden talep edilen rakamlar 200 kilometrelik mesafe için 3 bin liraya kadar yükselebiliyor. Eğer sığınmacı yüksek rakamları ödeyebilirse binbir zorlukla ulaştığı yeni ildeki Göç İdaresi’ne başvuruyor. Kayıt yaptırabilirse “geçici kimlik kartı” alıyor. Ancak uygulama, mülteciye “geçici kimlik kartı aldığı kentte barınma” zorunluluğu getiriyor. Kayıtlı olduğu ilde iş bulma imkânı bulamayan mülteciler ise çalışıp, çocuklarına yeni bir yaşam kurma umuduyla büyük kentlere gitmek zorunda kalıyor. Güvenlik güçleri tarafından kayıtlı olduğu ilin dışında bulundukları fark edilirse ya yeniden kayıtlı oldukları illere ya da sınır dışı edilmek üzere bulundukları ildeki geri gönderme merkezine gönderiliyor.

SON BİR YILDIR SGK’LAR AKTİF DEĞİL

Uluslararası Koruma Kanunu ve ilgili yönetmelikleri çerçevesinde “geçici kimlik kartı” alan kişinin sağlık hizmetinden yararlanmak için Sosyal Güvenlik Kurumu’nca başvurusunun aktif hale getirilmesi gerekiyor. Ancak özellikle son bir yıldır SGK aktivasyonu sağlanmıyor. Uygulamadaki bu aksaklık mülteciler için ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor. Özellikle kadın ve çocuklar hastalandıklarında hastaneler tarafından kabul edilmiyor, kabul edilmeleri durumunda da yüksek ücretler talep ediliyor.

GERİ GÖNDERİLME KAYGISI İLE SAĞLIK HİZMETİ ALMIYORLAR

Van Tabip Odası Başkanı Hüseyin Yaviç mültecilerin ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya olduklarını, “kayıtsız” bekleyen ya da yerleşik yaşama geçen hamile kadın ya da çocukların da sağlık hizmeti almak konusunda çok az talepleri olduğunu belirtiyor. Yaviç, kayıtsız ya da hareket halindeyken (göç yolu) hastalanan mültecinin herhangi bir sağlık kurumuna başvurmamasının temel nedeninin “geri gönderilme kaygısı” olduğunu ifade ediyor. Geçici koruma statüsü tanınan Suriyeli mülteciler ise hastanelere gittikleri zaman ana dillerinde tercüman bulunmaması nedeniyle gerekli muayeneyi yaptıramıyor. Dil bariyeri de yanlış teşhis ya da tedavinin ertelenmesinden kaynaklanan ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor.

GERİ GÖNDERME MERKEZLERİNE GEREKLİ SAĞLIK HİZMETLERİ VERİLMİYOR

Doktor Yaviç’in aktardığına göre İran sınırından geçiş yaptıktan sonra yakalanarak ülkelerine iade edilmek üzere Geri Gönderme Merkezi’ne yerleştirilen mülteciler de ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya. Aylarca hareket halinde, yollarda olan mültecilere bu merkezlere getirildiklerinde revir alanı ve yeterli sağlık ekipmanı bulunmaması nedeniyle sadece birinci basamak sağlık taraması yapılıyor. Geri Gönderme Merkezi’nde doktorlara yönelik koruyucu önlem alınmaması hekim sağlığında riskleri de beraberinde getiriyor.

VAN OTOGARI’NDA POLİS ENGELLEMESİ 

Geri Gönderme Merkezi’nden avukatların girişimleri ile çıkarılabilen ve “yol izin belgesi” alabilen mültecilerin ilk durağı Van Otogarı. Öğle saatlerinde gittiğimiz otogarda bir grup mülteci farklı kentlere hareket edecek otobüslerin kalkış saatini bekliyordu. İl Göç İdaresi tarafından verilen “yol izin belgeleri”ne sahip oldukları için legal yollarla seyahat edebiliyorlar. Otogarın bekleme salonunda mültecilerle konuşmak üzere yanlarına gittim. Ancak kısa bir süre sonra otogar polisi mültecilerle konuşmanın ve fotoğraf çekiminin “valilik iznine” tabi olduğunu söyledi. Polise, fotoğraf çekimi yapmayacağımızı, mültecilerle konuşmak istediğimizi söylüyorum. Polis bunun da mümkün olmadığı yanıtını veriyor ve Van Emniyeti’ne bağlı Güvenlik Şube ekiplerini otogara çağırıyor. Güvenlik Şube ekiplerinin gelişini beklerken bir 'vatandaş' olarak mültecilerin yanındaki boş koltuklardan birine oturuyorum. Hemen yan koltuklarda oturan ailenin biri bebek, diğerleri de altı ila 10 yaşları arasında dört çocukları var. Hitap etmek için kadının ismini soruyorum ama mülteci kadın söylemek istemiyor. Babası bebeği kucağına alıp yürüyerek susturmaya çalışıyor. Kadın “yol izin belgesi” ve Ankara otobüs biletini sıkı sıkı elinde tutuluyor. Mülteci kadın “Polisler size, bizimle konuştuğunuz için mi kızdılar?” diye soruyor. “Hayır. Sizinle ilgisi yok” diyorum. Mülteci kadın “Biz aylarca Geri Gönderme Merkezi’nde kaldık. 14 gün önce de karantinaya aldılar, yeni çıktık. Yanımda durduğun için bizi de götürürler yeniden diye korkuyorum” diyerek endişesini dile getiriyor. Kadın mültecinin yaşadığı kaygıyı artırmamak için hemen koltuktan kalkıyorum. Birkaç dakika sonra Güvenlik Şube ekipleri geliyor. Van’da herhangi bir yerde, otogar da dâhil olmak üzere çekim/ya da mültecilerle temas için “valilik izni gerektiğini” söylüyor. Valilik ile dolaylı olarak kurduğumuz temas sonucunda “Vali Bey’in mültecilere dair görüntü alınmaması konusundaki kararı çok net” yanıtı geliyor. Güvenlik Şube, otogardan ayrılmamızı talep ediyor, ayrılıyoruz.

GERİ GÖNDERME MERKEZİ’NDE İRANLI SIĞINMACIYA TECAVÜZ

Sağlık sorunuyla birlikte kadın ve çocukları göç yolu, sınır geçişi ve sonrasında bekleyen en büyük tehlike şiddet, cinsel saldırı ve istismar. Şiddet ve istismar, henüz bulundukları ülkedeki çatışmalar sırasında başlıyor. Kaçış ve göç yolunda, sığınılan ülkede artarak devam ediyor. Van’da da mülteci kadın ve çocuklar cinsel saldırı ve istismar tehdidi ile karşı karşıya. İranlı sığınmacı Z.N.'nin Van Geri Gönderme Merkezi’nde görevli iki kişinin tecavüzüne uğradığı geçtiğimiz günlerde basına yansıdı. Tecavüz, İranlı Z.N.’nin durumu merkezdeki görevlilere durumu anlatması ile ortaya çıktı.

MÜLTECİ KADIN ODASINDA CİNSEL SALDIRI

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Mahmut Kaçan’ın aktardığına göre Z.N. merkezin, erkek görevlilerin girmesinin yasak olduğu, kadınların tutulduğu bölümündeki tek kişilik odalardan birine alındıktan sonra iki güvenlik görevlisinin cinsel saldırısına uğradı. Korkudan sesini bile çıkartamayan Z.N., tercümanla konuşma fırsatı bulduğu ilk anda, iki kez tecavüze uğradığını anlattı. Beyanları kayıt altına alındı, savcılığa gönderildi. Yapılan inceleme sonucunda, güvenlik görevlilerinin odaya yasak olmasına ve acil bir durum bulunmamasına rağmen girdikleri kamera kayıtlarından saptandı.

GÜVENLİKÇİLERİN DNA KALINTILARI BULUNDU

Detaylı araştırma sonunda ise iki güvenlik görevlisinden birinin DNA kalıntıları ile Z.N.’nin çamaşırındaki kalıntıların uyumlu olduğu görüldü. Z.N.’nin beyanları tutarlıydı. Savcılık, "nitelikli cinsel saldırı" suçundan iki güvenlik görevlisi hakkında dava açtı. Güvenlik görevlileri, Z.N.’nin 'olay çıkarttığını', 'saçlarını yolduğunu', 'kendine zarar vermeye çalıştığını' öne sürdü ancak kamera görüntüleri ikisini de yalanlıyordu. İkisi de tutuklandı. Ancak bir sorun vardı. Z.N., iddiaları ile ilgili bu işlemler yapılırken ortadan kaybolmuştu. Van Barosu’nun, olayla ilgilenen gönüllü avukatları, soruşturmanın başlatıldığı dönem, ifade verirken Z.N.’ye eşlik eden avukatlar, genç kadına ulaşamıyordu.

AYLARCA TECAVÜZE UĞRADIĞI YERDE TUTULDU

Sordukları makamlardan bilgi de alamıyorlardı. Yaşadıklarının etkisiyle ülkesine geri dönmüş olabileceği yönünde kanaat oluştu. Daha doğrusu bu kanaatin oluşması sağlandı. Z.N., ortada yoktu ancak dava görülecekti. Duruşma öncesinde avukatlar şaşkındı. Z.N., gözetim altında adliyenin bekleme bölümünde bekletiliyordu, gitmemişti, kaçmamıştı. Kısa sürede, Z.N.’nin aylardır, tecavüze uğradığı merkezde, 'idari gözetim' altında tutulduğu, travma yaşamış olmasına rağmen bir sağlık kurumuna ya da bir başka kuruma nakledilmediği, suçluymuş gibi, kimseye bilgi verilmeden bir başına durmaya zorlandığı açığa çıktı. Van Barosu davaya katılmak istiyordu. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi, bu talebi reddetti. Duruşmaya, baronun "talep üzerine" atadığı avukattan başka avukatın girmesine izin verilmedi.

Salona basın mensupları, STK temsilcileri de alınmadı. Mahkeme, salgın koşullarını gerekçe göstererek bu kararı aldı. Ancak salona silahlı bir düzine polis getirildi, Geri Gönderme Merkezi’nin görevlileriyle birlikte hepsi salonda bekledi. Avukatlar, bu duruma itiraz ederek mahkemeye "bir tecavüz mağdurunun, bu kadar erkek arasında kendini nasıl anlatabileceğini" sordu ama sonuç değişmedi. Mahkeme, salonun kapısını kilitleterek, duruşmayı gerçekleştirdi. Duruşma sonunda, cezaevinden SEGBİS ile ifade veren iki güvenlik görevlisinin tutukluluk halinin devamına, merkezdeki diğer görevlilerin tanık olarak dinlenmesine karar verildi. Mahkeme, avukatın talebi üzerine Z.N.’nin bir başka yere nakli için aile mahkemesine de yazı gönderdi. Aylardır harekete geçmeyen Göç İdaresi nihayet, Z.N.’nin sığınma evine alınması için avukatıyla duruşmadan sonra temas kurabildi. Avukatlar seslerini çıkartmasa, davanın takibi yapılmasa, aslında iltica etmek isteyen Z.N., sessiz sedasız geri gönderilecek, geri gönderilene kadar da tecavüze uğradığı merkezde tutulmaya devam edilecekti. Van’da bulunduğumuz tarihlerde Z.N.’nin İl Göç İdaresi’nin kararıyla akrabalarının bulunduğu bir ile gönderildiğini öğrendik.

GÖÇMEN KAÇAKÇILARI RUANDALI KADINA TECAVÜZ ETTİ

Van’da geçen yıl İran sınırından kaçak yollarla Türkiye’ye giren Ruandalı bir kadın, Çaldıran yakınlarında üç göçmen kaçakçısının tecavüzüne uğradı. Olay yargıya intikal etti. Ruandalı göçmen kadının verdiği ifade doğrultusunda bir göçmen kaçakçısı tutuklandı. Diğeri ise halen firari. Göçmen kaçakçısı hakkında yakalama kararı var. Van Barosu, yetkili kurumlardan Ruandalı kadının kimlik bilgilerinin yanı sıra bulunduğu yerin bilgisini istedi. Resmi talebe verilen yanıtta “Bu isimde bir kişiye ulaşılamadı” denildi. Avukat Mahmut Kaçan, Ruandalı göçmen kadına dair bilgilere ulaşılamamasına ilişkin “kuvvetle muhtemel sınır dışı edildiğini düşünüyoruz” yorumunda bulundu.

MÜLTECİ KADINLARA INSTAGRAM ÜZERİNDEN TEHDİT VE ŞANTAJ

Avukat Mahmut Kaçan mülteci kadınlara yönelik şiddet ve istismara ilişkin son günlerde Van Barosu’na kadın avukatlar aracılığıyla ulaştırılan bir bilgiyi de paylaşıyor. Kaçan “Bir erkek şahıs, Instagram'dan oluşturduğu hesap üzerinden mülteci kadınları hedef alarak şantaj yapıyor. Cinsel isteklerine yanıt vermemeleri durumunda sınır dışı ettireceği yönünde tehditte bulunuyor. Bu konuda mağdur birkaç kadın var. Kadın avukat arkadaşlarımız kendileri ile konuşmuşlar. Ama mülteci kadınlar şikâyet etmek istemedikleri yönünde beyanda bulunmuşlar. Bu konuda bir çalışma yapıyoruz. Eğer kadınları ikna edebilirsek olayın ayrıntılarını şikâyet dilekçesine dönüştürüp Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmayı düşürüyoruz” diyor. S Kaçan, mülteci kadınlara yönelik cinsel şiddet ve tehdit vakaları ile sık karşılaştıklarını, ancak kadınların her zaman yaşadıklarını anlatma ya da seslerini duyurma imkânı bulamadığını söylüyor.

Yarın: İltica prosedürleri neden uygulanmıyor?