Suriye çıkmazı Gazze’deki gidişatı gözetliyor. Normalde her şey
kendi fasit dairesinde. Suriye’de ABD, İran ve Türkiye varlığı
birbirine karşı gerekçelere bağlandığı için statükonun değişmesi en
az birinin pozisyonundan geri adım atmasıyla mümkün.
ABD, Gazze’deki savaşa paralel olarak İsrail’e karşı ikinci ve
üçüncü cephelerin açılması senaryolarını bertaraf etmeye adanmış
bir misyonla kendini tanımlamışken Suriye’de zayıf bir konuma
düşmek istemiyor. Suriye dosyasına dahil olmuş Amerikan
eskilerinden, Biden yönetimine tembih üstüne tembih geliyor.
Amerikan tarafında köklü bir değerlendirme Gazze savaşının İsrail
açısından salimen bitmesini gerektiriyor. İran bağlantılı
milislerin Gazze için ateşledikleri roketler baskı oluştursa da
ABD’nin çekilebileceği tartışmaları henüz bir yere varmış değil.
Daha önce yazdığım gibi eli kulağında bir
çekilme değil çekilme stratejisini şekillendirmeye yönelik birtakım
tartışmalar söz konusu.
***
İran ise ABD ve İsrail’le doğrudan çatışmayı dışlasa da ‘Direniş
Ekseni’nin çöküşünü önleyebilecek bir pozisyonda kalmak istiyor.
Gazze’den sonra Lübnan’ın alev alıp almayacağı en önemli mesele.
Burada İran, Rusya ve Suriye’nin tercihlerinde çok önemli bazı
detaylar beliriyor. İran’ın ayak izlerine dair çok spekülasyon
dolaşıyor. Tahran stratejik bir hedef olarak ABD’yi bölgeden
çıkmaya zorlamak için son aylarda Irak ve Suriye’de Şii milis
güçler eliyle saldırıları tırmandırdı. Bu tırmanış 7 Ekim’den
itibaren Gazze ile dayanışma parantezinde ilerliyor. 28 Ocak’ta
Irak’taki milisler, Ürdün’ün Suriye sınırının dibinde Tenef üssüne
gardiyanlık yapan Kule-22 üssüne SİHA ile saldırıp 3 Amerikan
askerinin ölümüne ve 47’sinin yaralanmasına neden oldu. ABD’nin
şiddetli misillemesi ve Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin
Bağdat’ta Irak İslami Direnişi liderlerine “Durun” diye telkinde
bulunması bir miktar durulma sağladı. Buna paralel olarak İsrail’in
Şam’da Devrim Muhafızları’nı hedef alan saldırıları da İran’ın
görünürlüğünü düşürmesinde etkili oldu. Fakat İsrail’e yakınlığı
ile bilinen bazı kaynaklar İran’ın başka bir senaryoya
hazırlandığına işaret ediyor. İsrail, Gazze’den sonra Lübnan’a
saldırmaktan bahsederken İran’ın Hizbullah’ın düşüşüne izin
vermeyeceği, bunun için Suriye’deki konuşlanmasında değişikliklere
gittiği öne sürülüyor.
***
Bir süreden beri Amerikalıları köşeye sıkıştırmak için Rusya’nın
Suriye’de bulunduğu üslerde İranlılara yer açtığına dair Arap
medyasında iddialar eksik olmuyordu. Londra merkezli Suriye İnsan
Hakları Gözlemevi (SOHR), Washington Institute ve Jerusalem
Strategic Tribune gibi mecralar Kamışlı Havaalanı’nın İranlılar
tarafından kullanıldığını iddia etmişti. Bu iddia 8 Mart’ta
Washington Institute tarafından yeniden servis edildi ve İsrail
merkezli platformlarca çoğaltıldı. İddiaya göre İran destekli
milisler ABD’nin Rusların bulunduğu üssü hedef almayacağı
varsayımıyla karargâhlarını Kamışlı Havaalanı'na kurdu. Yine
iddiaya göre geçen ay İsrail’in Beyrut’ta füzeyle öldürdüğü
Hizbullah’ın komutanlarından Hacı Cevad lakaplı Vissam Tavil,
2015’ten itibaren Kamışlı’da Suriye yönetimini destekleyen
aşiretlerden komando birimleri oluşturdu, bu çalışmalar daha sonra
Hacı Mehdi’nin liderliğinde sürdü. Hacı Mehdi, Saraya Horasani adlı
milis grubuyla faaliyetleri genişletti. Bunlar Amerikan üslerine
saldıran Irak'taki İslami Direniş ile koordineli çalışıyor. Daha
önce SOHR, İran’ın Kamışlı’ya silah sevk ettiğini, buradan dağıtım
yapıldığını öne sürmüştü.
***
Şam’dan konuştuğum kaynaklar, Kamışlı Havaalanı’nın İran’ın
faaliyetlerine açıldığı iddiasını reddediyor. Ancak Suriye
ordusunun kontrolündeki Ulusal Savunma Güçleri’nin tatbikat
çerçevesinde bir günlüğüne Kamışlı Havaalanı’nda yer aldığı
belirtiliyor. Ulusal Savunma Güçleri, yönetime karşı silahlı isyan
sürecinde Suriye ordusunun yetersiz kaldığı yerlerde yerelde
gönüllülerden oluşturulmuştu. Doğrusu havaalanı ve kamu
kurumlarının olduğu bir mahalle dışında bütün Kamışlı özerk
yönetimin kontrolünde. İçeride Asayiş, dış çemberde YPG/SDG var.
Şam ve diğer bölgelerle bağlantıyı sağlayan havaalanına ihtiyaç
olmasaydı YPG kolayca buraları ele geçirebilirdi. Bu hamlenin
vereceği zarar büyük olduğu için şimdiye kadar bundan kaçınıldı.
Ayrıca 2019’dan beri havaalanında Ruslar konuşlu. Şehir ve
civarında kontrol Kürtlerdeyken SDG’yi de tehdit eden bir duruma
izin verilmesi mantıklı gelmiyor. Üstelik İran bağlantılı
milislerin Deyr el Zor’daki Arap aşiretlerini SDG’nin varlığına
karşı örgütlediği ve geçen aylarda yaşanan isyanda İran’ın
parmağının olduğu yönünde SDG’den gelen suçlamalar dikkate alınırsa
özerk yönetimin merkezi Kamışlı’da bir karşı gücün oluşmasının
gözden kaçması olası değil. İran’ın örgütlediği Şii milis güçleri
Fırat’ın batısında Elbu Kemal’den Mayadin’e kadar olan hattın yanı
sıra Halep kırsalında etkili. Şam’da Seyyide Zeynep Türbesi’nin
bulunduğu Zeynebiye mahallesini saymıyoruz. Şii milis güçleri
özellikle Fırat hattından ABD ve SDG’nin bulunduğu noktalar
üzerinde baskı kuruyor. Potansiyel olarak Haseke’nin güney kırsalı
etki alanına girebilir ama Kamışlı kuzeyde Türkiye sınırının sıfır
noktasında.
Daha önce Rusya’nın üsleri İranlılara bıraktığı ya da paylaştığı
yönündeki iddialar da teyit edilememişti. İran bağlantılı
sevkiyatlara Ruslar aracılık etmediği sürece güvenli koridor
iddiası havada kalıyor. Rusya ile İran aynı safta yer alıyor ama
İsrail’in saldırıları karşısında Rus koruması İranlıları
kapsamadığı gibi Şii milisleri sınırlama yönünde bir misyonu da
var.
***
Gazze cehenneminin başından beri İsrail’in Hizbullah’a karşı
topyekûn savaş başlatması halinde Suriye tarafında işgal altındaki
Golan Tepeleri’nden İsrail’e cephe açılabileceği senaryosu üzerinde
duruluyor. Kritik soru; Suriye İran’ın iteklemesiyle savaşa girer
mi? Esad yönetimi şimdiye kadar bu konuda dikkatle davrandığı
izlenimi verdi. Gazze ateş alır almaz devreye giren Birleşik Arap
Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Şam’ı ‘soğutmak’ için Araplarla
normalleşme sürecinin kıymetini hatırlattığı aktarılıyor.
İran’ın kendisinin doğrudan savaşa girmeyip ‘vekil güçler’
üzerinden asimetrik yanıtlarla yetindiği koşullarda, Suriye’nin
milisler eliyle yürütülen bir savaşa ortak olması Şam’da dışlanan
bir senaryo. Suriye’nin direniş ekseninin sevkiyatlarını
kolaylaştırması ile Suriye devletinin doğrudan işin içine girmesi
arasında fark gözetiliyor. Bu arada İran, Suriye’yi ‘Direniş
Ekseni’nde saysa da Esad yönetiminin bu sunumu ‘ne teyit ne inkâr’
pozisyonuyla karşıladığını not edelim. Bir de tabii 13 yılda lime
lime edilmiş, bütünlüğünü koruyamamış, savaşın yıkıcı yükünün
altında ezilmiş, ekonomisi çökmüş ve bölgesel savaşa mecali
kalmamış bir Suriye gerçekliği var. Savaş istemiyor ama istese de
ne gücü var ne de kapasitesi. Esad yönetimi türbülanslı yıllarda
ayakta kalmasını borçlu olduğu Rusları İranlılarla, İranlıları
Ruslarla dengeleyerek kendi egemenlik alanının daralmasını önlemeye
çalıştı.
***
Gazze’deki durumu gözleyen üçüncü taraf Türkiye. AKP yönetimi
Ukrayna savaşı ve NATO’nun genişlemesi sürecinde ABD ile yakaladığı
etkileşimi Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge planı için kullanmaya
çalışıyor. PKK’nin 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri’ne düzenlediği
saldırının ardından Türkiye, Fırat’ın doğusunda sivil altyapıyı yok
eden, ekonomiyi batıran ve hayatı çekilmez kılan operasyonlar
başlatmıştı. 7 Ekim’den itibaren “Netanyahu Gazze’yi, Erdoğan
Rojava’yı vuruyor” diye bir analojiye meydan vermemek için
saldırıların yoğunluğu düşürüldü. Yine de Erdoğan, Irak-Suriye
sınırları boyunca 30 kilometre derinliğinde kontrol alanı açma
planını terk etmedi. Pusuda bekliyor. Beklerken de işgal olmadan
işgal etkisi bırakmaya çalışıyor.
Bu arada Moskova’daki dörtlü masada geçen yıldan beri kımıldama
olmazken geçenlerde istihbarat kanalıyla Şam’ın bir kez daha
yoklandığını öğreniyoruz. Erdoğan’ın Kahire’de Mısır lideri
Abdulfettah Sisi’den Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’la
arasında arabuluculuk yapmasını istediği de öne sürülmüştü. Sisi,
Ramazan vesilesiyle Esad’ı aradı. Ne konuştuklarını henüz
bilmiyoruz. Ama Türkiye-Suriye normalleşmesinin gündeme gelmiş
olması yüksek olasılık. Şu aşamada Şam’daki havanın henüz
Erdoğan’ın istediği yönde olgunlaştığını söyleyemeyiz. Esad, Türk
askerinin çekilmesi koşulunu geri çekmiyor. Ruslar da önceki her
temasta olduğu gibi artık Esad’a Türkiye ile anlaşması yönünde
baskı yapmıyor. Yaptıkları şey sadece nabız yoklamak. Belli ki
Ruslar bu koşullarda ısrarcı olmanın söz eskitmekten başka bir şeye
yaramadığını kabullendi.
Gazze’de ateşkes sağlanır da bu sefer Lübnan cephesi kızışırsa
Suriye’de taşlar yerinden zıplayabilir. Lübnan-İsrail
sınırlarındaki mevcut gerilim savaşsız atlatılsa bile Suriye’de
pusuya yatmış oyuncular kart çekmeye yeniden başlar. İzleyip
görelim…