İran’da Mahsa ‘Jina’ Emini’nin öldürülmesinin yaktığı ateş 45
gündür Apocu Kürtlerin “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadın, Yaşam, Özgürlük)
sloganını sahiplenen bir öfke olarak şehir şehir dolaşıyor. “Zan,
Zendagi, Azadi” olarak Farsçada yankılanan çığlığın İran’ın isyan
tarihindeki mezhepsel ve etnik bölünmeleri aşan bir üstünlüğünden
söz edilebilir.
“Bu sefer farklı” tespitini doğrulayan görüntüler geliyor.
Periferideki etnik çemberin kendisi için istediği hak ve
özgürlüklerin yanı sıra Kürdistan’ın kendi başına yanmadığı,
Tebriz’deki Azerilerin “Azerbaycan ayakta, Kürdistan’la birlikte”
diye bağırdığı, Tahran’daki göstericilerin “Kürdistan, İran’ın gözü
ve nuru” dediği, Meşhed’deki Şiilerin 30 Eylül’de Belucistan’da
öldürülen 80 kadar Sünni için sesini yükselttiği, Huzistan’ın
sadece “Araplar için” demediği bir etkileşim var.
Etnisitenin çözümsüz bırakılmış sorunları ya da karşılıksız kalmış
taleplerinin beslediği bir öfke İran’ın bütün şehirlerini içine
alan bütüncül bir itiraza dönüştü. Ama sokaktaki dinamizmi alttan
alta besleyen temel unsurlar bu sürecin sonunda etnik bölünmelere
doğru bir sapmayı da dışlamıyor.
Güvenlik güçlerinin bastırma çabalarına rağmen gösterilerin
haftalardır sönümlenmemesi ile gidişatın bir sonraki aşamasına dair
farklı ihtimaller akla geliyor:
- Evvela sokaktaki eylemliliğin süresi uzadıkça kendiliğinden
gelişen gösterilerin liderlik, merkezi örgütlenme, program
oluşturma ve ‘bazaar’ı kazanma yani kaynak bulma sorununa kafa
yorma imkânları doğabilir. Bu, sistemin kendi imkân ve
manevralarını hafife alan çok iyimser bir yaklaşım.
- İkincisi doğruluğunu ancak zamanın gösterebileceği bir ihtimal. O
da şu ana kadar ordu ile birlikte doğrudan seferber olmayan Devrim
Muhafızları, “İslam devrimini koruma” misyonunu milliyetçi-ulusalcı
bir dönüşüme tercih edip ipleri ele alabilir. Mollaların gerileyip
askerlerin belirleyici olduğu, başörtüsü gibi bireysel
özgürlüklerin tanındığı ama siyasi özgürlüklerin olmadığı bir
dönüşüm süreci. Bu ihtimali sağlığı kötüleşen dini lider Ali
Hamaney’den sonrası dönem için dillendirenler de var. Bunu haklı
çıkartacak güçlü göstergelerin oluştuğu söylenemez. Sistemin zora
girmesi Devrim Muhafızları’nda iki farklı refleksi tetikleyebilir:
Ne pahasına olursa olsun gösterileri bastırmak ya da ekonomik
ayrıcalıklarla ülkenin en büyük holdingi haline gelen Devrim
Muhafızları’nın pozisyonunu korumak için sistemi içerden değişime
zorlamak. Bu seçeneği “Güvenlik güçlerinde bölünmeler olur mu?”
sorusu eşliğinde ele almak gerekiyor. Bu konuda da emare yok.
İpleri ele alma seçeneği Devrim Muhafızları’nın koruyucu rolünü,
siyaseten her şeyi belirleyen bir pozisyona taşıması yani Velayet-i
Fakih anlayışına dayalı teokratik yapının yerini askeri diktanın
alması anlamına geliyor.
- Üçüncüsü sistemin sokaklara istediği sükûneti getirmek için
şiddetin dozunu artırmasıyla Suriyelilişme senaryosunun
tetiklenmesi. Suriyelileşmeye açılan koridor Balkanlaşma
senaryosuna çıkıyor.
Girişte sözünü ettiğim etnik fay hatlarının tetiklenme ihtimalinin
konuşulacağı nokta burası. İran’a hasım cephelerin aslında 43
yıldır kanal açmaya çalıştığı damarlar burası.
WASHINGTON’DAN VERİLEN AKIL: ETNİSİTELERE DEVLET VERİN Kİ İRAN
DAĞILSIN
Pervasız bir çağrıya denk geldim. The Middle East Media Research
Institute’ün (MEMRI) internet sayfasında Kürt akademisyen Himdad
Mustafa imzasıyla yayımlanan analizde uluslararası topluma (ABD ve
ortaklarına) şu akıl veriliyor:
“Farslar, İran'ın 84 milyon nüfusunun neredeyse yarısını
oluşturmaktadır; Fars olmayan etnik azınlıklar, İran'ın Farsların
egemen olduğu merkezinin aksine, İran'ın çevre bölgelerinde ezici
çoğunluğu oluşturmaktadır. Etnik azınlıklar, İran içindeki Farslara
kıyasla sınır ülkelerindeki diğer etnik gruplarla daha güçlü bağlar
paylaşmaktadır. Aslında, Fars merkezli rejime karşı yaygın bir
ayrımcılık ve mahrumiyet duygusunu paylaşmaktadırlar.”
“İran'ın birkaç bağımsız etno-devlete bölünmesine destek verilmesi,
başta ezilen azınlıklar olmak üzere birçok taraf için arzu edilen
bir durumdur. Azerbaycan, Kürdistan, Huzistan, Belucistan ve Hazar
vilayetlerinde yeni etno-devletlerin kurulması İran'ı her yönden
kuşatacak ve kıyı şeridine, Körfez ve Hazar Denizi'ndeki ana
limanlara ve sınır bölgelerindeki bol doğal kaynaklara erişimini
kısıtlayacaktır. Bu durum İran'ı güçlü ve yayılmacı bir devlet
olarak etkili bir şekilde felce uğratacaktır zira askeri gücü ve
Güneybatı Asya'daki yayılmacılığı için hayati önem taşıyan insan
sermayesinin yarısını ve doğal kaynaklarının çoğunu
kaybedecektir.”
“Kaynaksız bir İran, komşu ve bölge devletleri ile uluslararası
toplumun çıkarları için hiçbir tehdit oluşturmaz. Belucistan,
Kürdistan, Azerbaycan ve Huzistan'ın olmadığı bir İran izole
edilmiş, hareketsiz bir ülke olacaktır. Ayrıca, Orta Doğu'daki
kargaşa ve yıkımın çoğundan sorumlu olan İran destekli birçok
terörist grup artık faaliyet gösteremeyecektir. İran'daki rejim
değişikliğinin İran'ın emperyalizmini ve otoriter teokratik
yönetimini sona erdirebileceğini ancak azınlıklara yönelik zulmü
sona erdiremeyeceğini belirtmek gerekir. Bir araya geldiklerinde
İran nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan azınlıkların iradesine
saygı gösterilmeli, devlet olma ve özgürlük hakları tanınmalıdır.
İran'ın etnik hatlara göre bölünmesi yerel, bölgesel ve
uluslararası çıkarlara hizmet etmektedir. Gelecekteki herhangi bir
plan ya da dış müdahale bu amaca yönelik olmalıdır.”
MEMRI, eski İsrail askeri istihbarat yetkilisi Yigal Carmon ve
İsrailli-Amerikalı siyaset bilimci Meyrav Wurmser’in Washington’da
kurduğu bir düşünce kuruluşu. CIA’in 2004 tarihli etno-İran
haritasına yer veren bu yazı, İsrail-Amerikan eksenindeki İran
düşmanlarının meseleye nasıl baktığını ortaya koyuyor.
İran’ı Suriyelileştirmek, Suriye’den 100 kat daha büyük felaketler
dizisini yaratmak demek. Bu yaklaşım, sistemin ayağına gollük bir
pas gönderiyor. İran’da nizamla bağlantılı hesaplar İran’ın
periferideki etnik çemberi gösteren bağımsız Kürdistan, Güney
Azerbaycan, Belucistan ve Huzistan’a göndermeler yapan bir harita
kullanarak korku salıyor.
İki yaklaşım madalyonun iki tarafını tamamlıyor. İran
imparatorlukların bakiyesi bir coğrafya. Washington’un
koridorlarındaki suflörlerin anlayıp kavrayabileceği basitlikte bir
ülke değil.
Evet, teknik olarak İran etnik bir çembere sahip. Ülkenin
kuzeybatısında Kürtlerle başlayıp kuzey istikametinde ilerlersek
Azeriler, Gilanlılar (Gilekler), Mazendaraniler, Talişler,
Türkmenler, Farslar, Kaşkaylar, Beluçlar, Farslar, Araplar,
Farslar, Kaşkaylar, Lurlar, Araplar (Ahvazlar) ve Lurlarla çemberi
bitiriyoruz.
Petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük bölümü Arap yoğunluklu
Huzistan’da. Eyalet tahıl, mısır, pirinç, şeker pancarı ve şeker
kamışı üretiminde önemli bir yer tutuyor. Afganistan ve Pakistan
sınırlarında uzanan Sistan-Belucistan altın dahil zengin maden
yataklarına sahip. Eyalet güneyde Umman Körfezi’ndeki stratejik
Çabahar limanına ev sahipliği yapıyor. Etnik çemberdeki
istikrarsızlık İran’ın Orta Asya, Asya, Kafkasya hatta Türkiye ile
stratejik çıkar hatlarına büyük bir darbe vuracağı ortada. Etnik
çemberi kırılmış bir İran, İran olmaktan çıkar. Bütün bölgeyi yutan
bir tsunami yaratır. İran’ı bu noktaya düşürmek İsrail-Amerikan
ekseninde bir düş olabilir.
KÜRTLER RADARDA
Pehleviler döneminde Fars kimliğini öne çıkarıp etnik yapıları
baskılayan ve haklarından mahrum eden bir üstencilik hakimdi.
Haliyle bugün gösterilerden geri durmayan Şah yanlılarının huzursuz
kitlelere sunabileceği inandırıcı bir gelecek yok. 1979 devrimi
‘İslami kardeşlik’ ve ‘ümmetin birliği’ kavramlarıyla etnik hatları
silikleştiren bir yaklaşım sergiledi. Özerklik beklentisi ile Şah
Rıza Pehlevi’ye karşı isyana katılan Azeriler, Beluçlar, Araplar ve
Kürtlerin üzerinden silindir gibi geçildi. (Velayet-i Fakih’e
dayalı İslami yönetimi olduğu gibi kabul edenler baş tacı.)
Özerklik dahil etnisiteye tutunan talepler, içeriksiz bırakılan
eyalet sistemi ile geçiştirildi. Kuşkusuz en kalabalık etnik grup
olan Azerileri merkeze bağlamada Şiiliğin rolü önemliydi. Mezhebi
aidiyet, Şiiliğin paydaş olduğu etnik hatlarda tartışılmaz bir
tutkal işlevi görürken Sünni Beluçlar, Araplar ve Kürtler eşit
Müslüman kardeşler ya da ümmetin kıymetli parçaları olamadı.
Etnisitenin yüzleştiği ayrımcılık mezhepçi astarla koyulaştı.
Adalette kantarın topuzunun nereye kaçtığına dair idamlar da bir
şey söylüyor: Kürtler ve Beluçlar darağacında ilk sıralarda yer
alıyor.
İslam Cumhuriyeti meseleyi etnik temelden mezhebi zemine çektiği
için etnisiteye dayalı hareketler de kabuk değiştirip Sünni İslamcı
militanizme kaydı. Sistan-Belucistan’daki Cundullah ve Ceyş’ul Adl
gibi yapılar bunun tipik örnekleri. Ancak beri tarafta rejimin
İslami kimliğine rağmen Farsların üstünlüğünü Şiilik katalizörüyle
koruduğuna dair eleştiriler huzursuzluğun etnik temeline dönme
ihtimalini de barındırıyor. Liderleri yakalanıp idam edildikten
sonra gerileyen Cundullah sahneye dönmeye çalışıyor. Şiraz’da Şah
Çerağ Türbesi’ni kana bulayan IŞİD de belli ki Sünni bölgelerde
damar arıyor.
Şiddetle sokakta yaratılan karşı şiddet rejimin daha fazla güç
kullanarak sonuç alma stratejisine yarıyor. 28 Ekim’de Cuma sonrası
çok sayıda kentte düzenlenen terörü lanet mitingleri, rejim karşıtı
gösterilere yanıt olarak sunuldu. Sonuçta tekfirci terörün de
devreye girmesi sadece rejimin işini kolaylaştırır. Ki Devrim
Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami 29 Ekim’de "Sokaklara inmeyin!
Bugün isyanın son günü” diyerek ültimatom verdi. Sanki insanlar
ölümü göze alarak sokaklara inmemiş gibi. Fakat bu ültimatom
bastırma stratejisinde yeni bir aşamaya geçileceğinin de habercisi.
Silahların diliyle suskunluğu temin edebilirler ama aynı zamanda
isyanın silahlandırılması riskini de göze almış olurlar. Sözünü
ettiğimiz Suriyelileşme senaryosu.
SINIR ÖTESİ HAMLELER VE VERİLEN MESAJLAR
İran bir taraftan da bu senaryoya göre gardını alıyor.
Gösterilerin patlak verdiği süreçte çift anlam içeren iki askeri
hareketlilik oldu. Birinde Devrim Muhafızları, 24 Eylül’den
itibaren Irak Kürdistan’ında Komala ve İran Kürdistan Demokrat
Parti’ye ait kampları 72 balistik füze ve onlarca SİHA ile vurdu.
42 nokta hedef alındı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi de sertçe
uyarıldı. İran hem Kürtleri silahlandırmaya yönelik olası
girişimleri sınırların ötesinde vuracağı mesajı verirken içerde de
kamuoyunun dikkatini etnik bölünme tehlikesine çekmeye çalıştı.
Beri tarafta Karabağ savaşı sonrası koridor açma planlarıyla ilgili
Azerbaycan’a “Sınırlarla oynama” uyarısı için düzenlenen askeri
tatbikat önemliydi. Asıl amaç Bakü’ye gözdağı vermek olsa da İran
bununla etnik fay hatlarına yönelik dışardan gelecek hamlelere
karşı hiddetini ve gücünü göstermiş oldu. Bir sert uyarı da Iran
International TV yayınları nedeniyle Suudi Arabistan’a gitti.
Tahran 2018’de Ahvaz Özgürlük Hareketi’nin saldırılarından
Suudi-BAE ikilisini sorumlu tutmuştu.
Kürt partilerin sokakta inisiyatif almaya çalıştığı doğru. PKK’nin
uzantısı PJAK’ın Mahabad Cumhuriyeti’nin bayrağını ulusal bayrak
ilan etmesi pek çok çevrede şaşkınlık yarattı. Sadece Kürt partiler
arasındaki rekabetin kızışmasından bahsetmiyorum. İranlı yazarlar
da Kürdistan bayraklarından anlam çıkarmakla meşgul. Mesela Şark
gazetesi yazarı Mehrdad Ahmedi Şeyhani, Kürdistan'ın İran'dan
bağımsızlığının ilanını simgeleyen bayrağın Berlin’deki
gösterilerde açıldığını anımsatarak İranlıları ayrılıkçılık
konusunda gaflet içinde olmakla eleştirdi: “Mitingde çok sayıda
bölücünün bulunması, organizatörlerin ayrılıkçılarla birliğinin
açık göstergesidir. Ülkemizde neden bazıları bu meşum ittifakı
görmezden geliyor? Bazıları İran'ın parçalanmasının imkânsız
olduğunu söylüyor. Gerçekten öyle mi?”
Rejim destekçileri arasında zafiyet oluştuğu anda İran’ın dışarıdan
saldırıya uğrayacağı senaryosuna başlık açan çok. Irak’ın devrik
diktatörü Saddam Hüseyin’in 1980’de Batı-Körfez blokunun desteği
ile başlattığı işgal ve İsrail’in nükleer tesisleri vurma planları
hatırlatılıyor.
Bütün bölge pür dikkat İran’ı izliyor. İçerdeki sıkışmışlığına
rağmen şu aşamada İran’ın bölgesel denklemde güçten düştüğü
söylenemez. Ukrayna krizi Türkiye’nin Batı ve Rusya arasındaki
denge siyasetindeki denge siyasetinde yeni manevra alanları açarken
İran üzerindeki Batılı baskıları da nispeten geriletti. Irak’ta
hükümet kurma hengâmesinde İran’ın desteklediği güçler galip geldi.
Lübnan’da İran’ın desteklediği Hizbullah’ın İsrail’in doğalgaz
alanlarındaki gasplarına karşı savaş başlatma tehdidi Lübnan’a
Yahudi devleti karşısında ağırlık kazandırdı ve bu sayede deniz
yetki alanları konusunda uzlaşma sağlandı. İran ve Hizbullah’ın
istediği doğrultuda Hamas, Esad’la el sıkıştı. Filistin dosyasında
Şam’ın yeri teslim edildi. Üstelik İran bu haliyle bir şekilde
Ukrayna savaşına dahil oldu.
Elbette olası rejim değişikliğinin yansıma coğrafyası geniş. Irak,
Lübnan, Yemen ve Suriye’yi içeren ‘direniş ekseni’ tedirginlik
yaşıyor. İran karşıtı çizgide buluşanlar da büyük bahisler açıyor.
Sonuçta İran devasa bir iddia ve büyük laf sahibini kandırır.