İran’dan tüm dünyaya: 'Mutlu yıllar!'

İran’da yaşananlar üzerinde bir başka devletin (örnek olsun ABD’nin) bir parmağının olduğu iddiası tümüyle yanlış olmayabilir ama İran’da yaşananları sadece buradan okumak yanlıştır. Sokaklara dökülmüş ve somut hak talebini dile getiren halk kitlelerinin iradesini ve haklı taleplerini bu tür yakıştırmalarla göz ardı etmek tarihsel bir hatadır.

Abone ol

Yemen Cankan*

Öncekilerden pek de farklı olmayacağını -hatta daha da beter olacağını- düşündüğüm yeni bir yıla girmiş olduk. Dünyanın pek çok yerinde coşkuyla kutlanan yeni yıla Türkiye OHAL ve yasaklarla, komşu İran da ayaklanmayla girdi.

Saatlerin yöneticiler tarafından ileri geri alındığı, yani 03zamanın açıkça yönetildiği bir düzende, yeni bir takvim yılına girilmiş olması tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor. Keza, beklentiler ve hayaller bir yana, insan yaşamında yeni yılın ilk gününde, bir önceki yılın son gününden farklı (geceden alkol alınmışsa kazana dönmüş bir kafa dışında) hiçbir şey olmuyor.

Geçen yılda ne varsa biriken, yeni yıla devroluyor. Ne varsa başlayan, devam ediyor. İnsanlık “saatine” bakmaksızın kazmaya devam ediyor. “Gerçek yürüyor.” Toplumların takvimi değişiyor evet ama zamanı değişmiyor, talepleri değişmiyor. Onların zamanı yıllara bölünmüş değil, takvim ve saat dinlemiyor. İsyan, ayaklanma, kavga, dövüş hep bir yerlerde duruyor.

İRAN

28 Aralık’ta başlayan ve hâlâ devam eden protestolar, 2017 ve 2018’in devir teslim törenini 56’ya (1) çevirdi . Meşhed kentinde başlayan ve ülkenin pek çok yerine yayılan eylemler, dünyanın gözünü kulağını İran’a çevirdi.

Hâlihazırda İran’da olan bitene ilişkin komplo, ABD oyunu, Suudi Arabistan müdahalesi, İsrail taktiği vb. birçok iddia ortada dolaşıyor. Bu iddialara kulak asıp asmamak bir yana, bu “dış güçler” hamasetinin her devletin sahip olduğu hazinelerin başında geldiğini unutmamak gerektiğini başından hatırlatmakta fayda var.

Kimse neler olacağına dair bir tahminde bulunamasa da tarihin bu en köklü devletlerinden olan ve pek çok değişim geçiren İran, yeni bir değişimle karşı karşıya. (Nelerin değişeceğini hep birlikte göreceğiz.)

İran’ın içinden geçmekte olduğu sürece ilişkin pek çok değerlendirme ve gözlem, çeşitli gazete ve haber sitelerinde yer aldı. Çok fazla yorum içermeyen ve meseleyi genel hatlarıyla ortaya koyan Fehim Taştekin’in Duvar’da yayımlanan yazısını kendi adıma tavsiye edebilirim.

Fehim Taştekin’in ve birçok gazeteci ve yazarın yazılarında belirttiği üzere, İran’da ezberleri bozan bir takım gelişmeler olduğu açık. Halkın veya halkların daha çok ekonomik taleplerde ortaklaşması, yüksek fiyatları, artan yoksulluğu ve gelir adaletsizliğini hedef alması, üzerinde durulması gereken bir nokta. Değişen birçok talep arasında en öne çıkanların bu talepler olması, İran’da başlayan hareketin anti-kapitalist devrimci bir inisiyatifle çok daha güçlü bir boyuta erdirilebileceği ihtimalini yükseltiyor.

TÜRKİYE

İran’da yaşanan gelişmeler dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir ilgi uyandırdı. Bir ülke olarak komşusunun gerilim içerisinde olması, Türkiye’yi de geriyor. Hemen yanı başında yaşanan bir ayaklanma, haliyle uykusunu kaçırmaya yetiyor. Bu kapsamda dış işlerinin İran yöneticilerini hemencecik sağduyuya çağırıyor olması, azımsanacak bir gelişme değil.

Türkiye’nin ya da herhangi bir ülkenin bir başka ülkede yaşananları kendi bulunduğu yerden ele alıp değerlendirmesi de anlaşılmayacak bir şey değil. Aynılar aynı yere. Nihayetinde bu dert hepsinin derdi. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir halkın hak ve özgürlük talebi, iktidarların tümü açısından uzun vadede bir tehdittir.

Bu kader ortaklığı kapitalist devletlerin her noktada birlikte hareket edecekleri anlamına elbette gelmiyor. Devletlerin kendi çıkarları için çoğu zaman başka devletlerin iç işlerine karıştığı, müdahale ettiği bir gerçek. Kapitalizmin dürüst olmayan doğası, dürüst olmayan bir yarışı, başkasının altını oymayı, kuyusunu kazmayı da içeriyor.

Bugün İran’ın yaşadığı gerilim uzun vadede kapitalist düzen açısından bir tehdit oluştursa da aynı zamanda birçok kapitalist devletin çıkarına da olabiliyor. Bu paradoksu akıldan çıkarmamak gerektiği kanaatindeyim.

TÜRKİYE HALKLARI, DEVRİMCİLER, SOSYALİSTLER

Bu haliyle, elbette İran’da yaşananlar üzerinde bir başka devletin (örnek olsun ABD’nin) bir parmağının olduğu iddiası tümüyle yanlış olmayabilir ama İran’da yaşananları sadece buradan okumak yanlıştır. Sokaklara dökülmüş ve somut hak talebini dile getiren halk kitlelerinin iradesini ve haklı taleplerini bu tür yakıştırmalarla göz ardı etmek tarihsel bir hatadır.

Türkiye tarihine damgasını vuran Gezi ayaklanması için de zamanında benzer yüzlerce laf edildi, iddialar ortaya atıldı. Atılmaya da devam ediyor. Gezi ayaklanması birçok kapitalist devletin, tekelin, sermaye grubunun çıkarları açsından olumlu bir gelişme sayılabilirdi ama Gezi’ye bizzat katılanların iradesi tüm bunların üzerindeydi. Bu bakımdan Gezi ne kadar dış güçlerin oyunu ise bugün İran’da yaşananlar da o kadar dış güçlerin oyunudur.

Türkiye halklarının, devrimcilerin, sosyalistlerin kendi yakın tarihini unutarak, dünyanın herhangi bir yerindeki sistemi hedef alan, hak ve özgürlük vurgusu baskın, devrimci halk ayaklanmalarına farazi ve komplocu yaklaşımlarla (onun işi, bunun parmağı) sırtını çevirmesi affedilemez bir hata sayılacaktır. Her şeyden önce sokağa çıkıp taleplerini dile getiren halk kitlelerinin sesine kulak vermek gerekmektedir. Bir ayaklanma birden fazla özne tarafından yönetilmeye, yönlendirilmeye çalışılabilir ki tarih bunun örnekleriyle doludur. Mesele ayaklanmanın devrimci bir hatta oturtulması ve zafer elde edebilmesi için mücadele etmektir.

Ayaklanmalar yüzyılının yeni bir yılında, “mutlu yıllar” tebriki bu kez İran’dan.

“Mutlu yıllar!”

(1)  Anadolu’da karışıklığı, hengameyi ifade etmek için kullanılan bir deyim.

Avukat