İranlı kadın eylemci Shiva: Sevgili Jîna, ölmezsin, adın sembol olur

İran’da kadın ve işçi hakları savunucu olan Shiva ile protestoları konuştuk. Shiva, “Elleri boş kadınların, polis ve zırhlı araçlarla karşı karşıya gelme cesaretinden dolayı gururluyum” dedi.

Abone ol

Nur Kaplan - Günsu Durak

ANKARA - İran’da, ‘İslam Devleti’ne uygun giyinmediği için gözaltına alındıktan sonra ölen 22 yaşındaki Mahsa Jîna Amini için günlerdir protestolar düzenleniyor. Kadınların öncülüğünde ülkenin birçok kentine yayılan eylemlerde 15 gün geride kalırken, İran İnsan Hakları Örgütü’nün açıklamalarına göre 83 kişi öldü, binlerce kişi gözaltına alındı, onlarca kişi tutuklandı.

İran’da 1979’da yaşanan ‘İslam Devrimi’ sonrası ülkede kadınların haklarına ve toplumsal konumlarına kısıtlayıcı yasalar çıkarıldı. İran dini lideri Humeyni’nin, 7 Mart 1979’da başörtüsünü zorunlu hale getirme girişimi, 8 Mart’ta binlerce kadının sokağa çıkması ve protestoları sayesinde engellendi. Nisan 1979’da İran İslam Cumhuriyeti resmen kuruldu. Bu tarihten sonra ülkede kadınlar başörtüsüne karşı zaman zaman gösteriler düzenledi. Bugün ise 44 yıldır süren İran rejimine karşı kadınlar başörtülerini yakarak, saçlarını keserek ve dans ederek protestolar düzenliyor.

 İran’ın Sanandaj kentinde 17 yıl öğretmen olarak çalışan, 2018 yılında Kanada’ya göç ederek sosyal çalışmacı olarak hayatına devam eden Rojhilat’tan Shiva Amerilad ile İran’da süren protestoları konuştuk. İran’da yaşadığı uzun yıllar boyunca kadın ve işçi hakları savunuculuğu yapan Shiva’ya göre, yaşanan protestolar sadece başörtüsü için değil, temel insan haklarıyla doğrudan bağlantılı. İran’daki gençlerin bu protestoları öncekilerden ayırdığını söyleyen Shiva, hem feminist hem de sınıf ilişkileri açısından bugün ülkesinde yaşananların İran ile sınırlı olmadığını ifade ediyor.

‘SEVGİLİ JİNA, ASLA ÖLMEZSİN, ADIN SEMBOL OLUR’

İran İslam Devrimi’nin ilan edilmesinden sonra ülkede aktif bir kadın mücadelesi olduğunu görüyoruz. Birkaç yıl önce de ‘Beyaz Çarşamba’ ya da ‘Benim Gizli Özgürlüğüm’ eylemlerine tanık olduk. İran’da kadın olma mücadelesi ne anlama geliyor?

İran’da kadın hareketinin çıkışı 19’uncu yüzyıla uzanıyor. İran Anayasa Devrimi’ni deneyimlerken de kadınların kendi sosyal koşullarını değiştirmek için organize girişimleri oldu. Rıza Şah’ın iktidara gelmesiyle birlikte, kadın hareketi yeni yeni ortaya çıkan diktatörlüğün sınırlamalarının cefasını çekmeye başladı. Ataerkil despot Rıza Şah’ın ataerkil karşıtı kadın grupları bir yana, hiçbir bağımsız ve geleneğe uymayan örgüte tahammülü yoktu.

 ‘KADIN VE ERKEĞİ AYIRAN SINIRLAR OLUŞTURULDU’

1979 İran İslam Devrimi’nden beri ise toplumda kadın ve erkeği ayıran sınırlar oluşturuldu. Yaklaşık 40 yıldır, İranlı kadınlar kendilerine zorla kabul ettirilen başörtüsü takma kuralına karşı koymaya çalışıyorlardı. 2017’de Tahran'daki Enghelab Caddesi'ndeki elektrik panosunun üzerinde "Enghelab Caddesi Kızı" lakaplı kadının başı açık olarak durması ve beyaz başörtüsünü bir sopayla sallamasıyla kadınların mücadelesi ivme kazandı. Mayıs 2017'de "Beyaz Çarşamba Mücadelesi" başlamıştı.

Bugün kadınların daha cesur bir eylem pratiğiyle rejime karşı protestolar düzenledikleri değerlendirmeleri yapılıyor. Kadınların hangi hakları gasp ediliyor ve neye karşı mücadele ediyorlar?

2022’ye geldiğimizde, Jîna’nın öldürülmesiyle birlikte, gösteriler eş zamanlı birçok Kürt iline yayıldı. Mezar taşında Kürtçe bir mesaj yazıyordu: “Sevgili Jîna, asla ölmezsin! Adın sembol olur!..” sahiden onun ismi, marjinaleştirilen insanların, ulusların, cinsiyetlerin, toplumsal cinsiyetin birleşmesinin sembolü… Etnik, cinsiyet, dinsel ve kültürel çeşitliliği yıllarca rejim tarafından “böl ve yönet” doktrinine dayalı olarak sömürülen ve sahiplenilen çok çeşitli ezilen grupların sembolü oldu.

‘ETNİK VE TOPLUMSAL CİNSİYET BASKISI JİNA’NIN BEDENİNDE BİRLEŞTİ’

Jîna (Mahsa) Amini bir Kürt kadını. Bu nedenle etnik ve toplumsal cinsiyet baskısı bedeninde birleşti. O kesişimsel baskının sembolü olduğu için insanlarda yakınlık yarattı. Yaklaşık iki haftadır, Kürt bölgesinden İran'ın diğer tüm şehirlerine çok ilerici bir sloganla “Jin Jiyan Azadi” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) gösterileri düzenleniyor. “Jin, Jiyan, Azadi” harekete geçirici bir potansiyele sahip. Protestocular, zorunlu başörtüsü takmaya son vermeyi istedikleri gibi kadına karşı ayrımcılık ve şiddete son vermeyi de amaçlıyor. Yayınlanan videolardan görüyoruz, kadınlar bu protestoların önderleri. Erkekleri ve toplumun farklı kesimlerini sokağa davet eden kadınlar var. Bu protestoların belki de son 100 yılın talepleriyle nasıl birbirine bağlandığını görüyoruz. Bu yüzden, bu protestolar ne sadece Kürt hareketiyle ne de Perslerle ilgili. Bu, daha iyi bir yaşam için mücadele eden 85 milyon insanla ilgili.

‘İNSANLAR SADECE ZORUNLU BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI MÜCADE ETMİYOR’

Jîna’nın ölümünden sonra başlayan kitlesel direnişler, kadın mücadelesi bir yana toplumsal bir çıkış arayışına dönüşmüş gibi görünüyor. Öyle mi?

İran’daki insanlar sadece zorunlu başörtüsüne karşı mücadele etmiyor aynı zamanda temel hakları için mücadele ediyorlar. Aslında politik diktatörlüğün bütününe karşı koyuyorlar. Bu protestolar, İran ve Kürdistan’da geçmiş yüzyıldaki belki de diğer bütün hareketlerin talepleriyle bağlantılı. Derin bir umutsuzluk ve çaresizlik atmosferinin yerini güçlü bir öfke ve umut duygusu aldı. Sosyal hayatın bütün veçhelerinde eşitliği ve politik yaşamın çoğulluğunu restore etme umudu oluştu. Özgül koşullar altında bu umut algısı tüm bölge üzerinde kalıcı etkiler yaratabilir.

‘GENÇLER, BU HAREKETİ ÖNCEKİLERDEN AYIRIYOR’

Sizce, yeni neslin bu mücadelede etkisi olabilir mi?

Aile kurumu, baskının temel araçlarından biri olmasına rağmen, cinsiyetleri ve cinsel yönelimleri ne olursa olsun gençler ve ergenler bu mücadeleye geniş katılım sağlıyor. Ve çok iyi bilinir ki, devlet baskısı aile kurumunun desteği olmaksızın başarıya ulaşamaz. Doğrusu, aile ücretsiz bir polis gücü olarak çalışıyor. Ancak bu protestoların öne çıkan özelliği, çoğu 30'lu yaşların başında olan ve bir süreliğine aile baskısından kurtulmuş ve çok acımasız bir rejime karşı cesurca duran gençlerin varlığıdır.

‘GENÇLİK HÜKÜMETE KARŞI AYAĞA KALKIYOR’ 

Genç jenerasyon değişim için umut yarattı. Bu, hareketi öncekilerden ayırıyor. Gençlik aile yapısı, okul, hükümete karşı ayağa kalkıyor. Var olan sistemi yeniden üreten sosyal kuralların hepsine karşı… Bu harekete nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu baskıcı düzende yaşayan insanların zihnine ve var olan düzene temel etkileri yadsınamayacak.

‘BUGÜNKÜ PROTESTOLAR İRAN’DA YÜZYILI AŞKIN OLAN FEMİNİST HAREKETE BORÇLU’

İran’da yaşayan kadınların talepleri neler?

İran’da kadınlar on yıllardır sistematik olarak baskılanıyor. Bugünkü protestolar kendini kadınların kendi bedenleri üzerinde tek söz sahibi olması için çabalayan, yüzyılı aşkın var olan İran’daki feminist harekete borçludur. Bu tahakküme karşı bir zamanlar insanlar bedenlerini yakarak, bugün ise başörtüsünü yakarak ve saçlarını keserek mücadele ediyorlar. Kadınların kendi bedenlerinin kontrol edilmesine karşı çıkardıkları isyanlarda, son damlayı bekleyen güçlü bir siyasi potansiyel vardı. Ve Jîna (Mahsa)'nın öldürülmesi son damla oldu. Bu protestolar ‘çaresizlik’ hissini umuda dönüştürdü.

‘GENELDE İNSAN HAKLARINA, ÖZELDE KADIN HAKLARINA…”

Kadınlar genelde insan haklarına ve özelde kadın haklarına saygı gösterilmesini istiyorlar. Adalet, yasal eşitlik, eşit mesleki fırsat, ifade özgürlüğü, inanç ve kanaat özgürlüğü, iyi ekonomik koşullara sahip olmak talepler arasında. Kadınlar, tüm ayrımcı kural ve yasaları ortadan kaldırmak için meydan okuyor ve mücadele ediyorlar.

‘BİR KARARNAME TÜM KADIN HAKİMLERİ GÖREVDEN ALDI’ 

Örneğin, kız öğrenciler üniversitelerde birçok çalışma alanından men edildi. Bir kararname ile tüm kadın hâkimler görevden alındı ve kız öğrencilerin hukuk fakültelerinden men edilmesine sebep oldu. Kadınların bazı spor dallarına katılmaları yasaklandı ve spor sahalarında erkekleri izlemelerine izin verilmiyor. Şeriata dayalı yasalar, erkeklere aynı anda birden fazla eşe sahip olma ve eşlerini istediği gibi boşama hakkı veriyor. Çocuk velayeti yasaları erkeklerin lehine, boşandıktan sonra kadınlar erkek çocuklarına sadece iki yaşına kadar ve kız çocuklarına yedi yaşına kadar bakma hakkına sahiptir. Bu yaşlardan sonra babaların tam velayet hakkı var.

 ‘KADINLAR NE İSTEDİKLERİ KONUSUNDA ÇOK NET VE ŞEFFAF’

Kadınlar on yıllardır çalınan hakları için mücadele ediyor. Bu kez, ne istedikleri ne istemedikleri konusunda çok net ve şeffaflar. Kadınlar, başörtüsü de dâhil olmak üzere dini düzenlemelerin zorunlu doğasını hedef alıyor. Hükümet veya baskıcı grubu devirmek bu protestonun en temel taleplerinden biri. Ancak kadınlar ve baskı altındaki insanlar bilmeli ki, derinlere yerleşmiş ataerkil kurumlar kaldığı sürece, hükümeti değiştirmenin bizi taleplerimize daha da yaklaştırmayacağı kesin.

‘DAYANIŞMA PROTESTOLARI HAREKETİ DAHA İLERİYE GÖTÜRMEYE YARDIMCI OLUYOR’

Dünyada ve Türkiye’de Jîna ve İran direnişi için destek eylemleri düzenleniyor. Kimi eylemlerde polis şiddeti, gözaltılar ya da soruşturmalar yaşanıyor. Bu destek eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hem kadın hareketi açısından hem de sınıf ilişkileri açısından bugün İran’da yaşananların İran ile sınırlı olmadığını biliyoruz. Yapay sınırlar ne olursa olsun, tüm Orta Doğu bölgesindeki insanların yaşamı, kültürel, entelektüel ve maddi olarak birbirine bağlıdır. Ayrıca Kürt siyasetinin bu hareketin merkezinde olduğunu da fark etmeliyiz. Kürt sorunu da özünde bölgeseldir, Kürdistan’ın bir parçasında ne olursa olsun, diğer üç parçasına çok hızlı dokunacaktır. Ve biliyoruz ki kadın hakları meselesi sınır tanımaz; kadınlar dünyanın her yerinde baskıya maruz kalıyor. Hareketin iki yönü, yani kadınlar ve Kürtler, Türkiye’de dâhil olmak üzere Orta Doğu’daki diğer ülkelerdeki hareketlerle doğrudan ilişkileniyor. Dünyanın dört bir yanında sokaklarda düzenlenen bu dayanışma protestoları, hareket için çok temel ve onu daha ileriye götürmeye yardımcı oluyor. İran gibi bir diktatörlük devletinin demokratikleşmesinin sonuçlarının doğrudan Bağdat'ta, Kabil'de, Rojava'da, Beyrut'ta ve tüm Orta Doğu'da hissedileceğini bilmeliyiz. Bu, bölgedeki tüm ezilenlerin egemen seçkinlere karşı ortak bir mücadelesidir.

‘DÜNYANIN EN RADİKAL VE İLERİCİ GÜÇLERİNİN DAYANIŞMALARINA TALİBİZ’

İran’daki direniş için dünya feminist hareketine ve uluslararası örgütlere ne söylemek istersiniz?

Jîna’nın öldürülmesi dünyada yankılandı. Ancak biz Kürt ve İranlı kadınlar bu sembolik dayanışmayı her ne kadar önemli bulsak da hareketimiz için somut/maddi bir desteğe dönüşmeme ihtimalini biliyoruz. Aynı zamanda, hashtaglerin ve sosyal medya trendlerinin gücünün kendi temposu ve mantığının olduğunu da biliyoruz. Dünyanın en radikal ve ilerici güçlerinin dayanışmalarına talibiz.

‘BU DEVRİM ÖZÜNDE KADINLAR OLAN EN ÇOK EZİLEN GRUPLARIN SESİDİR’

İranlı kadınlar Orta Doğu'nun en sert diktatörlüklerinden birine karşı mücadele ederken, onların bölgesel ve uluslararası düzeyde duyulan gerçek ve sansürsüz seslerine yardım eden güçlere değer veriyoruz. Radikal, feminist ve demokratik güçlerden gelen bölgesel ve küresel dayanışma, batılı güçlerin parasına, lobisine ve kitlesel medya araçlarına sahip kral taraftarı ve merkezi milliyetçi gerici güçler tarafından İran’daki kadınların devriminin gasp edilmesini önlemek için hayati. Bu devrim, özünde kadınlar olan, en çok ezilen grupların sesidir. İran dışındaki ilerici güçler, anın/mometin hassasiyetini yakalamalı ve devrimle omuz omuza durmalı.

‘PROTESTOLAR HEPİMİZİN UMUDUNU DİRİLTİYOR’

Bugün İran’ı ‘uzaktan’ takip ediyor olmak size ne hissettiriyor?

Dürüst olmak gerekirse, karışık duygular hissediyorum. Protestolar hepimiz için umudu diriltiyor. Kürdistan ve İran’daki elleri boş kadınların, polis ve onların zırhlı araçlarıyla karşı karşıya gelme cesaretine sahip olmalarından dolayı gururlu, orada olamadığım için ise aynı zamanda pişmanım. Bu hareket diaspora ile bağlantılı ve biz burada hareketin radikal, feminist ve demokratik sesinin yeterince güçlü duyulması için oldukça yoğun çalışıyoruz. Burada da yüreklendirici ve ilham verici bir umut duyuyoruz ve bu umut üzerinde yaşam, dayanışma, dostluk ve radikal talepler yeşeriyor. Rejim on yıllardır diasporayı İran’daki isyan dalgalarından uzak tutmayı deniyor. Bu sefer, kadınlar bu ayrıma tamamen “dur” dedi ve diasporanın onlarla olduklarını biliyorlar. Birbirine bağlılık, baskının panzehiridir. Biz bu panzehiriz.

‘PATRİARKANIN BİTTİĞİ BİR ORTADOĞU İÇİN İLERİYE BAKIYORUZ’

Ülkeniz için hayaliniz nedir ve hangi koşullarda dönmek istersiniz?

Elbette ki daha iyi koşullar altında dönmek isterim. Hareketimiz başarılı olduğunda, kadınlar başörtüsü takmadığı için öldürülmediğinde, işçiler iyi bir hayata sahip olduğunda ve elbette İran nüfusunun yüzde 50’sinden fazlasını oluşturan devletsiz halklar ve marjinalleştirilen gruplar bütün bu baskılardan kurtulduğunda… Kadın, yaşam, özgürlüğün gücü Orta Doğu’da radikal dönüşümün sihirli formülü olarak görülüyor. Bu sihirli formül İran’da milyonlarca insan tarafından deneyimleniyor. Biz patriarkanın, ırkçılığın ve sömürünün bittiği bir Orta Doğu geleceği için ileriye bakıyoruz. O zamana kadar mücadele, mücadele ve mücadele.