Günlerdir İran, oldukça şiddetli sokak hareketlerine sahne oluyor. Ahlak polisleri tarafından ‘başörtü takmadığı’ gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Amini karakolda gördüğü işkence sonucunda yaşamını yitirdi. Bunun üzerine İranlılar, ülkenin hemen hemen her yerinde molla rejimine karşı ayağa kalktı. Kolluk kuvvetlerinin saldırıları sonucunda pek çok kişi hayatını kaybetti.
Sokaktan yükselen bu halk öfkesi İran’dan geldiği için bazı komünist geçinenler ‘rejimin düşmesi emperyalizme yarar’ gibi üstten bakan ve oryantalist homurtular çıkartmaya başladı. Peki İran’da günlerdir, ölümle burun buruna, tırnaklarıyla kazıya kazıya hakkını arayanlar neler düşünüyor? Protestoların içerisinde yer alan bir komünist eylemciyle konuştuk. Güvenlik endişesi nedeniyle ismini Ali Rıza olarak değiştireceğimiz eylemci ile hem bu soruya hem de eylemlerin güncel durumuna dair konuştuk…
‘TEK İSTEK: İSLAMCI REJİMİ YIKMAK’
İran’daki protestoların fitili ‘başörtüsü zorunluluğu’ ve bu yöndeki şiddetli uygulamalar. Ancak sokaktaki tek talebin bu olduğunu söylemek güç. Eylemlerin mevcut durumuna dair Ali Rıza “Bugün İran’da ulusal çapta devam eden gösterilerin dördüncü günü. Bu dört gün boyunca İran’daki tüm bölgeler ayaklanmaya katılmış durumda. İnsanlar tek bir şey istiyor: İslamcı rejimi yıkmak” ifadelerini kullanıyor.
Uzaktan belki daha farklı görünüyor ancak Ali Rıza, başörtüsünün İran için sınıfsal bir anlam ifade ettiğini şu sözlerle dile getiriyor: “Şunu söylememiz gerekiyor ki İran’daki başörtüsü politikaları emperyalizmle ilişkili politikalardan ve kapitalist politikalardan bağımsız değil. İslam Cumhuriyeti, kadını ezmeye çalışan tüm diğer köktenci dinci hükümetler gibi emperyalizme bağımlı bir hükümettir. İran’da başörtüsü politikaları da sonuç olarak sadece işçi sınıfı ve orta sınıf için uygulanıyor, öte yandan burjuvazi ya da İslamcı rejime bağımlı olanlar bu politikalardan etkilenmiyor -ya da çok daha az etkileniyor. Bu nedenle Mahsa Amini’nin ölümü, başörtüsü uygulamasından sıkılan halkın büyük bir bölümünün ayağa kalkmasına neden oldu. Hatta bunun da ötesine geçti ve Mahsa Amini, halk karşıtı politikalara karşı protesto etme açısından da bir dönüm noktası oldu.”
‘GÖÇEBELERİN KENTLERİ BİLE AYAKTA’
Her toplumsal hareketin belki de en merak edilen sorusu ‘sokakta kimlerin olduğu’dur. Doğrusu eskinin yıkıldığı, yeninin ise henüz ortaya çıkmadığı çağımızda bu soruya benzer cevaplar veriyoruz. Çünkü genellikle kitlesel halk hareketlerine rastlıyoruz. Bu soruya dair Ali Rıza “Az önce söylediğimiz gibi başörtüsü zorunluluğu, tüm işçi sınıfını, köylüleri ve ilerici küçük burjuvaziyi ilgilendiriyor. Ancak protestolar tamamıyla kitlesel” diyor ve "İran halkının sokakta ve kimi sömürücü sınıfların çıkarlarını savunan hükümetin polisinin açtığı ateşle karşı karşıya" kaldığını ekliyor.
Sokak sahnesinde hangi toplumsal katmanın daha fazla olduğunu kestirmenin henüz pek mümkün olmadığını söyleyen eylemci, yine de şu bilgileri aktarıyor: “Ülkenin bütün önemli üniversitelerinde öğrenciler grevde, bütün işçi sınıfı mahalleleri de ayaklanmaya katıldı. Hatta göçebe kentlerde bile ayaklanma oldukça ciddi seviyelere ulaştı. Kaba bir Marksist bakış açısıyla yaşananların bugüne ait demokratik bir ayaklanma olduğunu söyleyebiliriz. Burjuvazi yerine liderliği halk sürüklemekte. Tıpkı Lenin’in Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği eseri gibi…”
‘KÜRDİSTAN HARİÇ EYLEMLER HER YERDE SPONTANE GELİŞİYOR’
Bir diğer merak edilense protestocuların örgütlülüğü. Evet, belki kitlesel gösterilere tanıklık ediyoruz ancak insanlar nasıl bir araya geliyor? Ali Rıza bu konuda Kürdistan Eyaleti’nin diğer bölgelere göre daha farklı bir rolü olduğunu dile getiriyor:
“Maalesef İran’da solcuların ve komünistlerin halkı harekete geçirebilecek güçlü bir örgütlülük eksikliği var. Böylesi gösteriler tamamen spontane bir şekilde organize ediliyor. Her gün, buluşma yeri ve zamanı sanal mecralarda yayınlanıyor. Çarşamba gecesinden beri hükümet tüm iletişim kanallarını ve sanal mecraları filtreleyerek erişimi zorlaştırdı. Bununla birlikte, insanları örgütleyecek siyasi bir örgütün eksikliği ve internet kesintileri nedeniyle grevlerin, gösterilerin her gün daha da küçülerek nihayet sona ereceği endişesi hâkim. Ancak İran Kürdistan’ında durum daha farklı, çünkü orada Demokrat Parti, Komala ve PJAK varlık gösteriyor. Fakat eski güçleri yok. Yine de konuşulan konulardan bir tanesi bu partilerin halkı silahlandırarak halk savaşını Kürdistan’dan başlatma ihtimali var.”
‘EMPERYALİZME YARAR’ MESELESİ
Ve konu İran, olunca her zaman dile getirilen o kaçınılmaz soruya… Biliyorsunuz, İran’ın halkı direngen bir halk. Ucunda kendilerini neyin beklediğini bile bile sokağı elinde tutan bir mücadele geleneği var. Üstelik bahsettiğimiz bu gelenek sadece son on yıllarda değil, geçtiğimiz yüzyılda da kendini sık sık gösteriyordu.
Buna karşın bazıları çıkıp kendine şöyle şeyler söyleme haddini kendinde buluyor: “İran’da yaşananlar en çok kimin işine gelir, emperyalizmin tabii ki”, “Tüm bunların arkasında ABD olabilir, hem zamanlama da manidar”. Hatta bazıları ipin ucunu biraz daha kaçırıp ‘İran’da komünist bir öncü güç olmadığı için bu ayaklanmanın emperyalizme yarayacağını’ bile dile getiriyor. Anlayacağınız uzaklardan kesilen ahkam bile çoğu zaman yarım yamalak kesiliyor.
Sokakta hayatınızın her yerine sirayet ettiğini düşündüğünüz bir rejime karşı, ölümle burun buruna mücadele ederken dışarıdan bazı miskinlerin böylesi yorumları yapması size ne düşündürürdü? Üstelik kavganın içerisinde bir komünistseniz? Ali Rıza böyle yorumlarda bulunanların ‘cahil’ oldukları ve İran’ı bilmedikleri görüşünde:
“Kesinlikle İran’ın emperyalizmden bağımsız ve hatta ona karşı bir güç olduğunu, emperyalizmin tanımı gereği düşünmüyoruz. Mesela geçmişi hatırlayalım: 1979’da İran devrimi başarı ile sonuçlandığında ABD bölgede komünistlerin yükselişinden korkuyordu, Şah yerine İslamcıların ve İslam Cumhuriyeti’nin yerleşmesini yeğledi. Tıpkı Taliban gibi emperyalizmin zincirli köpeği olarak... Bizler, İslam Cumhuriyeti hükümetine karşı savaşmanın aynı zamanda Amerikan ve Çin emperyalizmine karşı da savaş anlamına geldiğini düşünüyoruz. İran’daki hâkim emperyalist blok ABD ve Çin tarafından kuruldu. İran bir anti emperyalist güç falan da değil, bizzat ona bağımlı. İslamcı rejim politikalarının dış görünüşüne aldanmamak gerekiyor. Bu anlamda sözünü ettiğimiz politikalar İran’ın sömürücü sınıflarını emperyalistlerin varlığı olmadan ülkeyi yönetemez hale getirmiştir. Elbette küçük burjuvazinin bir kısmı Amerika’nın İran’a saldırıp onu ‘özgürleştirmesinden’ yana. Diğer bazı yoldaşlarsa İslam rejiminin Amerika’ya ve onun çıkarlarına karşı olduğunu savunuyor. Yani dediğiniz gibi ‘rejimi savunmak Amerikan emperyalizmine de karşı çıkmaktır’ gibi düşünenler var. Bana sorarsanız bu ‘yoldaşlar’ ya cahildir ya da paralı asker. Çünkü İslamcı rejim tüm bu 43 yıl boyunca uyguladığı ekonomik politikalarda her zaman burjuvazinin çıkarlarını ön plana koymuş ve işçi sınıfına karşı tam anlamıyla cephe almıştır. Emperyalizmin genel politikalarının çizgisinde bağımlı ülkelerden daha fazla katma değer elde eden anlayışına da uymuştur. Ayrıca bu rejim 43 yıldır binlerce komünisti idam etmiş ya da öldürmüştür. Bu rejimin çökmesi ABD ve bölgedeki müttefiklerinin işine yarayacaktır, doğru. Ancak bu yaptığımız yorumların gerçekliğini değiştirmiyor.”