İrfan Aktan'dan zorunlu açıklama

Başlık içeriğin önüne geçti. Bunun özeleştirisini vermeliyim. O yazının başlığında “Nuray Mert” ismi geçmemeliydi.

Abone ol

İrfan Aktan 

Tartışma adabının büyük ölçüde ortadan kalktığı bir dönemde bir yazıya yazıyla eleştiri getirdiği için Gün Zileli’ye teşekkür ederek başlayayım. Maalesef özellikle sosyal medya tartışma adabını büyük ölçüde tahriş ettiği için eleştirebileceğimiz pek çok kişiyi, uğradığı haşin saldırı ve hakaretlerden dolayı eleştiremez oluyoruz. Herkes karşılıklı olarak neredeyse birbirine hakaret ve küfür yetiştirme telaşında olduğu için nitelikli eleştirinin ne muhatabı olabiliyoruz ne de sahibi. Bu açıdan, gazeteduvar.com’daki yazımın hiç tahmin etmediğim kadar gördüğü ilgiyle fark ettiğim şu oldu: Başlık içeriğin önüne geçti. Bunun özeleştirisini vermeliyim. O yazının başlığında “Nuray Mert” ismi geçmemeliydi. Çünkü bilen bilir, kişilere ilişkin yazdığım yazı istisnadır ve söz konusu yazı da esasen Nuray Mert’i değil, bir tutumu eleştiriyor.

Bundan 11 yıl önce Nuray Mert’le Türk aydınının Kürt meselesi üzerine tutumuna dair “nitelikli” bir tartışma yaptığımızı hatırlıyorum. O uzun tartışma yazılarına şuradan erişilebilir: (http://haysiyet.kazimkoyuncufilmi.com/05/tartisma1.html)

Gelelim Gün Zileli’nin eleştirisine.

Önce şu PKK şiddetiyle ilgili kısım: “Bence İrfan Aktan gibi değerli aydınlar, dostça eleştiri görevini bugüne kadar tutarlı bir şekilde yapan Nuray Mert’i vb. hedef tahtasına koymadan önce, bugüne kadar eleştiri görevlerini yerine getirmeyen Kürt politikacılarını, aydınlarını, Türkiye kesiminden, kendilerini salt destekle sınırlayanları eleştirseydi ve parlamentodaki koltuklar ya da şu veya bu menfaat beklentisi veya Kürt çevrelerindeki itibar, taraftarlardan alkış alma ya da yuhalanmama güdüleri yüzünden PKK’nın özellikle son bir yılki yönelimleri karşısında sessiz kalanları karşısına alsaydı, kısa vadede üzerine yıldırımları çekse de uzun vadede Kürt ulusal hareketine çok daha yararlı olurdu.”

Zileli’nin “Mert’i vb. hedef tahtasına koymadan önce” ifadesi de Mert’i hedef tahtasına koyduğum kanısı da hakkaniyetli değil. Fakat galiba yazının başlığı kendisine bunu düşündürmüş olmalı. Oysa yazının içeriği bu değil.

Diğer yandan yazıda “Mert vb.” gibi isimlere açık bir öneride bulunuyorum: Eğer HDP’yle yola devam edemiyorsanız, o zaman demokrasi mücadelesi yürüten başka alanlara destek verebilirsiniz. Demokrat olmak için HDP’yi desteklemenizi veya HDP’li olmanızı şart koşan kimse yok. Varsa da şahsen ben onlardan değilim.

Bu arada hadise kişiselleştiği için, kişisel bir beyanda daha bulunayım: 24 Temmuz’da savaş ilk başladığında, şahsen, Kürt hareketinin operasyonlara silahla yanıt vermemesi gerektiğini aynı günkü yazımda ifade etmiştim ve şiddet eylemlerinin Kürt sorununu daha da derinleştirmek dışında hiçbir işlevi olmadığını defaatle yazdım, yazıyorum. https://www.evrensel.net/haber/256737/gayesi-savas-olanin-bahanesi-bol-olur)

Zileli yazımı şöyle özetliyor: “Pek fazla beğeni alan bu yazının ana fikri şu: Siz ‘Türk’ aydınları iktidarın baskılarından korkup Kürt hareketini savunmaya devam etmekten yan çiziyorsunuz demek ha! Kürt hareketine eleştirileriniz, tamamen üstünüzdeki baskıyı azaltmaya yönelik. Sartre’ın Fransız sömürgeciliğine karşı aldığı tavrı almaktan acizsiniz.”

Ne var ki, bu özet maalesef indirgemeci ve yazının tamamını okumayanı yanıltıcı olmuş. Dolayısıyla hem Gün Zileli’den hem de yazıyı değil de bu özeti okuyanlardan ricam, vakit ayırıp yazıyı dikkatle baştan sona okumaları. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2016/09/12/su-nuray-mert-hadisesi/

Gün Zileli’nin sözünü ettiği Sartre ve Camus meselesi ise bence şöyle: Söz konusu önsözde (Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri kitabının önsözü) Sartre’ın muhatabı Cezayirler değil. Onlara hitaben konuşmuyor. Aksine, “bir nevroz adı” olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Fransa’ya ve Fransa toplumuna hitap ediyor. Bense Sartre’ın bu sözlerini naklederken, Kürtleri eleştiremezsiniz filan gibi bir pozisyondan konuşmuyorum. Savaş varsa, her iki taraf da eleştiriden azade olamaz. Ama kimi hangi koşulda ve nasıl eleştirdiğimizi tartmazsak, benimki gibi dostane eleştirilere aynı şekilde karşılık vermek yerine “hedef tahtasına oturtuyorsunuz” dersek, diyalog kapası kapatılmış olur. Maksadımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek olmalı. Eğer bu maksat etrafında birbirimizle tartışabilirsek, belki de tartışma adabını yerle yeksan eden bu iklimin dağılmasına bir nebze de olsa katkıda bulunmuş oluruz.

Şu Nuray Mert hadisesi