İrfan Alış: 'Olta', dayanışmanın hayal olmadığını gösteriyor
Müzikseverlerin Peyk grubundan tanıdığı İrfan Alış ve arkadaşları, müzikleriyle anlattıkları tavrı pandeminin başlamasıyla birlikte yeniden ortaya koyarak 'Olta' adlı dayanışma hareketine dönüştürdü.
DUVAR - İrfan Alış, Türkiye’de bağımsız kent müziğini takip eden dinleyici için çok özel bir yerde duruyor. Peyk grubu ile yaptıkları, 2000’li yılların başlarından bu yana hem müzikte bir duruşu, hem de müzisyenin sorumluluğuna dair hatırlamaya ihtiyaç duyduğumuz şeyleri ortaya koyuyor. Alış’ın kaleminden çıkan protest şarkılar duygusal şarkılarla birleşip modern şarkı yazarlığının bazı en güzel örneklerini oluşturuyor.
İrfan Alış ve Peyk grubu, hayata ve sisteme karşı takındıkları tavrı pratiğe de dökebilme başarısını gösteriyor yıllardır. Son olarak pandeminin başlamasıyla birlikte bir anda işsiz kalan ve hayatlarında büyük sorunlar yaşamaya başlayan müzisyenler için kimsenin yapmadığını yaparak hızla bir dayanışma hareketi organize ettiler. ‘Olta’ adını taşıyan bu dayanışma hareketi, pandeminin başlamasının hemen ardından, 2020’nin yaz aylarında çıkan bir dayanışma albümüyle hayat buldu ilk. Derken yüzlerce müzisyenin katkısıyla, 1.5 yıldan biraz uzun gibi bir sürede ‘Olta’ şemsiyesi altında 10 albüm yayınlandı.
Albümlerin gelirleri, pandemi nedeniyle finansal olarak büyük zorluklar yaşayan müzisyenlere aktarılıyor. Diğer yandan ‘Olta’ya verilen gönüllü destek giderek büyüyor ve proje, bir albüm projesi olmanın ötesine geçmeye başlıyor.
İrfan Alış ile onun ve arkadaşlarının ‘Olta’ dayanışma albümleri projesini nasıl hayata geçirdiğini, Türkiye’de müzik üretmek ve dayanışmak için bir araya gelmenin, bir imece oluşturmanın anlamını ve artık planlara dönüşen hayallerini konuştuk.
''OLTA'DA SAYILARDAN ÇOK DAYANIŞMA RUHU ÖNEMLİ'
Kapanmanın başlamasından birkaç ay sonra ilk dayanışma albümü yayınlandı. Müthiş bir hız bu ve üzerinden 2 yıl bile geçmeden geçtiğimiz günlerde onuncu albümü yayınlandınız. Nasıl başardınız bunu?
Ben atölyeler yapıyordum, çok da genç yetenekle tanışıyorum orada. Pandemiyle birlikte Zoom’dan ücretsiz atölyeler yapmaya başlamıştım. O arada benim çevre epeyce bir genişledi, gençler çoğaldı çevremde. Aklıma bir şey geldi, atölyeyi Zoom’dan yapabiliyorsak bu gençlere de söyleyeyim, bir albüm yapalım, albümün gelirlerini de ne kadar olursa olsun ihtiyacı olan müzisyenlere aktaralım. Pandemi zamanı, evde kapalı kalmışız, kanal kayıt da yapabiliyoruz, arada kaçak çıkıp çalıştığımız oldu stüdyoda. Albüm fikri doğunca ben önce Peyk’teki diğer arkadaşlara açtım konuyu, onlar da “Abi biz bunu hallederiz, çevremize bir selam söylesek 10 şarkı gelir” dediler ve başladık. Sonra o 10 şarkı 15-17 şarkı oldu, “İkinci de galiba geliyor”, “Üçüncü de hazır” falan derken bir baktık 10 albüm olmuşuz. Ben de anlamadım nasıl oldu. Çok mantıklı bir fikirdi, kendimle övünüyorum bu fikir için.
Hadi şimdiye kadar balına oldu diyelim ama şu andan itibaren artık çok sistematik. Gençler işi bizden devraldı. Benim hiç beklemediğim bir şey oldu çünkü biliyorsun biz müzisyenler normalde dağınık insanlarız. İnanılmaz özverili çalışan gençler var, ben hiçbir şey yapmıyorum, işte seninle konuşuyorum, onlar adına hava atıyorum. Hadi hava atıyorum demeyeyim de, bu işi anlatmaya çalışıyorum çünkü Olta’nın yeni şarkılara, yeni şarkı verenlere, gönlü yüksek insanlara ihtiyacı var. Olta ne yaptı bu 10 albümle? 50 bin lira civarında bir para gönderdik insanlara. Bu sistemi nasıl kurduk? Dedik ki çevrenizdeki insanların ismini Olta’dan bir kişiye verin, siz şahit olduğunuzu söyleyin ve o kişinin bize adını, soyadını, hesap numarasını gönderin, biz de desteğimizi gönderelim. Yani destek olunan müzik emekçisine 'Olta’dan biri mutlaka kefil oluyor. Çevremizde o kadar zor durumda insan vardı ki pandemi döneminde, bulmak hiç zor olmadı açıkçası.
Tabii bunun yanı sıra, paradan daha önemlisi bu üç yüz, beş yüz sanatçı ilk kez birlikte bir şey yaptı. Ve bu sanatçılar birbirleriyle etkileşime girdi. Şu anda birçok insan birbiriyle müzik yapar hale geldi. Kayıtlar yapıldı mesela. Bu 'Olta' albümleri vesilesiyle daha önce prodüksiyon parası bulamayan genç, imece usulüyle şarkılarını kaydetmeye başladı. Basgitarı bu dayanışmada tanıştığı birine çaldırdı diyelim, diğer enstrümanı bir diğerine. Ankara tayfası var artık, mesela onlar İzmir tayfasıyla buluştular, arkadaş oldular ve işleri yürüttüler. İnanılmaz bir imece oluştu. Para da önemli tabii ama bu imece bana daha önemli geliyor. Maalesef sayıların hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz biz ama ben bunu daha çok önemsiyorum, ruh çünkü o, ruh. Şimdi ismini sayamayacağım kadar miks yapan insan var mesela aramızda, gencecik insanlar, hem enstrüman çalan, hem prodüksiyon yapan insanlar. İzmir’de var, Ankara’da var, İstanbul’da var…
Bağımsız, alternatif isimlerle başlasa da sonra giderek genişledi dayanışmaya katkı sunanlar. Türkü albümleri yapıldı örneğin değil mi?
Türkü camiasını biz hiç bilmiyorduk, Özgür Ulusoy ve Gürkan Karaman sağ olsunlar bizlerle buluşturdular onları. Türkücüler inanılmaz gönlü zengin insanlarmış. O camia Olta’ya iki albüm hediye etti. Kimler yoktu ki, dev isimler. Erdal Erzincan mı ararsın, Emel Taşçıoğlu mu ararsın…
Bir buçuk sene içinde 140 şarkı yayınladık. Sony falan avucunu yalasın. “E şarkı kaliteleri…” falan dediler. Arkadaşlar şarkı kalitesi burada önemli mi gerçekten. Olta’ya katkı sunmak, müzisyenlerle dayanışmak için hayatında ilk kez kayıt yapan gençler vardı, onlara “Hayır abim senin şarkı çok yetersiz, git” mi diyecektik yani? Onlara prodüksiyon desteği verdik, yepyeni isimleri öne çıkardık. Şimdi mesela Flu TV’de bir Olta videosu yapacağız. Ben de çaldım bir Olta’cı olarak. Oraya bir bölüm hazırladık. Kendi medyamıza da hafiften ulaşıyoruz, siz sağ olun, Duvar gibi mecralar bize çok ilgi gösterdi. Büyük bir dayanışma oldu. Ama tabii benim güvendiğim, şarkı verebileceğini düşündüğüm bazı insanlar da hiç yanaşmadı, oralı bile olmadı. Canları sağ olsun, kızmak istemiyorum ama “Yapsanız ne güzel olurdu” diyorum çünkü daha kolay hızlanırdı iş.
RAP CAMİASINA SİTEM…
Kimlere bu siteminiz?
Mesela bir rap albümü olmalıydı. Bunu haber alan dostlar olmalıydı, kendiliğinden olmalıydı. Biz aramayız kimseyi. Genç arkadaşlar bana, “Senin arkadaşın yok mu?” diyorlar, çok var, bir “alo” yapsak yürür iş ama onu o şekilde yapmadık hiç. Birileri kendiliğinden yaptı yani bu şarkıları, kayıtları.
Peki nasıl bir sistem yürüyor? Bir etiket, yapımcı firma altında çıkmıyor bu albümler…
Maalesef dernekleşemedik. Dernekleşmek istiyoruz ama bu ülkede dernekleştiğiniz zaman paranıza el koyuyorlar. Biz korsan yapıyoruz bildiğin. Çünkü araya insanlar girdiği zaman onlar çalıyorlar bunu. MESAM’ın kasasında bekleyen paralar, MSG’nin kasasında bekleyen paralar, ne hikmetse hiçbir müzisyene dağıtılmayan paralar. Cafcaflı, saçma sapan ajandalar yolluyorlar bize, belki 500-600 lira değerinde ajanda. Ajanda mı yiyecek abi müzisyen? MSG, MESAM, MÜYORBİR gibi örgütleri zararlı buluyorum. Onlar da çaresizler falan ama şöyle düşünüyorum, devletle pazarlık edemiyorlar, devlete bir şey de yapamıyorlar, korkuyorlar, korkaklar. Şunu diyecekler ya, “Biz paramızı istiyoruz, vereceksin bizim paramızı, vermen lazım”. 3 bin lira yardım yaptı devlet, insanların intiharını engelleyemedi bu çünkü 3 bin lirayla bir köpeğe bir ay mama alabilirsiniz belki. Bunu bize 2 yıllık pandemi sürecinde dağıttılar, bunu da çok büyük yardım yapmış gibi lanse etmeye kalktılar. Ve dediler ki “kanuna uydurmaya çalışıyoruz, proje yapın, para verelim”. Kanun mu var? Sen sokağa çıkma yasağı ilan etmişsin, adamı açlığa mahkum etmişsin, kanun mu kalmış? Kanun yok yani. Neyse, sinirleniyorum düşününce, neyse ki atlattık o günleri. Umarım bir daha da geri gelmesin.
Sözünü ettiğiniz albümlerin dinleyici sayılarına baktım, bir ilgi var ancak sözünü ettiğiniz meblağları toplamak kolay olmamıştır sanıyorum.
Bunun içinde başka gelirler de var. Konser gelirleri örneğin. Biz Flu TV’de konser yaptık, oradan aldığımızı da Olta’nın kasasına ekledik. YouTube’dan biraz telif geldi… Çok dinlenmedi bu albümler, onun da sebeplerini biliyorsun, listelere girmesi lazım, bilmem ne olması lazım, Spotify’ın editörleri vesaire, orada dönenleri biliyorsun. Türkiye’de güzel müzik çok dinlenmiyor şu anda. İlk 50’ye, 100’e baktığımda katlanılabilir birkaç şarkı bulabiliyorum artık. Diğerlerine katlanamıyorum bile. Editör de ne yapsın, dinlemeden liste yapıyordur diye tahmin ediyorum çünkü dinlenemez o şarkılar normal şartlarda.
Müziğin sorunları çok büyük bu ülkede. İnanılmaz sorunları var. Tekelleşme mesela. Olta’nın hikmeti para dağıtmak filan değil, Olta’nın hayali bu değil çünkü. Bizim amacımız bu imeceyi sürdürmek ve ellinci, yüzüncü albüme gelmek. Artık bir plak şirketi haline gelip, düzenli olarak yurt dışında basmak istiyoruz albümleri. Çünkü Türkiye’de çalıyorlar parayı, vermiyorlar kimseye. GEMA vardır örneğin Almanya’da, mafya derler ona çünkü parasını herkesten söker alır, müzisyenin hakkını hiçbir yerde bırakmaz. Bizdekiler devamlı duygusal konuşmalar yapıp müzisyene hiçbir şey vermeyen örgütler. Ve bunu açık söylüyorum. Daha iyisi vardır, daha kötüsü vardır, benim görüşüme yakını vardır falan filan ama işlevleri yok, pratik değiller. Ve gençle oralı bile olmuyor farkındaysan. Bu bir Olta Dayanışma örgütü yani. İnsanların birlikte konuştuğu, plan yaptığı, birlikte ürettiği bir şey. Ben mesela oranın başkanı değilim, ben de WhatsApp yazışmalarına bakıp el kaldıran biriyim orada artık.
''OLTA' ADI ALTINDA ÜCRETSİZ STÜDYOLAR AÇACAĞIZ'
Müziğin büyük sorunları var dediniz, aklıma gelen başlıklardan biri, sizin Peyk olarak da yıllardır altını çizdiğiniz, ortaya koyduğunuz “bağımsızlık” meselesi. Sermayeye karşı yaratma özgürlüğü… Olta, bu açıdan da bir örnek teşkil edecek bence.
Stüdyolar açacağız, her yerde stüdyolar açacağız ve bunları gençlere bırakacağız. 24 saat çalışan stüdyolar, başlangıçta İzmir, İstanbul ve Ankara’da. Bunun kirasını Olta ödeyecek. Zaten hepimiz bu ülkede acınacak durumdayız, yasaklar, müziğe karşı kin. Zaten sevilmiyoruz. O stüdyoları açacağız, oraya profesyonelleri yerleştireceğiz, onların maaşını da Olta ödeyecek. Diyeceğiz ki, “Bu gençlere kayıt yapın kardeşim”. Kurayla belirleyeceğiz mesela. Ve diyeceğiz ki o gence de, “15 günün var, 10 şarkı kaydet, bir şarkıyı da Olta’ya bağışla. Senden para pul istemiyoruz.” En dandik şarkıyı bağışlasınlar, sorun yok.
İşin bir yanında da çok konuştuğumuz, pandemi döneminde de çok görünür olan, sizin de biraz önce bahsettiğiniz müzisyenin örgütsüzlüğü meselesi var. Siz bu ortamda çok hızlı bir şekilde yaptınız bunu. ‘Olta’, müzisyenlerin örgütlenebilmesine, bir araya gelebilmesine dair bir örnek olabilecek mi sizce?
Ben şöyle düşünüyorum; bizde huzur hakkı yok, toplantı yok, herkes şarkısını doğru düzgün yapıyor ediyor getiriyor. Para yok ortada. Hiç kimse para kazanmıyor, kimse para kazanmayacağını da biliyor. Bu yüce gönüllülükle, vermekle, iyilikle ilgili bir şey. Bizim WhatsApp yazışmalarımız olur, kapak belirlenir, kapakla ilgili birkaç şey yapılır. Şimdi son albümde biraz çuvalladık ama genelde altı yedi tane kapak yapılır, orada herkes seçer kapağı, en çok oy alan kapak seçilir. Ondan sonra tanıtım programlarını hazırlarlar. Gençler var bir sürü, bunun arkasında olan... Bu çocuklar çalışıyorlar bu iş için. Çünkü onların hayatında bu bir ilk. 10 tane dolu dolu albümün, türkü konseptli ve elektronik konseptli ve ‘indie’ konseptli, bütün müzisyenlerin el ele verdiği ilk şeyi başarmış oldular onlar. Tam 10 albüm oldu.
Ben 'Olta'yı tanıtmaya çalışıyorum, haberdar olsun insanlar. Buna şarkı verdiğinde zaten zengin olmayacaksın yani, ünlü de olmayacaksın ya da sana vaat ettikleri starlık falan yok. Sen bu şarkıyı verdiğinde hiç tanımadığın insanlara veriyorsun. Belki de en güzel tarafı bu. İlk kez bir şeyi karşılıksız, müziği beklentisiz yapıyorsun. Beklentin yok. Ha diyeceksin ki diğer tarafı neydi bu şeyin. Ben ilk başta hiç böyle bir şey düşünmemiştim. Birinci albümü yaparken bir albüm yapacaktık, sonra da zaten ikinci olmayacak büyük ihtimal diye düşünüyorduk biz. Belki üç olurdu hani balımız iyi giderse diye düşünürken birden iş bizi açtı. Şu anda ben hakikaten çevredeki fikirleri dinliyorum, gençler anlatıp duruyor. Ben de diyorum yapın, sadece. Birisi arıyor telefonda mesela, "İrfan Abi, şöyle şöyle bir fikir var," güzel fikir yap diyorum. Öbürü arıyor, ben bunu albüm formatında bilmem nereye bir şey yapmak istiyorum. Yaman arıyor, NFT'sini yapmalıyız Olta'nın falan. Ama benim hiçbir fikrim yok bu konularda. Evet abi, diyorum, yap. Gençler de yapıyor zaten. Sorun bu ülkede gençler yapıyor, ihtiyarlar engelliyor. Şu anda ülkede genel sorun bu, ihtiyarlar gençlerin hayatını tıkadılar. Tek duam bir an önce ortalık gençlere kalsın. Gençlerin yaptığı her şey daha düzenli ve daha iyi oluyor şu an.
Peki, 'Olta' adı nereden çıktı?
Facebook'ta “bir isim önerin” yazmıştım, o zaman ‘Olta’ adı güzel geldi. Sonra hayvanseverler "Olta hayvanların ağzına giriyor” dediler. Sonra pişman da oldum ama artık çok geçti, albüm çıkmıştı.
'SİZ BELEDİYE KÜLTÜR İŞLERİ, BİZ KÜLTÜRÜN TA KENDİSİ'
Planlarınız arasında bu işi sadece bir dijital yayın ve albüm konseptinin dışına çıkarıp festivallere, etkinliklere dönüştürmek var mı?
Bununla ilgili bir belediyeden biriyle konuştum, çok da sevdiğim bir arkadaş, ismini vermeyeyim. "Ben Kültür İşleri bilmem ne danışmanıyım," dedi; dedim "Memnun oldum, ben de kültür”. Bu yaptığımız iş kültürün ta kendisi. Sokaktaki genci de kapsıyor, ana akım sanatçıyı da. Tabii ki festivaller, etkinlikle var planlarımızda. Bunun için belediyelerle de görüşülecek. İstanbul'da konuştuğum kişi çok sıcak baktı, bu proje mutlaka festivale dönüşmeli dedi. Ama İzmir, Ankara, Antalya... Buralardaki belediyeler popçulara etkinlik düzenlemekten pek başlarını kaldıramıyorlar. Çok fazla kâğıt işi çıksın istemiyorlar, ellerindeki bütçeyi tek seferde büyük, cakalı, popüler isimlere harcamak istiyorlar. Böyle çok kişinin olduğu, gençlerin olduğu projelere pek sıcak bakmıyorlar. Mekânlar da öyle, kiralayacak yer yok, gençlerin çalacağı yer yok. Hep böyle bilet kesilecek adamlar için. Paraya her şey endeksli. Ben mesela 25 yıldan beri bu ülkede müzik yapıyorum, beklentileri de olmayan biriyim, bazen ona buna çatıyorum. Grubum da öyle, Peyk grubunu biliyorsun. Kimsenin kimseyle bir işi yok, sponsorla işimiz yok. Yeri geldi mi tekel festivallerine restimizi de çektik. Söyleyeceğimizi söyledik yani, bunun sonucuna da katlanacağımızı biliyorduk ki katlanacak bir durum da yok. Hep aynı kişilerin sahne aldığı festivallere katılmak gibi bir arzumuz da yok.
‘Olta’ hem birlikte, imece usulü bağımsız üretmeye bir örnekken hem de acaba bu festivaller konusunda da tek mercinin şirketler olmadığını ve tek festival yapma biçiminin de bu olmadığını, alternatif müziğin, şehir müziğinin tarihinde festivallerin çok da önemli bir yeri olduğunu anlatabilecek bir şey olabilir mi diye sorguluyorum aslında.
Toplantılarda konuştuğumuz bir hayalimi anlatayım. Benim hayalimde şöyle bir şey var: Olabilecek her şehirde araziler almak ve o arazilerin içine event yapılabilir stüdyo kurmak. Ve bunları birbirleriyle devamlı turne yapabilecek hale getirmek. Gençleri oralarda gezdirmek. Yani kim konser yapmak istiyorsa oralarda turne yapsın. Hani halkevlerinin biraz daha politik yanı vardır ama bunlara sanat evleri diyelim, gerçek sanat evleri ama. Çünkü sanat hiçbir ideolojinin altında olamaz, onun üstünde olur, her ideolojinin önündedir sanat, geleceği görür. Sanat olmayan bir ülkenin bütün ideolojilerinin de içi boştur. Sanatı araçsallaştırırsanız o sanat olmaktan çıkar. Ben orada hayalimi söylemiştim çocuklara: Ola ki biz günün birinde yüz albüm yaptık ve her ay bize 200 bin Dolar para yatıyor, içimizden elli tane mainstream çocuk çıktı ve o mainstreamler desteğini kesmedi, imeceye devam ettiler. Biz böyle araziler satın aldık ve her arazinin üstüne küçük bungalovlar ve konser yapılacak alanlar yarattık ve sonra kendi turnemizi kendimiz yapıyoruz artık. Hiçbir tekele ihtiyacımız yok artık. Para alınmıyor, para verilmiyor, para istenmiyor, kira bedeli sorulmuyor. Sana o alan açılıyor, sen orada konserini veriyorsun, paranı kazanıp diğer şehirdeki arsaya doğru gidiyorsun. Bu hayali düşünebiliyor musun? Elli tane böyle arazi olduğunu düşün Türkiye'de, elli tane konser kampı, yaz kış açık. Bu hayalimin olma ihtimalini hiç dillendirmemiştim, ama onuncu albüm çıkınca yüze gitmek olmayacak bir şey gibi gelmemeye başladı. Ben ümit yitirmeme taraftarıyım, o yüzden böyle hayaller var.
Ben hayallerin gerçekleşebileceğine inanan biriyim. Kendim eski bir alüminyum doğramacıyım, bir grup kurayım da ileride albüm yaparız belki diye hayal etmiş biriyim. Biz dört albüm bitirdik Peyk olarak. O benim hayalimdi gerçekleşti ama ‘Olta’ camiasının bu hayali de gerçekleşebilir. Bunu duyan sanatçılar olacaktır, diyebilirler ki “Ben de bu oluşuma katılmak istiyorum”. Katılan herkese teşekkür ediyoruz, destek veren, şarkı kaydeden, gönderen… Bu gençler umarım bu işi bırakmazlar, şimdi yeni albüm için harıl harıl çalışıyorlar.
Bir tarih var mı 11. albüm için?
Bizde tarih yok. Şarkılar geldiği anda, 10-15 şarkı arasında bir albüm toparlandığı anda albümü yayınlıyoruz. Bazen konseptler oluyor, son albüm elektronik müzik konseptli örneğin. Miksinde, prodüksiyonunda sorun varsa onları düzeltiyoruz, yardımcı oluyoruz. Albüm bu şekilde tamamlanıyor. Gelişine röveşata yani bizim olay.
Bir sonraki albüm için şarkılar gelmeye başladı o halde. Bu söyleşiyi okuyan müzisyenlere de belki bir çağrı yapmak isteriniz bu vesileyle.
Çok isterim tabii. Haberdar olan, bu dayanışmaya katılmak isteyen herkese bir çağrımız olsun. Biz normalde çok aktivite insanı değiliz ama Olta’dan sonra değiştik çünkü burada büyük bir şey var. Her yere gidiyoruz artık anlatmaya, her yerde konuşuyoruz, anlatıyoruz. Gelsinler, destek versinler, bunu 100 albüme taşıyalım, gelirler toplansın, dernekleşiyor muyuz, nasıl yapıyorsak yapalım. Biz sanatçıyız, bu sanatı inandığımız, sevdiğimiz için yapıyoruz her şeyden önce. Olta sanatçılarına da müziği sevdikleri için ve başka insanları sevdikleri için, bu sevgiyi yaydıkları için özel olarak teşekkür ediyorum.