ABD’de geçtiğimiz salı günü bir Afrikalı-Amerikalının polis
tarafından öldürülmesiyle başlayan ırkçılık ve devlet şiddeti
karşıtı protestolar tüm ülkeye ve giderek Kuzey Amerika ve Batı
Avrupa’ya yayılırken, dünya kamuoyunda tepkiler kimi zaman arafta
kaldı. Örneğin, Türkiye’de Erdoğan, Müslümanlar cana kıymaz dedi,
medya ve sosyal medyada Amerika’nın ne kadar ırkçı, tutucu,
güvensiz ve antidemokratik bir yer olduğuna dair yorumlar
yoğunlaştı.
Karşılığında bu ülkenin vicdanlı insanları George Floyd’la
birlikte Ali İsmail’i, Berkin’i, Ethem’i ve diğer “devlet dersinde
öldürülmüşleri” hatırlatmaya başladı. Bunda Amerika’daki Siyah
Hayatlar Değerlidir hareketinin devamı olan isyanların Gezi
Direnişi’nin yıldönümüne denk gelmesinin de payı oldu. Aynı
zamanda, Hrant Dink Vakfı’na gelen tehditlere endişelenmekte ve
öfkelenmekteydik.
Çin de benzer bir kamuoyu savaşından geçiyor. Amerika’da
ırkçılık ve devlet şiddeti karşı protestolar Çin’de Afrikalılara
yönelik ırkçılığın depreştiği,
Amerika’yla ilişkilerin devlet düzeyinde ağız dalaşına dönüştüğü,
Hong Kong’un özerkliğini muhtemelen yok edecek yeni güvenlik
yasasına karşı protestoların güç kazandığı bir döneme denk geldi.
Üstelik 4 Haziran Tiananmen’in yıldönümüydü ve anakarada anmalar
zaten hep gizli kapaklı yapılırken, bu yıl Hong Kong’da da
yasaklanmıştı.
Amerika’da protestolar sırasındaki yağma olayları, polis şiddeti
ve ordunun devreye girmesi Çin'in toplumsal hafızasındaki kaos
korkusunu ortaya çıkardı. Kültür Devrimi’nin özellikle 1970’lerin
ilk yarısında yoğunlaşan linç kültürü, toplumda hiyerarşik da olsa
düzenin toplumsal karışıklığa yeğ olduğu kanaatini yarattı. Daha
sonraki hükümetler de bu kanaati baskıcı politikaları
meşrulaştırmak için kullandılar (bunu, son yıllarda Gezi’nin
yıldönümünde yoğunlaşan “yakıp yıkan devlet düşmanları”
paylaşımlarının kaynağıyla karşılaştırabiliriz). Böylelikle,
günümüze geldiğimizde, Çin’in diğer ülkelere göre ne kadar huzurlu
ve düzenli bir memleket olduğu fikri genel kabul görür hale geldi.
Bu düzen-severliğin Amerika’daki protestoların yorumlanmasına da
etkisi oldu.
Çin kamuoyu ne şekilde olursa olsun bir düzen sağladıkları için
güçlü liderleri seviyor. Örneğin, Putin neredeyse bir popüler
kültür ikonu. Benzer şekilde, Trump’ın başarılı bir işadamı
olduğuna dair bir algı olduğu için Çin içinde seveni çok.
Gösteriler sırasında da, “Trump’i severim ama” diye başlayan
eleştirilerin sayısı az değildi. Çinlilerin sıklıkla yaptığı bir
diğer bağdaştırma da çokpartili demokrasinin kargaşa ve kaos
getirme ihtimali. Demokratların, gerek Obama ve Clinton gibi eski
liderlerin açıklamalarıyla gerekse Ocasio-Cortez gibi protestolara
bizzat katılan kongre üyelerinin protestoculardan yana çıkmasını
‘devletin bölünmesi’ olarak okuyan bir yazı, muhafazakar yayın
organlarında çokça paylaşıldı ve yorumlandı. Bundan basın özgürlüğü
de nasibini aldı. Guancha adlı yayın organında en beğeni alan
yorumlar medyanın gösterileri yanlı birşekilde veriyor oluşuydu.
Gerçi, Çin’in Twitter’i olan Weibo’da buna karşı çıkan yorumlar da
vardı. Amerikalıların devlet medyası dışında da haber kaynakları
olmasını ve halkın George Floyd için ayağa kalkma cesaretini öven
gönderiler çok beğeni aldı ve paylaşıldı.
Çin kamuoyu ve basını dışarıdan bakınca sanıldığı gibi
ağızbirliği içinde değil. Muhafazakar kanat içinde popüler olan
Zhihu adlı, Quara’ya benzeyen soru yanıtlama ve tartışma
platformunda Amerika’daki ırk protestolarına dair analizlerin ana
temaları Amerika’da Kara Panter hareketinin sönümlenmesine
referansla Afrikalı Amerikalıların kimliksiz ve örgütsüz bırakılmış
olması, bunun bir tür yeni sömürgecilik olduğu; buna karşın Mao’nun
Üçüncü Dünyacılık politikası dahilinde Afrika halklarına zamanında
verdiği desteğe referansla Çin’in küresesl emperyalist ağların
dışında görülmesi.
Öte yandan, özgürlükçü duruşuyla bilinen Douban adlı, Goodreads
örnek alınarak başlamış ama giderek bir tartışma platformuna dönmüş
olan sitede ise Amerikan halkının devlet başkanına karşı ayağa
kalkma özgürlüğüne övgü var. Her iki mecranın ortaklaştığı nokta
ise Amerika’daki gelir eşitsizliği, sınıf uçurumuna vurgu ve
protestoları sınıf temelli bir örgütlülükle birleştirme gereği.
Kamuoyunun her cenahının bu konuda sınıf analizinde birleşiyor
olması bir yandan isabetli bir okumayken, bir diğer yandan da
Afrikalılara karşı içselleştirilmiş ırkçılığın odak kayması olarak
düşünülebilir. Türkiye’de de azınlıklara ya da kadınlara karşı
ayrımcılığa işaret etmenin sınıf temelli siyaset çerçevesini
zayıflattığı iddiasına benzetebiliriz bunu.
Çin kamuoyu kendi içinde süreci tartışadursun, siyasi seçkinler
de durumdan pay çıkarmaya çalışıyor. Hong Kong’un (özerk yönetimde
devlet başkanına denk gelen) eski Baş Yürütücüsü, Facebook
sayfasında Hong Kong ve Amerika’daki gösterileri örgütlülük ve
yöntemler açısından kıyaslayarak, Amerika’daki gösteriler Hong
Kong’dakilere kıyasla çok daha düzensiz ve kendiliğinden gözüktüğü
için Hong Kong göstericilerinin ‘dış güçlerin masası’ olduğuna dair
bir mesaj yayınladı. Dış güçlerin Çin’in içişlerine karışması
kamuoyunda genelde kabul gören bir varsayım olmasına rağmen, bu
sefer bu söylem muhafazakar çevrelerde dahi elmayla armutun
karşılaştırılması olarak görülüp tutmamışa benziyor. Üstelik Hong
Konglular yasağa rağmen dün Tiananmen’i anmak için meydanlara
çıktılar.