İsa'nın Çocukluğu: Yeni bir hayata başlamak

J. M. Coetzee'nin İsa Üçlemesi olarak bilinen serisinin ilk kitabı 'İsa’nın Çocukluğu' Can Yayınları tarafından yayımlandı. Coetzee kitapta, mültecilik, yoksulluk, bürokrasi gibi temaları ele alıyor.

Abone ol

1940 yılında Güney Afrika’nın Cape Town kentinde doğan J. M. Coetzee, 2003’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen günümüzün önemli yazarlarından biridir. Babası avukat, annesi öğretmendir. Edebiyat doktorasını bitirdikten sonra 1974’te Cape Town Üniversitesi’nde ders vermeye başlayan Coetzee, iki uzun öyküden oluşan ilk kitabı 'Dusklands'ı yine aynı yıl yayınlar.

Nobet Edebiyat Ödülü’nün yanı sıra, 1980’de 'Barbarları Beklerken' adlı romanıyla Güney Afrika’da büyük saygınlığı bulunan Central News Agency Edebiyat Ödülü’ne, 1983’te 'Michael K / Yaşamı ve Yaşadığı Dönem' adlı romanıyla ve yine 1999’da 'Utanç' adlı romanıyla İngiltere’nin en büyük ödüllerinden biri olarak kabul edilen Booker Ödülü’ne de layık görülmüştür.

Coetzee’nin Can Yayınları etiketiyle Türkçeye çevrilmiş dokuz kitabı var. Geçtiğimiz günlerdeyse onuncu kitabı olan 'İsa’nın Çocukluğu', Bülent O. Doğan tarafından çevrildi. İsa Üçlemesi olarak bilinen serinin ilk kitabı olan 'İsa’nın Çocukluğu' da Can Yayınları etiketine sahip.

SİMÓN, DAVİD VE 'ANNE'

Ama çocuğun uykusu yok. “Neden buradayız, Simón?” diyor usulca.

“Ne desem bilemiyorum. Herkesle aynı sebepten buradayız. Bize yaşama şansı verildi ve biz de bu şansı kabul ettik. Yaşamak çok büyük bir şey. Her şeyden büyük.”

Okyanusun bir ucundan gemilerle gelip Belstar’daki bir kampta kalan, orada yaklaşık altı hafta boyunca İspanyolca öğrendikten sonra da kabul merkezlerine yönlendirilen yüzlerce mülteci vardır. Bu mülteciler yeni bir hayat kurmak için oldukça zor şartlar altında mücadele etmektedirler. Ancak içlerinde ikisi vardır ki hepsinden bir farklı dururlar; bu iki kişi Simón ve David’dir.

Yaşlıca biri olan Simón ve beş yaşındaki David, Novilla kabul merkezine geldiklerinde üstlerindeki kıyafetlerden başka hiçbir şeyleri yoktur; karınları açtır, kalacak yerleri ve paraları yoktur. Merkez görevlisi Ana, onları boştaki odalardan birine yönlendirse de, odanın anahtarına sahip olan görevli yerinde bulunmadığından, geceyi Ana’nın bahçesinde geçirirler. Ana onları evine davet eder ama içeriye sokmaz. Onlar da bahçedeki derme çatma malzemelerden bir tür sığınak yaparlar, çok üşüdüklerini söylediklerindeyse Ana onlara pencereden battaniye atar.

Simón merkez sınırları içerisinde bir iş bulur kendine, limanda tahıl hamallığı yapmaya başlar. David’i de yanında getirip götürmektedir. Önce kendilerine tahsis edilen odaya, oradan da yine mülteciler için hazırlanan bir apartman dairesine geçerler. Ancak ortada çok büyük bir sorun vardır; burada yaşamak oldukça tuhaftır.

İsa'nın Çocukluğu, John Maxwell Coetzee, Çevirmen: Bülent Doğan, 304 syf., Can Yayınları, 2021.

GEÇMİŞİN YÜKÜ

“Unutmak zaman alır,” diyor Elena. “Tam anlamıyla unuttuğun zaman güvensizlik duygusu kalkacak ve her şey daha kolay olacak.”

Kabul merkezlerine gelen bütün mülteciler yeni bir hayata başlarlar, bu yeni hayatın en temel özelliğiyse, gelen herkesin geçmişlerini unutmalarıdır. İnsanlar geçmişlerini, birbirlerini, hatta en yakınlarını bile hatırlamazlar. Üstüne üstlük İspanyolca öğrenirler, isimleri ve yaşları da değiştirilir; adeta yeniden dünyaya gelmiş gibidirler.

Herkes bu tarz bir yaşam biçimine ayak uydurmuş olsa da Simón ve David için işler pek kolay ilerlemez. Bunun en temel sebebi şudur; Simón ve David’in de geçmişleri silinmiştir ancak sezgileri yerli yerindedir. Feçmişleri sadece sezgilerinden ibarettir ve ellerinde sezgilerinden başka bir şeyleri olmadan David’in annesini aramaya başlarlar. Anneyi bulacaklar mı, buldukları anne gerçek anne mi olacak, peki bulduktan sonra neler yaşanacak, hepsi büyük bir karmaşa halindedir.

BÜROKRATİK VE DUYGUSUZ BİR TOPLUM

“Herkes çok dürüst, çok iyi kalpli, çok iyi niyetli. Kimse küfretmiyor, öfkelenmiyor. Kimse sarhoş olmuyor. Kimse sesini yükseltmiyor. Ekmek, su ve fasulye ezmesiyle beslenip doyduğunuzu iddia ediyorsunuz. İnsan nasıl doyar bunlarla? Kendinize bile yalan mı söylüyorsunuz?”

Novilla oldukça tuhaf bir yer, disiplin toplumlarına has bürokratik bir yapıya sahip. Neredeyse hemen her şeyle ilgili bir kurs, etkinlik, toplantı mevcut. Mülteciler bir sürü evrak işiyle uğraşıp istedikleri yerlere kaydolduktan sonra oralarda vakit geçirirler. Her şey kayıt altında, her şey evraklara işlenmiş durumdadır.

Novilla’nın bir diğer tuhaf yanıysa şudur; mültecilerin duygusal zekaları neredeyse silinmiştir. Geçmişlerini sildirip yeni bir yaşam uğruna başladıkları yolculuk onlarda sadece aile bağlarını değil, aşkı, arzuyu, tutkuyu da unutturur. Simón bunu kadınlarla yakınlaşmaya ne zaman meyletse bir kez daha anlar. Başarısız olduğundan da değil, biriyle seviştiğinde de hem partnerini hem de kendini bir makinenin parçası gibi hisseder neredeyse. Geneleve gittiğinde de durum değişmez, tabii öncelikle yine bir sürü evrak işiyle uğraşması gerekir.

Simón’ın bu koşullar altında David’in annesini bulma mücadelesi, bir zaman sonra kendini bulma mücadelesine evrilir; içinde yaşadığı dünya tam anlamıyla ruhsuz, bürokratik bir neden-sonuçlar makinesidir. İnsanlar sevişirken de, çalışırken de, sohbet ederken de bunu yeniden üretirler. Diğer bir değişle; asıl tuhaf olan Novilla değil, Simón’dır.

Bu uyumsuzluk iş yerinde de kendini hissettirir. Limana yanaşan gemilerdeki tahıl çuvallarını sırtlayıp at arabasına yükleme işinde çalışır Simón. Zaman zaman yaptıkları şeye ve bunu yapma biçimine dair çeşitli eleştiriler, öneriler getirse de her seferinde reddedilir. İnsanlar yaptıkları şeyin gerçekten neye sebep olduğunun da farkında değiller aslında. Mantık basittir; böyle yapılır çünkü böyle yapılmak zorundadır.

İSA ÜÇLEMESİ

Simón, David ve “anne” üçgeninde, İsa peygamberin hayatına dair pek çok anekdot bulmak mümkün ama Coetzee romanını sadece bunun üzerine kurmuyor, o aynı zamanda pek çok meseleyi (mültecilik, yoksulluk, bürokrasi vb.) işin içine katarak, tabiri caizse bir distopya ortaya çıkarıyor ve bu distopyada her şey ve herkes fazlasıyla “iyi niyetli”.

'İsa’nın Çocukluğu', Coetzee edebiyatının önemli kitaplarından biri. Yakın zamanda çevrilecek olan serinin ikinci kitabı 'The Schooldays of Jesus' ve üçüncüsü 'The Death of Jesus' da şimdiden merak uyandırıyor. Hepsini okuduktan sonra tekrar bir değerlendirme yapmakta fayda var.