İşçiler İnkalarla ittifak yaptığında: Jose Carlos Mariategui
"Bir kez daha tekrar ediyorum, ben tarafsız, objektif bir eleştirmen değilim. Yargılarım, ideallerimden, duygularımdan ve tutkularımdan besleniyor" sözleriyle bilinen ve 'İnka Komünizmi' tanımını yapmış olan José Carlos Mariategui'nin hayat hikâyesi...
“Siyaset, bugün tek büyük yaratıcı etkinliktir, uçsuz bucaksız insan idealinin gerçekleşmesidir. Siyaset, devrimci olduğu vakit yükselir, onurlanır, yücelir. Ve devrimizin gerçeği devrimdir. Yoksullar için yapılacak bir devrim, sadece ekmeği fethetmekle kalmayacak; aynı zamanda güzelliği, sanatı, düşünceyi ve ruhun tüm hazlarını da fethedecektir.”
Bu sözler Peru'nun komünist fikirlerle tanışmasına öncülük etmiş, 34 yaşında hayatını kaybetmesine rağmen fikirleri Latin Amerika Marksizminin köşe taşlarını oluşturmuş José Carlos Mariategui'ye ait. 'İnka yerlilerinin, şehirlerdeki işçi sınıfıyla yürüteceği birleşik mücadele' ve 'İnka Komünizmi' gibi Latin Amerika devrimci hareketinde hayli etkili olacak kavramları sistematik bir çalışma haline getiren kişi yine Mariategui'dir. Üstelik tüm bunları başarırken çocukluğundan beri boğuştuğu hastalık sonucunda genç yaşında sol bacağını kaybetmiştir. Ancak bu mücadelesini tekerlekli sandalyeyle sürdürmesine engel olmaz.
KENDİ KENDİNİ EĞİTEN BİR ÇOCUK
Fikirlerini, azmini ve Latin Amerika Marksizmi üzerindeki etkilerini anlamak için, konuya onun hayat hikayesinden başlamak gerekiyor. Mariategui, Moquegua kasabasında 1894 yılında annesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelir. Baba, evi Mariategui henüz çok küçükken terk etmiştir. Ekonomik olarak sarsılan annesi şehir şehir dolaşarak tanıdıklar aracılığıyla geçimini sağlamaya çalışır. Tüm bu talihsizlikler yetmezmiş gibi, ilköğretime başladığı sırada Mariategui sol bacağını ciddi biçimde incitir. Dört yıllık bir iyileşme sürecinden sonra bacağını henüz kaybetmese de vücudunun hassaslığı, öğretime devam etmesine engel olur. Bu, hayatı boyunca peşini bırakmayacak sağlık sorunlarının ilkidir. Mariategui, henüz çok küçükken etrafına örülen aşılmaz duvarlara boyun eğmek yerine bu durumu mümkün olduğunca verimli değerlendirmeye gayret eder: Resmi eğitimden uzaklaşması, onun okumaya olan ilgisini artırır, hatta kendi kendine Fransızca öğrenir...
Mariategui, sadece sekizinci sınıfa kadar okuyabilir. Henüz 14 yaşındayken Katolik kilisesinde rahip olma planları yaparken, çalışmak zorunda kalır. La Prensa gazetesinde basit işleri yapmaya başlar. Burada çırak olarak işe başlayan Mariategui, önce asistan, daha sonraysa yazar olur. Üniversite ve lise eğitimi alamasa da bu gazete ona bir 'okul' olur. Burası olgunlaşmakta olan fikirlerinin daha da gelişmesine olanak sağlar. İlk yazdığı haberin, ülkede yaşanan bir grev olması da tesadüf olmasa gerek.
İKİNCİ OKUL: SÜRGÜN
Ancak La Prensa, onun düşüncelerini 'kaldıramamaya' başladığında daha sol bir çizgide olan El Tiempo'da çalışmaya başlar. Daha sonra buradan da ayrılır ve ülkenin ilk gerçek sol gazetesi diyebileceğimiz La Razon gazetesinin kurulmasını sağlar. Bu gazete, özellikle üniversite hareketinin reform çabalarına verdiği destekle ismini duyurur. Ardından gazetenin sekiz saatlik günlük çalışma talebiyle yapılan grevlere açık destek vermesi, Augusto Leguia diktatörlüğüyle Mariategui'yi ciddi bir biçimde karşı karşıya getirir. Leguia, Peru devlet başkanının yaşadığı konağı gösterişli bir şekilde yenilemesi ve anti komünist politikaları ile biliniyordu. Bu baskılardan nasibini alan Mariategui'nin önüne iki seçenek sunuldu: Hapis ya da sürgün. Tercih, 1919-1923 yıllarını kapsayacak İtalya ve Avrupa sürgününden yana oldu. Elbette diğer türlü ne olurdu diye tahmin yürütmek çok güç ancak Mariategui'nin İtalya'da edindiği tecrübeler düşünüldüğünde Leguia'nın tekrar bir şansı olsa muhtemelen onu doğrudan cezaevine koymayı tercih edebileceğini söyleyebiliriz.
Mariategui için bu sürgün ideolojik gelişme anlamında çok değerlidir. Kendisi, sürgünden önceki fikirsel olgunluk seviyesini 'taş devri' benzetmesiyle açıklıyor. Fakat tüm hayatı düşünce hayatı üzerinden devam etmiyor ya, ömrü boyunca onun yanında olacak eşi Ana Chiappe ile evliliklerini, “İtalya'da iki yıldan daha uzun bir süre yaşadım, burada bir kadınla ve bazı düşüncelerle evlendim” sözleriyle anlatıyor. Biz yine de düşüncesine odaklanacak olursak Mariategui'nin sürgüne gittiği yıllarda İtalya'da sosyalist hareketlerin, oldukça kuvvetli olduğunu hatırlamak gerekir. Antonio Gramsci gibi önemli Marksistlerin fikirlerinden etkilenir. Bunun yanı sıra İtalyan faşist lider Benito Mussolini'nin yükselişini de gözlemler. Ona göre faşizm, 'kasaba ve kırsaldaki küçük burjuvazi üzerine bina edilmiş, derin toplumsal krize verilmiş bir cevaptı. Elbette yoğun bir şiddet kültü de buna dahildi. Fakat Mariategui'ye göre faşizm aynı zamanda krizdeki bir toplumun, solun başarısızlığı yüzünden ödediği bir bedeldi. Kısaca not edelim, Mariategui yalnızca İtalya'da değil, Fransa, Almanya ve Avusturya gibi diğer ülkelerinde de uzun zaman geçirir, diğer Perulu sosyalistlerle ilişki kurar. Sovyet Rusyasına da gitmeye niyetlenir fakat çocuğunun doğması, daha fazla ziyaret yapmasını zorlaştırır.
'AMERİKA'DA SOSYALİZMİN 'KOPYA' OLMASINI İSTEMİYORUZ'
Nihayet sürgün 1923 yılında Mariategui'nin Peru'ya dönmesiyle birlikte biter. Döndüğünde Avrupa üzerine yazmaya başlar. Artık kendini bir 'Marksist' olarak tanımlamaktadır. Siyasi hayata da daha cüretkar bir biçimde dahil olur. Kimi sol oluşumlarla birlikte yol yürümeye başlar. Bu sırada çıkarmaya başladığı ve bir sayısını doğrudan Lenin'e adadığı Claridad isimli editörü olduğu dergiyle fikirlerini geliştirmeye devam eder. Fakat çok geçmeden, 1924 yılında ölümden döner. Bacağındaki sorun ilerler ve doktorlar sol bacağını kesmek zorunda kalır. İşin ilham verici yanıysa Mariategui'nin bugün Latin Amerika Marksizmine yaptığı katkıların büyük bir bölümünün, bu tarihten sonra olmasıdır. 1926'da çıkardığı yerli dilinde 'Bilge' anlamına gelen 'Amauta' dergisi, kıtanın çığır açan yayınlarından birisidir. Sosyalizm, Peru ve tüm Latin Amerika kültür ve sanatı gibi konular işlenen dergi, Marksizmin adeta 'Latin Amerikalılaştığı' ve tartışıldığı bir forum haline gelir.
Mariategui, her şeyden önce Peru yerliliğini, ülkesinde inşa edilecek sosyalizm anlayışında önemli bir faktör olarak değerlendiriyordu. Peru'da aşamalı devrimin mümkün olmadığı düşüncesindeydi. Ona göre ülkesi sosyalizm için savaşmalıydı, sadece anti emperyalist bir devrim için değil. Bu görüşün, dönemin kimi Marksistleri tarafından onaylandığını söylemek pek doğru olmaz. Sosyalizm, Mariategui'ye göre 'fildişi kulelerinden yol haritaları çıkaran aydınlara değil, gerçekliğe bağlıydı': “[Latin] Amerika'da sosyalizmin bir kopya ya da replikası olmasını kesinlikle istemiyoruz. Kahramanca üretilmiş olmalı... Kendi dilimizle, Indo-Amerikan sosyalizm uğruna hayatlarımızı vermeliyiz. İşte yeni nesle layık bir görev!”
Yerli figürü, İnka kültüründeki kolektivist anlayış, Mariategui'nin düşüncesinde en temel rolü oluşturuyordu. Aynı şekilde sosyalizme doğru giden yolun, proletaryanın siyasi hegemonyasından geçtiğini de asla ihmal edilmiyordu. Amauta dergisi, işte tüm bu düşüncenin harmanlandığı yerdi. Derginin içeriğini de hesaba katarak, görselliğinden de bahsetmemiz gerekebilir. Mariategui'nin avangart edebiyata ve sürrealizme büyük bir ilgisi vardı. Her ne kadar Mariategui'nin kaleminden çıkmış olmasa da dergide yer alan görsellerin, İnka kültürünü yer yer sürrealist bir biçimde işlemesi dolayısıyla Latin Amerika görsel sanatı açısından da çığır açıcı bir anlam ifade eder... Bugünün toplumcu Latin Amerika görsel sanatlarında, Amauta'da resmedilen eserlerin hâlâ izleri olduğunu sezebiliriz.
Mariategui'nin yazdığı yazıların başlıklara ayrılarak düzenlendiği 'Peru Gerçekliği Üzerine Yedi Açıklayıcı Madde' eseri, 1928 yılında yayınlanır ve bugüne kadar pek çok Latin Amerikalı devrimcinin elinde dolaşır. Kitabın ilk baskısındaki tasarım harikası kapağı bir tarafa bırakalım, içindeki başlıklar kıtadaki ortak sorunlara yanıt niteliğindedir: Ekonomik evrim, yerli sorunu, yerellik ve merkeziyetçilik, dini faktör, eğitim, toprak sorunu, anti emperyalizm... Peru'nun sosyo-ekonomik analizini içeren kitabın girişi de hayli etkileyicidir: “Bir kez daha tekrar ediyorum, ben tarafsız, objektif bir eleştirmen değilim. Yargılarım, ideallerimden, duygularımdan ve tutkularımdan besleniyor. Benim ilan edilmiş, iradeli bir emelim var: Perulu bir sosyalizmin yaratılmasına yardımcı olmak. Ben üniversitenin akademik tekniklerine oldukça uzağım.”
İŞÇİLERİN OMUZUNDA SON YOLCULUK
Düşüncesine odaklandığımız için Mariategui'nin sadece bir teorisyen olduğunu düşünmemek gerekir. 1928 yılında kurulan ve daha sonra Peru Komünist Partisi'ne dönüşecek olan Peru Sosyalist Partisi'nin liderliğini de üstlenir. Partinin özellikle hücre örgütlenmelerine ve sendika çalışmalarına odaklanır. Bu sırada iki kez tutuklanır. Tüm engellemelere rağmen ülkede örgütlenmekte olan işçi hareketleri sağlam bir mücadele hattı oluşturmuştur. Fakat Nisan 1930'da hayatını kaybeder... Cenazesi, başkent Lima'nın gördüğü en büyük törenlerden birine sahne olur. Binlerce işçi tabutunu sırtında taşır...
Adı Latin Amerika dışında fazla popüler olmayan devrimcilerden biridir Mariategui. Biz daha çok ondan etkilenenlerin isimlerini duyduk... Mariategui'yi kimileri George Sorel, Georg Lukacs, Antonio Gramsci gibi isimlerin etkisi altında 'Avrupa merkezci' bir 'heterodoks' komünist olarak değerlendirdi. Eleştirilere odaklanarak yazıyı teorik tartışmaların aktarımına dönüştürmeye gerek yok. Tüm eleştirilerin sonuna kadar doğru olduğunu dahi varsaysak, Mariategui'nin 'yerelleştirme' çabasında proletaryanın rolünü son derece değerli bulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yerliliğin rolünü proletaryanın emperyalizme karşı mücadelesi ile birleştirmeye çalıştı. Ona göre ne burjuvazi ne de küçük burjuvazi antiemperyalist bir siyaset izleyemezdi. Kapitalizmin en ileri aşaması emperyalizm, tekelleşme, finans kapital ve emperyalist savaşların hakkından son kertede işçi sınıfı gelebilirdi. Elbette yerli 'dostlarıyla' kuracağı ittifakla...