DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından yayınlanan “Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü 2021” başlıklı raporda, ülkemizdeki başkanlık sistemi sorgulandı. Araştırmaya katılan işçilere “Başkanlık sistemini ülkenin ve çalışanların sorunlarının çözümü açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu yöneltildi.
İşçilerin yüzde 44.5’i başkanlık sistemini olumsuz değerlendirdiklerini ifade etti. Çalışanların yüzde 26.9’u olumlu görüş bildirdi. Yüzde 20.1’i ne olumlu, ne değil derken, yüzde 8.5’i ise bir fikir beyan etmedi.
Görüldüğü gibi işçilerin ancak yarısından azı, Türkiye’deki başkanlık rejimini yaşadıkları sorunlar açısından olumsuz değerlendiriyor. Yine aynı araştırmada, işsizlik, düşük ücret, sigortasız çalıştırılma ve uzun çalışma süreleri, işçiler açısından en önemli dört sorun olarak belirlendiği halde bu sorunlarla başkanlık sistemi arasında pek bir bağlantı kurulamıyor.
SINIF BİLİNCİ ZAYIF
DİSK-AR’ın araştırması, 30 Eylül – 7 Kasım 2021 tarihleri arasında yapıldı. 15 yaş üzeri toplam 2 bin 4 kişiyle yüz yüze bir görüşme gerçekleştirildi. Anket örnekleminin sendikalı, sendikasız, konfederasyon ayrımı gözetmeden tüm işçileri kapsaması gözetildi. TÜİK İstatistiki Bölge verileri dikkate alınarak 26 bölgede, çeşitli işkollarındaki işçilerle görüşüldü.
İşçilere “Kendinizi hangi toplumsal sınıfa ait hissediyorsunuz” şeklinde açık uçlu bir soru da soruldu. İşçilerin yüzde 61.3’ü herhangi bir toplumsal sınıfa ait hissetmediklerini ifade etti. Yüzde 13.4’ü de bir fikri olmadığı söyledi.
İşçilerin ancak yüzde 10.7’si kendisini işçi sınıfına ait olduğunu belirtirken yüzde 5.7’si orta sınıf, yüzde 3.2’si ise alt sınıfa ait olduğu şeklinde bir tanımlamada bulundu. Üst sınıf olarak hissedenlerin oranı ise, yüzde 3’tü.
İşçiler, aynı konuda ikinci bir soru olarak “aşağıdaki seçeneklerden hangisine dahilsiniz” sorusuyla karşılaştı. Seçenekler, “üst sınıf”, “orta sınıf”, “işçi sınıfı” ve “alt sınıf” şeklindeydi. İşçilerin ancak yüzde 45.7’si kendisini işçi sınıfı olarak tanımladı.
Burada da tespit edildiği gibi işçilerin büyük bir çoğunluğu, ne yazık ki kendisini “işçi sınıfı” tanımlaması içinde görmüyor. Orta sınıfa dahil olduğunu söyleyenler yüzde 33.7, üst sınıf olarak ifade edenler ise yüzde 3.9 oranındadır.
2017 ARAŞTIRMASI
DİSK’in bu konudaki ilk araştırması 2017 yılında yapıldı. Bu araştırmada da işçilere “Kendinizi herhangi bir toplumsal sınıfa ait hissediyor musunuz” sorusu soruldu. İşçilerin yüzde 37’si kendisini herhangi bir toplumsal sınıfa ait hissetmediğini ifade ederken ancak yüzde 37’si bir sınıfa ait olduğunu beyan etti. Yüzde 26’sının ise bu konuda herhangi bir fikri yoktu.
2017 araştırması, bu sonucu şöyle yorumluyordu:
“Bu durum, işçi sınıfının sınıf aidiyeti ve bilincinin düşük olduğunu göstermektedir. Kendisini bir sosyal sınıfa ait hissetmeyiş, ciddi bir farkındalık sorununa işaret etmektedir. Sınıf kimliğinin zayıflığı, doğuştan edinilen diğer kimliklerin daha baskın olmasından da kaynaklanıyor olabilir.”
Yine aynı araştırmada, işçilerin seçenekli soruya verdikleri yanıtta, kendilerini işçi sınıfı olarak tanımladıkları oran ancak yüzde 36.7 idi. Üst ve orta sınıf olarak tanımladıkları oranın toplamı ise yüzde 42.9 olmuştu. Bu durum da, işçi sınıfının kendi sınıfsal varlığını tespitinden oldukça uzak olduğunu gösteriyordu.
MUHAFAZAKÂR ORTAMIN ETKİSİ
DİSK’in önemli bir sendikası olan Birleşik Metal-İş Sendikası’nın (BMİS) 1999 yılında yaptığı üye anketi araştırmasında, metal işçilerinin yüzde 44’ü, kendilerini bir sosyal sınıfa ait olarak görüyorlardı. Bu oran, 2008’de yüzde 43 ile devam ederken 2017 yılında yapılan anket araştırmasında ise, sert bir düşüşle yüzde 14’e gerilemişti.
Bu durum da, muhafazakâr-milliyetçi politik atmosferin işçileri ciddi biçimde etkilediğini gösteriyor. Nitekim BMİS’in bu anketinde, sendika üyelerine sorulan “kendinizi hangi kimlikle tanımlıyorsunuz” sorusuna işçilerin verdikleri yanıtlar şöyle olmuştu:
Yüzde 47’si dini, yüzde 19’u milliyetçi, yüzde 15’i ise doğduğu bölgeye bağlı bir kimlikle kendisini tanımlıyordu. Yani işçilerin yüzde 81’inin sınıf aidiyeti yerine kimlik aidiyeti vardı. Ancak yüzde 14’ü kendisinin işçi sınıfının bir bireyi olduğunu belirtiyordu. Yüzde 5 de diğer yanıtlardı.
HAK BİLİNCİ DE GÜÇLÜ DEĞİL
DİSK-AR’ın 2017 araştırmasındaki diğer bir bulgu da, işçilerin hak bilincinin güçlü olmadığı şeklindeydi. Sendika, toplu sözleşme ve grev hakkını “çok önemli” bulanların oranı, yüzde 20’nin bile altındaydı. Yüzde 25 kadarı bu hakları “önemsiz”, bir o kadarı da “ne önemli, ne önemsiz” buluyordu.
Aynı araştırmada, grevlerin yasaklanmasının sendikalı işçiler arasında yüzde 16 civarında destek bulması, yüzde 17 oranında ise “ne olumlu, ne değil” diye karşılanması, yani sendikalı işçilerin nerdeyse üçte birinin grev hakkının kullanımını olumsuz ya da önemsiz değerlendirmesi, üzerinde düşünmeye değer çok önemli bir bulgudur.
Tüm bu olgu ve bulgular, işçilerin başkanlık sistemine bakışı, sendikalar ve muhalif siyasi partiler tarafından iyice değerlendirilmelidir. İşçilerin siyasal ve sınıf bilincinin yükseltilmesi, sol, sosyalist partilerle mücadeleci sendikalar açısından ciddi biçimde ele alınmalı, 2023 seçimleri için özenli bir çalışma yürütülmelidir…