IŞİD Tahran'da
Çarşamba günü yapılan saldırıların sadece bir başlangıç olduğu söylenebilir ve İran’da bu örgütün bir sonraki saldırılarına karşı dikkat edilmesi gerekir. Şimdiye kadar İran, IŞİD için dolaylı bir tehdit olarak sayılıyordu; çünkü İran’ın Suriye ve Irak’ta bir şekilde IŞİD’le savaştığı ve sınır hudutları açısından da bu örgütün kontrolündeki bölgelerin İran sınırına 40-50 kilometreden fazla olmadığı doğrudur ama o zamanlar IŞİD doğrudan İran’la savaşmadığını düşünüyordu.
Muhammet Ali Asgeri*
Birkaç gün öncesine kadar eğer biri bu yazının başlığını bir haber veya tahlil için kullansaydı ya da bu yazının başlığına benzer bir ifade yazsaydı büyük ihtimalle okur kendisiyle alay ederdi. Hiç kimse tekfirci IŞİD güruhunun Tahran sokaklarına bile ayak basacağına inanmazdı. Bunun çeşitli delilleri vardır ve bu kısa yazıya da sığmaz. Fakat olan oldu. IŞİD Tahran’a da geldi ve eşzamanlı olarak hem İran meclisi hem de İmam Humeyni’nin (ra - Radiyallahu anh: Allah ondan razı olsun) türbesi olmak üzere iki saldırıda bulunarak İran’daki uğursuz varlığını da ilan etti. IŞİD militanlarının üç grup şeklinde meydana geldikleri ve bu üç gruptan bir grubun yakalandığı, diğer iki grubun ise iki farklı yerde saldırıda bulundukları ifade edilmiştir. Teröristler ilk olarak İmam Humeyni'nin (İran İslam Cumhuriyeti’nin sembolü ve kurucusu) (ra) türbesine saldırarak bazı vatandaşları yaralamış ve bazı vatandaşların da şehadetine yol açmışlardır. Son olarak da intihar ederek kendi hayatlarına son vermişlerdir. Eşzamanlı olarak diğer silahlı dört kişi de Baharistan Meydanı'nda bulunan İran Parlamento binasına (büyük ihtimalle bazı milletvekillerini rehin alarak fidye isteyeceklerdi) saldırdılar ve birkaç saat süren çatışmadan sonra da öldürüldüler.
Birkaç ay önce IŞİD’in yayınladığı bir videoda birkaç kişinin Farsça konuştuğu ve bu kişilerin İran devletini eleştirerek nefret beyanlarını dile getirdikleri bir BBC uzmanı tarafından belirtilmiştir. Görünüşe göre bu video Irak topraklarında çekilmiştir; IŞİD’in İran’da saldırılarda kullanmak üzere İranlıları eğittiği iddia edilen kamp. Yine bu kaynağa göre genellikle İran’dan razı olmayan veya bazı İslami gruplar arasından seçilen bu kişiler terör saldırıları için bu kampta eğitilmiştir. IŞİD’in birkaç ay önce kendi hedefleri doğrultusunda İran’da Farsça olarak bir site de kurduğu dile getirilmiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki IŞİD, İran için uzunca bir uykudaymış. Bundan dolayı Çarşamba günü yapılan saldırıların sadece bir başlangıç olduğu söylenebilir ve İran’da bu örgütün bir sonraki saldırılarına karşı dikkat edilmesi gerekir. Şimdiye kadar İran, IŞİD için dolaylı bir tehdit olarak sayılıyordu; çünkü İran’ın Suriye ve Irak’ta bir şekilde IŞİD’le savaştığı ve sınır hudutları açısından da bu örgütün kontrolündeki bölgelerin İran sınırına 40-50 kilometreden fazla olmadığı doğrudur ama o zamanlar IŞİD doğrudan İran’la savaşmadığını düşünüyordu.
Söyleyebiliriz ki IŞİD, İran’ı asıl düşmanı olarak görmüyordu ve daha çok da Suriye ve Irak’ta savaşıyordu. Bu terörist grup eğer Batı ülkelerinde birtakım saldırılar yapmışsa, bunu o devletlerin kendilerine karşı düzenledikleri askeri operasyonlar ve yine aynı şekilde kendi aleyhlerinde yaptıkları ittifaktan dolayı birtakım saldırılar düzenlemiştir. IŞİD'in Tahran’da bulunulan önemli iki yere saldırı düzenlemesi öyle gösteriyor ki bu terörist grup her halükarda İran’ı da hedeflerinden biri olarak belirlemiştir ve bu durumu ülkenin tamamı için önemli bir güvenlik ikazı olarak değerlendirmek gerekir.
IŞİD’in Irak’taki art arda yenilgisi ve özelikle Musul ve Rakka çemberinin daralması üzerine analistler, IŞİD’in güçlerini bu iki yerden çıkarıp dünyanın çeşitli yerlerine birtakım saldırılar düzenlemeleri için gönderdiği değerlendirmesinde bulunmuşlardır. Fransa, İngiltere, Kabil’deki kanlı saldırı ve son olarak da İran’daki IŞİD’in saldırıları bu görüşü teyit etmektedir. Böyle bir aşamada IŞİD, artık belirli bir yerde olmayacak belki dağınık bir şekilde küçük hücreler halinde saldırılarına devam edecektir. Bundan dolayı IŞİD gittiği yerlerde sosyal medya üzerinden veya bizzat alanda militanlarına eğitim vererek vahşi saldırılar için kendini hazırlayacaktır. Bütün bunlar bu hücrelerin işleyiş ve yönetimiyle ilgili bilgileri bulma ve toplamadaki işi daha da zorlaştıracaktır. Bu öyle bir sıkıntıdır ki bütün dünya ülkeleri bununla karşı karşıya kalmıştır ve şimdi ülkemiz de bu sıkıntı sarmalındadır. Bunun için güvenlik güçleri ve istihbarat birimlerinin çalışmalarıyla uyuyan bu hücreler yok edilmelidir. Böyle bir hengamede bu sıkıntılar daha tehlikeli ve karmaşık bir hale gelince dünya güçleri ve bölge ülkeleri (büyük ihtimalle Arabistan) bu tür saldırılara karışıp terör örgütlerine yön verebilirler. Böyle bir durumda saldırıların neticesi büyük patlama ve kanlı katliamlara yol açacaktır ki biz bunu Irak, Suriye ve özellikle Afganistan’da defalarca gördük; çünkü böylesi büyük saldırılarda işbirliğine ihtiyaç hep duyulmuştur ve bu tür olaylar dağınık hücresel örgüt faaliyetlerinin çok üstünde bir durumdur. Bundan dolayı bu olaylara karşı mücadele etmek için de emniyet güçleri ve istihbarat birimlerinin çok fazla çalışması gerekir. İran topraklarında böylesi kanlı ve vahşi saldırıların yaşanmamasını ve bir an önce bu terörist grubunun köklerinin İran topraklarından kazınmasını ümit ederim.
Yazının orijinali Şark gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren Muhammed Çelik)