IŞİD'lilerin arafta kalan aileleri eve dönemiyor

IŞİD'e katılan kadınlar ülkelerine geri dönmek istediklerini ifade ettiler. İşledikleri suçlardan dolayı ne yargılanmayı, ne de serbest bırakılmayı beklediğini söyleyen kadınlar, ülkelerine geri dönüşün yollarını aramaya çalıştıklarını belirttiler.

Abone ol

Ben Hubbard

Bir zaman için Suriye ve Irak’ın geniş bölgelerini ele geçiren IŞİD, dünyanın her yerinden, savaşmak veya 'katıksız' olarak nitelendirilen İslami bir toplumda yaşamak isteyen on binlerce savaşçıyı bölgeye çekti. Bunların arasında, kocaları ya da babaları tarafından getirilen çok sayıda kadın da bulunuyordu. Bazılarıysa tek başlarına geldiler ve (militanlarla) evlendiler veya evlenmek zorunda kaldılar.

Kocası, Suriye’deki IŞİD idaresinde yaşamak için ailesini Fas’tan buraya taşırken, Sarah İbrahim’in önünde çok az seçenek bulunuyordu. Sarah, kocasının ortadan kaybolmasının ardından -bir hapishaneye düzenlenen hava saldırısında öldürüldüğüne inanıyor- iki oğluyla birlikte IŞİD yönetiminden kaçtı.

Geçen yıl yakalandılar ve o zamandan beri Suriye’nin kuzeydoğusundaki tozlu ve aşırı sıcak gözaltı kampında tutuluyorlar. Bu kamplarda bulunan 2 bini aşkın yabancı kadın ve çocuk, hiçbir çıkış yolu öngörülemeyen bu yasal ve siyasi arafta sıkışıp kalmış durumda. Anavatanları, aşırıcı İslamcı ideolojiyi yayabileceklerinden endişe duyarak onları geri istemiyor. Bu devletsiz savaş bölgesini idare eden Kürt makamları da onları istemiyor ve başka ülkelerin vatandaşlarını süresiz biçimde gözaltında tutmalarının kendi işleri olmadığını ifade ediyorlar.

GERİDE KALANLARIN AKIBETİ BELİRSİZ

Otuz bir yaşındaki İbrahim, “Bize IŞİD’i terk etmemizi söylediniz ve biz de terk ettik ama yine de IŞİD’li muamelesi görüyoruz” diyor, gözyaşlarına boğularak. “Peki, bizden sorumlu olan kim? Kaderimize kim karar verecek?”

Bir zaman için Suriye ve Irak’ın geniş bölgelerini ele geçiren İslam Devleti halifeliği, dünyanın her yerinden, savaşmak veya katıksız olarak nitelendirilen İslami bir toplumda yaşamak isteyen on binlerce savaşçıyı bölgeye çekti. Bunların arasında, kocaları ya da babaları tarafından getirilen çok sayıda kadın da bulunuyordu. Bazılarıysa tek başlarına geldiler ve (militanlarla) evlendiler veya evlenmek zorunda kaldılar.

Buna karşın, ABD öncülüğündeki askeri bir koalisyon tarafından desteklenen Kürt milislerince yürütülen askeri bir mücadele neticesinde IŞİD'in çökmesiyle, birçok insan öldürüldü ya da yakalandı. Hiç kimsenin istemediği sağ kalan eşler ve çocuklarsa kendilerini bu tür kamplarda buldu.

Yabancı hükümetleri, vatandaşlarını geri kabule ikna etmekle sorumlu ve bir yerel yönetim yetkilisi olan Abdul-Karim Omar, “Sorumluluk duygusuyla çalışıyoruz; ancak uluslararası toplum kendi sorumluluklarından kaçmaya çalışıyor” diyor.

“Bu, herkesin başından savmaya çalıştığı ve kucağımıza attığı bir ateş topu” diye ekliyor.

ORTADA HİÇBİR PLAN YOK

Tutuklularla baş edilmesini sağlayacak herhangi bir planın olmaması, cihatçılardan kurtarılan bölgelerdeki daha büyük düzensizliğin bir parçası. Irak’ta, bir zamanlar (IŞİD idaresinde) yaşayan birçok kadın, örgüte destek vermek suçlamasıyla, hızlı bir yargı süreci ve idam cezasıyla karşı karşıya.

Suriye’de, uluslararası biçimde kabul görmüş bir yönetimin kontrolünde olmayan ve onları geri kabul etmesi için (tutukluların) kendi ülkelerine baskı yapılamayan bir bölgedeki pis kamplarda, tam anlamıyla tutuklu durumdalar.

Bu kamplardan 'Roj' adıyla bilinen en büyüğüne yapılan ender bir ziyarette, Kürt yetkililer kampta tutulan Arap kadınlarla röportaj yapmamıza izin verdiler; fakat, hükümetleriyle yapılan eve dönüş müzakerelerini zora sokabileceği endişesiyle, Batılı kadınlarla görüşme yapmamıza veya fotoğraf çekmemize izin çıkmadı.

Yine de, kampta yaptığımız bir yürüyüş esnasında Fransa, Almanya, Danimarka, Hollanda ve birkaç Arap ülkesinden gelen kadınlarla gayri resmî biçimde konuştuk. Kürt yetkililer, Batılı kadınlara adlarını sormamıza izin vermedi.

Kimileri, kocalarının Suriye’ye gelmeleri için onlara baskı yaptığını ifade etti. Diğerleriyse, bu yolculuğun, çocuklarının bedelini âdil olmayan bir biçimde ödediği bir hata olduğunu ifade etti.

Üç kadın -ikisi Fransız ve biri Alman- bir tuvalet alanının yakınında, küçük çocuklarını tekerlekleri olan plastik kasalar üzerinde taşlık bir alanda sürüklüyordu. “Elbette hatalarımız oldu ama herkes hata yapabilir” diyor Alman kadın, solgun yüzünün çevresini koyu mavi bir başörtüsü kapatmıştı.

.

CENNETİ HAYAL EDERKEN CEHENNEME DÜŞTÜLER

24 yaşındaydı, Alman kocasıyla Suriye’ye geldiğini ve üç çocuğu olduğunu söyledi. Kampta bulunan çoğu kadın gibi, o da gönüllü geldiğini kabul etti; ancak cihatçıların idaresindeki hayatın beklenenden daha kötü olduğunu ve geçmişte oradan kaçmanın imkânsız olduğunu ifade etti.

“Gitmenin bir yolu yoktu” dedi. “Ya hapishaneye gidersin ya da seni öldürürler.”

28 yaşında ve üç çocuk annesi olan Fransız kadınlardan biri, Suriye macerasını 'tarif edilemez bir hata' biçiminde nitelendirdi.

“Sizce bağışlanmaya lâyık değil miyiz?” diye sordu.

ABD dâhil olmak üzere, yabancı hükümetler yerel yönetime bir miktar yardım sağlıyorlar, fakat askeri harekâtlar için harcadıkları meblağla kıyaslandığında gerçekten de çok az. Ve tutuklular meselesi, özellikle de savaşan cihatçılar ve çatışma bölgelerinde onlarla birlikte yaşayan kadın ve çocuklara ilişkin güvenlik riskleri göz önünde bulundurulduğunda, oldukça çetrefilli.

Bölge yetkilisi Bay Omar, yerel yönetimin 400’den fazla yabancı savaşçıyı hapiste tuttuğunu, ABD’nin olası firarları önlemek için cezaevlerinin finansmanına yardım ettiğini söyledi.

Öte yandan, şu anda üç kampta tutulan kadın ve çocukların bakımı meselesine geldiğimizde, yönetim çok az yardım aldı.

YAKLAŞIK KIRK ÜLKEDEN TUTUKLU VAR

IŞİD yönetiminde gerçekleşen suçlar nedeniyle Suriyelileri yargılamak amacıyla geçici mahkemeler kuruldu; ancak bunlar yabancıları yargılamıyorlar. Öte yandan, kamplarda tutulan kadın ve çocuklar herhangi bir suçla itham edilmiyorlar.

Kamp sorumlusu Rasheed Omar’ın söylediği kadarıyla, Roj Kampı’ndaki yaklaşık bin 400 yabancı, Türkiye, Tunus, Rusya ve ABD de dâhil olmak üzere, yaklaşık kırk farklı ülkeden gelmiş. Cihat idaresi altında hangi görevlerde rol aldıkları ve onların ideolojisini hâlâ ne kadar destekliyor olduklarını belirlemek zor olsa bile, kadınlara genelde iyi davranıldığını ifade ediyor.

“Bazıları hâlâ aynı ideolojinin takipçisi, bazıları ise cennete geliyor olduklarını zannederken aslında bir cehennem olduğunu öğrendiler” diyor.

Örneğin, Bayan İbrahim, cihatçıların halka açık idamları, kadınların giyimine ilişkin baskıları ve kendi evinde bile müzik dinlemeyi yasaklamaları nedeniyle dehşete düştüğünü söyledi.

Diğer yandan, en büyük endişe kaynağı, cihatçılara katılmayı seçmeyen ve çoğu daha çok küçük olan çocuklar. Roj Kampı’nda, birçoğu sağlık sorunu yaşayan, yıllardır okula gitmeyen ve herhangi bir ülkenin vatandaşlığından yoksun durumda 900’den fazla çocuk bulunuyor.

Avrupalıların büyük kısmı, yargılanmaları anlamına gelse dahi, evlerine dönmek istiyor ancak işkence ya da idam edilme korkusu yüzünden Arapların çok az kısmı bunu istiyor.

YASAL BİR BOŞLUKTA SIKIŞIP KALDILAR

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) terörizm ve terörle mücadele programının yöneticisi Nadim Houry, kadın ve çocukların “yasal bir boşluk” içinde sıkışıp kaldıklarını söylüyor. Uluslararası hukuk, ülkelerinin geri dönüşleri kabul etmesini gerektirse de hükümetlerinin onları aktif biçimde geri götürmelerini zorunlu kılmıyor.

Bu arada, işledikleri suçlardan dolayı ne yargılanmayı bekliyorlardı ne de serbest bırakılmayı.

Bay Houry, hükümetlerin vatandaşlarını geri almamak için sundukları gerekçelerde (ileri sürdükleri) konsolosluklarının ya da güvenlik önlemlerinin eksikliği gibi sebeplerin, tam anlamıyla bir siyasi irade yoksunluğu olduğunu söyleyerek, mazeretleri reddetti. Kadınların suç işlemekle itham edilmesi halinde, kendi ülkelerinde yargılanabileceklerini ve gerekli durumlarda hapsedilebileceklerini söyledi.

“Bazıları suç işlemiş olabilir; ancak birçoğu ev kadınıydı, bu nedenle onları kafa kesen insanlarla bir tutamazsınız” dedi. “Sorun şu ki; birçoğu daha çocuk ve küçük yaştalar.”

Şimdiye dek, yalnızca birkaç ülke vatandaşlarının dönüşünü kabul etti.

SINIRLI SAYIDA İNSAN ÜLKESİNE DÖNEBİLDİ

Yerel yetkili Bay Omar’ın aktardığı kadarıyla, Rusya yaklaşık 35 kadın ve çocuğun ülkelerine dönüşüne onay verdi ve Endonezya yaklaşık 15 kişilik bir aileyi geri aldı. Kanada ve Danimarka ile vatandaşları hakkında görüşüldüğünü ama henüz sonucun kesinleşmediğini ifade etti. Birçok başka ülkeyse, girişimlerini görmezden geldi.

44 yaşındaki Dua Muhammed, İslam Devleti’nin fikirlerinden etkilenen kocasıyla birlikte Mısır’dan Suriye’ye geldiğini söyledi. “Fakat, gerçekte, orada gördüklerimiz beklediğimiz şey değildi,” dedi. “Orada yaşadığımız şey, buraya gelme nedenimiz değildi.” Geçtiğimiz yıl ailesi kaçmayı başardı ve ABD öncülüğündeki koalisyonun desteğiyle cihatçılara karşı savaşan Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nce tutuklandı.

Kendisini 4 ilâ 6 yaş arasındaki dört çocuğuyla birlikte bu kampta bulduğunu, kocasının da hapse atıldığını söyledi. O günden beri kocasından haber almamış: “Biz bir hata yaptık ama dünyadaki herkes hata yapar. Bir hatanın bedelini daha ne kadar ödeyeceğiz? Bütün hayatımız boyunca mı?”

(Çeviren: Tarkan Tufan)

(Kaynak: nytimes)