İşkence iddiaları İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunda
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından buna kalkışanlardan hesap sorulmasının devletin hakkı olduğunu ancak işkence ve kötü muameleye izin verilmemesi gerektiğini açıkladı. Örgütün 15 Temmuz sonrası bu konudaki iddialara ilişkin 13 örnek olaya yer verdiği raporunda bir avukatın müvekkiline vurulurken dayanamayıp sırtını döndüğü yönündeki ifadesi de yer aldı.
DUVAR - İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch - HRW), darbe girişimi sonrası Türkiye’deki gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muamele yapıldığı iddialarını içeren bir rapor hazırladı. “Açık Çek-Türkiye’de Darbe Girişimi Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması” başlıklı raporda, işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin 13 ayrı örnek verildi. İşkence iddialarının yer aldığı anlatımlarda, bir avukatın müvekkiline işkence yapılmasına şahit olmasına rağmen müdahale edemediğine ilişkin ifadeleri de yer aldı.
Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş'ın haberine göre, darbe girişimi sırasında meydana gelen cinayetleri ve diğer suçları soruşturmanın ve sorumlulardan hesap sormanın Türkiye yetkililerinin hakkı ve yükümlülüğü olduğu vurgulanan raporda, “insanlık suçu” olan işkenceye hiçbir koşulda başvurulamayacağı belirtildi.
Raporda gözaltındakilerin vücutlarındaki yara izlerinin darbe girişimi gecesi çıkan olaylardan dolayı meydana gelme ihtimalinin bulunduğu da belirtilerek, “Ancak bazı fotoğraf ve videolardaki kötü muamele ve yaralanmaların ise gözaltında olduğunun anlaşıldığı” ifade edildi. HRW raporunda bir spor salonunda tutulan darbecilerden birinin başına silahla vurulmasına ilişkin video örnek gösterildi.
Raporda hükümet yetkililerinin darbe girişiminden sonra işkenceye 'sıfır tolerans' göstereceklerini ilan ettiklerini ve 2003’ten bu yana resmi politikası olduğunu vurguladıkları hatırlatılarak, “Ne var ki, yetkili makamlar son işkence iddialarına gereğince yanıt vermek yerine bu iddiaları dile getirenleri taraflı ve darbe yanlısı olmakla veya Gülen hareketinin propagandasını yapmakla suçladılar” denildi.
'OHAL AÇIK ÇEK VERMEZ'
Raporun başlığında “Açık Çek” ifadesinin yer almasına ilişkin olarak raporda şu ifadeler yer aldı: “Olağanüstü hal ilan etmek hükümete haklara ilişkin yükümlülüklerini azaltma konusunda açık çek vermez ve bilhassa, aykırı tedbirler alınması mümkün olmayan, dokunulmaz belli hak ve yükümlülükler vardır.”
ANLATICILARIN İSİMLERİ GİZLİ TUTULDU
46 sayfalık raporda “Avukatlar, sağlık personeli, gözaltından bırakılmış kişiler ve gözaltında tutulanların ailelerinin gözaltında işkence ve kötü muameleyle ilgili 13 vaka anlattıkları” belirtilerek görüşülen 40’ı aşkın kişinin isimlerinin “güvenlik gerekçesiyle” gizli tutulduğu ifade edildi. Raporda görüşmelerin, bu kişilerin “kapsamlı gözaltılarda sıranın kendilerine gelmesinden korktuklarını söyledikleri bir ortamda gerçekleştirildiği” ifadesi de yer aldı. Raporda yer alan 13 örnek vakanın 17 farklı kaynaktan alınan bilgilere dayandığı ve birkaç vakada bilginin başka kaynaklarca da doğrulandığı belirtildi. “HRW, bu vakalarla ilgili verilen detaylı bilgilere ve anlatımlardaki iç tutarlılığa dayanarak bu öykülerin güvenilir olduğuna hükmetmiştir” denilen raporda yer alan 13 vaka özetle şöyle...
1) İstanbul’dan bir avukat, subay müvekkiliyle Vatan Emniyet’teki görüşmesinde ‘sol omuzunda berelenme, yüzünde yara ve izler ve bileklerinde kelepçe izleri’ gördü. Müvekkili, avukata suçlamaları reddettiklerinde polisin hakaret etmeye, vurmaya ve tekmelemeye başladığını, kendilerine ve eşlerine tecavüzle tehdit edildiklerini söyledi. Avukat ise, “Bunu yapmayacaklarına güvenemezsiniz. Bir defasında adam gelip teslim olsun diye polisin bir çocukla annesini rehin olarak tuttuğunu gördüm” dedi.
2) Yüksek rütbeli bir subaya adli yardım için atanan bir avukat, müvekkilini Ankara Emniyeti’nde vücudunda yara izleri ve bacağında kopmuş et gibi duran bir yarayla gördüğünü anlattı. Avukat, müvekkili hâkim karşısına çıkarıldığında yanında oturan polisin silahını masanın üstüne koyduğunu ve bunu tehdit olarak algıladığını ifade etti. Müvekkili, hâkime, polisin başını yere vurduklarını anlattı. Avukat, hâkimin kararını açıklamadan önce verdiği arada, kötü muameleyle ilgili şikâyette bulunduğu esnada bir kıdemli polisin kendisine ‘senin de gözaltına alınmanı sağlamak çok kolay’ dediğini aktardı.
3) Bir adli yardım avukatı, polisin, subay olan müvekkilini Ankara Emniyeti’ndeki sorgu sırasında defalarca dövüldüğünü şöyle anlattı. “Arkasında birkaç polis ayakta duruyordu. O da masanın önündeki bir sandalyede oturuyordu. Konuşması için normalde kelepçe olarak kullandıkları plastik bantlarla kırbaçlar gibi vurmaya başladılar; yumruklarıyla da başına ve vücudunun üst kısmına vurdular. Elleri kelepçeli olduğundan kendini korumak için hiçbir şey yapamıyordu. Bir aşamadan sonra artık sırtımı döndüm. Ona kaç kez vurduklarını bilmiyorum. Daha fazla bakamadım. Durdurmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum. En sonunda ifade verdi. O saatte oradaki tek avukat bendim. Her yerde şiddet vardı ve polis benim orada olmamdan memnun değildi. ‘Bu insanların neden avukata ihtiyaçları var ki’ diyorlardı.”
Avukat, normalde bu koşullar altında ifade tutanağını imzalamayacağını ya da koşullarla ilgili not ekleyeceğini, ama bu kez ikisini de yapamayacak kadar korktuğunu söyledi. Avukat, müvekkilinin mahkemede kötü muameleden söz etmediğini anlattı. Avukat o zamandan beri adli yardım müvekkili almayı reddediyor.
4) Yüksek rütbeli bir subayın duruşmasına katılan bir adli yardım avukatı, subayın duruşma sırasında hâkime Ankara Emniyeti’nde polisin kendisini dövdüğünü anlattığını ve vücudundaki morlukları gösterdiğini söyledi.
5) Bir adli yardım avukatı, subay olan müvekkiliyle Ankara Emniyeti’nde görüştüğünde, polis karakolunda kötü muamele gördüğünü söylediğini ve gömleğini sıyırarak sırtındaki büyük bir morluğu gösterdiğini anlattı. Subay şikâyetini sorgu sırasında tekrarladı. Ancak polis bu yaraları darbe gecesi kavga sırasında almış olabileceğini söyledi. Avukat, ifade tutanağında kötü muamele iddialarına yer verilmediğini, kendisinin de tutanağa bunu not düşemeyecek kadar korktuğunu söyledi.
6) Avukat Gülhan Kaya, Urfa’da polisin MLKP üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınan Mehmet Ali Genç ve Metin Kösemen’e işkence yaptığını söyledi. Kaya, “Anlattıkları şeyler dayanılmazdı. Sanki 1990’lar geri gelmişti” dedi. Kaya, müvekkillerinin “polisin soyunmaya zorladığını, güneş altında saatlerce tuttuğunu, testislerini sıktıklarını, dayak atıp copla tecavüz etmekle tehdit ettiğini” anlattı.
7) Bir adli tıp uzmanı, bir subayın gözaltında 36 saat elleri arkadan bağlı, alnı yere değecek şekilde dizleri üstünde oturtulduğunu, ne zaman hareket etmeye kalkışsa sırtına ve başına kemerle vurduklarını anlattı. Subay, adli tıp uzmanına, polisin kendisini erlerin bulunduğu bir hücreye yerleştirdiğini ve askerlerin de kendisini ciddi şekilde dövdüklerini anlattı.
8) Aynı adli tıp uzmanı, bir işadamının üçüncü muayenesinde sırtında morluklar gördüğünü anlattı. Uzman, “Morlukların sert zeminde yatmaktan kaynaklandığını söyledi, ama buna imkân yoktu. Birisi sırtına künt bir cisimle vurmuştu” dedi.
9) Ankara’da bir avukat, işsiz öğretmen olan müvekkilinin kendisine, “Polis ilk önce arkadaşını gözaltına almış ve işkence yaparak kendisini ihbar etmesini sağlamış. Polis müvekkili karakolda yoğun olarak dövmüş. Karısına tecavüzle tehdit edince, suçlamaları kabul etmiş. Doktor kendisini karakolda muayene etmiş ve iyi olduğunu yazmış” dediğini anlattı.
10) Darbe girişiminden sonra gözaltına alınan bir kadın, polisin yeterince su ve yemek vermediğini, uzun süre aynı pozisyonda oturmaya zorladığını ve uykusuz bıraktığını anlattı. Kadın “Uyumayalım diye odaya gürültü yapan bir telsiz getirdiler ve televizyonun sesini sonuna kadar açtılar” dedi.
11) Antalya’da gözaltına alınan öğretmen Eyüp Birinci savcıya verdiği ifadede şunları anlattı: “Gözlerim bağlı idi. ‘Bildiklerini anlat, Antalya’da ne işin var’ diyerek çırılçıplak soydular. Yüzüme, gözüme, ayaklarımın altına, karnıma vurarak, hayalarımı sıkarak ‘seni hadım ederim’ diyerek işkenceye devam ettiler. Ayaklarıma, kollarıma ve boynuma önce ıslatarak copla vurdular. Her vurduktan sonra dik dur diyerek karnıma dakikalarca vurdular.”
Birinci, gözaltına alındığı gün götürüldüğü doktorun vücudundaki kanıtları “basit, ciddi değil” diyerek görmezden geldiğini, ancak sonraki günlerde sorgu esnasında bayıldığında doktorun iç kanama teşhisi koyması üzerine hastaneye götürüldüğünü ve ameliyat edildiğini anlattı. Birinci’nin eşi de doktorun kendisine bağırsaklarından 10 santimetre aldıklarını anlattı. Hastane ameliyata ilişkin tıbbi belgeleri göstermeyi reddetti. HRW, bu ameliyatın kötü muamele yüzünden mi gerektiğini doğrulayamadı.
12) Ankara’da bir avukat, bir müvekkilinin polisin kendisine işkenceye varan kötü muamele yaptığını, bu yüzden iç kanama geçirdiğini anlattığını söyledi. Avukat doktor raporu aldıklarını, ancak serbest kalan müvekkilinin, darbe davaları bitene kadar şikâyette bulunmamaya karar verdiğini söyledi.
13) İstanbul’dan üç avukat PKK operasyonunda gözaltına alınan 19 kişinin işkence gördüğünü ileri sürdü. Avukatlardan biri, Atışalanı Karakolu’nda tutulan 7 kişi ile yaptıkları görüşmede ‘polisin dövdüğünü, küfrettiğini ve tehdit ettiğini, ilk üç gün çok az yemek verildiğini’ anlattıklarını aktardı. Diğer avukat da Vatan Emniyet’te tutulan 5 beş kişinin, ‘gözaltında dövüldüklerini, çırılçıplak soyulduklarını, copla testislerine vurulduğunu ve copla tecavüz tehdidine maruz kaldıklarını’ anlattı. Şüpheli İ.B., hapishaneden avukatına yazdığı mektupta, “Soyarak cinsel organlarımızı sıkma, darp etme, iğrenç yönelimlerde bulunarak, tehditler savurdular. Biri ‘Anneni buraya getirdim, konuşmazsan gözünün önünde tecavüz edeceğim’ dedi. Kafama torba geçirip kafamı yere, duvara vura vura beni, alçakça gülerek, 'domalık' dedikleri bir pozisyona getirerek ‘yok mu buna tecavüz edecek babayiğit’ diye bağırıp gülüyorlardı. İşlemediğim bir suçu (kabul etmem için) hakaret ve tekmelerle üstüme geliyorlardı. Darp raporları aldığım her gün beni bir kez daha darp ediyorlardı. ‘İstediğin kadar al, bize sökmez, her şey elimizde’ dediler” diye yazdı. F.P. de polislerin ‘Haydar Dayı’ dedikleri copla tecavüzle tehdit edildiğini anlattı. Tüm şüpheliler hâkimlikte şikayetçi oldular.
İnsan Hakları İzleme Örgütü: KHK iptal edilmeli
Raporda Türkiye’ye şu tavsiyelerde bulunuldu:
* Kötü muameleye olanak sağlayan 30 günlük gözaltı süresi ve 5 gün avukat yasağı başta olmak üzere KHK hükümleri iptal edilsin.
* Tüm işkence ve kötü muamele iddiaları vakit geçirmeden, tarafsız biçimde soruşturulsun.
* KHK’ler kapsamında görevini yerine getiren kişinin bu fiilleri nedeniyle cezai sorumluluktan korunması hükmü iptal edilsin.
* Kolluğun gözaltındakilerin sağlık muayenesi sırasında müdahale etmemesini sağlayın.
* BM İşkenceye Karşı Özel Raportörü, baro temsilcileri, hükümet dışı kuruluşların temsilcileri, avukatlar ve sağlık personeli dahil, bağımsız gözlemcilerin tüm polis ve jandarma gözaltı merkezlerine ve hapishanelere erişimine izin verilsin.
* Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin ilk fırsatta, Türkiye’ye yeni bir ziyaret gerçekleştirmesi istenilen raporda BM’den de ziyareti hükümetçe ertelenen İşkence Özel Raportörü’nün, 2016 sona ermeden kapsamlı bir ziyaret gerçekleştirmesi için Türkiye’nin zorlanması istendi. HRW, Türkiye’nin uluslararası ortaklarından, Türkiye hükümetini, işkenceye karşı uyarması ve uluslarararası bağımsız gözlemcilerin gözaltı merkezlerine erişimine izin vermesi için baskı yapmasını talep etti.
15 Temmuz gecesi de raporda
Raporda 15-16 Temmuz’da “ordu içindeki bazı unsurların” bir darbe girişiminde bulunduğu belirtilerek “Çatışmalar sırasında en az 241 vatandaş ve emniyet personeli hayatını kaybetti. Darbe girişiminde yer alanlar İstanbul ve Ankara sokaklarına tanklar çıkardı, savaş uçaklarıyla Meclis’i bombaladı ve darbe girişimini protesto için sokaklara dökülen halkın üzerine helikopterlerden ateş açtı” denildi. Raporda darbe girişimi sırasında yaşananlardan da örnekler verildi:
“Bir seyahat acentasında çalışan 39 yaşında bir erkek o gece, Meclis’in bombalandığı sırada Kızılay’da olduğunu söyledi: Sabah 02.00 sularında bir helikopter Meclis’e saldırdı. 10 dakika sonra insanlara makineli tüfekle ateşe başladı. Solumda bir grup kız çocuğu, sağımda bir baba, arkamda bir adam vuruldu, bacağı çok ciddi yaralanmıştı. Başka bir adamla birlikte ayağı yaralı olan kişiyi taşıdık. Kaldırımda, yerde yatan birçok ölü insan vardı.”
“Bir başka erkek de önce yaralıların ambulansa taşınmasına nasıl yardım ettiğini ve ardından helikopterden açılan ateşle kendisinin de yaralandığını şöyle anlattı: Helikopterin makineli tüfeğiyle ateş ediyorlardı. Mermiler arabamın hemen yanına isabet etti ve yaralandım. 20 metre ileride üç ambulans vardı. Oraya doğru yürüdüm. Uyandığımda hastanedeydim.”