Makineler, elektronik aletler söz konusu olduğunda ‘işlevsel’
olumlu bir sıfat. Kullanışlı, pratik, kendisinden beklenenleri
yerine getiren bir araçtan daha iyisi mi olacak. İş, insana ve
duruma geldiğinde değişiyor. İşlevsel insan ya da durum pislik
demek zira.
Büyükada’da insan hakları savunucularının dijital güvenlik
konulu iç eğitimlerinden büyük bir komplo, kumpas düzeneği
çıkaranların durumu işlevsel bulma azmi sürüyor. Hâl böyle olunca
da ortalığı işlevsel insan bozuntularının ellerinden çıkan akla
zarar manşetler kaplıyor.
Bu nasıl bir toplantıysa, Türkiye’de son dönemde yaşanmakta olan
her siyasi gelişmeye dair söyleyecek, onlarla ilişkilendirilecek
bir yanı var maşallah. Kimin başına bir felaket gelse, nerede bir
haksızlık, kana dokunan bir şey yaşansa, orada yanı başınızda
bulacağınız Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran’ın el
konulmuş bilgisayarından çıkarılan İstanbul Hayır Meclisi
Buluşması’na ilişkin tartışma notları, tarihi bir ifşaat belgesi
muamelesi görmekte. OHAL sürecinden bu yana mağdur olan, KHK ile
ihraç edilen kesimlerle dayanışma içeren notlar, hani o amiyane
tabirle ‘Türkiye üzerine oynanan büyük oyunlar’ın malzemesi olarak
kullanıma sokulmuş durumda. Notların dili olsa "Ben neymişim
haberim yokmuş" diyecek, o derece.
KEHANET KİTABI MÜBAREK
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a
düzenlediği Adalet Yürüyüşü’nden, kadınların giderek artan taciz ve
saldırılara karşı yürüttüğü ‘Kıyafetime Karışma’ kampanyasına,
orada HDP’nin başlattığı Adalet ve vicdan Nöbeti’ne kadar her şey
bu belgenin kapsama alanında. Sanırsın kehanet kitabı. Hayret, 27
Temmuz’daki o gökten yağan taş kılıklı dolu ve tufan daha komplonun
parçası kılınmadı. Oysa bu ekip ola ki uydular aracılığıyla kaotik
meteorolojik olaylara da sebebiyet vermiş olabilir.
Almanya ile tırmandırılan krizde eğitimcilerden Peter
Steudtner’den tıpkı gazeteci Deniz Yücel gibi bir ajan yaratmaya
yeltenen, diğer eğitimci Ali Garawi’nin bilgisayarındaki ilgisiz
bir dil aileleri haritasını ‘parçalanmış Türkiye haritası’ diye
sunan bu işlevsellik ortamında biraz aklı, mantığı olanın yapacağı
şey tersten sağlama yöntemine başvurmak. Ne, neden, hangi
zamanlamayla deniyor, buna bakıp suçlamaların tam tersinin bu
insanların tanımı olduğunu anlamak. Ve bu bilgiyi kayda geçirmek.
Çünkü işlevsellik yalana başvurmaz, yalanı gerçeğiniz kılar.
Adınızı bile unutturacak hale getirir, bir kere teslim olmaya görün
o çarka.
İNSAN HAKLARI ÖRGÜTLERİNE DÜŞEN
Olmayan bir örgüte dair bulunmayan delillerin yokluğunda onu
aramış, bak bilgisayarında ne varmış, şöyle bir yazışma varmış
fukaralığına düşülmüşken Özlem Dalkıran, İdil Eser, Günal Kurşun,
Veli Acu, Ali Garawi, Peter Steudtner, Nalan Erkem, İlknur Üstün,
Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli emeklerinin değdiği insanların,
kurumların sözüyle, eylemiyle ortaya çıkarılmalı. Hele de insan
hakları örgütlerinin toplu, kararlı, istikrarlı duruşlarıyla.
2004’te Türkiye Cumhuriyeti devletinin organizasyona ortak ve
finansör olduğu, ev sahipliği yaptığı İnsan Haklarında Yeni
Taktikler sempozyumu anımsatılmalı. Bu insanlar o zaman doğrudan
muhatap kabul ediliyor, bugün yaptıklarından farklı bir şey
yapmıyorlardı. İşlevsel değil hayatın anlamı için yaşayanların
tutarlılığıyla yine çırılçıplak emekleri ve mücadeleleriyle
oradaydılar. Keza 7 Nisan 2017’de Antalya’da İnsan Hakları Ortak
Platformu’nun toplantısında insan hakları alanında çalışanlara
yönelik veri güvenliği ve strese karşı koyma başlıkları da dahil
bir dizi eğitim programının düzenlemesi kararlaştırılmıştı. Yani
kimse kendi başına buyruk bir şey yapmadı. Şeffaf, her aşaması açık
ve kurumsal bir faaliyet bahsi geçen. Bunları sürekli ifade etmek
insan hakları örgütlerinin birincil ödevidir. Tehdit edilen
hepsinin topyekûn varlığı. Ve insan haklarının, bunları savunmanın
suça dönüşmesi süreci. Yepyeni bir eşik. Kapsanmayacak kimsenin
kalmayacağı bir kara delik. Hepimizin içine yuvarlanacağı…
Hatırlatalım. Büyük resmin içine koyalım her biri sapır sapır
dökülen ayrıntıları. Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ TRT Genel
Müdürlüğü'nde gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerine
yaptığı açıklamada Türkiye’de attığı tweet nedeniyle kimsenin
tutuklanmadığını söyledi: “Tweet yüzünden tutuklandı, çok büyük bir
algı operasyonu. Türkiye'de tweet attı diye tutuklanan bir Allah'ın
kulu var mı, yok.”
Bizzat İçişleri Bakanlığı Basın Merkezi yaptığı açıklamada Mart
– Ağustos 2016 tarihleri arasında 3 bin 710 kişi hakkında işlem
yapıldığını duyurmuştu. Bakanlığın kendi verilerine göre, gözaltına
alınan 3 bin 710 kişinin bin 656’sının tutuklandığı, bin 203’ünün
adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı, 84’ünün gözaltına
olduğu, 767’sinin gözaltından serbest bırakıldığı paylaşıldı. Aynı
bakanlık, halen haksızca ihraç edildikleri işlerine iade talebiyle
açlık grevinde olan ve hapishaneden, askeri hastaneye derdest
edilen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için özel terör faaliyetleri
kitapçığı da bastı. Halen bu talepleri dillendirenler, "Bu sesi
duyun artık" diyenler gözaltına alınıyor. Hizmette sınır yok.
Hâl buyken işlevsel olmayı tercih edenler, cinayet ortağıdır.
Gün olur devran döner, ellerindeki kana bakakalırken bulurlar
kendilerini. Allah'ın işi işte, kullanım süreleri dolduğu için bu
kez kendilerine karşı üretilmiş komplolara dehşetle bakarlarken
yine bu insan hakları savunucuları koşacaktır yanlarına. Hak hani
özünde her insana ait ya…