İspanya İç Savaşı'ndan Şili darbesine: Ölüm her yerde, isyan da öyle

Isabel Allende’nin İspanya İç Savaşı’nı konu edinen 'Denizin Uzun Taçyaprağı' isimli romanı Can Yayınları tarafından İnci Kut çevirisiyle yayımlandı.

Abone ol

1936-1939 yılları arasında gerçekleşen İspanya İç Savaşı tarif edilemeyen acıları beraberinde getirdi. Halkın büyük desteğiyle seçilen cumhuriyetçi hükümet, faşist general Franco önderliğindeki milliyetçilerin saldırılarına yaklaşık üç yıl direnebildi. Franco’ya faşist İtalya ve Nazi Almanya’sı da destek veriyordu. Gamalı haçlar İspanyol devrimcileri bombalarken, İspanya tabiri caizse ikiye bölündü; birinde yönetim cumhuriyetçilerde, diğerinde ortalığı kan gölüne bulayan milliyetçilerdeydi.

“Franco’nun işgal ettiği kasabalarda, kurşuna dizilenlerin dul karılarının ve ailelerinin harcanan kurşunların parasını ödemek zorunda bırakıldıklarını duymuşlardı. Ve binlerce insan kurşuna diziliyordu; o kadar çok kan akacaktı ki, ertesi yıl köylüler soğanların kızıl renkli çıktığına ve patateslerin içinde insan dişlerine rastladıklarına yemin ediyorlardı.”

İspanya İç Savaşı enternasyonal bir direniş olarak tarihe kazındı ancak ardından otuz binden fazla ölü ve yüz binlerce sığınmacı bıraktı. Çünkü Franco, direniş esnasında devrimcilere en ufak bir yardımda bulunanları bile kurşuna dizmekten çekinmiyordu.

SAVAŞLARLA GEÇEN BİR ÖMÜR

İspanya İç Savaşı’nı konu edinen romanlara bir yenisi daha eklendi. Isabel Allende’nin kaleme aldığı 'Denizin Uzun Taçyaprağı', 2019’da İspanyolca, 2020’de İngilizce, geçtiğimiz günlerde de Türkçe olarak Can Yayınları etiketiyle raflara girdi. Kitabın çevirmeni ise İnci Kut.

Hemen her kitabıyla çoksatanlar arasına yerleşen Isabel Allende, 1942’de Şili’de doğdu. Sosyalist lider Salvador Allende’nin yeğenlerinden biriydi. 1970’de büyük bir halk desteğiyle iktidara gelen Allende, 1973’te General Pinochet tarafından kanlı bir darbeyle indirilip öldürülünce Allende ailesi de sürgüne gitmek zorunda kaldı. Isabel de bunlardan biriydi. Evvela Venezuela’ya, ardından Amerika’ya giden aile ancak yıllar sonra Şili’ye dönebildi.

Denizin Uzun Taçyaprağı, Isabel Allende, 376 syf., Çevirmen: İnci Kut, Can Yayınları, 2022.

Isabel, yazmaya biraz geç başlasa da oldukça üretken bir yazar. Türkçeye çevrilmiş ondan fazla kitabı var. 'Denizin Uzun Taçyaprağı' içlerindeki en yenisi.

Kitabın konusuna kabaca bakacak olursak;

İspanya İç Savaşı’nın en hummalı günleriyle başlar roman. Odağımızda Dalmau ailesi vardır. Cumhuriyet destekçisi bir aile olan Dalmauların büyük oğlu Guillem ön cephede savaşırken, henüz doktor olamasa da doktor diye adlandırılan diğer oğul Victor arkada, tıbbi destek ekibindedir. Anne Carme ve baba Marcel Lluís ise cephe gerisinde, evlerindedir, ancak onlar da ellerinden geldiğince direnişe destek olurlar.

Üniversitede müzik bölümü profesörlerinden olan Marcel Lluís, günün birinde eve Roser Bruguera adlı bir kız getirir. Okuldaki yetenekli öğrencilerden biri olan Roser, yoksul ve kimsesiz olduğu için giderek ailenin bir parçası haline gelir.

İspanya İç Savaşı kaybedilmek üzeredir. Marcel Lluís savaş sonrasında Franco’nun yapacağını kıyımı bildiği için Victor’a Roser’la Carme’ı alarak Fransa’ya gitmesini söyler. İspanya’dan Fransa’ya, oradan da Şili’ye uzanan büyük sürgün böylece başlar. Üstelik II. Dünya Savaşı’nın da eli kulağındadır.

Romanın ikinci aksını oluşturan Şili kısmıysa yine aynı yıllarda zengin bir aile olan Del Solar ailesini merkeze alarak başlar. Buradaki dengeyi belirleyen kişiyse ünlü şair Pablo Neruda’dır. Neruda, İspanyol sığınmacıların bir kısmını -onca milliyetçi söyleme karşın- Şili’ye getirmek üzere bir gemi bulmaya çalışmaktadır. İşte o gemide esas karakterlerimiz de vardır.

GERÇEK BİR HİKÂYE

1936’dan başlayıp 1994’e kadar uzanan geniş bir zamanda gezinen 'Denizin Uzun Taçyaprağı', İspanya’daki kıyımdan kaçıp yıllar sonra Şili’de başka bir kıyımla karşılaşan Victor’la Roser’in hayatına odaklanır. Isabel Allende Lulu Garcia-Navarro’ya verdiği bir röportajda bu iki kıyım arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Şili’dekiyle İspanya İç Savaşı’nda yaşananları benzer görür. İkisinde de halkın seçtiği liderlere karşı ordunun darbe yaptığını söyler. Ancak darbe Şili’de, İspanya’daki gibi büyük bir direnişe sebep olmaz.

Savaş, sürgün gibi büyük kitlesel trajedilerde insanın en iyi ve en kötü yanının da zirveye ulaştığını söyleyen Allende, bunu romanında başarıyla işler: Fransa’daki sığınmacı kamplarında açlık ve susuzluğun yanı sıra bir de erkeklerin cinsel saldırılarını işlediği gibi, hayatlarını hiç tanımadıkları insanları için tehlikeye atanları da işler. Romanı canlı tutan temel şeylerden biri de budur.

Ayrıca belirtmek gerekir ki 'Denizin Uzun Taçyaprağı' gerçek bir hikâyeye dayanır. Amcasının öldürülmesinden sonra ailesiyle beraber sürgüne giden Isabel, ilk durakları olan Venezuela’da Victor Pey adlı biriyle tanışır. Aslında okuduğumuz şey onun hayatıdır.

“Bu bir roman, ama tarihî olaylar ve kişiler gerçek. Roman kahramanları kurgusal, onları tanıdığım insanlardan esinlenerek yarattım. Çok azını hayal etme gereği duydum, çünkü her zaman her kitabım için yaptığım gibi soruşturma yaparken, fazlasıyla malzemeyle karşılaştım. Bu kitap, sanki biri bana dikte ediyormuş gibi kendi kendine yazıldı.”

Isabel, Victor’la tanıştığında yazar değildi. Hatta aklında bunu yazma gibi bir fikir de yoktu. Neden sonra anlatması gereken şeyleri bir bir sayfalara dökmeye başladığında, gün geldi, Victor Pey’i de dünyayla paylaşmaya karar verdi. Biz de bu sayede Latin Amerika’dan Avrupa içlerine uzanan, fedakârlığın da kalleşlik kadar taraftar bulduğu, 20. yüzyılını en kanlı günlerine yakından bir bakış atma imkânına sahip olduk.