İsrail’e ‘dinen’ karşı Haham Weiss: Siyonizm, Yahudilere yönelik nefreti körüklüyor

Siyonizmin kriminal bir ideoloji olduğunu ve İsrail’in kuruluşunun Yahudilikle çeliştiğini söyleyen Haham Dovid Weiss, "Siyonizm, dünya çapında Yahudilere yönelik nefreti körüklüyor" dedi.

Kavel Alpaslan kalpaslan@gazeteduvar.com.tr

Söz konusu Filistin meselesi olduğunda Yahudi toplumunun hemen hemen aynı düşündüğüne dair bir yanılgı var. Dünya üzerindeki bütün insan topluluklarında olduğu gibi İsrail’de de ‘ulusal’ anlatıya karşı daha farklı bir yol çizerek gerçeği arayan sol, sosyalist ya da demokrat grupların varlığı fazla incelenen bir konu değil.

Ancak Filistin meselesinde İsrail’e karşı en sert tutumu alanlardan biri, aşırı tutucu Yahudi cemaatinden. Neturei Karta yani Şehrin Bekçileri isimli bu grubun içerisindeki hahamların inancına göre İsrail Devleti’nin varlığı Tevrat’a göre başlı başına yasadışı. Öyle ki İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ardından aynı inanışa sahip pek çok Yahudi, çeşitli bölgelerde Filistin’e destek eylemleri düzenliyor ve hatta zaman zaman İsrail güvenlik güçleri ile de karşı geliyor.

Peki ama Neturei Karta, İsrail’i neden işgalci olarak görüyor? Neden ve nasıl İsrail devletine yer olmadığını düşünüyorlar? Filistin meselesine dair çözüm önerileri neler? Devam eden savaşı nasıl yorumluyorlar? Neturei Karta’dan Haham Dovid Weiss ile tüm merak edilen konu başlıklarını konuştuk. Ailesini Auschwitz Toplama Kampı’nda kaybeden Weiss, anti-Siyonist Yahudilerin önde gelen isimlerinden.

Haham Dovid Weiss

‘SİYONİST ANLATI, TARİHİ DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR’

Neturei Karta, Siyonizme ve İsrail devletine karşı sert tutumuyla biliniyor. Bize bakış açınızı tarihsel bir arka planla açıklayabilir misiniz?

Siyonizm’in karşısındaki Yahudilik meselesi çok ama çok kafa karıştırıcı bir konudur. Ne yazık ki dünya, 75 yılı aşkın bir süredir medya tarafından sanki ortada bir dinler savaşı varmış gibi sürekli acımasızca etki altında kalmaktadır. Sanki insanlar arasında, Müslümanlar ve Yahudiler arasında bir çatışma varmış da bir arada yaşamak, bu çözülmez problemde imkansızmış gibi bir algı yaratılıyor, nefret körükleniyor. Yaratılan anlatıya göre ‘bir devletin kurulması’, ‘oldukça kuvvetli askeri güçlerce korunması’ ve ‘ancak böylesi güçlü bir devletle varlıklarının sağlanabileceği’ bir çözüm olarak sunuluyor. Tüm bunları işitmek mide bulandırıcı ve kabul edilemez.

Tarih gösteriyor ki Yahudi halkı, pek çok imtihan, sarsıntı ve zulmün içinden geçmiş. Hristiyanların başta olduğu Avrupa’da büyük bir topluluk olarak yaşarken zorla Hristiyanlaştırılmaya çalıştıkları, kabul etmeyenlerin cehenneme gideceğine dair engizisyonlar vardı. Pek çoğu memleketlerinden sürüldü. Bugün İtalya’ya, İspanya’ya, Portekiz’e gitseniz kimsenin bu tarihi gerçeği inkar edemeyeceğini göreceksiniz. Yaşanan korkunç baskılar sonucunda belki milyonlarca Yahudi katledildi.

Avrupa’dan kovulmalarıyla birlikte güvenlik arayışıyla Müslüman-Arap coğrafyasına gittiler. Yüce Tanrı’ya farklı bir şekilde hizmet eden, farklı bir dine sahip insanlar bize kucak açtı. Biz de bu topraklarda serpildik. Bir Yahudi olarak buna şükran göstermemiz gerekiyor. Bu, Yahudiliğin temelidir. Biz de öyle yapıyoruz, çocuklarımıza tüm bu tarihi anlatıyoruz. En büyük liderlerimiz, Müslüman-Arap coğrafyasından çıktı.

Bu yüzden Siyonist anlatı çok itici ve tiksindirici. Bizim dinimizdeki minnete aykırı. Ancak işin kolaylığı dolayısıyla amaçları ulusal egemenliğe ulaşmak, o toprakları yönetmek ve tarihi değiştirmek. Bu kabul edilemez.

‘DEVLET KURMAMIZ YASAK’

Sizin dini referans noktalarınız burada nerede duruyor?

Temelden bahsetmek gerekirse Yahudilik, Tanrı’nın hizmetinde olmaktan ibarettir. Üç bin yıllık din. Sina Dağı’nda bizim öğretmenimiz Hz. Musa, Tanrı’nın yanına gitti ve Tanrı’dan Tevrat’ı kabul etti, Yahudiler Tanrı’nın buyruklarını dinleyip yerine getireceklerini ilan etti. Biz Tevrat’ı değiştirmedik, tek bir kelimesine bile dokunmadık. Üç bin yıldan bugüne Tevrat’ı, On Emir’i koruyoruz. Tanrı’nın emirlerinin bir kısmı Kutsal Topraklar’a gidiş ve ona Kutsal Topraklar’da hizmet ediş ile ilgili. Eğer Tanrı istemezse, eğer biz o saflık seviyesine, kutsallığa ulaşmadıysak toprak, tıpkı vücudun yabancı bir organı kabul etmeyişi gibi bizi bir ulus olarak reddeder.

Nitekim binlerce yıl önce bunu yaşadık. Hz. Süleyman’ın yaptığı mabet yıkıldı, sonra tekrar yapıldı ardından kısa bir süre sonra tekrar yıkıldı ve biz de diğer milletlerin arasına dağıldık. Üstelik Tanrı tarafından önce yüksek seviyeye ulaşmak konusunda uyarıldık. Tanrı’ya Yahudi egemenliğini yeniden kurmayacağımıza dair yemin ettik. 2000 yıldan beri biz dindar Yahudiler olarak bugün Tanrı’nın hükümlerine saygı duyuyoruz. Kalkıp Tanrı’nın mabedini ilan etmek ya da tekrar oraya dönmek bu yüzden kesinlikle Yahudiliğe aykırıdır hatta Tanrı’ya karşı büyük bir ayaklanmadır. Aksi takdirde Tanrı’nın dünyayı yönettiği gerçeğini çürütmüş oluruz. Evet, Romalılar ya da Yunanlar geldi ancak bizi sürgüne yollayan Tanrı’nın eliydi. Kötü bir şey olduğunda ortada bir elçi vardır. Mesela biri sarhoş olup araba sürerse ve trafik kazası geçirip ölürse Tanrı tarafından cezalandırılmış olur, bir elçilik vardır.

Bu yüzden biz açıkça Tanrı’nın merhametli ve bağışlayıcı olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz. Yüce Tanrı merhametiyle krallığını dünya üzerinde yeniden kuracak ve tüm insanlık Tanrı’yı kabul edecek, ateistlik olmayacak. Sonrasında hepimiz Tanrı’ya döneceğiz ve bütün milletlerin iradesiyle yukarıya çıkacağız ve Tanrı herhangi bir insani müdahale olmaksızın Mabedi kendisi inşa edecek. İnancımıza göre Üçüncü Mabedi inşa edecek olan Tanrı’dır. Ardından tüm insanlık uyum içinde Tanrı’ya hizmet edecek ve biz de bir ulus olacağız. Ancak bu tüm insanlığın toplu iradesiyle birlikte Tanrı’nın buyruğuyla olacak. Bu, herkes Yahudi olacak demek değil. Sadece herkes Tanrıya uyum içerisinde hizmet edecek. O gün gelene kadar bizim bir devlet kurmamız yasaktır.

‘BİZ TANRI’YA HİZMET ETMEK İSTİYORUZ; BİR TOPRAK PARÇASINA DEĞİL’

Peki sizin açınızdan Siyonizm’in referansları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Az önce bahsettiklerimizden yola çıkarak, Siyonizm bir başına Avrupa’dan kalkıp (Filistin’den falan çıkmadılar, [Theodor] Herzl Avusturya’dan, Almanya’dan geldi) bir ulus kurmaya karar verdiklerinde dünya çapındaki tüm hahamlar ayağa kalktılar ve dediler ki “Hey! Bu Tanrı’ya aykırı!” Tabii Hertzl’in dinle falan ilgisi yoktu, dindar değildi. Yahudiliği bir milliyetçiliğe çevirme fikri üzerinden ilerliyordu. Tanrı’ya hizmet edip Tevrat’ı korumaktan vazgeçip Yahudi milliyetçiliğini ortaya çıkarttılar. Bu konu hakkında tüm dünyada karşı görüş beyan etmiş hahamların demeçlerinin yer aldığı bir kitap var, The Rabbis Speak Out.(1) Buradan bir örnek vermek gerekirse Yahudi hukukunun temeli kabul edilen Chofetz Chaim’in yazarı Haham Yisroel Meir Hakohein var. Öldüğünde İsrail devleti henüz kurulmamıştı ancak yaşarken Siyonizm vardı ve kendisi şu ifadeleri kullanıyordu: “Siyonistler, halkımızın tüm bedeninin çürümesine neden olan ölü uzuvlarıdır.” Başka bir deyişle kangrendirler ve bütün bedenin çürümesine sebep olurlar.

Uzatmayalım, tüm bu karşı görüşlere rağmen Siyonistler kalkıp devlet ilan etmek istediler. Başta Uganda’da ya da Patagonya’da yapmaya niyetlendiler. Çünkü üretim yapabilecekleri, kaynak bakımından zengin bir yer arıyorlardı. Ancak fark ettiler ki bir devlet kurabilmek için devasa desteğe, çokça paraya ihtiyaçları vardı. İnsanların ve dünyanın da desteklemesi gerekiyordu. Daha sonra 1890’larda İsviçre’nin Basel kentinde yaptıkları toplantılarda daha pratik bir yol buldular: ‘Filistin’e gideceklerini ve dua ettiğimiz Tanrıca vaat edilen topraklarda bunu yapacaklarını’ söylediler. Böylece bizim Kutsal Topraklara geri dönüşe dair umutlarımızla ve inançlarımızla oynadılar. Oysa biz Tanrı’ya hizmet etmek istiyoruz, bir toprak parçasına, bir gayrimenkule değil.

“Tanrı tekrar bizi Kutsal Topraklara götürüyor” diyerek Yahudilerin bu duygularıyla oynadılar. Bu canavar, bu siyasi materyalist Yahudi devletini kurmak üzere anavatan olarak Filistin’i seçtiler. Kalkıp bir de Davut Yıldızı’nı kullandılar ve buraya Hz. Yakup’un adını kullanarak İsrail adını verdiler. Maalesef pek çok dindar olmayan Yahudi o dönem Siyonizm'e ilgi duydu ve dini pratiklerden arındırılmış ‘Yahudiliği reforme etme’ çabasına dahil oldu.

Yahudiliğin reformu da zaten Yahudi toplumunda büyük bir tartışmaydı. Üç yüz yıl önce başlayan bir hareketti, “Yahudiliği reforme edeceğiz” dediler ama biz dedik ki “Böyle bir şey yapamazsınız, çünkü Tanrı’dan geliyor. Değiştiremezsiniz çünkü sıkı bir şekilde Tanrı’nın kuralları geçerli.” Bugüne kadar da takip ediyoruz, oysa onlar ‘dilediğimizi kabul edip dilediğimizi geride bırakabileceğimizi’ düşündüler. ‘Tevrat’ın Tanrı’dan gelmediğini, Musa’nın yazdığını’ söylediler. Siyonizm de neredeyse tamamen bu Reformist Yahudiler içerisinden çıktı, Tanrı’nın kurallarına uymayı reddettiler. Reform bizim diğer uluslar arasında asimile olmamızı istedi, onlara göre fark edilmezsek eğer bize saygıyla bakılır. Yani dışarıdan bakınca benim gibi görülmemeliyiz, diğer tüm Yahudi olmayanlarla aynı giyinmeliyiz… Ancak bu asimilasyon iyi işlemiyor.

Sonuç olarak “Tanrı bize buraları verdi” deyip Yahudilerin duygularıyla oynadıklarında Yahudi kitlelerin cahilliğine güvendiler. Yahudi halkı bilmiyordu ki Tanrı, ulus olarak oraya geri dönemeyeceğimiz konusunda bizi uyardı.

‘YERLİ YAHUDİLERİN NEREDEYSE HEPSİ SİYONİZME KARŞIYDI’

Filistin ile ilgili çok ciddi bir sorun vardı. Çünkü Filistin boş bir arazi falan değildi, halihazırda insanlar burada yaşıyordu. Devasa topluluklar vardı. Medya, TV’ler ve radyolar daha yeni yeni ortaya çıktığı için kolayca “Bomboş bir arazi, sadece çölde deve süren birkaç kişi var” anlatısı yarattılar. Daha sonra kendilerini durdurmaya çalışan herkese “Oh, Yahudilikten anlamsızca nefret ediyorlar, şu vahşi üçüncü dünya ülkesine bakın, insan dışılar” dediler. Oysa gerçek farklıydı: Filistin toprakları Yahudi olmayan Filistinlilerin yaşadığı yüzlerce, binlerce köyden, kasabadan, kentten oluşuyordu. Büyük çoğunluk Müslümandı, ikincil olarak Hıristiyan Arap topluluğu vardı. Tüm bunlara ek olarak bir de Yahudi toplumu vardı. Bölgede uzun zamandır yaşayan ve oldukça dindar olan Yahudiler, Avrupa’dan gelen bu Siyonizm dalgasına neredeyse tüm topluluk bir bütün olarak karşıydılar.

Fakat Siyonizm Avrupalı güçlere bağlıydı. Böylece geldiler ve Filistin’de güç merkezlerini inşa etmeye başladılar. Bölgedeki Yahudiler onlara karşı geldi. Hahamları, Siyonistlerin aleyhinde konuşmaktan hiç çekinmedi ve bu yüzden öldürüldüler. Daha ilk günden bir devletin kurulmasına karşı duruş vardı çünkü dine aykırıydı. İkinci olarak bir devlet kurma amacıyla Filistinlileri öldürüp evlerini, köylerini ve hayatlarını çalmaya dair Hahamlar Tevrat’ı gösterdiler, “Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın” emirlerini işaret ederek “Bu dinimize aykırı, burada ne yapıyorsunuz?” dediler.

Üstelik tüm bunlara ek olarak bizim Müslümanlara şükranlarımızı sunmamız gerekiyordu. Osmanlı İmparatorluğu bizi kabul etti ve böylece dindar Yahudiler olarak inancımızı filizlendirebildik. Ama onlar kalkıp gelip “Araplar ve Müslümanlar Yahudilerden nefret ediyor” demeye başladılar. Oysa bizim var olmamızı sağlayarak hayatlarımızı sunan onlardı. Bu sebeple Siyonizm kriminal bir ideolojidir ve İsrail’in kuruluşu Yahudilikle çelişmektedir.

Mesela şu 1948 yılında devletin kuruluş anını belgeleyen fotoğrafı düşünelim Devletin ilk lideri Ben Gurion’u gördüğümüz bu fotoğrafta bir de [Siyonizm’in kurucusu] Theodor Hertzl’ın portresine rastlıyoruz. Ama bakmayın öyle sakallı falan olduğuna, kendisi dindar değildi. Masada oturanlara bakın başı kapalı bir kimse yok. Bu nasıl Yahudi devleti öyleyse? İmamsız İslam devleti olmadığı gibi böyle Yahudi devleti de olmaz.

Öte yandan pek çok Hahambaşı 1920’lerde Transürdün (Mavera-i Ürdün Emirliği) Kralı’nı ziyaret edip Arap ülkelerine olan sadakatimizi bildiriyordu. O günlerde dahi Siyonizm’e karşı olduğumuza dair pek çok Arapça belgeye ulaşabilirsiniz. Çok önemli bir örnek vermek gerekirse 1947’de, yani devlet ilanından bir yıl önce, rahmetli Hahambaşı Duşinski’nin Birleşmiş Milletler tarafından gönderilen delegasyonla görüştüğünü görüyoruz. Duşinski devlet ilanından bir yıl önce BM kayıtlarından da görülebileceği üzere “Filistin’in herhangi bir yerinde kurulacak Yahudi devletine kesin muhalefetimizi bildiriyoruz” diyor.

O gün bugündür aynı tutumu koruyoruz. Bizim kendi Hahambaşı’larımız var, İsrail’dekilerle bir alakamız yok, Yahudi toplumunu temsil eden tamamen farklı bir mevcudiyetimiz var.

‘ORDULARINDA ASKER OLMAYI REDDEDİYORUZ’

Peki son dönemde de sizin gibi düşünenler var mı? Görüşlerinize dair daha fazla ilgi gözlemliyor musunuz?

Öncelikle bizim bir aile planımız yok. Holokost’ta ailelerimizin büyük bir kısmı yok edildi. Benim büyükannelerim-büyükbabalarım Auschwitz’de öldürüldü. Ebeveynlerimin aileleri neredeyse yok edildi. Annem Macaristan doğumlu ama ailesi Polonya’dandı, Babam ise Macaristan’dan. Teyzelerim, amcalarım, kuzenlerim… neredeyse tüm aile tamamen öldürüldü. Ama bizim aile planlamamız yok. Ailelerimiz ortalama 7 civarı çocuğa sahip. O zamandan bu zamana baktığımızda öyle fazla bir jenerasyon farkı yok, üç jenerasyon var. Böylece sadece kendi iç dünyamızda yüzbinlerce anti-Siyonist Yahudi’ye sesleniyoruz. Topluluğumuz devletin varlığına karşı katı bir muhalefet örneği gösteriyor. Dikkatinizi çekerim sadece Filistinlilere yapılan zulme karşı olmaktan bahsetmiyorum, aynı zamanda Tanrı’ya sürekli ayaklanma hali olarak görebileceğimiz devletin varlığına da karşıyız.

Dünyanın dört bir yanında kalabalık protestolar düzenliyoruz. Ancak ana akım medya bu gösterileri gündemlerine bile almıyor. Eğer bizi haber yaparlarsa Siyonistlerin ‘Antisemitist’ suçlamalarına maruz kalıyorlar. Çünkü Siyonistler Yahudiliği kendileriyle bir görme gafleti içerisindeler. Bu doğrultuda dünyanın çeşitli yerlerinde Siyonizm’e karşı bir söz söylediğinizde yargı önünde ‘antisemit’ olarak değerlendirileceğiniz hukuksal düzenlemeleri destekliyorlar. Bu doğru değil! Tam tersine, Siyonizm dünya çapında Yahudilere yönelik nefreti daha da körüklüyor.

Bugün dünyanın her yerinde devam etmekte olan gösterilerimizde de bunu görüyoruz. Ne zaman Filistinlilere sempati göstersek “Oh, düşmana sempati duyuyorsun!” diye saldırıya uğruyoruz, ki bugün itibariyle de büyük bir saldırıya uğradık. Ancak bu yeni değil, eğer herhangi biri size manzaranın diğer yüzünü gösterirse Siyonizm ve işgal sizi ‘Yahudi düşmanlarıyla iş birliği yapmak’ ve ‘Hitlerin devamı olmak’ gibi ithamlara boğuyor. İnsanlar da kendilerini neden antisemit olmadıklarına dair açıklama yapmaya mecbur halde buluyorlar.

Bugün bizim işgal altındaki Filistin’de yaşayan Yahudi topluluğumuz var. Onların ordusunda askere alınmayı reddediyoruz, çünkü tabii ki devleti desteklemeyeceğiz. 17 yaşını tamamlayan tüm oğlanlar ve kızlar zorunlu askerlik hizmeti uyarınca otomatik olarak silah altına alınıyorlar. Düşünün ordularında kız çocukları bile var ve bu çocuklar orduda nelerle karşılaşıyorlar herkes biliyor, ama neyse oralara girmeyelim şimdi. Bizim çocuklarımız ordularında hizmet etmeyi reddedince tutuklanıyorlar. Onlara asker kıyafeti giydirip parmaklıklar ardına atarak psikolojik olarak meydan okuyorlar.

Hep devam eden bir hikaye bu. Eylemlerde bizim çocuklarımızı bile gözaltına alıyorlar. Biz Yahudiler olarak asla zarar vermeyiz, asla silah taşımayız. Ama yine de çocuklar sadece gösteriye katıldıkları için dayak atılıp gözaltına alınıyor. Yine de Yahudi topluluğumuzun yaşadığı Kudüs’te Filistin için binlerce kişilik gösteriler yapıyoruz, evlere Filistin bayrakları çiziyoruz ama kimse haberimizi yapmıyor.

‘DEMİR KUBBE, TANRI’YLA SAVAŞAMAZ’

İsrail’deki ulusal anlatıda sıkça 'Yahudiler eskiden güçsüz ve savunmasızdı. Ancak artık İsrail Devleti var' söyleminden yola çıkarak Yahudilerin garantör devleti olduğu yönünde bir argüman dile getiriliyor. Sizce İsrail, dünyadaki Yahudiler için bir güven kaynağı olabilir mi?

Şu bir gerçek ki Tevrat’ta “Bana neden karşı çıkıyorsun, başarılı olmayacak” diye yazıyor. Ben söylemiyorum, Tevrat böyle söylüyor. Devlet adıyla yaptıkları, işledikleri suçlar… tüm bunlar Yahudilik’te ne varsa tam olarak tam tersi. Bu yüzden bu devlet Tanrı’ya kesin bir başkaldırı. Çünkü tanrı bizi başarılı olmayacağı yönünde uyardı. O yüzden istedikleri kadar kale, istedikleri kadar Demir Kubbe inşa etsinler, istedikleri kadar UZI’ye sahip olsunlar, istedikleri kadar seçkin askeri teknolojiyle donansınlar… Bunların onlara hiçbir faydası olmayacak çünkü Tanrı’yla savaşamazlar.

Tanrı başarısız olacaklarını söyledi. Öyle de oluyor zaten. Onların anlatısına göre devlet bir mucize ve ‘Tanrı onları destekliyor’. Savaştaki bu ölümler nasıl açıklanacak o vakit? Tevrat, Tanrı’nın Yahudileri kurtardığını yazıyor. Ancak ‘hem Tanrı destekliyor’ diyorlar hem de ‘kendimizi korumamız gerekiyor’ diyerek kendilerini Tanrı’nın yerine koyuyorlar. Sonra silahlarıyla çıkıp geliyorlar. Görüyorsunuz ki 1948’de devletin kurulmasıyla birlikte kan döküldü, çok ama çok Yahudi öldü. Büyük bir çatışmanın yaşanmadığı huzurlu bir 10 yıl bile yaşamadılar. Sina 1956, Altı Gün Savaşı 1967, sonra 1970’ler, derken İntifada’lar… Nerede Tanrı’nın onlara verdiği topraklarda yer alması gereken barış? Yarattıkları anlatı bir şakadan ibaret. Varlıkları barışçıl değil, korku dolu ve Tanrı’yı karşıya alan bir varlık.  

Bir taraftan diyorlar ki “Biz, Yahudiler için güvenli cennetiz.” Örneğin maalesef Fransa’da Yahudilerin süpermarketine bir saldırı olduğu zaman hemen gelip diyorlar ki “Tamam millet! Toparlanıp İsrail’e gelin hemen.” Benzeri bir şey İsrail’de olduğu zaman aynı yorumu duymuyorsunuz ama! Bir kez bile “Tamam millet! Hadi toparlanıp gidelim buradan” gibi tek bir kelime işitmiyorsunuz. Öte yandan ağızlarının diğer tarafıyla diyorlar ki -Tanrı esirgesin- “İran bizi silip süpürmek istiyor, o yüzden nükleer bombalar var” Çıldırdınız mı? Eğer Yahudileri korumak istiyorsan bulduğun çözüm bu mu? “Güvenli yer burası, buraya gelin” dedikten sonra diyorsun ki çevrendeki tüm Arap ülkeleri senin için tehlike oluşturuyor, üstelik ağızlardan düşmeyen İran senin yanında bile değil!

‘ÖLÜM VAADİ İNSAN CANLARINI GERİ GETİRMEYECEK’

Bugün yaşananları bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşgalin Filistinliler üzerindeki vahşeti sonucunda devam eden uzun soluklu zulüm zinciriyle bağıntılı olarak görmek gerekiyor. İşgal bu yolla Filistin halkının özgürlüğünü, haklarını, saygınlığını ve hayatlarını ellerinden alıyor. Gidip duvarlar örüyorlar, kontrol noktaları inşa ediyorlar… Sonuçta Gazze’de dünyanın en büyük açık hava hapishanesi ortaya çıkıyor. İşte onların ‘Tanrısal koruma’ ve ‘tanrısal özgürlükten’ anladığı bu: başka bir insanı ezmek. Oysa bu insanların [Filistinlilerin] Yahudilerle bir sorunu yok. Yahudiler İkinci Dünya Savaşı’nda yaşadıklarından sonra gidecek yerleri yoktu, kaçıp buraya geldiklerinde anti-Siyonistler Filistinliler tarafınca kabul edildi. Hâlâ da kabul ediliyorlar. Öte yandan bu insanlar [Filistinliler] günaşırı zulüm görüyor. Sonra Siyonistler kalkıp kurdukları devletin ancak böyle desteklenmesi gerektiğini söylüyorlar. Tüm bunlar saçmalık.

Gazze’den yapılan saldırıya gelince, bini aşkın insan öldürüldü. Sonrasında ne oldu? Netanyahu çıkıp diyor ki “Onlara unutamayacakları bir ders vereceğiz” ya da -Tanrı esirgesin- “Hepsini öldüreceğiz”. Zaten bini aşkın insan ölmüş, hâlâ çıkıp diyor ki “Öldür, öldür, öldür.” Yeterli sayıda insan öldürdükten sonra insanların karşısına geçip diyecek ki “Görüyorsunuz ya, dediğimizi yaptık, biz daha iyiyiz biz daha güçlüyüz, şimdi mutlu olabiliriz.” Sen mutlu olabilir misin? Tüm bunlar bir insanın bile canını geri getirmeyecek.

Bu mantık okulda zorba çocukların davranışlarına benziyor. Zorba gidip bahçede bir çocuğa gidiyor ve yüzüne yumruğu yapıştırıyor. Çocuğun burnu kanamaya başlayınca o da gidip zorbaya bir yumruk sallıyor. Hem de sağlam bir yumruk. Sonra ondan katbekat güçlü olan zorba çocuk da diyor ki “Oh, şimdi sana benim daha güçlü olduğumu göstereceğim” ve gidip çocuğun bir gözünü kör ediyor. Ama bu çocuğu da sen yarattın, Tanrı esirgesin. Şimdi mutlu olacaksın çünkü sen bu dayak yiyen çocuğa karşı kazandın, onu kör ettin. İki çocuk arası ilişki, olay bu. ‘Filistinliler çocuktur’ demiyorum, bahsettiğim şey bu zorba çocuğun bakış açısı.

‘BİRLİKTE YAŞAM UMUDU’

Size göre çözüm nereden geçiyor?

“En güçlü olduğumuzu göstereceğiz” bu doğru yol değildir. Doğru yol, toprakları Filistin’e geri vermektir, birlikte yaşayabilmektir. Yahudiler birlikte yaşamanın ne demek olduğunu biliyorlardı. Çözüm nedir? Yaşananın bir ‘dini çatışma’ olmadığını fark etmemiz gerekiyor. Biz barış içinde yaşadık ve her zaman olduğu gibi yine öyle yaşayabiliriz. Görece yeni olan bu Siyonizm icadının gelişi her şeyi mahvediyor ve buna rağmen tüm dünyadan destek görüyor. Şimdi de Gazze’ye saldırıda kalkıp Filistinliler katlediyor demek aynı zamanda Siyonizm yüzünden Yahudiler de katlediliyor demektir. Çözüm bu canavarın ortadan kaldırılmasıdır.

Bahsettiğimiz zulüm sadece Gazze’de yaşanmıyor, Batı Şeria da aynı şekilde. Tüm bu zulüm, Siyonizm’in varlık şeklidir. Yıllardır neredeyse her gün bir Filistinli öldürülüyor. Bu inanılmaz bir şey. Aynı zaman içerisinde Yahudiler de katlediliyor, peki neden? Açıkça ve sadece İsrail’in bir devlet olarak varlığı nedeniyle. Ne Araplar için ne de Yahudiler için bir çözüm sunamıyorlar. Şeytani bir varlık yöntemi bu.

Çözüm basittir: Birlikte yaşamak. Daha önce burada böyle bir yaşam vardı. Aslında bölgede böyle bir yaşam vardı, Osmanlı İmparatorluğu’nda bu vardı, daha sonra Türkiye’de ya da Irak’ta, İran’da, Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de, Fas’ta… Bu vardı. Barış içinde yaşadık. Bu ülkelerdeki hahamlarımıza sadıktık. Bakın, bu çok yakın bir tarih örneğidir. 70 küsür yıldır var olan bir devlet ve 100 küsür yıllık bir Siyonizm konsepti… Bu konsepti bugün yıkarsanız eğer her şey Güney Afrika’daki apartheid gibi olacak. Orada da benzeri bir algı vardı “Apartheid kaldırılamaz, yoksa siyahlar gelip beyazları boğazlar, onları ortadan kaldırır” diyorlardı. Hayır, hiç de öyle olmadı. Bu sadece Siyonist propagandanın bir ürünü, gerçek bir çözüm arayan insanları susturma yöntemi. O nedenle Tanrı’nın yardımıyla Siyonist devletin ortadan kalkması barışçıl olarak desteklenmemesi gerekiyor.

ABD’de yaşananları ele alalım. İnsanların duygularıyla oynayıp bugün yaşananlar gerekçelendirilmeye çalışılıyor. “Onlar böyle yaptı o yüzden biz de Gazze’yi ortadan kaldırmalıyız” insanlardan da bir notadan sonra “Evet ya, aslında gerekçeleri var baksana onlar da neler yapmış” demeleri bekleniyor. Ama çözüm bu mudur? Ne yapmış oldun? Tanrı’nın yarattığı canları katletmiş oldun. Ama dünya da işte tam olarak bu yaklaşımı benimsiyor, kandırılıyor. “Evet evet, Yahudilere destek olmalıyız” diyorlar. Hayır, Yahudilere destek olduğunuz falan yok! Destek olduğunuz şey bu korkunç Nakba’dır!(2) Yaptığınız şey Arapların ve Yahudilerin ölümüne yol açıyor, ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Zorba çocuğun eline bir de kırbaç veriyorsunuz. 

Aynısını Güney Afrika’da apartheid düzenini destekleyerek yapmışlardı. O zamanlar Nelson Mandela da onların gözünde hapisteki bir teröristti. Dünyanın Yahudiliğe saygı duyması gerekiyor. Bakın işte burada, dünyadaki en büyük Yahudi topluluğunun yaşadığı yerlerden biri olan New York’ta Yahudi mahallelerinde bir tane İsrail bayrağı görebilecek misiniz? Gidin bakın, her yerde Filistin bayrağı var. İngiltere de aynı şekilde, son derece dindar Yahudilerin çoğunun anti-Siyonist olduğuna tanıklık edeceksiniz. Hepsi devletin [İsrail’in] varlığına karşı, hepsi Filistinlileri öldürdük diye bağırıyor, ağlıyor.

Bakmayın Netanyahu ve orada gezdirdikleri sözde Hahambaşlarına. “Biz Tanrı’nın sesini taşıyoruz” diyorlar. Hayır! Askeri destek verirken bunu söyleyemezsin. Onlar Yahudiliği falan temsil etmiyorlar. Çözüm acilen bombardımanların durması, bu zulmün sona ermesi. Durup düşünmemiz gerekiyor, neler oluyor burada? Nedir bu trajedi?

Kendi adımıza Gazze’ye ve Filistin’in çeşitli yerlerine delegasyonlar gönderiyoruz. Tıbbi yardım ulaştırmaya çalışıyoruz, sembolik de olsa desteğimizi gösterebilmek için. Hahamlarımız Filistin Yönetimi’nin yanında yer alıyor. İnsanlar unutmuş olabilir ama biz Lübnan Savaşı’nda Arafat’ın sinagogu korumak için savaşçılarını gönderdiği günü unutmadık. Biz çözüm için her tarafı ziyaret ediyoruz. Gazze’deki liderlikle görüştük. Tek derdimiz ne olursa olsun Filistin’i desteklediğimizi göstermek. Bölgedeki diğer ülkelere de ziyaretler gerçekleştirdik. Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştük. İran’da Ayetullah Humeyni ile görüştük, Ali Hamaney ile de görüştük. Barışçıl bir şekilde özgür Filistin’i yerleştirmek istiyoruz.

(1) https://www.nkusa.org/Historical_Documents/TheRabbisSpeakOut.htm 
(2) Filistinlilerin 1948’de topraklarından edilme süreçlerinin başlamasıyla özdeşleşen tarihi gün.

Tüm yazılarını göster