İsrail’in çağrı cihazı ile bize ve dünyaya gönderdiği mesaj!

İsrail’in gerçekleştirdiği “çağrı cihazları saldırısı”, en açık bir biçimde göstermiştir ki İsrail’den ve elbette ABD’den ve hatta emperyalist ülkelerin tamamından alınan her şey “tehlike” barındırmaktadır. Sadece teknoloji ürünleri değil, her şey ama her şey!

Yavuz Halat yavuzhalatt@gmail.com

Neredeyse bir yıl oldu. Hamas’ın, Aksa Tufanı adını verdiği operasyonda İsrail topraklarına girip yaklaşık 250 kişiyi kaçırmasından bu yana geçen süre. Bir yıl önce, şunu yazmıştım; “Böylesi bir kurmaylığın, bundan (birinci adımdan) sonraki süreci öngöremeyeceğini beklemek, safdillik olur. İsrail’in ezberini bütün dünya ezberledi; tankıyla topuyla karşılık verecek. Şimdi, ikinci aşamada neler olacağına tanıklık edeceğiz… Hatta (Filistinlilerin) üçüncü, dördüncü aşamayı hazırlamadıkları ne malum?

Özeleştiri zamanı: birinci adımdan sonrasını öngörmemişler, ikinci adım bile yok! “Safdillik” etmişim.

Hamas’ın stratejik bir planı/aklı yokmuş, sadece rehine takasını amaçlamış. Ne yazık ki bir yılın sonunda açığa çıkan gerçek bu. Hatırlanacağı üzere 25 Haziran 2006’da Hamas militanları İsrail’e sızmış ve bir kontrol noktasına saldırıp Gilad Şalit isimli İsrail askerini kaçırmıştı. Ve Şalit, 5 yıl boyunca kurtarılamamış, rehin olarak tutulmuştu. Sonunda 18 Ekim 2011 tarihinde İsrail, takası kabul etmişti. Şalit’e karşılık İsrail cezaevlerinde tutulan 1027 mahkûm serbest bırakılmıştı. Serbest bırakılanlardan biri de (Haniye’nin öldürülmesi sonucunda) şu an Hamas’ın lideri olarak belirlenen Yahya Sinvar idi.

Görüldüğü üzere Hamas önderliği, sürecin aynı şekilde işleyeceğini, tarihin tekerrür edeceğini varsaymış. Ne bombalı tuzaklar ne sniperlar ne tank deliciler ne dronelar ne de sınır sızması operasyonlar yok. Sivil direniş örgütlenmesi, uluslararası “etkinlik” de yok.

Sonuç; İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 40 binden fazla Filistinli öldü, 100 binden fazlası yaralandı.

YA HİZBULLAH ÖNDERLİĞİ

Tamam, İran ile birlikte bir emrivaki ile karşı karşıya kaldılar. Hamas’ın operasyonundan “haberimiz yoktu” diyorlar (Aslında bu bile önderlik zafiyetidir). Ancak İsrail’in Gazze’de aylardır yaptıklarından sonra ve Hamas’a da destek verdikten sonra sıranın kendilerine geleceğini tahmin etmemiş olmaları mümkün değil!

İsrail gibi bir terör devletinin yanı başında on yıllardır savunma/direniş örgütleyeceksin, on binlerce insanla toplumsal bir yaşam sürdüreceksin, uçan kuştan, sürünen solucandan kuşkulanmayacaksın! İçtiğin/içirdiğin suyu, yediğin/yedirdiğin ekmeği, yattığın/yatırdığın yatağı, taşıdığın/taşıttırdığın çağrı cihazını bir kere değil bin kere kontrol etmen gerekmez mi?

Hizbullah’ın dağıttığı (İsrail tarafından önceden düzenek yerleştirilen) çağrı cihazları ve telsizlerin patlatılmasıyla (ilki 17 Eylül’de çağrı cihazları, ikincisi 18 Eylül’de telsizler) 12’si sivil 42 kişi öldü. 3500 kişi de yaralandı. Ölen ve yaralananların neredeyse tamamı Hizbullah tarafından dağıtılan cihazları kullanan örgüt yöneticileri ve üyeleri. Dünya tarihinde yoktur herhalde, tek bir tuşla karşı tarafının kadrolarını üstelik ayrıştırarak etkisiz hale getiren saldırı. Ve dünya tarihinde yoktur, kendi kadrolarına düşmanın bomba düzeneklerini dağıtan örgüt! (Belki ileride daha geniş ölçekte ve başka topraklarda tanıklık ederiz.)

Örgütün 30 yıldır liderliğini yapan Nasrallah ve diğer üst düzey yöneticiler toplantı halindeyken “gerçek zamanlı” istihbarat sayesinde bombalanarak öldürüldü. Gerçek zamanlı yani o an elde edilen yani o an ulaştırılan yani en yakında bulunanlardan!

İran Devrim Muhafızları'nın Lübnan’daki kıdemli komutanı Tümgeneral Abbas Nilforoşan da 27 Eylül’de Beyrut’ta öldürüldü.

Yanıt mı? Sadece füze göndermek (Ali’den, Muhammed’ten, Hızır’dan yardım talepleri ile doğru hedefi bulmasını umarak)

PEKİ YA İRAN

İsrail’e karşı bir “direniş ekseni” (Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen) oluşturan (2011’den bu yana) ve buralarda çeşitli örgütler inşa eden İran, bu yapıların kendi kendine yetecek askeri, siyasi ve ekonomik olanaklarını yaratabilmiş mi? Özellikle İsrail’e karşı caydırıcı bir “sınır gücü” olarak 40 yıldır inşa edilen Hizbullah’ın zafiyetlerinin giderilmesi konusunda? Sadece roket ve kalaşnikof temin etmek yeterli mi?

Hadi bunları geçtik, kendi misafirinin (Haniye) güvenliğini Tahran’ın göbeğinde sağlayamamak nasıl açıklanır? Şöyle açıklanır; en büyük düşmanın diye ilan ettiğin İsrail’e karşı, hiçbir “karşı istihbarat” çalışmasının olmamasıyla!

Sonuçta; neredeyse son bir yıl içerisinde İsmail Haniye, Hasan Nasrallah, Devrim Muhafızları'nın Lübnan’daki komutanı Abbas Nilforoşan, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan (helikopter kazasında) ve bunlarla birlikte birinci, ikinci, üçüncü kademelerdeki kadroların çok büyük bir bölümü “etkisiz hale” geldi/getirildi.

İsrail gibi bir düşman edindiyseniz, onu sadece roket atarak durdurabileceğinizi düşünmek en büyüğünden bir önderlik zafiyetidir!

KÜLLİYE HEPİMİZİ ALIR MI?

Bu yazının ana konusu ne İsrail ne de Direniş Cephesi, ana konu; bizim ülkemizi öncesi ve şimdikiyle yönetenler yani bu ülkenin başarısız, dirayetsiz yöneticileri! Ve asıl olarak 22 yıldır iktidarda olan Erdoğan’ın AKP’si.

Sürekli bir düşman edebiyatı yapan ve son olarak da “İsrail’in gözünü dikeceği yer vatan topraklarımızdır, Lübnan’dan sonra sıra bize geliyor” diyen Erdoğan’ın, böyle bir durum karşısında bizi, ülkemizi gerçekten koruyabileceğini sananlar mevcut mu? Bu arada ortağı Bahçeli de “İsrail'in sabotajlarının Türkiye'ye mesaj olduğunu inkar etmek söz konusu değildir” diyor. Çakıcı’yı koruyan Bahçeli, bizi de koruyabilir mi?(1)

-Ülke savunmasının önemli bir kısmı damadı Selçuk Bayraktar’a devredilen, pardon ihale edilen şahsın İHA’ları, droneları mı koruyacak bizleri. Bilindiği üzere bunların etkisi de etkinliği de sınırlı ve hele hele güçlü bir ordu karşısında neredeyse tamamen işlevsiz. Ve anlaşıldığı üzere İHA’ların en büyük yararı; damat Selçuk’a 1,2 milyar dolarlık servet kazandırması. (Türkiye'nin 24., dünyanın 2410. en zengin ismi)

-Hangi hava savunma sistemi, ülkemiz topraklarına düşecek bombaları, savaş uçaklarını engelleyecek? Sadece pazarlık nesnesi olan ve atıl durumda bekletilen ve hatta düğmesi Rusya’da olan S-400’ler mi yoksa NATO’dan rica edilecek Patriotlar mı?

-Hangi savaş uçakları, saldırıları engelleyecek? Neredeyse tamamı ABD yapımı olan uçaklar ve helikopterler mi? Üstelik bunlara bir takım yazılım ve cihazların yerleştirilmediğinin garantisini kim verebilir?

-Ve biliyoruz ki yıllardır yozlaştırılan toplumumuz içinde, daha ilk tehlikede bavuluna milyon dolarları koyup İsviçre’ye kaçacak olanlar ve üç kuruşa karşı tarafa ajanlık hizmeti sunacak olanlar mevcut.

-Kendi vatandaşlarının kişisel verilerinin çalınmasını engelleyemeyen bir AKP devleti mevcut.(2) Hatırlanacağı üzere daha iki ay önce bütün vatandaşların kişisel verileri çalınmıştı. Bir de Google’dan yardım istemişti BTK. Ama buna rağmen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Uraloğlu, “her gün 440 civarında büyük saldırıyı engelledik, siber güvenlik noktasında dünyada ilk 10 ülke arasındayız” diyor. İnanalım mı? Doğrulayan başka bir kaynak var mı? 440 değil de 5440 deseydi, ona da inanırdık nasıl olsa!

YA BARBARLIK…

Her şeyden öte bir ülkenin savunması sadece ve sadece silahlarla olmaz. Özellikle İsrail’in gerçekleştirdiği “çağrı cihazları saldırısı”, en açık bir biçimde göstermiştir ki İsrail’den(3) ve elbette ABD’den ve hatta emperyalist ülkelerin tamamından alınan her şey “tehlike” barındırmaktadır. Sadece teknoloji ürünleri değil, her şey ama her şey! Gıdadan giyime, ilaçtan kozmetiğe, sigaradan klimaya kadar…

Çağrı cihazları ile yapılan operasyon gösterdi ki; özellikle İsrail (ve elbette diğerleri) dünya halklarına karşı sadece teknolojik ürünleri değil, gizlenmiş kimyasal ve biyolojik saldırı düzenekleri de kullanabileceklerdir. Gıdadan ilaça…

Bir ülkenin savunulması; sınırın korunması ya da askeri düzeneklerle değil, aklın ve bilimin kullanıldığı, ortak etik değerler ve ortak bir gelecek idealinin sahiplenildiği toplumsal birlik ile asıl olarak gerçekleştirilir. Toplumsal barışını sağlamış, iğneden ipliğe kendi kendine yetebilen, ortak üreten ortak tüketen, eşit, adil ve demokratik bir toplum. Görülmüştür ki ne milliyetçilik ne İslamcılık ne de liberal ideolojiler (ve bunların arkasına saklanan çakallar) ülkemizin yurttaşlarını bir arada tutmak bir yana bölüp parçalamışlardır.

İsrail, çağrı cihazı ile bize ve dünyaya bir mesaj gönderdi; ya barbarlık ya sosyalizm!

NOTLAR: 

(1) Olağanüstü dönemler gerçek liderleri (örgütleri) yaratır, liderler (örgütler) olağanüstü dönemlerde sınanır. Bizimkilerin hepsi, olağan dönemlerin sadece konuşan olağan liderleri…

(2) Çalınan veriler arasında 108 milyon 571 bin 832 kişiye ait TC kimlik numarası, 82 milyon 322 bin 190 kişinin ikamet adresi ve 134 milyon 817 bin 279 cep telefonu numarası yer alıyor.

(3) Öyle bir terörist devlet ile karşı karşıyayız ki bizzat Başbakanı, başka bir ülkenin Başbakanının tuvaletine dinleme cihazı yerleştiriyor

Tüm yazılarını göster