Israrlı takip henüz suç bile değil!

Israrlı takip yöntemleriyle fail, mağduru bezdirmeyi, ruhsal gücünü kırmayı hedeflemektedir. Yakın partner şiddeti olarak ifade edilen bu tür şiddette temel amaç, takipteki mağdurla bir ilişki kurulamadığı için intikam almak veya bitmiş bir ilişkiyi yeniden başlatmak suretiyle kadın üzerinde tahakküm kurmaktır. Eyleme karakteristik özelliğini veren, geçmişte nezaketsizlik olarak kabul edilebilecek davranışların rıza gösterilmemesine karşın tekrarlanması veya zamana yayılmak suretiyle ısrarlı bir hale gelmesi ve mağdurda yarattığı korku ve kaygı sonucu günlük hayatını değiştirmesine neden olmasıdır.

Abone ol

Buket Soygüt*

İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırmak mı? Sanki tüm gerekleri yerine getirilmiş gibi! Getirilse bile Sözleşme’nin işlevi bitmiş olmaz ya! Kadına yönelik eril şiddetin hem kendisi hem de şiddetin daha ileri boyutlara ulaşabileceğinin çok önemli bir göstergesi olan “ısrarlı takip” dahi bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenmedi henüz. Oysa artan şiddet olaylarına rağmen bugün Türkiye’nin imzasını geri çekmesi yönünde tartışmaya açılan İstanbul Sözleşmesi ısrarlı takibi suç olarak düzenleme yükümlülüğü öngörüyor. Genellikle eski eş veya partner tarafından kadına yönelik “barışma” amacıyla başlayan takip, “hayır” cevabının kabullenilmemesiyle birlikte çoğunlukla öldürmeye varan fiziksel şiddete dönüşüyor. 6284 sayılı Kanun’daki idari tedbirlerin güçlü bir irade ile uygulanmadığı gerçeği karşısında cezaların önleyici gücünden ve fonksiyonundan yararlanmak gerekir.

NEDİR BU ISRARLI TAKİP?

Israrlı takip (stalking) fiziki veya sanal ortamda herkese karşı işlenebilen, takip ya da taciz etme şeklindeki eylemler zinciridir. Ancak yapılan araştırmalara göre eylemin mağdurları (“mağdur” kavramı teknik anlamda kullanılmaktadır) çoğunlukla kadınlar ve failleri de erkeklerdir. Telefonla aramak, uygunsuz zaman veya mekânda aramak, arayıp sessiz kalmak, sesli mesaj kullanarak veya telesekretere mesaj bırakmak, kısa mesaj veya elektronik posta yoluyla ulaşmak, çoğu zaman mağdurun elektronik posta kutusu doluncaya kadar buna devam etmek, mağdurun evini veya iş yerini ziyaret etmek, mağduru GPS ile veya fiziken caddede veya sokakta takip etmek/gözetlemek, intihara teşebbüs etmek veya mağduru intihar etmekle tehdit etmek, üçüncü kişi üzerinden temas kurmak, evinin önünde durmak, haber göndermek, hediye göndermek, otomobille izlemek, bir şey ısmarlamak gibi. Gün geçtikçe özellikle sosyal medya kullanımının yoğunluğu nedeniyle de bu eylemler yaygınlaşıyor.

Literatürde ısrarlı takip için “obsesyonun suça dönüşmüş hali” ifadesine rastlanmaktadır. Belirtilmelidir ki, böylesi bir tanımlama kavramın bir akıl hastalığına indirgenerek kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet temelli olduğu gerçeğini yadsıyacak bir algıya yol açma riski taşımaktadır. Nitekim cinsel özgürlüğe karşı işlenen suçlarda “kastrasyon”un bir çözüm olarak uygulamaya konulmak istenmesi de aynı yanlış teşhise dayanmaktadır.

ISRARLI TAKİP PSİKOLOJİK ŞİDDETTİR

Israrlı takip yöntemleriyle fail, mağduru bezdirmeyi, ruhsal gücünü kırmayı hedeflemektedir. Yakın partner şiddeti olarak ifade edilen bu tür şiddette temel amaç, takipteki mağdurla bir ilişki kurulamadığı için intikam almak veya bitmiş bir ilişkiyi yeniden başlatmak suretiyle kadın üzerinde tahakküm kurmaktır. Eyleme karakteristik özelliğini veren, geçmişte nezaketsizlik olarak kabul edilebilecek davranışların rıza gösterilmemesine karşın tekrarlanması veya zamana yayılmak suretiyle ısrarlı bir hale gelmesi ve mağdurda yarattığı korku ve kaygı sonucu günlük hayatını değiştirmesine neden olmasıdır. Mağdur, bu eylemler sonucunda huzursuz olma, sokağa çıkmama, toplu taşıma araçlarına binmeme, cinsel tacize uğrama endişesi taşıma, bedenini ve cinselliğini saklama, sosyal hayattan veya iş hayatından çekilme, eğitimini yarıda bırakma, yeni bir duygusal ilişki kuramama, çocuklarının bakımını yürütememe gibi çeşitli ağır sonuçlara maruz bırakılır.

İSTATİSTİKLER NEYİ GÖSTERİYOR?

Hacettepe Üniversitesi ve Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2014 yılında yapılan araştırma kapsamında ilk defa ısrarlı takibin düzeyini, takip eden kişilerin yakınlığını ve ısrarlı takibe maruz kalanların bununla mücadele biçimlerini ortaya çıkaracak bilgi toplanmıştır. Buna göre Türkiye genelinde her 10 kadından yaklaşık 3’ünün en az bir kez ısrarlı takibe maruz kalıyor. En yaygın ısrarlı takip biçimleri, sürekli telefonla arama (yüzde 19), kısa mesaj, mektup veya e-posta gönderme (yüzde 8) ya da sosyal medya aracılığıyla takip etme (yüzde 6) ile kadının çalıştığı ya da yaşadığı yere gelerek rahatsız etme (yüzde 6) şeklindedir.

İşin daha vahim boyutu, ısrarlı takip altındaki kız çocuklarının eril ve muhafazakâr toplumlarda “namus kurtarma” düşüncesiyle önce okuldan alınıp sonra evlendirilmesidir. Yukarıda bahsedilen 2014 tarihli araştırma Türkiye’de şiddet ile erken yaşta evlilik arasındaki bağlantıyı ortaya koyması bakımından da önemlidir.

ISRARLI TAKİP FİZİKSEL ŞİDDETE DÖNÜŞME POTANSİYELİ TAŞIR!

Israrlı takibin kadının psikolojik çöküntü ile sosyal hayattan çekilmesine varan etkileri azımsanmamakla birlikte, yol açabileceği daha ağır tehlike takibin fiziksel şiddete dönüşme potansiyelidir. Mağduru ikna edemeyen veya üzerinde hâkimiyet kuramayan failin eylemleri giderek daha tehlikeli, tehditkâr davranışlara, cinsel taciz, cinsel saldırı, cinsel istismara dönüşmektedir. Bazı olaylarda, mağdur üzerinde arzu edilen hâkimiyet ve kontrolün sağlanamaması, failin hem mağduru hem de kendisini öldürmesi veya öldürme girişiminde bulunmasıyla sonlanmaktadır.

TÜRKİYE HUKUKUNDA ISRARLI TAKİP YER ALMAKTA MIDIR?

Israrlı takip, hukukumuzda ayrı bir suç tipi olmayıp 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” hükümleri uyarınca “tek taraflı ısrarlı takip” eden bakımından önleyici; korunan kimse bakımından ise koruyucu tedbirlere başvurulmasını gerektiren davranışlar olarak düzenlenmiştir. Alınabilecek tedbirler sınırlı sayıda değildir ancak 6284 sayılı Kanun bakımından sorun bu konuda kararlı bir iradenin gösterilmemesidir. 15 Ekim 2018 tarihinde yayınlanan GREVIO Türkiye raporunda belirtildiği gibi uygulama yetersizdir. Raporda, Türk Ceza Kanunu’nda mevcut hükümlerin hiçbirinin ısrarlı takip suçunu oluşturan unsurları İstanbul Sözleşmesi'nin 34. maddesinde tanımlandığı gibi yeterince kapsayıcı ve söz konusu suçun ciddiyetini yansıtacak bir ifade içermediği vurgulanmıştır. Buna karşın hükümet, rapora karşılık verdiği yanıtta TCK’nın 123. maddesine işaret ederek ısrarlı takibin suç olarak düzenlendiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte ne 123. madde ne de diğer suç tipleri ısrarlı takip eylemlerini cezalandırmak bakımından yeterlidir. Şöyle ki, gerek TCK’nın 123. maddesi gerekse diğer hükümlerden bazıları ceza hukukunda “belirlilik” ilkesine uygun değildir; mevzuat dağınık olup belirli bir suç kalıbı yaratmamaktadır. Cezaları çok düşüktür, pek çok eylem failin “barışma” amacıyla eylemleri gerçekleştirdiği gerekçesiyle kovuşturulmamakta veya failin yeniden suç işlemeyeceğinin somut emareleri olmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla sonuçlanmaktadır.

Yine, çoğu şikayete ve uzlaştırmaya tabi olan bu eylemler de -toplumsal cinsiyet eşitliğinin bulunmadığı göz önüne alındığında- kadının gerçek anlamda “özgür iradesi” olmamasına rağmen kovuşturma dışı bırakılmaktadır. Tüm bu uygulamalar da “cezasızlık” anlamına gelmekte olup failleri cesaretlendirmektedir. Oysa, tam bir ısrarlı takip vakıası olan ve başvurucunun annesinin ölümü ile sonuçlanan Opuz/Türkiye davasında İHAM, yargı makamlarının genel olarak kadına yönelik şiddet konusunda gereken hassasiyeti göstermeyip kayıtsız kalmasını, sanıkların şiddet eylemlerinin caydırıcı bir cezai yaptırıma tabi tutulmamasını göz önüne alarak, başvurucuların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ve dolayısıyla şiddetten korunma hususunda ayrımcılığa tabi tutulduğunu tespit ederek bu konuda önemli bir standart oluşturmuştur.

NE YAPMALI?

Israrlı takip eylemleri, kadına yönelik erkek şiddetinin bir türüdür. Bununla mücadele bütüncül bir bakış açısını gerektirmektedir. Konuya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi boyutuyla yaklaşılmadıkça, hukuksal araçların önleyiciliği veya bastırıcılığı sınırlı bir etkiden fazlasını yaratamayacaktır. Şiddet ancak, yargı erki de dâhil olmak üzere kadını şiddete maruz bırakan tüm siyasal ve sosyal yapılar dönüştüğünde son bulabilecektir. Bununla birlikte cezasızlık olgusu ve toplumda bu yöndeki algı, failleri cesaretlendirerek şiddeti artırmaktadır. Öyle ki, kendi başına bile “cezasızlık” kadının toplumsal hayattan çekilmesine yol açarak bir şiddet türüne dönüşme riski taşımaktadır. O halde “ceza” aracı burada devreye girmelidir.

Israrlı takibin cezalandırılmasındaki meşruiyet, öncelikle kadın üzerinde korku ve kaygı yaratarak tahakküm kurulması, kadının günlük alışkanlıklarını değiştirmesine ve giderek toplumsal hayattan kısmen veya tamamen çekilmesine yol açacak nitelikte olmasından kaynaklanır. Ayrıca, toplumda kadına yönelik şiddetin hem nicelik hem de nitelik olarak ulaştığı boyut ile ısrarlı takibin fiziksel şiddete yol açma potansiyeli birlikte düşünüldüğünde söz konusu eylemin ceza yaptırımıyla karşılanması zorunlu hale gelmiştir.

Türkiye hukukundaki dağınık, dar kapsamlı ve caydırıcılıktan uzak olan uygulama, kadına şiddet bağlamında yerleşik içtihat ve hukuki bir standart oluşturulmasını da engellemektedir. İHAM kararları ve özellikle İstanbul Sözleşmesi Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca bağlayıcıdır ve söz konusu eylemlerin bağımsız olarak cezalandırılması devletin pozitif yükümlülüğüdür.

Israrlı takibin bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenmesiyle mahkemelerce böyle bir suç kalıbının öğrenilmesi ve doğru bir biçimde uygulanması sağlanacaktır. Böylelikle eylemlerin suç olma niteliği öngörülebilir hale gelerek caydırıcı olacağı gibi ceza hukukunda belirlilik ilkesi de sağlanmış olacaktır. Ancak sadece cezalandırma yetmez, 6284 sayılı Kanun uyarınca verilen kararlar ve kararların ihlali halindeki yaptırımlar da etkin şekilde ve güçlü bir iradeyle uygulanmalıdır.

Özetle, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek mevzubahis olamaz. Daha yapılması gereken çok iş var!

*Dr. Öğr.Üyesi, Bilgi Üniversitesi /Türk Ceza Hukuku Derneği Başkan Yardımcısı

Bu yazı “Kadina Yönelik Erkek Şiddetinin Önlenmesi Bağlamında Stalking (Israrli Takip) ve Cezasızlık Sorunu” adlı makalenin kısaltılmış halidir. Hukuksal tartışmalar ve bilimsel atıflar için bkz. Ceren Damar Armağanı (Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi), Nisan- Mayıs 2020, C. 5, Sayı 1-3, syf. 2781-2814