İşsiz bıraksanız da onlar gazeteci! Peki ya siz kimsiniz?
Hayat TV'nin izleyici temsilcisiydi Sultan Özer. Aynı zamanda yaptığı programlarda ana akım medyanın ekranlarını kapattığı insanları cesurca ağırlıyor, kamuoyunun bilmesi gereken tüm bilgileri paylaşıyordu. 'Sıfıraltı' adlı programında siyasetin sıcak gündeminin tüm ayrıntılarını anlatıyordu. Evrensel gazetesinin kıdemli muhabiridir aynı zamanda. Ne makamda gözü vardır ne şanda şöhrette.
Her biri Türkiye'nin tüm acılarını en derin yaralarında taşıyan üç meslektaşım... Üçü de birbirinden özel insanlar. Yaptıkları işlerle hem topluma hem medyaya çok değerli katkılar sundular ve sunmaya devam edecekler. İster çalıştıkları gazeteyi veya televizyonu kapatın, ister abuk sabuk suçlamalarla onları hedef gösterin, onların saygın gazeteciler olduğu gerçeğini değiştiremeyeceksiniz!
'MESLEĞİN EMEKTARI' SIFATI EN ÇOK ONA YAKIŞIR
Son 30 yıl içinde Ankara'da gazetecilik yapmış herkes tanır Sultan Özer'i. Tüm gazetecilere emeği geçmiştir. Birebir temas etmiş olmasanız dahi öğretir. Mesleğe başladığı ilk günkü heyecanla takip eder haberi. Gazetecilik onun için iş değil hayatın ta kendisidir!
Sultan'ı hiç sızlanırken ya da çalıştığı kurumla ilgili söylenirken görmedim. Birlikte haber takip ettiği arkadaşlarının maaşlarına yapılan zam oranlarını konuştuğu sohbetleri gülümseyerek dinler. Paradan puldan daha ulvi bir amacı olduğunu hissettirir karşısındakine. O yüzden daha da saygındır herkesin gözünde.
Yüzündeki o tebessüm, soru sorarken yerini çok ciddi, sorgulayan ve haber kaynağıyla mesafesini daima koruyan bir ifadeye bırakır. Hep Sultan'ın sorduğu yerden çıkar manşetler. Herkes sormaya korkarken o sorar, sorgulatır çünkü. Bu yüzden Başbakanlık, 2008 yılı sonunda akreditasyonunu iptal etti. Dava açtı. Yaklaşık 2.5 yıl sonra, "TGS yöneticisi gazeteci, akreditasyon davasını kazandı" haberini okuduğumda bir kez daha gurur duymuştum Sultan'la.
Ankara Basın Yayın Meslek Yüksek Okulu mezunudur. Çok şöhretli gazeteciler çıkmıştır bizim okuldan ama benim için hiç kimse "mesleğin emektarı" sıfatını Sultan kadar hak etmez. Sabah Meclis'tedir, öğlen Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS)'nın tutuklu gazeteciler için Yüksel Caddesi'ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde yaptığı basın açıklamasında, akşam bir dayanışma etkinliğinde. "Gazetecilik kamu yararına yapılan bir iştir" bilgisiyle hareket eder ve hiç yorulmaz Sultan! Daima hak haberciliğinin peşinde, daima ezilenin yanında... Anladınız mı Hayatın Sesi televizyonunun neden kapatıldığını?
Hayat TV'nin izleyici temsilcisiydi Sultan Özer. Aynı zamanda yaptığı programlarda ana akım medyanın ekranlarını kapattığı insanları cesurca ağırlıyor, kamuoyunun bilmesi gereken tüm bilgileri paylaşıyordu. 'Sıfıraltı' adlı programında siyasetin sıcak gündeminin tüm ayrıntılarını anlatıyordu. Evrensel gazetesinin kıdemli muhabiridir aynı zamanda. Ne makamda gözü vardır ne şanda şöhrette. Bir dönem yöneticiliğini de yaptı gazetenin ama o zamanlar bile kendisini "muhabir" olarak tanıtırdı. Ben muhabirliğin tüm sıfatların üstünde olduğunu Sultan'dan öğrendim. Şimdi soruyorum size 'Hayatın Sesi'ni kıstığını zannedenler Sultan'ın sesini kısabilir mi?
KÜRTÇE YAYIN NE ZAMAN SUÇ OLDU?
Hani ilk tanıştığınızda sanki 40 yıldır hayatınızdaymış gibi hissettiğiniz insanlar vardır ya, İrfan benim için öyledir. Hep vardı, hep dostum kalacak.
Azadi TV'nin genel yayın yönetmeni İrfan Uçar. Eşi Kadriye Devir de yine kapatılan İMC'nin başarılı Diyarbakır muhabiri. Karı koca işsiz kaldılar ama İrfan her zamanki gibi anlatmaya kendisinden başlamadı. "Onca emek, onca meslek içi eğitim, onca nitelikli iş gücü bir kapatma kararıyla ortada kaldı" dedikten sonra "Tüp bebek tedavisiyle çocuk sahibi olmaya çalışan gazeteci bir çift var. İkisi birden işsiz kaldı" diye devam etti, gözleri doldu.
Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan İrfan. Mesleğe 1988'de Milliyet'te başladı. 90'lı yıllara, o korkunç günlere, onlarca arkadaşının katledildiği cinayetlere Özgür Gündem'de tanıklık etti. 1992 yılında muhabirlikle başladığı Özgür Gündem'e haber müdürü, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni olarak 14 yıl emek verdi. Gazeteden ayrıldı, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın basın koordinatörlüğü ve başkanın basın danışmanlığı görevini üstlendi.
İrfan 9 yıllık basın danışmanlığının ardından mesleğe Azadi TV ile döndü. Bir buçuk yıl önce kurulan televizyonun her santimetrekaresinde emeği vardır. Nitelikli haberlere, güzel programlara imza attılar bu kısa sürede.
Bizzat tanığıyım, İrfan, 'Pencere' adlı programında AK Parti yöneticilerini konuk etmek, yaşanan süreci onlara da değerlendirtmek için çok emek harcadı. "Taraf olmayan bertaraf olur" denilen bir dönemde, gazetecinin görevi tarafına bakmadan gerçeğin izini sürmekse eğer, İrfan sürdü. Azadi TV'yi taraflı yayın yapmakla falan suçlamaya kalkan olursa o yayınlara niye gitmediklerine yanıt versinler önce.
Her şey bu kadar açık ortadayken şimdi söylesinler bakalım, Kürtçe-Türkçe yayın yapan Azadi TV'yi neden kapattılar? OHAL'i bahane ederek 'Türkçe'den başka bir dilde yayın yapılamayacağını' buyuran hukuksuz düzenlemelere imza atanların bu soruya verecek mantıklı bir cevabı yok!
GEREKÇEYE BAKIN! 'MİLLİ GÜVENLİK'...
Bir ilk buluşmada başlayan dostluk hikâyesi daha... 2002 yılına kadar gazetecilik eğitimi için Fransa'daydı Ayşegül Doğan. Mesleğin duayen isimleri "Gelme Türkiye'ye, orada kal. Babandan dolayı iş bulman çok zor!" dediler, dinlemedi. Döndüğünde babası hâlâ hapisteydi.
DEP milletvekillerinin 1994'te Meclis'te gözaltına alınışının sembol fotoğrafıyla hafızalara kazınan Orhan Doğan, DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi)'de yaptığı savunmalarla herkese hukuk dersi verirdi. Benim de aralarında bulunduğum genç gazeteciler o savunmaları soluksuz izlerdik.
Kürdistan'da büyüyen çocukların iki şeyden mahrum bırakıldıklarını düşünerek iki mesleği istediklerini, bunların birinin tıp, diğerinin hukuk olduğunu anlatmıştı Ayşegül. Onda derin iz bırakan bir olayı kendi sözcükleriyle aktarıyorum, "Henüz çocuktum. Kapımızın önünde, Türkçe bilmediği için doğuma terk edilmiş bir kadına ebelik tecrübesi olmayan babaannemin doğum yaptırışına tanık oldum. Babam İHD Şırnak Şube Başkanı'ydı. Bu işin peşini bırakmadı. Ben de tıp veya hukuk istiyordum ama gazeteciliği aklıma düşüren babam ve arkadaşları oldu."
Fransa'dan döndüğünde sadece ve sadece 'Orhan Doğan'ın kızı olduğu için' iş bulmakta zorlandı Ayşegül. Bir süre Le Monde Diplomatique Türkçe için çalıştı. Sonra serbest gazetecilik yaptı. Siyaset danışmanlığı tecrübesinin ardından ona mesleğini icra etme fırsatını İMC televizyonu sundu. 1 Mayıs 2011'de İMC ile birlikte çıktıkları yolda çok güzel işler yaptı Ayşegül.
İMC'nin program koordinatörüydü ve kendisinin hazırlayıp sunduğu 'Gündem Müzakere' programıyla harika işler yapıyordu. "Türkiye'de kendi aidiyetlerimle, kimliğimle, değerlerimle yer bulabildiğim ve sansürlenmeden gazetecilik yapabildiğim tek mecra İMC oldu" diyen Ayşegül'ü en çok yaralayan ne biliyor musunuz? Aramızdan çok ama çok erken ayrılan babası Orhan Doğan'ı idamla yargılayanlar onun 'milli güvenliği tehdit ettiğini' iddia ediyordu. İMC'yi kapatanlar da aynı iddiada. Şimdi soruyorum size, on yıllar sonra onlar mı saygıyla anılacak siz mi?