Açıklanan işsizlik verileri tartışılmaya devam ediyor. Haziran ayına ait işgücü istatistiklerine göre işsiz sayısı bir önceki aya göre 823 bin azaldı. İstihdam edilenlerin sayısı ise 602 bin artış gösterdi. Böylece yüzde 10,4’lük işsizlik oranıyla son üç yılın en düşük seviyesi kaydedildi.
Ancak bir hafta sonra açıklanan çeyreklik veriler, 2021 yılı ikinci çeyreğinde mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranının yüzde 12,4 olduğunu söylüyordu. Yüzbinlerce emekçi sahiden bir ayda iş buldular mı? Ekonomik canlanma bir atılıma mı işaret ediyor ve ortadaki işsizlik verilerinden hangisini kullanmak gerekiyor? TÜİK’in ve muhalefetin ne yaptığını özetleyerek işsizlik kadar büyük bir siyasetsizlik sorununun devam ettiğini ifade edeceğim.
Başlarken altını çizeyim: Farklı işsizlik tanımlarına göre değişimi göstermeye çalışmak ve pandeminin etkisinin ne kadar geride kalmış olabileceğini açıklamak henüz tam anlamıyla mümkün değil. Çünkü zamana bağlı eksik istihdam kapsamındakilerin veya pandemi sırasında ödenek almış olanların sayılarındaki değişimi ve istihdam artışının niteliğini sağlıklı bir şekilde takip edemiyoruz. Durum kısmen TÜİK’in pandemi sırasında verilerini revize etmesinden ancak bu revizyon sırasında Eurostat ile uyumsuzlukları gidermeye kalkıp İŞKUR verileri ile kopan bağı dert etmemesinden, kısmen de pandeminin etkisi ve hesaplama yöntemi katkısıyla seride aşırı oynaklıklar ortaya çıkması ve bunların açıklanmamasından kaynaklanıyor.
TÜİK NE YAPTI?
Kurumun kendi yayımladığı metodolojik dokümana bakılırsa 2021’de yürürlüğe giren Avrupa Birliği Bütünleşik Avrupa Sosyal İstatistik Tüzüğü’ne uygun hale getirmek amacıyla hanehalkı işgücü anketlerinde düzenleme yapıldı ve buna uygun seriler ortaya konmaya başlandı. Eski seri ile karşılaştırıldığında en belirgin değişim işten uzak kalma bakımından ölçüm vesilesiyle istihdamda olma kriterlerinin daha dar tanımlanması oldu. Ayrıca daha önceki başvurularına yanıt bekleyenlerin son dört hafta içinde aktif olarak iş aramamaları durumunda işsiz sayılmayacakları kayıt altına alındı. Bir başka önemli değişiklik hareketli üçer aylık ortalamaya dayanan işsizlik oranının yerine aylık tahminlere gidilmesi, hareketli ortalama verilmeyince oluşan eksikliği telafi için de çeyreklik veri yayımlanması oldu.
Kısaca özetlediğim teknik ayrıntıları geçersek tabloyu şöyle özetleyebiliriz: 2021 yılından itibaren yayımlanan ve geçmişe yönelik revizyonun da yapıldığı veriler aylık olarak büyük oynamalar sunuyor. Peki, TÜİK bu oynamalar karşısında ayrı bir bilgilendirme ve açıklamada bulundu mu? Benim takip edebildiğim kadarıyla, hayır.
Basın bültenine eklenen metodoloji açıklaması ve gelen eleştirilere dönük, “AB ne yapıyorsa, Eurostat ne istiyorsa onu yapıyoruz” savunusu yetersiz.
Aylık verilere bakıldığında tepedekilere göre “ekonomi şahlandı”, çeyreklik verilere bakıldığında herkese göre işsizlik sorununun hafiflemesi açısından ilerleme kaydedilmedi. Karmaşa mevcut bilgi kirliliğinin devamına katkı sunuyor ve TÜİK’in burada doğrudan sorumluluğu var.
Araya sıkıştırayım. Türkiye’deki üniversitelerde çalışması yasaklanmış yazarınız kendi adıyla mikro verileri istatistik kurumundan doğrudan isteyemiyor (OHAL ne derece geride kalmış bir denemede bulunmak için önümüzdeki aylarda veri talep edeceğim). Ancak durumun aydınlanamaması mikro verilerin incelenmemesinden değil yeni serinin halihazırdaki yeniliğinden. TÜİK’in geriye dönük tahmin üreterek serileri uyumlulaştırmaya çalışmakla birlikte, araştırmacıların karşılaştırma yapması açısından en kayda değer dayanak olan adımı atmadığını söyleyebiliriz: eski serinin bir süre daha yayımlanmaya devam etmesi veyahut yeni seri ile eskisinin yan yana ve kolaylıkla erişilebilir kılınması gerekiyor. Basın bültenlerine eşlik eden ayrıntılı açıklamalar ve şeffaflık elzem. Ancak bu durumda karşılaştırma yapılabilir, durum anlaşılır kılınabilirdi. Fakat hesap tek bir kişiye verildiği için bu temel adıma ihtiyaç duyulmuyor. Nasıl milli gelir tahminlerinin hesaplama yöntemi 2016’da değiştirildiğinde eski seriyi yayımlamayı bırakan TÜİK Türkiye ekonomisinde büyük bir değişim olmuş izlenimi yaratmaya çalışanların önünü açtıysa, aynı şekilde kullanışlı verinin öne çıkartılması ve kakafoniye yol açan durum dert edilmiyor.
2009 bazlı milli gelir serisinin Türkiye’de muazzam ekonomik atılım varmışçasına kullanıldığını, tahmin hesabında inşaatın katkısının artırıldığını, girdi-çıktı tablolarındaki güncelleme sorunlarının üzerine eğilinmediğini ve bütün bunların ekonomi yönetiminde sorun görmeyenlerin verdikleri tepkilere yansımalarının bulunduğunu ve dolayısıyla 2018-19 krizine dolaylı olsa da katkısı bulunduğunu geçerken hatırlatalım.
MUHALEFET NE YAPTI?
Sorun sadece TÜİK’le sınırlı değil. Eski seriyi bir süre devam ettirmeyen, düzgün izahat getirmeyen, sürekli kadroları değiştirilen, kendisi diken üstündeki kurumun yanlışlarını dillendirmek ve eleştirmek muhalefet partilerinin görevlerinden. Ancak muhalefet son yıllarda sonuçları pek verimli olmayan bir kolaycılığa saptı.
Resmi işsizlik oranındaki radikal düşüş sonrasında geçtiğimiz hafta aynı söylemin yenilendiğini gördük. İP’den TÜİK’in komiklik yapmaya çalıştığına yönelik bir açıklama geldi örneğin (daha sonra bu açıklamayı haberleştiren linklerin önemlice bir kısmı kaldırıldı!). CHP’de bazı vekiller İŞKUR verileri ile TÜİK arasındaki uyumsuzluğa dikkat çektiler, ancak burada da ön plandaki tespit, tutarsızlıklar bulunduğu ve verilerin bu halleriyle anlaşılamayacağına yönelikti.
Evet, TÜİK verileri birçok uzmanın ve araştırmacının açıklamalarına karşın tekrar izahat gerektiriyor ve TÜİK tam da bu nedenle işini aslında düzgün yapmıyor. Ancak buradaki sorunlara meslekleri gereği değinmeleri gereken araştırmacıların ağzından laf kaparak, kurumu ifşa etmek gerçek bir istatistik kurumunun ne yapması gerektiği ya da işsizlik sorununun çözümü için somut olarak ne yapılabileceği tartışmasının önüne geçiyor.
Kısaca şöyle ifade edebiliriz: Bir çalışma ekonomisti ya da bir sendika uzmanı TÜİK verilerindeki tutarsızlığı ortaya koymakla görevli. Bir parti genel başkan yardımcısı, vekil ya da il yöneticisi ise buradaki tutarsızlığı kaldıraç kılarak işsizliği temel gündem haline getirmek ve kendi programları gereğince ne yapacaklarını anlatmakla görevli.
Kanımca son yıllarda siyasetçilerin ikinci kısma gelemediklerini görüyoruz.
SORUN NEDİR?
Yeni işsizlik verileri Türkiye ekonomisindeki dalgalanmaları çok daha sert bir şekilde yansıtıyor. 2021 ikinci çeyrekte bir önceki yıl aynı dönemine göre gerçekleşen sıçramadan tutun da ekonominin yeniden açılması sırasındaki değişikliklere kadar birçok etken bir ayda sert işsizlik oranı düşüşü getirebiliyor. Ancak resmi kurum bunu düzgün açıklamazken, siyasetçiler dillerini o çok sevdikleri ve aslında olmayan sıradan vatandaşa seslenmek adına büküyorlar. Yeni ergen dilinin hakimiyeti esas gündemin tartışılması ve siyasallaşmasını zorlaştırıyor.
Bir düdüklü tencere benzeri kaynayan, sokaktaki insanın burnundan soluduğu bir toplumda esas sorunların demokratik kanallar aracılığıyla tartışılamaması, sıkıntının nerelerden kaynaklandığının açıklanmaması kaygıları yoğunlaştırıyor. İşsizlik kaynaklı tepkilerin bir bölümünün göçmenlere ve alttakilere yönelmesi muhalefete değil, 20 yıla yakın bir süredir bu memleketteki her türlü sorunu ağırlaştırarak yöneten zümrenin ekmeğine yağ sürüyor.
Muhalefet siyasetçisinin işsizliğin nasıl çözüleceğini bıkmadan anlatması, bu adımları atamayacak iktidarın rehin alınmışlığının gösterilmesi gerek. TÜİK’in hatalarını, sınıf yandaşlığına varan ketumluğunu, bir kurum olarak etkisizleştiğini ve Erdoğan yönetiminin oyuncağı haline geldiğini ve fakat zaman zaman da yaptığını anlat(a)madığını göstermek kanımca kolay. Ortadaki somut ve can yakan sorunu, katliamlar yaşanmadan nasıl çözeceğini, işsizlik nedeniyle kaybolan bir kuşağın nasıl mutlu edileceğini, toplumun refahının nasıl artacağını göstermek; sokağı nasıl yöneteceğini sokakta anlatmak sorun. Sonuncusu olmayınca siyaset olmuyor.