İşsizlikte 2009 krizine döndük*
İşsizlik verisinde henüz zirve noktasının çok gerisindeyiz. Bu krizin sosyal ve siyasi açıdan daha da sertleşeceğini ifade ediyor. Böyle bir ortamda sert bir ekonomik paketin açıklanması, iktidar için, iktidarını sürdürmenin koşullarının altını oyan bir adım olur.
2019'un ilk işsizlik verisi bugün açıklandı. Rakamlar, Türkiye'deki krizin sosyal ve siyasi boyutunu daha net görünür kıldı. Kısa birkaç not aldım.
İŞSİZLİK ORANI 14.7'YE YÜKSELDİ
Açıklanan rakamlarda, mevsim etkisinden arındırılmamış temel işgücü göstergelerine göre işsizlik oranı 14.7'ye yükselerek 2008-2009 krizi seviyesine ulaştı.
GENÇ İŞSİZLİKTE REKOR
Ancak özellikle genç işsizlik verisi rekor kırarak, 2008-2009 krizindeki seviyeyi aştı.
KENTLİ İŞSİZLİK
Tarım dışı işsizlik oranı ise yine 2008-2009 krizine yaklaşmış durumda.
2018-2019 KRİZİ
Geçtiğimiz ay açıklanan ekonomik büyüme verileri, 2018-2019 krizinin, ekonomi yönetiminin ileri sürdüğü gibi Ağustos'taki döviz krizi ile başlamadığını ortaya koymuştu. Ağustos'taki döviz krizi, genel kötüleşmeyi hızlandıran bir katalizör işlevi görmüştü.
Son açıklanan sanayi üretimi ve işsizlik verileri de bunu destekliyor. Aşağıdaki grafikte, işsizlik oranı ve toplam sanayi üretimi verileri var. İşsizlik verisi sol eksenden, sanayi üretimi verisi sağ eksenden takip edilebilir. Sanayi üretimi verisi, ekonomik kriz eğiliminin 2017'nin sonundan itibaren, işsizlik verisi de 2018'in ilk çeyreğinden sonra başladığını gösteriyor. Her iki veri de Ağustos'taki döviz krizi sonrasında krizin hızla derinleştiğini teyit ediyor.
EKONOMİK VE SİYASİ KRİZ DERİNLEŞİYOR
İşsizlik verisinde henüz zirve noktasının çok gerisindeyiz. Bu krizin sosyal ve siyasi açıdan daha da sertleşeceğini ifade ediyor. Böyle bir ortamda sert bir ekonomik paketin açıklanması, iktidar için, iktidarını sürdürmenin koşullarının altını oyan bir adım olur. Açıklasa bile uygulayabilmesi oldukça zor. Geçtiğimiz hafta açıklanan reform paketinin içinin boş olmasının nedenlerinden biri de bu.
Diğer yandan, İstanbul seçimleri ile görülen bir şekilde rejim değişiminde bir başka eşik aşılmak üzere. Yani siyasi kriz, daha da derinleşiyor. Bu ortamda, dış politikadaki 'denge' politikasının sonuna gelinmesi, TL üzerinde yeni şokların yaşanması riskini artıyor. Bu ise enflasyonun düşürülmesini engelliyor. Nihayetinde ise, büyük bir ekonomik kriz ortasında dahi faizlerin çok yüksek bir seviyede tutulması zorunlu hale geliyor.
Burada kısaca değindiğim gelişmeler, ekonomi yönetiminin elindeki politika araçlarının tükenmekte olduğunu ve geçtiğimiz yıldan beri ileri sürdüğüm şekliyle, 'kriz yönetiminin krizinin' yaşandığını ifade ediyor.
Geçtiğimiz hafta Evrensel'den Serpil İyigün ile konuştuğumuzda söylediğimi yineleyerek bitireyim. Mevcut iktidar koalisyonunun dört buçuk yıl boyunca seçimsiz bir şekilde bu krizi atlatması giderek zorlaşıyor.
*Bu yazı ilk olarak Kriz Notları'nda yayınlanmıştır.