İstanbul Arabesque Project: Arabesk sayemizde rock barlara girdi
Unutabilsem, Senin Olmaya Geldim, Sarhoş gibi parçalara getirdikleri özgün yorumlarla 10 yılı deviren İstanbul Arabesque Project, yeni bir albüm hazırlığında. Gazete Duvar'a konuşan grubun kurucusu ve davulcusu Barbaros Akbulut, “10 sene önce hiçbir barda arabeskin tek bir notasını duyamazdınız. Arabeskin rock barlara girmesi büyük ölçüde bizim sayemizde olmuştur” diyor.
DUVAR - Onlar yaptığı müziğe 'safkan arabesk' diyor. Bunun sebebi ise bir dönem arabeske atfedilen 'ucuz' yaklaşımı. Hem söyleyen hem dinleyen açısından bir dönem çekinerek söylenen bu müzik türü İstanbul Arabesque Project için gurur verici. Tam da bu sebeple göğüslerini gererek söylüyorlar. Arabesk ile rock müziği harmanlayan grup için 'safkan arabesk' tanımlaması bir tepki aslında. 4 albüm ve 2 single ile arabesk müziğin büyük ustaları Selami Şahin’den, İbrahim Tatlıses’e, Hakkı Bulut’tan Emrah Erdoğan’a, Burhan Bayar’dan Şakir Askan’a pek çok önemli ismin eserlerini yorumlayan grup 2018 yılında 10. yılını deviriyor. Bu nedenle yeni albüm hazırlığına giren İstanbul Arabesk Project üyeleri gitarist Serkan Öngel ve davulcu Barbaros Akbulut ile konuştuk.
Yaptığınız müziği 'safkan arabesk' olarak nitelendiriyorsunuz. Bu tanımlamayı biraz açar mısınız?
Barbaros Akbulut: 'Safkan arabesk' aslında çaldığımız müzik türünden ziyade, arabesk yaparken bundan çekinip, 'rock arabesk' - 'pop arabesk' gibi isimlerle, arabeski süslemeye çalışan insanlara yapılan bir gönderme. Şu an bakarsanız arabesk albüm çıkaran, onlarca insan var. Bunların kaçı kendisine arabesk yapıyor diyor biliyor musunuz? Sadece üç kişi. Hakkı Bulut, Serkan Kaya ve biz. Türkücü, fantazi sanatçısı, rock arabesk yapıyorum diyen var, caz arabesk yapıyorum diyen var. O ne demekse... Bizim 'safkan arabesk' tabirimizin amacı, bu müzikten para kazanmaya çalışıp, bunu yaptığını söylemeye utanan insanlara yapılan bir kinaye.
Arabesk müziğin genç nesil tarafından da tanınmasını sağladınız. Yaptığınız müziğe modern arabesk diyebilir miyiz?
Barbaros Akbulut: Çok teşekkür ederiz bu güzel yorumunuz için. Aslına bakarsanız modern arabesk yapmıyoruz, hatta bayağı hardcore arabesk çalıyoruz. Fakat biz davulcu, gitarist, bas gitarist ve vokalden oluşan bir grubuz. Enstrümanlar batı enstrümanları; çünkü bunları çalabiliyoruz. Ve bu Batı enstrümanlarını arabesk ezgilere uygun çalıyoruz. Vokali zaten mümkün oldukça aslına uygun tutmaya çalışıyoruz. Arabesk sahnelerinde klasik orkestra sazlardan, nefeslilerden, yaylılardan, vurmalılardan oluşuyor. Zannediyoruz, bizim enstrümanlarımız sayesinde rock barlara girmemiz daha kolay oldu. 10 sene önce kurulduk ve o zaman hiçbir barda arabeskin tek bir notasını duyamazdınız. Bu konuda mütevazı olamayacağız. Arabeskin rock barlara girmesi büyük ölçüde bizim sayemizde olmuştur. Bunun için gerçekten çok çalıştık. Hiçbir şarkıyı olduğu gibi çalmadık. Her birini alıp bambaşka bir yere götürmeye çalıştık. Farklı düzenlemeler ve klasik rock grubu duruşu bu işin gençlerle buluşmasını büyük ölçüde kolaylaştırdı.
Genç dinleyicilerden nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Serkan Öngel: İnanın bize, bu müziği herkes seviyor bağıra çağıra söylüyor. Herkes eğleniyor. Gençler de, orta yaş da üzeri de böyle. Gençler Müslüm Gürses'in 'Tutamıyorum Zamanı'ndaki şarkılarını değil 'Kaç Kadeh Kırıldı'yı söylüyor. Sağ olsunlar bizi de hiçbir yerde yalnız bırakmıyorlar. Kendilerine müteşekkiriz.
'SAHNEDE ÇALDIKLARIMIZ EVDE DİNLEDİKLERİMİZİN SOFT HALİ'
Arabesk ve rock müzik türlerinin ikisi de fanatik dinleyici kitlesini içinde barındırıyor. Önyargı ile karşılaştınız mı?
Barbaros Akbulut: Evet karşılaştık, hala karşılaşıyoruz. 'Arabesk rock yapıyorum' derseniz hiçbir yerde sorun yok, 'arabesk yapıyorum' derseniz hala birçok yerde sorun sayılıyor. Tabii bu başlarda çok daha fazlaydı. Bizden önce sevgili arkadaşlarımızdan oluşan 'Fairuz Derinbulut' bir arabesk albüm çıkarmıştı. Fakat çok fazla üzerine düşmediler sanıyoruz, daha sonra grup da dağıldı. Biz on yıldır üzerindeyiz bu işin. İlk konserimizde beş kişi vardı. Bugün itibariyle verdiğimiz son bar konserinde 600 kişi vardı. Bu, durmadan çalışmanın sonucu. Kim ne derse desin, nasıl bakarsa baksın. Ayrıca biz arabeski gerçekten sevdiğimiz için bu müziği çalıyoruz. Aslında sahnede çaldıklarımız evlerimizde dinlediklerimizin epey bir soft hali. Azer Bülbül'e de, Hakkı Bulut'a da hayranız. Müslüm Baba'yı söylemeye gerek yok...Velhasıl evet ön yargılarla karşılaştık. Başta da şimdi de karşılaşıyoruz. Ama umurumuzda değil. Bu şarkıları çalmaktan mutluyuz, insanlar da dinlemekten mutlu. Gerisi boş.
'HEM ROCK HEM ARABESK BİZE ÖZGÜRLÜK SAĞLIYOR'
Arabesk ve rock müzik isyan temelli olsa da kültürel olarak farklılıklar içeriyor. Bu iki farklı türün buluşmasının avantaj ve dezavantajları neler?
Serkan Öngel: Dezavantajı olduğunu düşünmüyoruz ama çok avantajları var. Ufkunuz geniş bir kere. Zamanında içinde yer aldığınız gruplarla sahnede Metallica da çalmışsınız, Iron Maiden da... Davul - gitar üzerindeki genişlik o kadar fazla ki arabesk şarkıları düzenlerken de uçtukça uçabiliyorsunuz. Bir şarkının arasına, bir Led Zepplin intro'su girebiliyorsunuz mesela. Ve onu o kadar iyi oturtuyorsunuz ki sakil kalmıyor. Gitarla da iyi bir name çalabiliyorsunuz. İsyan özgürlük demektir. Hem rock müzik hem de arabesk sınırsızca özgür müzikler. Yabancı bir plak şirketi sahibi bize demişti ki 'yapın, durmadan üretin sınırınız gökyüzü olsun'. Bu iki müziğin isyanı, özgürlüğü, bizim de özgür, sınırsız ve yaptığımız işte inatçı olmamızı sağlıyor.
Bir dönem Türkiye'nin elit çevreleri tarafından küçümsenen hatta nefretle karşılanan arabesk, fazla 'kaderci' ve çok 'ucuz' atfedilmiş. Bir müzik türünün ve dinleyicilerin bu şekilde kategorize edilmesine cevabınız ne olur?
Barbaros Akbulut: O elit çevrelerin hepsi, şu anda Türkiye'nin en pahalı mekanlarında, en pahalı biletleri alıp, en yüksek hesapları ödeyip arabesk dinliyor. En güzel cevap bu bizce.
Dinleyici sevdiği bir parçayı özellikle sevdiği müzisyenden dinlediğinde onu benimsiyor. Ve yeni versiyonlarına çok da açık olmuyor. O algıyı kırmak zor oluyor mu?
Barbaros Akbulut: Zor, haklısınız. Her şarkının yeni düzenlemesi beğenilecek diye bir yargı da kesinlikle olamaz. Biz hangi şarkıyı düzenleyeceğimizi bulmak için küçük bir test uyguluyoruz. Önce konserlerde, tek gitarla akustik çalıyoruz. Alacağımız tepkiyi gözlemlemeye çalışıyoruz. Bu şekilde çok sürpriz sonuçlar çıkabiliyor. 'Bu şarkı insanları kırar geçirir' dediğiniz bir şarkıya hiçbir tepki gelmeyebiliyor. Aksine hiç kimse umursamaz dediğiniz bir şarkıya, bir bakıyorsunuz, herkes bir ağızdan eşlik ediyor. Kırılma noktası bu bizim için. Sonra yine denemelerle şarkıyı son haline getiriyoruz.
'COVERLARIN KİME NE ZARARI VAR Kİ!'
Yaptığınız coverları neye göre belirliyorsunuz?
Serkan Öngel: Eskiden cover bir kolaycılıktı evet ama şu an öyle değil. Cover yapınca kolayca patlama yapacaksınız diye bir kural şu an kesinlikle yok. Tabii ki kendi bestelerinize göre işinizi bir parça kolaylaştırıyor. Şu sistemde yeni bir sanatçının, sıfır bir şarkısının tanınması, radyolarda çalınması, klibinin televizyonlarda yayınlanması, çok çok büyük paralarınız yoksa imkansız. Yapsın insanlar, yapabiliyorlarsa cover ile çıksınlar, şarkı tutuyorsa tutsun, kime ne zararı var ki... Sonra bestesi ile tutunmaya çalışsın.
'İYİ BESTE YAPAMAMIŞIZ...'
Müzik piyasasında son dönemde fazlaca revaçta olan cover bazı müzisyenler tarafından kolaya kaçma yolu olarak değerlendiriliyor. Parçalara yeni bir soluk getiren grup olarak müzik piyasasına dışarıdan bakan bir göz olarak bu konuda neler söylersiniz?
Barbaros Akbulut: Biz sırf bu yargıya dahil olmamak için ilk albümden itibaren her albümümüze kendi bestelerimizi ekledik. Hatta grubun ilk çıkış şarkısı ve klibi, grubun kendi bestesine aittir. Hatta son albümün çıkış parçası da öyle... Ama anlaşılan o ki iyi beste yapamamışız, hiçbiri istediğimiz yere gelemedi. Hâlâ çalışıyoruz o iyi şarkıyı yaratabilmek için.
İhtimallerden de Uzak albümünüzün gelirini Türkiye Sokak Çocukları Vakfı'na bağışladınız. Bu tarz projelere dahil olarak sanatçıların topluma önderlik etmesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Barbaros Akbulut: Bizimki samanlıkta iğne gibi bir şeydi. Çok daha fazlasını yapmak isteriz. Hâlâ da bazı projelerle çalışıyoruz. Ve herkesin her sanatçının, her iş insanının böyle bir yükümlülüğü olması gerektiğini düşünüyoruz. Dünya çok kötü ve devletler bunun altından kalkamaz. Hep birlikte çaba göstermeliyiz.
Yurt dışından nasıl dönüşler alıyorsunuz?
Serkan Öngel: Bizim hayalimiz dünya müziğinin yer aldığı festivallerde çalmak. Henüz bunu başaramadık. Her sene Almanya'ya, Hollanda'ya,Belçika'ya gidiyoruz. Konserler veriyoruz. 3 sene önce Avustralya'da 6 ayaklı bir turnemiz de oldu. Ciddi anlamda ilgi görüyoruz ama hedefimiz dünyadaki müzik festivalleri. Bu festivallere katılan medarı iftiharımız iki grubumuz var: Babazula ve Taksim Trio. Büyük bir takdirle izliyoruz kendilerini.
10 yıldır Türkiye'de müzik yapan bir grup olarak çektiğiniz zorluklardan bahsedecek olsanız neler söylersiniz? Ve neleri değiştirmek isterdiniz?
Serkan Öngel: Yaşanılan zorluklar o kadar çok ki... Bu zorlukları müzisyenler, mekan sahipleri, işletmeciler, dinleyiciler hep birlikte yaşıyoruz. Şunu söyleyebiliriz ki hepimiz birbirimizi kollamak durumundayız. Dinleyici müzisyeni, müzisyen mekanı, mekan müzisyeni... Herkesin birbirine sahip çıkması gerekiyor. Yeni müzisyenlere sahnelerin açılması gerekiyor. Kültür sanatın, müziğin gelişimine katkıda bulunulması gerekiyor. Umudumuz daha çok müzik yapılsın, her türde yapılsın, sınırsızca yapılsın, ülkenin her yerinde sahne bulsun, her yerinde çalınsın.
'TAKDİR DE ALDIK, AŞAĞILANDIK DA...'
10 yıl dile kolay... Hislerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Barbaros Akbulut: 10 yıl bizim için büyük gurur. Bu süre zarfında takdir de edildik; aşağılandık da.... 'Para kazanmanın yolunu bulmuşlar' dediler; halbuki bilmiyorlardı ki hiçbir bar bize kapısını açmıyordu. Büyük ustalar bizden emin olamadılar. 'Bu çocuklar bizi seviyor mu yoksa öyle bir iki şarkı alıp yollarına mı bakarlar' dediler. Pek çoğuyla tanıştık. Rahmetli Müslüm Gürses, Hakkı Bulut, Kamuran Akkor, Burhan Bayar, Şakir Askan, Ali Tekintüre, Emrah, Tüdanya... Şu an adını hatırlayamadığımız birçok arabesk yıldızı ile oturduk, sohbet ettik, kendimizi anlattık. Samimiyetimize inandılar, onları gerçekten sevdiğimize inandılar, telefonlarını verdiler, zaman zaman sahnemize konuk oldular... Grubu kurmaya karar verdiğimizde hiçbirini tanımıyorduk. 5 kişiyle verdiğimiz ilk konser, myspace'e yüklenen cover'lar, 'kusura bakmayın size sahne veremeyiz' diyen mekanlardan, tıklım tıklım dolan mekanlarda verilen konserlere gelen 10 sene, emeğimizin karşılığını nispeten aldığımızı gösteriyor. Umarız daha da fazlası olur. Umarız daha çok müzikseverle buluşma, daha çok müziksevere ulaşma imkanı yakalarız.
10'uncu yılınız için hazırladığınız albümde dinleyiciyi nasıl bir konsept bekliyor?
Barbaros Akbulut: Sadece şu kadarını söyleyelim, bugüne kadar yorumlanmamış, yorumlanmaya cesaret edilememiş, arabesk dinleyicisinin bildiği eserler olacak. Ve bu eserler her müzikseverin dinleyeceği şekilde yorumlanacak. Şarkılar belirlendi. Notalar çıkarıldı, çalışmaya başladık. Birkaç aya kadar müzikseverlerle buluşacak. Bu süre zarfında lütfen arabesk dinlemekten utanmayın. Gelin bir konserimizde birlikte olalım, şöyle bağıra çağıra bir 'Mutlu Ol Yeter' söyleyelim.