İstanbul Barosu’nda 'değişim'
İstanbul Barosu siyaseti, anlatmakla bitecek gibi durmuyor. Devrilen iktidarın koltuk kavgası devam ediyor. Görünen o ki bir sonraki seçimi yine “doğru ittifakı” kuran kazanacak.
Nihayet, İstanbul Barosu Genel Kurulu sonlandı ve Değişim İçin Avukatlar'ın adayı Av. Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu İstanbul Barosu’nun yeni başkanı oldu. Kaboğlu’nun galibiyeti yirmi iki yıllık Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu iktidarını da yıkmış oldu.
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar (ÖDAV) ve Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG) birleşiminden oluşan “Değişim İçin Avukatlar” 7 Ağustos’ta Kaboğlu’nu başkan adaylığına çağırdıklarını duyurmuş, Kaboğlu çağrıya 9 Ağustos’ta cevap vermişti.
Oluşum bu kez adaylık için öncekilerden farklı bir profil seçmişti. Baro siyasetinin “genel siyasete uzanmak için kullanılan bir basamak” olduğu kökleşmiş eleştirisinin tersine, Kaboğlu böyle dertleri olmayan bir adaydı. Bu süreçte önceki seçimlere nazaran sosyal ve ana akım medya da oldukça güçlü kullanıldı. Nihayetinde Kaboğlu CHP’nin tanınan bir milletvekili ve oy kullanan bir çok meslektaşın da hocasıydı. Bunun doğal bir sonucu olarak, medya Kaboğlu’nu mevcut başkana ve diğer adaylara kıyasla daha çok “ciddiye aldı”.
Seçimlere katılım oranı ise Beyoğlu İlçe Seçim Kurulu’nun İstanbul Barosu’na bu seçimde yalnızca ıslak imzalı mazeret dilekçelerinin kabul edileceğine dair yazısına rağmen gözle görülür bir artış göstermedi, yüzde 46,35’te kaldı. Meslektaşlar seçimden önceki hafta içi ve özellikle son gün, adliyelerin baro merkezleri önünde dilekçelerini sunmak için kuyruklar oluşturmuştu.
Genç avukatların derdinin seçim değil “geçim” olduğunu dile getirmiştik. Yıllardır devam eden avukatlık bunalımına getirilmeye çalışılan çözümlerin hiçbiri kâr etmedi. Öyle ki mesleğe bizlerden çok daha uzun ve zorlu yollardan gelecek olanlar, bir sonraki seçime de rağbet etmeyecekler. Belki önümüzdeki seçim “Yüzde 40’a da şükür” diyeceğiz.
Sonuçlara dönecek olursak, Önce İlke için perşembenin gelişi aslında çarşambadan belliydi. Önceki yazımızda açıkladığımız üzere grupta bir iç seçim krizi yaşanmış ve grup fiilen ikiye bölünmüştü. Seçim sonuçları da aynı bu şekilde, Önce İlke’nin oylarının (neredeyse tam ortadan) ikiye bölünmesiyle sonuçlandı.
Eski başkan ve yardımcısının seçim süreci boyunca birbirilerine odaklandıklarını söylemek yanlış olmaz. Bir önceki yazımızı tekrar etmekten kaçınarak, Gürbüz, Başkan Saraç’ı “binayı yönetmekle”, Gürbüz’ü destekleyen grup Saraç grubunu “Önce İlke adını taşıyan paralel yapı olmakla”, Saraç’ı destekleyen grup kendinden önceki yönetimi “Balmumcu’daki taşınmazı mafyaya kiralamakla” suçladı ki ithamlar, Balmumcu’da gece kulübü olarak işletilen taşınmazın tahliyesi sürecinde “İstanbul Barosu Başkanı’nın tehdit edildiği” iddiasına kadar geldi. Bu söylenti, Saraç tarafından kamuoyuna açıklıkla dile getirilmedi.
Ali Gürbüz’ün, İlhan-Duman Avukatlık Ortağı’nın küçük paylı bir ortağı olması ise ağır eleştirilere sebep oldu. TBB Meslek Kuralları’nın gereği, bu konuda daha fazla yorumda bulunmadan, eleştirilerden bazılarını alıntılamakla yetineceğiz. (İstanbul Barosu’ndaki Türk ve yabancı avukatlık ortaklıkları ve paydaşlarına, İstanbul Barosu’nun internet sitesinden de erişilebilir.)
Saraç’ın, Avukatın Sesi İnsiyatifi’nin (ASİ) başlattığı CMK ücretlerinin AAÜT’ye eşitlenmesi eylemine dahil olması, “seçime bir ay kala eylem yapmak” haklı eleştirisini aldı. Yine Saraç’ın adliyeye girerken çantasını x-ray cihazına sokmak istememesi, baro başkanının “İstanbul adliyelerinde avukatların çantalarının x-rayden geçtiği gerçeğini” bilmediği eleştirilerine sebep oldu.
Seyhan Avşar yaptığı paylaşımda, “bir grubun” kendisinden Kaboğlu aleyhine haber yapmasını istediğini, ikinci cümlesinde bu grubun açıkça Gürbüz’ü destekleyen Önce İlke kanadı olduğunu söyledi. Bunu bugün, muhatabından öğrendik. Acaba geçtiğimiz “22 yılda” neler oldu?
Seçime az bir süre kala Hasan Kılıç, Elif Görgülü’nün başkanlığında bulunduğu Önce Avukat grubuyla ittifakta bulundu. “Avukatın Yükselişi” isimli yeni grupla Hasan Kılıç, tekrar yarışın içine girdi.
Birkaç ilginç detay dışında seçim konuşmaları öncekilere benzerdi.
İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’nun (İMAG) başkan adayı Hakan Çatak’ın divan kurulu başkanı Bahri Belen’e İstiklal Marşı’nı okumadığı gerekçesiyle gösterdiği tepki, Belen’in tecrübesiyle mesele haline gelmeden çözüldü.
Avukat Hakları Grubu (AHG) adayı Turgay Bilge’ye yönelen “arabulucu” eleştirisinin kulağa ilginç geldiğini bir önceki yazımızda belirtmiştik. Bilge’nin konuşmasının en dikkat çekici yönü, TBB’nin (belki de başlı başına ayrı bir yazının konusu olacak) ölü doğan “munzam emeklilik” projesine nasıl tek başına karşı geldiğinden bahsetmesiydi. Konya Barosu'ndan gelmesine yönelik eleştirilere ise basit ve doğru bir cevap verdi: “Konyalıyım.”
Mert-Er Karagülle konuşmasının büyük bir bölümünü “seçimde temsil” oranına ayırdı ki bu fikrimizce de bundan sonra kurulacak ittifaklarca veya iddialı gruplarca göz önünde bulundurulmalı, gruplar gösterecekleri adaylar için listelerinde “rakiplerine de” yer ayırmalıdır. İMAG başkan adayı Hakan Çatak konuşmasında ilginç biçimde “TSK’nın genleriyle oynandığından” bahseden Kaboğlu’nun geçmiş anayasa çalışmalarını hedef aldı. Kaboğlu “avukatlık yapmadığına” yönelik eleştirilere avukatlık kimliğini göstererek yanıt verdi.
Kaboğlu’nun konuşmasının bir bölümünde kurduğu cümle aynen şöyleydi “Bir miniskül devlet Türkiye’yi tehdit ediyor dendi peki eğer tehdit ediyorsa acaba 2000 yıllık Türk Silahlı Kuvvetlerinin genleriyle oynadığınız için mi tehdit ediyor?” Kaboğlu Mete Han’a kadar gitti, İstanbul Barosu’nun dünyanın en büyük ve iki kıtanın tek barosu olduğuna, Anayasa’nın insan haklarına “dayanması” gerektiğine dair farklı konularda gezindi. İstanbul Barosu’nun “direnme hakkını” kullanacağını vurguladı. Kürsüde en çok alkışı toplayan da Kaboğlu’ydu.
Hasan Kılıç, “Biz çalışıyoruz, araya seçim giriyor.” mottosunu tekrarladı. Adaylıktan seçimin yapılacağı gün öncesi çekilen Savaş İşliyen, seçim dönemi siyasetini “kişiler üzerinden” yürütmekle sınırlı kaldı. Genç Hukuk Hareketi adayı Türkan Kara ikinci adaylığında kürsüye daha hakimdi. İşveren – bağlı çalışan avukatlık sisteminin bütünüyle ortadan kalkmasını, artık gerçekleşme ihtimali pek mümkün görünmese de savunan tek adaydı. Av. Yasin Şen’in, deyim yerindeyse anılarını anlatmaya çıktığı kürsü konuşması izleyenleri tebessüm ettirdi.
Bir önceki yazımızda muhalif görmediğimiz için eleştirmediğimiz Bağımsız Avukatlar’ın (BAK) baro genel kurulu işinde artık ustalaştıklarını söyleyebiliriz. Kurdukları sistemle seçim sonuçlarını aktüel olarak yayınlayan BAK, bu konuda kimsenin yapamadığını yaptı. Yine, Filistin’de yaşanan soykırım için saygı duruşu ve protesto da onlardan geldi.
Kaboğlu’nun seçilir seçilmez, yaptığı ilk konuşmada “Anayasa’nın ilk 4 maddesinin olumlu anlamda değişebileceğini” dile getirmesi ilginçti. Kaboğlu mikrofonu eline almaz genç avukatlardan, mesleğin yok edilmiş itibarından, bunlar bir yana seçim sürecinde de defaten vurguladığı “Anayasasızlaşmadan” bahsedemez miydi? Muhakkak bunlardan, daha yüksek sesle bahsedecektir.
Önce İlke’nin (Gürbüz kanadı) “dokunanın eli, gövdesi yanar” paylaşımını eleştirmek içinse meslektaşların alıntılarını paylaşmak yeterli olacaktır.
İstanbul Barosu siyaseti, anlatmakla bitecek gibi durmuyor. Devrilen iktidarın koltuk kavgası devam ediyor. Bazı adaylar, “adaylıktan” vazgeçmiyor. Bir kısım, yeni başkanı UYAP sistemini dahi kullanmayı bilmemekle itham ediyor, kimi meslektaş “Burası taşra barosu değil” diyerek cevap veriyor. Görünen o ki bir sonraki seçimi yine “doğru ittifakı” kuran kazanacak.