İstanbul Sözleşmesi hâlâ yürürlükte!

Cumhurbaşkanlığı kararını yazanlar ve imza edenler hukuk bilgisinden yoksun olabilir ancak tüm bu hukuki gerekçelerle sözleşmenin feshi yok hükmündedir. Bu yokluk hali siyasal olarak reddedilse bile varlık nedeni olan Anayasa’yı yok saymayan herhangi bir yargı mercii tarafından dikkate alınmamalı ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmaya devam edilmelidir.

Abone ol

F. Ceren Akçabay*

Dün gece yarısından sonra Resmi Gazete’de yayınlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedildiği duyuruldu. Cumhurbaşkanlığı kararının dayanağı 15.07.2018 tarihli 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3. maddesi olarak gösterilmişti.

Yaptık oldu denilmesinin önüne geçmek için hızlıca hatırlatılması gereken birkaç önemli nokta var:

İstanbul Sözleşmesi Anayasa’nın 90. Maddesinin açık hükmü gereği yürürlüğe girmesi TBMM’nin kanunla uygun bulmasına bağlı olan ve çatışma halinde TBMM’nin çıkardığı kanunlardan dahi üstün kabul edilen insan haklarına ilişkin bir milletler arası sözleşmedir.
Temel bir idare hukuku ilkesi olan “yetki ve usulde paralellik gereği” kanunla uygun bulunarak yürürlüğe giren bir sözleşme ancak kanunla kaldırılabilir.
Sözleşmenin feshine dayanak yapılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi bir yetki gaspından ibaret olsa da bu kararname ile dahi Cumhurbaşkanına “fesih” yetkisi verilmemiştir.
TBMM’nin İstanbul Sözleşmesini uygun bulma kanunu olan 6251 sayılı kanun hâlâ yürürlüktedir. 

Anayasa’ya göre yasama yetkisi münhasıran TBMM’ye ait olduğu gibi yine Anayasa’nın 104. maddesi gereği Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.
İstanbul Sözleşmesi'ndeki ilgili düzenlemeye göre sözleşmeden çıkma Avrupa Konseyi'ne bildirimle mümkündür ancak fesih konuya ilişkin bildirimin Avrupa Konsey’i Genel Sekreterine ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girer.

Cumhurbaşkanlığı kararını yazanlar ve imza edenler hukuk bilgisinden yoksun olabilir ancak tüm bu hukuki gerekçelerle sözleşmenin feshi yok hükmündedir. Bu yokluk hali siyasal olarak reddedilse bile varlık nedeni olan Anayasa’yı yok saymayan herhangi bir yargı mercii tarafından dikkate alınmamalı ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmaya devam edilmelidir. Cumhurbaşkanı kararlarının yargısal denetim organı olan Danıştay’ı ise vereceği kararla kendi kendini feshetmek istemiyorsa yapılacak başvurunun ardından söz konusu Cumhurbaşkanlığı kararını iptal etmek zorundadır.

Durum hukuki açıdan oldukça nettir ancak ülkede yaşanan süreçler ve yaşanan hukuk devleti krizi düşünüldüğünde hukuki gerekçelerin anlamsız olduğu düşünülebilir. Ancak hukuk düzenlemeleri bilhassa İstanbul Sözleşmesi'nin de bir parçası olduğu insan hakları düzenlemelerinin savunulması açısından önemli bir zemin oluşturur. Siyasal alana gelindiğinde ise halkın, özellikle de tüm hak ve özgürlükleri için yılmadan mücadele eden kadın ve LGBTİ’lerin önüne çıkacak herhangi bir siyasal parti ya da siyasetçinin demokrasi ve hukukun üstünlüğünden bahsedilmesi için İstanbul Sözleşmesinin yürürlükte olduğunu açıkça söylemesi ve insan haklarından yana taraf alması gerekmektedir. Aksi durum muhalefetin “millet” yahut “demokrasi” ittifakı gibi büyük sözlere rağmen inandırıcı olmayan ve nafile bir çabaya girişmesi anlamına gelir.

*Dr.