İstanbul Sözleşmesi nöbeti: Katledilen kadınların hikayelerini anlattılar
İzmir'de İstanbul Sözleşmesi için başlatılan nöbette, defalarca şiddet gören, eşinin saldırısında annesini kaybeden Nahide Akgün ve aile kararıyla katledilen Gündünya Tören'in hikayeleri anlatıldı.
Cihan Başakçıoğlu
İZMİR - “İstanbul Sözleşmesi'nden Vazgeçmiyoruz İzmir Kampanya Grubu”nun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, başlattıkları nöbet eyleminin ikincisini gerçekleştirmek için Karşıyaka Çarşı girişinde toplandı.
“İstanbul Sözleşmesi bizim vazgeçmeyiz” yazılı pankart açarak, mor şeritlerle zincir oluşturan kadınlar, sık sık “Kararnameniz batsın, kadınlar yaşasın” ve “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” sloganları attı.
Polis çemberi içerisinde bir saatlik nöbet eylemini gerçekleştiren kadınlar, eşinden uzun yıllar şiddet gören Nahide Akgün’ün hikayesini kamuoyuyla paylaştı.
Kadınlar, Diyarbakırlı olan Akgün’ün 1972’de doğduğunu ve annesinin dini nikahlı eşinin oğlu Hüseyin Opuz ile 1995 yılında evlendiğini belirtti.
Üç çocuğu olan Akgün’ün eşinden en başından beri şiddet gördüğünü anlatan kadınlar, Akgün’ün, Nisan 1995, Nisan 1996 ve Şubat 1998'de üç kez polise giderek şikayetçi olduğunu ancak değişen hiçbir şey olmadığını ifade etti.
Daha sonra annesinin yanına yerleşen Akgün’ün, 2001 yılının Ekim ayında Opuz tarafından bıçaklandığını belirten kadınlar, yedi bıçak darbesine karşılık Opuz’a yalnızca para cezası verildiğini söyledi.
2002 yılında ise Akgün’ün annesi Minteha Beybur'la birlikte İzmir’e giderken Opuz’un saldırısına uğradığını ifade eden kadınlar, Minteha Beybur'un bu saldırıda vefat ettiğini anlattı.
‘BU ÜLKENİN KANUNLARI BENİ KORUSAYDI ARANIZDA OLACAKTIM’
Son olarak Akgün’ün ağzından yaşananları anlatan kadınlar şunları söyledi:
“Eğer bu ülkenin kanunları beni korusaydı, ben de şimdi burada, sizin aranızda olacaktım. Hiç unutmuyorum 2002 yılının 11 Mart'ı idi. Yola çıkmıştık, buraya geliyorduk annemle, İzmir’e. Her şeye rağmen yeni bir hayat kuracaktık, bunu başarabilirdik, buna inanıyorduk, artık Hüseyin olmayacaktı hayatımızda, onu geride bırakacaktık, bıraktık da. Ama o geri durmadı, bırakmadı peşimizi, ardımızdan geldi Hüseyin. Nakliye kamyonunu durdurdu, o an yüzünü görmedim; gözünü kırptı mı kırpmadı mı bilmiyorum ama annemi vurdu. Oracıkta öldü annem. Sonunda Hüseyin tutuklandı ve yaşam boyu hapse mahkum edildi ve boşandık. Ama yine olmadı. Annemin peşin peşin hayatıyla ödediği bu müebbette devlet, hayatını taksit taksit geri verdi Hüseyin’e. Cinayeti işlerken ağır tahrik altında olduğuna hükmetti, cezasını 15 yıla indirdi ve 6 yıl sonra Hüseyin’i salıverdi. Yoksa ben, 'ona rağmen'li de olsa yeni bir hayat kuracak ve bugün aranızda olacak, başka kadınlar şiddet görmesin, hayatları zindan olmasın diye sizlerle haykıracaktım aslında.”
'36 KEZ ŞİKAYETÇİ OLDUM, DEVLET HÜSEYİN'İ AKLAMAKTAN YILMADI'
“Ben Nahide Akgün, siz beni Nahide Opuz olarak tanıyorsunuz. Hüseyin ile evlendiğim ilk günden, annemin katledişine kadar geçen 6 yılda tam 36 kez şikayetçi oldum Hüseyin’den, devlet Hüseyin’i aklamaktan yılmadı. Hüseyin bize zulmetmekten yılmadı, ben mi yılacaktım, ben de yılmadım. 15 Temmuz 2002’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açtım ve mahkeme 7 yılın sonunda, 9 Haziran 2009’da kararını verdi ve AİHM, tarihinde ilk defa, ev içi şiddette bir tarafın kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle bir devleti 33 bin 500 Euro tazminat ödemeye mahkûm etti.”
'YAŞAMAKTAN DA İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN DE VAZGEÇMİYORUM'
“Ben Nahide Akgün, siz beni Nahide Opuz olarak tanıyorsunuz, bu hikaye benim hikayemdir. Bu hikaye, devletin yok saydığı hayatımı dirençli bir ilhama çeviren İstanbul Sözleşmesi’nin hikayesidir. İstanbul Sözleşmesi, yaşamakta ısrar eden kadınların hayat hikayesidir. İstanbul Sözleşmesi, erkek şiddetine direnenlerin inat hikayesidir. Bu hikaye bizim hikayemizdir. Ben Nahide, yaşamaktan da haklarımdan da İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçemiyorum. Buradayım.”
Akgün’ün ardından kadınlar, akrabasının cinsel saldırısına uğrayan ve aile kararıyla katledilen Güldünya Tören’in hikayesini de kamuoyu ile paylaştı.