İstanbul'a uçmak yerine Disney rüyası

Bildiği hayatın bittiğini, sevdiklerini kaybedip, umudun yerini karanlığa bıraktığını düşünen Prenses Anna, son bir hamleyle ayağa kalkar. Bir adım ve bir adım daha atar devam edebilmek için. Tüm zamanların en çok hasılat getiren animasyon filmi Karlar Ülkesi, ikinci filmde Disney’in büyülü dünyasında varoluşsal soruların peşinden koşuyor.

Abone ol

Ayşegül Dikenli Williams

LONDRA - Bir daha İstanbul’a ne zaman gelebilirim bilmiyorum. Meğer ne kadar büyük bir lüksmüş, bir uçağa atlayıp dilediğim anda doğduğum vatana uçabilme ihtimalimin olması. Şu sıralar kendimi en çaresiz hissettiğim anlar bunu düşündüğüm anlar. Uçağa atlayıp İstanbul’a gelememe hali benim en karanlık düşüncem, dibe vurduğum an. İşte bu yüzden kıvrak bir manevrayla konu değiştirip bir Disney filminden bahsedeceğim.

Çocuğu, yeğeni ya da tanıdıklarının çocuğu olan hemen herkesin duyduğu ya da izlediği animasyon filmi Frozen 2’de (Karlar Ülkesi), sevdiği herkesi ve her şeyini kaybettiğini düşünen Prenses Anna, “Daha önce de karanlık gördüm, ama böyle değil” diye başlar şarkısına. “Bildiğim hayat bitti, ışıklar söndü. Merhaba karanlık, yenilmeye hazırım. Seni takip ediyorum. Bu kederin bir ağırlığı var, beni aşağı çekiyor. Ama aklımda küçük bir ses fısıldar” diye devam eder; bir çocuk animasyonu için fazla dramatik bulsam da, şu sıralar kulağımda çınlıyor bu şahane melodi.

Disney eleştirisi yapmak değil bilakis övgüsü yapmak da bu yazıya kısmetmiş. Eminim hayallerin gerçek olabileceği yalanıyla kandırılmaktan daha kötü şeyler de yapılmıştır şu dünyada. Hayal etmeye, kaçışa, iyilerin kazanacağına ve umuda çok ihtiyaç duyduğumuz korona günlerinde ise, iyi ki Walt Disney borç harç alarak 1937’lerde animasyon film alanında devrim yarattı. Bugün biz ve çocuklar hala o büyülü dünyada dolaşabiliyoruz diye düşünüyorum.

'AMA DEVAM ETMELİSİN' MESAJI

Frozen 2’de Prenses Anna’nın tam dibe vurmuşken içinden gelen o fısıldayan sese kulak verme kısmı özellikle. Karanlık, umutsuzluk duyguları ağır basıp kaçınılmaz olsa da, o cılız sese kulak vermemek en kötüsü olsa gerek. “Kayboldun, umut gitti. Ama devam etmelisin. Bir sonraki doğru şeyi yap. Tüm yapabileceğim bu, bir sonraki doğru şey” diye devam eder Anna şarkısına.

Bir adım, bir adım daha diye ayağa kalkar. Çünkü diğer türlüsü anlamsız bir sondur. Tipik Disney inişleri çıkışları olsa da filmde varoluş, ölüm (Anna ve Elsa’nın anne babasının ölümü üzerinde daha çok duruluyor bu filmde), hayatın asla aynı kalmadığı ve istemesek de değişimin tek gerçek olduğu vurguları yapılıyor. Ve tabi yine bir Disney klişesi; ’sevgi sahip olunacak en değerli şeydir’ mesajı güçlü. Bu klişelerin, çok kullanıldıkları için etkilerinin azalması kısmına değil, basit doğruluklarına odaklanmayı tercih ettim. Basit, sıradan doğrular.

Korona virusü günlerinden önce filmi sinemada en az üç kez izlemek zorunda kalan bir ebeveyn olarak hemen hemen tüm diyalogları ve şarkıları ezberlemiş ve çok beğenmiştim. “Bizim zamanımızda sinemaya gidilir, diğer insanlarla yan yana oturulurdu” diyeceğiz gibi geliyor önümüzdeki birkaç yıl içinde belki de. Sadece birkaç hafta geçmesine rağmen evlerimizde oturmak zorunda kalmak, dışarı çıktığımızda mesafemize dikkat etmek gibi dramatik değişimlere bu kadar kolay alışmamız ve neredeyse öncesini düşünemez hale gelmemiz aslında kolay adapte olan bir tür olduğumuzu gösteriyor.

SINIFSAL AVANTAJLAR ÖZELEŞTİRİSİ BİR BAŞKA YAZIYA

Frozen 2’de vurgulanan, elimizden gelen en doğru şeyi yapmak ve basit şeylere konsantre olmak belki de hiç bu kadar kolay olmamıştı. Komşumuza yardım etmek, camdan cama selamlaşıp hal hatır sormak bile bunlar arasında. Sınıfsal avantajlar bağlamında şanslı zümreden olduğumu bilip bunun özeleştirisini başka bir yazıda yapacağımı belirtmek isterim.

Karl Marks boşuna tüm kuramını proleterya sınıfı üzerinden kurmamıştı. Yediğim ekmeği, sütü hazırlayan, paketleyen birileri var. Birileri hala çöplerimizi topluyor. Bu yazı ise içimizde fısıldayan, bize bir adım bir adım daha atıp ayağa kalkmamızı söyleyen o cılız ses üzerine. Ve yazıyı okuma şansı olanların, internet faturasını hala ödeyebilen şanslı okurlar olduğunu varsayıyorum.

1937’lerde Walt Disney’in işi hiç kolay değildi; çevresindeki herkes ona deli gözüyle bakıyordu. Oysa bir sabah uyanmış ve animasyon harikası Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’le ilgili her şeyi kafasında yaratmıştı. Gerisi para pul ve yetenekli çizerlerin çalışmasıydı. Disney’den önce birkaç animasyon filmi yapılsa da 1937’de gösterilen Pamuk Prenses animasyonun, film dünyası için bir devrim niteliğinde olduğunu es geçemeyiz. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in yaratılmasından elde edilen beceri ve teknik deneyim, Pinokyo ve Bambi gibi diğer Disney filmlerinin önünü açtı ve, bugün hepimizin bildiği Disney'e, hayallerin gerçek olabileceği ve hiçbir şeyin imkansız olmadığı diyarlara yol açtı.

Entellektüel kapasitem filmi bir eleştirmen gözüyle değil gardını bırakan sıradan biri olarak izlemeye yettiği içi Karlar Ülkesi 2’yi aşırı beğendim. Üç izleyişimde de ağladım. Özelllikle de ‘Bir Sonraki Doğru Şeyi Yap’ şarkısı bir yanıyla en acıklı Müslüm Gürses şarkılarından bile acıklı olsa da sonunda o bir adım bir adım daha diye ayağa kalkma kısmı şu yaşadığımız günlerde ayrı bir anlam taşıyor. En azından her sabah kalkarken bunu düşünmeyi tercih ediyorum.