İstanbul'da 1 Mayıs: Umut ve özeleştiri
İstanbul'da Taksim izni çıkmadığı için Bakırköy'de kutlanan 1 Mayıs'ta umut da 'özeleştiri' de vardı...
Taksim Meydanı'nın yasaklı olduğu ve sendikaların kutlamalar için Bakırköy'e çağrı yaptığı işçiler, 'gerçek gündem'leri taşeron işçilik, asgari ücrete zam, kıdem tazminatları gibi 'yılların eskitemediği' talepleriyle geldiler alana. Elbette 1 Mayıs'ın 16 Nisan'daki Anayasa Değişikliği Referandumu'ndan hemen sonraya denk gelmiş olması da alanda hissediliyordu.
Türkiye'de 1 Mayıs'ın, işçilerin taleplerini dile getirmesinden çok daha farklı bir anlamı da var. Kutlamaları 1 Mayıs 1977 Taksim Katliamı'ndan bağımsız düşünmek imkansız. İşçiler ve sendikalar için sembolik anlamı büyük olan Taksim Meydanı'nda yapılmayan ya da farklı bir yerde kutlanan her 1 Mayıs, halaylarla, türkülerle geçtiği için sık sık 'bayram havası' olarak adlandırılsa da, yasak nedeniyle insanlarda oluşan burukluk çok kolay hissediliyor. Ancak yine de bu, Taksim'in yasaklandığı, sendikaların Beşiktaş ya da Şişli'den meydana yürünmeye çalıştığı ancak yoğun müdahale ile engellendiği 1 Mayıs'lardaki mücadelenin yerini umutsuzluğa ve heyecansızlığa bıraktığı anlamına gelmiyor. Hele ki 16 Nisan referandumunun siyasi gündeminin herkesten fazla ilgilendirdiği işçiler açısından miting alanı hiç de 'umutsuz' değil...
Çünkü 1 Mayıs'ın Türkiye'deki tarihi acı dolu olsa da, bugün artık pek çok farklı bir anlam ifade ediyor. Çoğu katılımcı için miting alanı, iş arkadaşlarıyla, dostlarıyla bir araya gelme fırsatı. Her köşede birbirleriyle selamlaşan insanların gülümsemeleri kısa bir süre sonra yerini 'Ne olacak, biz ne yapacağız?' konuşmasına bırakıyor. İnsanların hâl, hatırla başladıkları konuşmalar, 'Türkiye'de sınıf mücadelesi için neler yapılması gerektiği', 'mevcut siyasi ortamda sınıfın rolü' sohbetlere dönüşüyor. Yok, bu tip konuşmalar sadece sosyalist partilerin kortejlerinde duyulmuyor. Alana herhangi bir nedenle, herhangi bir şekilde gelip kalabalığa karşılaşanlar arasında da sohbet aynı. Hemen tamamının ortak noktası da şüphesiz 'özeleştiri'ydi... "Neden işçi sınıfı bu gündeme müdahale edemiyor?", "Nerelerde eksik kalınıyor/kalıyoruz?" Hatta bir işçi alanı da dahil ediyordu sorulara: Sınıfın öncüleri burada ama sınıf nerede?