Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran’da tekrarlanacak İstanbul seçimlerindeki rakibi Binali Yıldırım, hatta cumhurbaşkanı Erdoğan değil, bizzat YSK olacak gibi görünüyor. YSK’nın kendi içtihatlarıyla çelişen ve hukukçuyum diyen hiç kimsenin hukuk terimleriyle açıklayamadığı seçim iptal kararı, AKP rejiminin seçimle demokratik sınırların içine çekilebileceğini ümit eden muhalefetin, kendini bir kez daha hakemi bizzat AKP tarafından belirlenmekle kalmayan, kuralları oynanırken değiştirilebilen bu oyunun içinde bulmasına yol açtı. YSK’nın iptal kararını açıkladığı pazartesi gecesine kadar, CHP ve millet ittifakının bir kez daha bu oyunda figüran olmayı kabul etmesinin doğru bir seçim olmayacağını, gerçekte seçim olmayan bir seçimi boykot fikrinin muhalefet tarafından ciddiyetle değerlendirilip uygulamaya konulması gerektiğini düşünüyordum. Ama o gece “bir şey oldu”. Kılıçdaroğlu’nun “böyle bir şey olabilir mi?” diye sormasına fırsat kalmadan İmamoğlu iftar sofrasında kimseye hakaret etmeden, mağduru oynamadan, suçlamadan sakince konuştu; “birileri yanlış yapacak, eksik yapacak, çok kötü işlere karışacak ama biz hep beraber umudu, güzelliği ve iyiliği taşıyacağız. Merak etmeyin her şey çok güzel olacak” deyiverdi.
O akşam, YSK’nın ülkede seçimli demokrasiden kalan son kırıntıları 4’e karşı 7 oyla süpürmesinin ardından İmamoğlu’nun bir kez daha seçmene bunun bir oyun değil, beraber yaşama umudunun ta kendisi olduğu mesajını vermesi, kurulduğu andan bu yana belki de iktidarını dayandırdığı ilişkiler ağı ve rant kaynakları bakımından en kritik dönemini yaşayan AKP’nin kaderini, Demirtaş’ın “bağrınıza taş basın” çağrısı kadar etkileyecek gibi görünüyor. Nitekim, İmamoğlu’nun “artık herkes özgürce konuşacak, haksızlığa karşı kimse susmayacak” sözlerini karşılıksız bırakmayan sanatçılar, ünlüler, spor kulübü yöneticileri YSK’nın adaletsizliğine “her şey çok güzel olacak” sloganı ile karşı çıkmaya başladılar.
Cumhurbaşkanlığı arşiv daire başkanının el yazısıyla kareli kâğıda isimlerini sıraladığı, Nevşehir belediye başkanının şehre almamakla, Devlet Bahçeli’nin ise “artık sevememekle” tehdit ettiği ünlülerin bu tepkisini samimiyetsiz bulanlar, değişen rüzgârın yönünü takip etmekle suçlayanlar; “gazeteciler, siyasetçiler tutuklanırken, barış istediği için akademisyenler işlerinden edilir, Ayşe öğretmen magazin programında çocuklar ölmesin dediği için hapse girerken neredeydiniz?” diye soranlar haksız sayılmazlar. Ancak, “her şey çok güzel olacak” çağrısının sokaklarda olduğu kadar magazin aleminde de böylesine bir karşılık bulması, suskunluk sarmalının kırıldığını, korku eşiğinin bu kez aşıldığını gösteriyor. Dahası, şu ana kadar verilen tepkilerden, AKP’nin İstanbul’da seçimi kazanmak için 1) YSK’nın bir yolunu bulup bir kez daha seçimi AKP’nin kazanmasını sağlamasına, 2) mitili İstanbul’a atacağını açıklayan Devlet Bahçeli’nin korku, nefret ve kutuplaştırma söyleminin “her şey çok güzel olacak” çağrısını bastırmasına, 3) Binali Yıldırım’ın hiçbir inandırıcılığı olmadığı için bu sefer en safiyane duygularla AKP’yi destekleyen seçmende bile karşılık bulması zor görünen “asıl mağdur benim” sözlerine güvenmekten başka bir yolu olmadığı anlaşılıyor.
Bir sihirli değnek dokunur da, 16 Nisan referandumundan bu yana demokrasi adına elde kalan son kırıntıları da ortadan kaldırmak için sistemli bir çalışma içinde olan AKP rejimi, İstanbul’da seçimleri çoktan kaybettiğini kabul edip iktidarını bir süre daha korumasının tek olası yolunun toplumsal barışı yeniden tesis etmekten geçtiğini idrak eder mi bilinmez. Ancak bu sefer, bundan bir yıl önce Edirne’de demir parmaklıkların ardından seçmenine “korkma bağır, olmadı Hızır’ı çağır” diye seslenen Selahattin Demirtaş’ın sesi, İmamoğlu’nun çağrısıyla “cesurca ve Türkiye’nin geleceği için konuşmaya devam eden” sanatçılar ve ünlüler tarafından da duyulduğuna göre, İstanbul’da gerçekten bir şeyler oluyor.