İstanbul'dan İzmir'e göçenler kolonisinde son durum
İzmir'e taşınan İstanbullularla konuştuk: İzmir kalabalıklaşıyor. Yine de 3 büyük şehirden en cazip olanı İzmir, ama giderek eski dokusunu kaybettiğini hissedebiliyoruz.
İZMİR - Yıllarca ekonomik kalkınmanın ve sanayinin başkenti, hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz şehir olarak hafızalarımızda yer etmiş olan; insanların "taşı toprağı altın" diyerek göç ettiği kent, İstanbul için günümüzde durum tersine dönmeye başladı. İstanbul’da yaşayanlar artık taşı toprağı altın olan başka şehirler arayışında. İstanbul’u terk edenler diğer büyük şehirlere, en çok da İzmir’e yerleşiyor. Peki neden?
Bu durumu, İzmir’de İstanbul’a kıyasla temel ihtiyaçların ucuzluğuna, ulaşımın kolaylığına, iş imkanlarına erişimin daha kolay olmasına, büyük şehir yaşamının getirdiği stresin daha az olmasına ve hatta daha özgür bir kent olmasına bağlayanlar bile var.
Birbirinden farklı hikayelerle İstanbul'dan göçenler ve göç edenlere kucak açan İzmirliler, her ay bir gün Artimprojects'te buluşuyor. Bu etkinlikte hem benzer süreçleri yaşayan insanlar birbirlerini buluyor ve kendi hikayelerini paylaşıyor hem de yeni dostlukların temellerini atıyorlar. Bu sosyal etkinlik fikrini ilk olarak Artimprojects’in sahibi Duygu Serin ortaya atmış. Şu ana dek beşinci buluşmayı gerçekleştirmiş olan ekibe katılan insan sayısı her seferinde giderek artıyor. Etkinliğin ilk günden bu yana katılımcısı olan da var, son buluşma ile bir parçası olmaya başlayan da. Katılımcılar arasında sosyal iletişim ağları oluşturmaya, Whatsapp grupları üzerinden ilişkiler geliştirmeye kadar uzanan bu sosyal hareket hakkında kapsamlı fikir sahibi olmak ve İstanbul’dan tersine göçün sebepleri ve sonuçlarına dair bilgi edinmek istedik.
27 yıllık geçmişe sahip olan Artimprojects, 5 kişilik bir ekip olarak başlamış. Biz de hem ekibe sonradan katılan yeni göçenlerle hem de ilk günden bu yana ekibin bel kemiği olan kurucu ekipten Eda Topbaş, Raif Meşeler ve Ekin Yetkinoğlu’yla konuştuk.
İSTANBUL’DA İNSAN HARCAMAK ÇOK KOLAY
Kadıköy’ün en gözde semtlerinden biri olan Acıbadem’den taşınıp İzmir’e yerleşen Sena Aksoy, 3 yıldır Gaziemir’de yaşıyor. Aslında Avrupa’da yaşama hayali olan ancak ailevi sebeplerden ötürü yurtdışına çıkmaktan vazgeçen Aksoy, Avrupa’nın Türkiye’deki alternatifi olarak gördüğü İzmir’e yerleşme kararı almış.
"İstanbul’u terk etmek öncelikliydi. Hatta İstanbul’un geldiği durumu düşünürsek, kaçınılmazdı. Daha önce Almanya’ya gitmeyi düşünüyordum, orada iş de buldum… Ama ailem burada ve yaşları belli bir yere geldi. Ömrü boyunca bana bakmış insanları yaşlandıklarında bir başlarına bırakmak istemiyorum, acil bir durumda yakınlarında olmak istedim" diyor. Başlangıçta alışmakta güçlük çekmesine rağmen İzmir’in beklentilerini genel olarak karşıladığını söylüyor.
“Özellikle İzmir’in insanı güzel, medeni; bu kesinlikle doğru. Çok farklı, hatta beklediğimden bile daha farklı İzmir insanı. Hayal kırıklığı yaşadığım çok nokta da oldu. İlk gördüğüm yer mesela Kemer’di, o gecekondu mahallelerini görünce böyle şey olur mu dediğimi hatırlıyorum. Sonra içine girdim, oradaki insanlarla tanıştım. Beyaz yakalı İstanbulluların tüm önyargılarını kırabilecek, çok tatlı insanlardı tanıştıklarım.
İzmir köy kalsın diyen İzmirli arkadaşlarıma kızardım. Şimdi ben de aynısını söylüyorum, çok gelmesin insanlar” diyen Aksoy, İzmir’de yaşamanın daha ekonomik olduğu söylentisinin şehir efsanesi olduğuna inanıyor: "İzmir kesinlikle daha ucuz bir şehir değil. Kiralar biraz daha az evet, ama daha ucuz bir şehir değil kesinlikle. Mutfak giderleriniz İstanbul ile kıyaslandığında aynı oluyor. Burada aldığımız maaşlar da İstanbul’dakilere göre daha düşük, ki ben İstanbul’da kazandığımdan az kazanmayı kabul ederek buraya geldim. Buna rağmen konfor düzeyim ve ekonomik durumum çok daha iyi. İstanbul para harcatma üzerine kurulu bir şehir, ancak AVM’lerde buluşabiliyoruz, dışarı çıkınca bir türlü mekan beğenemiyoruz, burada öyle bir durum yok" diyerek İzmir’in ucuz olduğu algısının İstanbul’un tüketime zorlayan bir şehir olmasından kaynaklandığını vurguluyor.
Arkadaşlıkların İzmir’de çok daha farklı olduğunu söyleyerek şehir kültürünün insanları değiştirdiğini hatırlatan Aksoy, “İstanbul’da arkadaşlıklar hep sirkülasyon halindeydi. Burada öyle değil, burada insanlar arkadaşlıklara yatırım yapıyor. İlk geldiğimde kendimi kötü hissetmiştim, insanların karşılıksız bu kadar iyi olabilmesini sindirememiştim. İstanbul’da insan harcamak çok kolaydır, herkesin alternatifi vardır çünkü” diyor ve onu Artimprojects’te filizlenen grubun bir parçası olmaya iten sebebi şöyle açıklıyor: "Bu etkinliğe çevremi biraz daha genişletmek için katıldım. İzmirlilerin arasındayım, burada insan ilişkileri arasındaki duvar küçük olsa da yine de doğma büyüme İzmirlilerden farklı hissetme durumu oluşuyor."
TEK GÖRDÜĞÜM RAKI İÇİP MUHABBET EDEN İNSANLAR
Lise eğitiminin ardından ayrıldığı İzmir’e geri dönmek zorunda kalan Diren Sancar Barlas, İstanbul’da Makine Mühendisliği eğitimini bırakıp Sahne ve Gösteri Sanatları Bölümü’nü bitirmiş. Şu an işsiz olan Barlas, İstanbul’daki etkinlik ve eğlence sektörünün son süreçte sosyal ve politik sebeplerle darbeler aldığı için iş bulamayıp ailesinin yanına dönmüş.
"2016’da yaşanan patlama, etkinlik sektörünü çok olumsuz etkiledi" diyor ve ekliyor: “İş bulmakta büyük sıkıntı yaşıyordum. Kira ve harcamaları karşılayamaz noktaya geldiğimde İzmir’de ailemin yanına dönme kararı aldım. İzmir’de de yalnızca bir mülakata katılabildim, burada da iş yok”.
İstanbul’dan sonra İzmir’i çok ruhsuz bulduğunu söyleyen Barlas, “Burada olmaktan memnun değilim. Normalde sürekli organizasyon ve aktivite halindeydim, sosyal çevrem oldukça genişti. Burada katılacak etkinlik bile yok. Tiyatro yok, konser yok, festival yok… Çalışmama rağmen İstanbul’da haftanın 6 gecesi dışarı çıkan biriydim. İzmir bana çok ruhsuz gelen bir şehir, çok emekli şehri. Ya yaz döneminde ya da emekliyseniz güzel.
Aslında İzmir’e çok kızıyorum. İzmir’i de seviyorum ama İstanbul’u tercih ederim. Burası vizyonsuz bir şehir. Dünyayı hiç bilmiyor buradaki insanlar, Anadolu’yu da bilmiyorlar. Güya Türkiye’nin en batılı şehri ama tek gördüğüm rakı içip muhabbet eden insanlar! Kimi dışarı çağırsam beni eve çağırıyor, hepsi de benden genç. Herkes 60 kuşağıymış da eski günleri yad edermiş gibi konuşuyor.”
Sosyal etkinliklere olan açlığını bir nebze gidermek adına kendisini burada bulduğunu belirten Barlas, “Bu etkinliğe ilk geldiğimde çok sevmiştim. Genellikle geliyorum. Özel olarak İstanbul’dan gelmiş insanları göreyim amacıyla değil… Güzel etkinlik olduğunda katılıyorum" diyor.
İzmir’e tersine göçün tek öznesi İstanbul’da düzenini kuramayanlar değil, Ece ve Kaan, İstanbul’da Siemens’teki işlerinden istifa edip İzmir’e yerleşmişler. Son 3 aydır İzmir’de yaşıyorlar: “İstanbul’dan sıkılmıştık, değişiklik yapmak istedik ve buraya taşındık. Şu an ikimiz de çalışmıyoruz. Bizi İzmir’e bağlayan bir şey de yok. Şirket üzerinden Avrupa’ya geçmeyi denedik ama belirsizdi ve çok uzayabilirdi, hatta sonunda olmayabilirdi de. Bu esnada İstanbul’un insanın ruhunu emen pratikleri aynı şekilde devam ediyordu. Biz de dedik ki önce gidelim bir İzmir’e, bir kafamız rahatlasın, sonra yine Avrupa’ya geçeceksek geçeriz. İstanbul’dan ayrılma planını ertelemek istemedik.”, diyorlar.
“Tabii ki İstanbul kötü bir yer değil, İstanbul’u hala çok seviyoruz ama aynı ölçüde nefret de ediyoruz. İstanbul kesinlikle eski İstanbul değil. Gidilecek görülecek çok güzel yerleri var ama giderek daralıyor bu yerler, artık birçoğuna da öyle hadi gidelim deyip gidemiyoruz.”, diyen çift, yeni geldikleri İzmir’de kendilerini kaçınılmaz şekilde bu etkinlikte bulmuş.
“Bu etkinliğe çok yeni olduğumuz için geldik. Buradaki insanlar nasıl hissediyorlar, nerelere gidiyorlar, tanışıp konuşmak istedik. İnternette de bir şey bulamadık, nerede ne yapılır bilmiyoruz.”, diyorlar ama pek umutlu da değiller. İzmir’in geleceğini de İstanbul’unki gibi görüyorlar: “Buraya da insanlar gelmeye başladı, 3-5 sene içerisinde burası da İstanbul gibi olacak gibi geliyor ama diğer taraftan buraya sanki İstanbul’un biraz daha iyi, modern kesimi göç ediyor gibi bir durum da var. Sonuçta herkes İstanbul’dan kaçmak için ilk seçeneği İzmir olarak görmeyecektir.”
'KENDİNİZE VAKİT AYIRMAK İSTİYORSANIZ DOĞRU YERDESİNİZ'
2010 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü kazanan ve bir daha İzmir’den ayrılmayan Serkan Polat, İzmir’i kariyer değil huzur arayanların şehri olarak nitelendiriyor: “İzmir’de kariyer kovalıyorsanız yanlış yerdesiniz. Kendinize vakit ayırmak ve kafa dinlemek istiyorsanız doğru yerdesiniz. İstanbul’da ben hep koşturma halindeydim. Kendime hiç vakit ayıramadığımı fark etmiştim. Kariyerim için hayatımdan ödün vermek mi, yoksa hayatı dolu dolu yaşamak mı diye sordum bir gün kendime. Her gün metrobüste gelip giderken sorgulardım bunu. Tartıda İzmir çok net bir şekilde geldi. İstiklal Caddesi’nde çalışıyordum ama iş dışında İstiklal Caddesi’nde hiç vakit geçiremediğimi fark ettim. Çünkü işten çıktıktan sonra eve gitmem, erkenden uyuyup sabah tekrar işe dönmem gerekiyordu. İzmir’de bu böyle değil.
Zaman daha geniş, olasılıklar çok farklı. Buradaki şirketlerin iş yoğunluğu İstanbul’dakiler gibi de değil. Ekstra mesailer çok fazla olmuyor. Böylece akşamları kendinize daha fazla vakit ayırabiliyorsunuz. Ulaşım problemi olmadığı için de eve giderken yol üzerinde bir mekâna uğrayıp biraz takılabiliyorsunuz. Üstelik Çeşme, Bodrum, Foça ayağınızın dibinde, hafta sonu bu merkezlerde zaman geçirme şansınız oluyor. Yaşam konforu burada ciddi şekilde daha yüksek diyebilirim.”
İstanbul’da yaşadığı stresin sebep olduğu gündelik alışkanlıklardan başta hemen kurtulamadığından yakınan Polat, "İlk zamanlarda otobüse yetişmek için koşuyordum. Tek koşan bendim. Bir de etrafımdaki insanları yadırgıyordum yürüdükleri için. İstanbul’da metrobüse koşuyorsun, metroya koşuyorsun, oradan oraya koşuyorsun, sürekli koşuyorsun… İşe geç kaldığım günlerde baktım ki kimse bir şey demiyor, zaten onlar da koşmuyorlar. Kimse koşmuyormuş burada. Aradaki farkı çok net görebiliyorum. Artık ben de koşmuyorum" diyor.
İstanbul deneyiminin kendisine avantajlar sağladığı da bir gerçek: “İstanbul’un bana şöyle bir faydası oldu, oradaki hengame içerisinde pişince burada çok rahat şekilde iyi bir iş bulabildim. Herkeste bu durum aynı şekilde cereyan etmeyebilir ama İstanbulluların belli bir avantajı oluyor. İstanbul’da yaşamış biri, kafası da biraz çalışıyorsa İzmir’de çok rahat bir şekilde buradaki insanlardan daha yüksek yerlere gelebilir. Buradaki arkadaşlarıma bakınca onların daha aza tamah etmekle daha barışık olduklarını görüyorum.”
İzmir’in İstanbul’dan sıkıcı bir şehir olduğu yönündeki genel algıya da şöyle yanıtlıyor Polat: “İzmir biraz daha yavaş bir şehir ama burada da bir sınıf farkı göze çarpmıyor. İstanbul’u düşünüyorum, kapısından içeri giremeyeceğim mekanlar var. İzmir’de herhangi bir mekâna girip direkt sohbete başlayabiliyorsunuz. Ben geldiğimde trafik ışıklarının çoğu çalışmıyordu bile. Şimdi sabahları trafik bile oluyor. Bir 5 seneye kadar buranın da durumu pek iyi olmayacak gibi. Belediyenin artan göçü karşılamak için altyapıları güçlendirme çalışmaları çok sıkıntılı ve mantıksız şekilde yapılıyor. İstanbul’la kesinlikle karşılaştırmaya gerek bile yok ama burası da yavaş yavaş İstanbullaşacak gibi görünüyor” diyerek durumu özetleyen Serkan Polat, madalyonun diğer bir yüzü olduğunu da hatırlatıyor bize.
'BİRAZ ŞIMARIKLIK GİBİ GELİYOR BANA'
Etkinliklerin düzenli olarak bir parçası olan, doğma büyüme İzmirli olup ekibi oluşturan ilk 5 kişi arasında yer alan Raif Meşeler, Eda Topbaş ve Ekin Yetkinoğlu’ya da bu tersine göç durumunun getirdiklerini, şehrin yeni sakinleri hakkında neler düşündüklerini sorduk.
Raif Meşeler, İstanbul’da yaşayanların İzmir’e neden geldiklerini anlamadığını söylüyor: “Açıkçası buraya İstanbul’dan gelen bir insanın maddi bir kaygıyla geldiğini düşünmüyorum. Ben İzmirliyim, benim bütün arkadaşlarım İstanbul’a taşındı. Biraz şımarıklık gibi geliyor bana ‘ay ben çok sıkıldım gideyim de Urla’ya yerleşeyim’ düşüncesi.”
Bir büyükşehirden diğerine göç etmenin kimse için bir değer yarattığını düşünmediğini söyleyen Meşeler, “Göç hiçbir fark yaratmadığı gibi belki işsizlik yaratıyor olabilir. Buraya İstanbul’dan gelen insanlar bir şey üretmiyor. Başladıkları şeyleri yarım bırakma huyları var. Kuru bir kalabalık gibi geliyor. Güzel şeyler üreten, insanlara hitap eden özel bir kitle de var tabi ama azınlıkta olduğunu düşünüyorum”, diyerek bu yeni durumdan pek de memnun olmadığını dile getiriyor.
İzmir’in alışık oldukları sakinliğini kaybetmeye başladığından yakınan Eda Topbaş ise durumu şöyle değerlendiriyor: “İzmir kalabalıklaşıyor. Giderek İstanbul’a benziyor belki, ama bunun sırf İstanbul’dan gelen bir göç dalgasının sonucu olduğunu düşünmüyorum, her yerden insan geliyor. Her yerde kafeler açılıyor, sakinliği kayboluyor, bazen otobüslere sıkış tıkış biniyoruz, trafik oluşuyor… Yine de 3 büyük şehirden en cazip olanı İzmir, ama giderek eski dokusunu kaybettiğini hissedebiliyoruz.”
İlk etkinlikten bu yana ekibin içerisinde yer alan Ekin Yetkinoğlu ise, “İlk etkinlikteki kitle İzmir’e göç etmiş olmaktan memnun değil gibiydi. İzmir’den şikayet edip duruyorlardı. Bugün tam tersine, İzmir’den memnun bir kitle var. İstanbul’un halinden, hatta İzmir’e göçten şikayet etmeye başladılar.”, diyor ve yeni insanlar kazanmayı olumlu bulduğunu ekliyor.