İstanbul’u hatırlamanın Bulgarcası için, iki haftamız daha bulunuyor

14 Ağustos’a kadar uzatılan ‘Memento: İstanbul’ sergisi, Bulgar kökenli Hristoff Ailesi’nin özel arşivi ve yankıları üzerinden sanat, toplum ve kültür tarihini üst üste pozlayarak sorguluyor. Sergi, kültürü var eden, üreten ve dönüştüren unsurların neler olduğunu, İstanbul’la gönül bağını koparmamak için elinden geleni yapmış bir ailenin hafızasının aynası halini almış görsel, işitsel, metinsel ve sosyolojik buluntular ile tartışması bakımından yılın en yapıcı teşhir teşebbüslerinden bir tanesi.

Evrim Altuğ evrimaltug@gmail.com

Bulgar vatandaşlarının Türkiye’ye girişlerinde artık vize istenmediğine, pasaport yerine kimliğin yeterli olabileceğine dair  haberler, şu günlerde hepimizin malûmu. Esasen, Türkiye ve Bulgaristan arasındaki yaşam ve hafıza bağının ne kadar sıkı olduğunu yansıtan bir sergi de, buna gerçek bir delil teşkil ediyor:  İstanbul Beyoğlu Galatasaray’da yer alan Yapı Kredi Kültür Sanat, ikinci ve üçüncü katlarında, üstelik 14 Ağustos’a dek uzatılan ‘Memento İstanbul: Hristoff Aile Arşivi’ sergisini Elif Erdoğan, Peter Hristoff ve Yeşim Demir Pröhl’ün küratörlüğünde izleyicilere sunmaya devam ediyor. Sergi, beraberinde 250 sayfayı aşkın, nesiller arası faydalı Türkçe ve İngilizce bir kataloğu da getiriyor.

 Peter Hristoff, Elif Erdoğan, Yeşim Demir Pröhl

Sergileme tasarımı Demir Tasarım adına Yeşim Demir Pröhl’e ait olan projenin editörlüğünü Fisun Yalçınkaya üstlenirken, üç sanatçı neslin tanıklık edip etkide bulunduğu yaklaşık bir asırlık İstanbul’u sesleri, kelimeleri, imgeleri ve objeleriyle derleyen etkinlik, Ara Güler Müzesi, OADA, Pera Müzesi, Rahmi M.Koç Müzesi, Yapı Kredi Müzesi, Nur-Selçuk Altun, Ömer M.Koç,Emel-Bülent Korman, Ayşegül-Ömer Özyürek ile Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonlarından yapılan bir derleme ile izleyicilere yansıtılıyor. Koray Şentürk’ün imzasını taşıyan videolar ile, üçüncü kuşak torun, tekstil sanatı uzmanı Peter Hristoff’un yalın bir üslûpla çektiği hatıraların refakatiyle gezilen sergi, metinlerin imgelerle kesiştikleri, Menderes Coşkun imzalı grafik uygulamalar ve Sergikur’un 25 kişilik ekiple sergi kurulumu ile hayata geçiyor. Etkinlik, Arçelik, NY BFA Fine Arts, Jotun, Raffles Istanbul ve Can Carpet gibi kurumların da katkılarıyla hayata geçiyor.



Selanik’te bir saat tamircisinin çırağı olarak çalışmaya giderek, ‘Kimsesiz Bahçeci Çocuk’ olarak hayata pek az şeyle başlayan, İç Makedon Devrimci Örgütü IMRO Üyesi, I.Dünya Savaşı’na Bulgar Ordusu bünyesinde katılmış ressam, baskıresim ustası Peter Dimitier Hristoff’un öyküsü ile (Doğum 1853 Kılkış, Yunanistan-Ölüm 1938 Sofya Bulgaristan) başlayan bu aile hikâyesi, Peter’in 1916’da üç çocuk annesi soylu bir kadın olan Anastasia Penuslieva Muftileva ile tanışması ve kısa bir süre sonra evlenmesiyle dönüşüyor. Sanat tarihini kent tarihiyle, kişisel tarihi azınlıklar tarihiyle, ulusal tarihi küresellikle kesiştirerek, aynı an içinde çoklu okumalara vesile oluyor, ‘Memento İstanbul’ sergisi.

Etkinlik ayrıca, izleyicilere tarihi Orient Ekspresi’nin 1883-1977 arası Paris - Konstantiniye arasında yapılsa da 2009’a kadar farklı terminallerde yaşatılan hikâyesini, kahramanlarından Viktorya Muftieva’nın diplomalarını, 20’nci yüzyıl başında yaklaşık 50 bin kişiden oluşan Bulgar cemaatinin İstanbul’un farklı semtlerinde tecrübe ettikleri okul deneyimlerini de yaşatıyor. İzleyiciler, merakları seviyesince dokundukları bu bilgilerin örttüğü imgelerle tokalaşıyor, deneyimin ardında gizlediği hayalle gerçek arasındaki o tılsımlı görselliğin deneyimini yaşıyor.

1898 yılbaşı gecesinde dünyaya gelen ‘Tuşe’ lakaplı Peter Dimiter Hristoff’u tanıdığımız esnada, sergi bize şunu da nasihat ediyor: “Bilgi, hem fiziksel arşivler, hem de önceki nesillerden miras kalan hatıralar incelenerek elde edilebilir. Böylelikle geçmiş ulaşılabilir bir hale gelir; geçmiş, şimdiki ve gelecek kuşaklar arasındaki bağlantılar kurulur.”

1930'larda İstanbul gezisi.

Hristoff Aile Arşivi’nin temelleri 1923 yılında Bulgaristan’dan İstanbul’a gelen Peter Dimiter Hristoff’un 1920-30’lu yılların İstanbulu’nu belgeleyen fotoğraflarıyla atılmış. Dimiter’in başlattığı bu “biriktirme”, oğlu Dimiter ve torunu Peter tarafından da devam ettirilmiş. Resim ve baskı çalışmalarıyla tanınan sanatçıların yer aldığı Hristoff Ailesi’nin buluştukları nokta,  İstanbul olmuş. Peter Hristoff, dedesinin açık havada ürettiği resimsel ve belgesel fotoğrafları ailenin çeşitli üyelerinden ve farklı kaynaklardan toplayabilmek adına 43 yıllık bir emek ortaya koymuş. Sergideki bu emsalsiz kareler arasında, İstanbul’un 20’nci yüzyıl başlarında var olmuş eski iskeleleri, kumsalları, tramvay hatları, Dolmabahçe açıkları, Eminönü’nden Galata Kulesi'ne bakan esnaf telaşı bir zaman makinesi etkisi ile seçilebiliyor. Buna mukabil, ailenin üç kuşak sanatçısı, eserlerini İstanbul’un tarihinden, kültüründen ve insanından etkilenerek üretmiş.

Sofya Güzel Sanatlar Akademisi’ne, yanında çırak olarak çalıştığı bir fotoğrafçının nasihati üzerine kaydolmasıyla, Hayri-Canan Çizel ve Şerif Renkgörür’ün de aralarında olduğu birçok sanatçıyla ilişki kuran Peter Dimiter Hristoff’un nesiller süren hikâyesi, bu yönüyle yukarıda andığımız kişi ve koleksiyonlardan derlenen Aliye Berger, Ali Sami Boyar, İbrahim Çallı, Hayri Çizel, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Zeki Faik İzer, Zeki Kocamemi ve Şerif Renkgörür’ün eserleriyle ‘sivil bir sanat tarihi’ müzesini de gözle görülür hale getiriyor. Sergide bu yönüyle ailenin 1930’lu ve 60’lı yıllarda Bahçelievler ile Aksaray’da açtıkları Mi--Bo ve Ka-Bo isimli, devrinin Türkiye’deki en büyük çorap fabrikasına dair tarihsel belge, nesne ve kadrajlar ile yazışmalar izleyicilerin keşfini bekliyor.


Dimiter Hristoff da, babasının kamerasını kullanarak yaptığı çekimlere, Atatürk’ün cenaze töreni ile başlıyor. Sergide guaj çalışmaları ve efemerası ile tanıma imkânı bulduğumuz Hristoff’un sanatsal yapıtlarına da referans olan bu kadrajlar, Unkapanı surları, gizemli Bizans lahit kalıntıları, camiler, Bab-ı Humayun ve gündelik hayatın izleriyle dolup taşıyor. Hristoff’un bu çekimleri yaparken ekseriyetle kare formata yönelmesi de, özellikle Topkapı Sarayı’ndaki İznik çinilerine yönelik ilgisinin bir göstergesi olarak tarihselleşiyor.

Buna göre, 1942’deki Varlık Vergisi’nin ve 1955’teki 6-7 Eylül olaylarının yarattığı travma sonucu, 1950’lerde Peter Dimitier azınlıklar için artık kayda değer bir ticari faaliyet yürütebilme imkânının kalmayacağından korkuyor. 6-7 Eylül olayları (İstanbul Pogromu) sırasında, fabrikanın duvarına kırmızı boya ile çarpı işareti konuyor, ancak göstericiler sloganlarla Ka-Bo’ya geldiklerinde işçiler, ‘Burada sadece Türkler var,’  diyerek, güruhu uzaklaştırıyor. Bu sebeplerle Peter Dimitier, oğullarıyla birlikte Türkiye dışında bir yere fabrikayı taşımayı düşünüyor. Ancak sonunda, yine İstanbul’da kalmaya karar vererek, fabrikayı Bahçelievler’e taşıyor ve ismini, oğullarının lakaplarından yola çıkarak, (Mitko ve Bouby) Mi-Bo olarak değiştiriyor.


Bulgaristan’da komünist rejim iktidara geldikten kısa bir süre sonra, Peter Dimiter Hristoff Bulgar Kurtuluş Partisi’ni destekliyor. İstanbul’daki Bulgar mültecilerin korunup, barınma masraflarını karşılayarak komünizm karşıtı propagandanın yayılmasına yardım ediyor. ABD’ye göç ettiklerinde ise, Dimiter, babasınınınkini andıran bir yurtseverlik ve tutku ile, onun yıllar önce yardım ettiği insanlarla birlikte, komünist rejime karşı girişilen soğuk savaşa dahil oluyor. Sergide, bu süreci simgeleyen ‘Türkiyede Mültecilere Yardım Cemiyeti’nin propaganda afiş görseline de yer veriliyor.


Serginin en duygusal detaylarından biri ise, Dimiter’in İstanbul’da dayanışma gösterdiği genç Bulgar mültecilerden biri olan Emil Andonov’un, New York’a yerleştikten sonra Balkanlar ve Yakın Doğu sesinde yayın yapacak olan The Balkan Echo isimli radyo istasyonuna ayrılan kısımla kendini gösteriyor. Burada, alanında ABD’de bir ilk olarak tarihi yazmış bu radyoya dinleyicilerden 1960’larda gönderilen tebrik ve teşekkür içerikli, özel parça ricaları da bulunan özel mektup örnekleri, nostaljik 45’lik Türk pop ve sanat müziği plak örnekleri ve sergiyi gezen ziyaretçilerin izlerini bırakmaları için düşünülmüş bir hatıra defteri bulunuyor.



Etkinlikte, hikâyesi ile izleyiciyle tanıştırılan Maria Rizova Hristova ile, 2 Haziran 1955’te İstanbul Balat Sveti Stefan Demir Kilisesi’nde Robert Kolej Dekanı ve Amerikan Kız Lisesi eski dekanı Dr. Floyd Henson Black tarafından kıyılan bir nikâh ile evlenen Dimitier Hristoff’un, yatak başlığı motiflerini içeren özgün yağlıboya keten eserini görmek de mümkün olabiliyor.


Dimiter Hristoff ile Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, yine Dimiter Hristoff ile Zeki Faik İzer’in dünyayı deneyimleme ve yorumlama biçimlerini hemzamana, hemzemine transfer eden serginin bir diğer özel kısmında ise, kuşaklar sonra 1958 doğumlu üçüncü nesil torun Peter Hristoff’un İstanbul’un mimarî, kültürel ve sosyal kişiliklerinden türeterek yarattığı farklı teknikteki imgeler bir araya getiriliyor. Burada NY Görsel Sanatlar Okulu’nda resim ve çizim dersleri de veren Hristoff’un kendi aile geçmişine dönük çağcıl sanat ‘çeyizi’, Maria Hristova’ya ait, İstanbul’dan ilhamla ‘Ruelle de Istanbul’ başlığı ile üretilen, farklı el işi oyalarla zenginleşmiş Fransızca dizeler, ya da gerçek bir gizem kaynağı olan bu kentin anahtar ve kilit imgelerinden, ya da farklı mesleklerden yola çıkarak ürettiği ipekbaskı ve kilim gibi ‘çağdaş folklor’ örnekleri izleniyor. Hristoff, Oryantalizm mirasını birer günlük faydasıyla sorguladığı yapıtlarıyla, aynı anda anahtar ve kilit olma deneyimini dün, bugün ve yarınla kesiştirmeyi bugün de sürdürüyor.

14 Ağustos’a dek uzatılan ‘Memento: İstanbul’ sergisi, günümüzde kültürü var eden, üreten ve dönüştüren unsurların neler olduğunu, İstanbul’la gönül bağını koparmamak için elinden geleni yapmış bir ailenin hafızasının aynası halini almış görsel, işitsel, metinsel ve sosyolojik buluntularıyla tartışması bakımından, yılın en yapıcı teşhir teşebbüslerinden biri olarak kayda geçiyor.

Tüm yazılarını göster