İstanbul'un ikinci kitap fuarı CNR, cumartesi günü açıldı. Yeşilköy'deki fuar alanı nispeten kolay ulaşılabilir bir yer... 18 Mart'a kadar sürecek fuar bu yıl beşinci kez düzenleniyor. Aslında CNR'ın kitap fuarları tarihi daha eskiye dayanır. TÜYAP'ın Tepebaşı’ndan Beylikdüzü'ne taşındığı yıllarda ilk kitap fuarını düzenlemişti. Ama sürekli olamadı. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nı Türkiye Yayıncılar Birliği ile birlikte düzenliyor. CNR da muhafazakar yayıncıların ağırlıkta olduğu Basın Yayın Birliği ile işbirliği yapıyor. Elbette her iki fuarda da her görüşten yayıncı, her tür kitap var. Ama sonuçta fuarların kimliğini düzenleyenlerin ve gerçekleşen etkinliklerin rengi belirliyor.
CNR İstanbul Kitap Fuarı'na katılan yayınevi sayısı 350. Bin civarında da etkinlik planlanmış. Tema 'Oku', Onur Yazarı ise Alev Alatlı. Katılan yayınevlerinin çoğu, fuarı destekleyen medya kuruluşları, ağırlıklı olarak muhafazakar dünyadan. Arada Kırmızı Kedi, Yapı Kredi, İş Bankası, Doğan Kitap, Everest gibi daha bildik yayıncılar da var. Etkinlik salonları, sahaflar bölümü, Necip Fazıl'a ve Onur Yazarı Alev Alatlı'ya adanmış sergileriyle biçimsel olarak diğer kitap fuarlarından farkı yok. Başka hiçbir yerde olmayan şey ise geniş bir alana yayılan Arapça yayıncılar bölümü.
Gerçekten de son derece şaşırtıcı ve ilginç. Burada stantların üstündeki yazılar, satılan kitaplar ve koridorlarda konuşulan dil Arapça. Arap dünyasından pek çok yayıncı gelip stant açmış. Kitaplarını tanıtıyor ve satıyor. İnsan kendini, hakikaten Kahire Kitap Fuarı'nda filan sanıyor. Stantlardaki görevlilerle de ortak bir dil bulamadığımız için, ben katılımcılar ve sergiledikleri kitaplar hakkında fazla bir bilgi edinemedim. Bu bölümde nedense latin harfleri hiç kullanılmamış. Mesela stantların üstünde yayıncının adı ve ülkesi bizim de anlayabileceğimiz bir şekilde yazılsa, belki herkes için yararlı olabilirdi. Bu haliyle sadece Arapça dünyasına kapalı bir bölüme dönüşmüş durumda ve işin aslı fuarın muhafazakar ve İslami kimliğini daha da pekiştiren bir algı yaratıyor. Gördüğüm kadarıyla, fuarın en çok eleştirilen yanı da bu.
Gerçi, bu Arapça kitaplar bölümünün hoş bir tarafı da var. Arap coğrafyasından Türkiye'ye gelmiş, göçmüş, sığınmış İstanbul'daki milyona yakın insanın kitaplarla buluşması için bulunmaz bir fırsat burası. Stantların arasında kadınlar, çocuklar, aileler geziniyor, görevlilerle konuşup kendilerine kitap seçiyor ve alıyordu. İnsan bu salonda gezinirken Türkiye'deki milyonlarca Arap için de birilerinin kitap üretmesi gerektiğini fark ediyor. Konuştuğum bazı yayıncılar Suriye ve Irak'ta yayıncılığın tamamen yok olduğunu, Mısır'da da zorlandığını dolayısıyla Arap dünyasında basılan kitap sayısının azaldığını anlattılar. Bazı Türkiyeli yayıncılar Arapça kitap basıp hem Türkiye’de satmayı hem de serbest bölgeler aracılığıyla bu ülkelere ihraç etmeyi planlıyorlarmış. Belki Suriye ve Irak'tan Türkiye'ye gelen pek çok Arap aydını için de Türkiye yazıp, yayınlayabilecekleri bir yer olabilir. Yeter ki özgür bir ortam bulabilsinler...
Türkiyeli yayıncıların yabancı meslektaşlarıyla tanışmalarına olanak veren 'fellowship' programı da CNR Fuarı'nın önemli bir bölümü. Burada dünyanın dört bir yanından 120 yayıncı ve ajans ağırlanıyor. Yeni tanışıklıklar ve alışverişlere imkan veren buluşma, bu sene ilk kez gerçekleşiyor. Türkiye'den daha fazla yayıncının katılmasıyla önümüzdeki yıllarda işlevsel ve önemli bir etkinliğe dönüşebilir.
Pazar günü öğlen saatlerinde gittiğim CNR Kitap Fuarı'nı bir önceki yıla göre tenha buldum. Yayıncılar da satışlardan çok memnun değildi. Tabii ki pırıl pırıl güneş ve fuarın yeni açılmış olması gibi etkenler de söz konusu. Ama konuştuğum bir yayıncı, laik kesimin bu fuardan uzaklaştığını, ziyaretçi sayısının o nedenle azaldığını düşünüyordu.
Farklı dünya görüşlerinin farklı fuarlar düzenlemelerini bir demokratik zenginlik olarak da tanımlayabiliriz; ayrıca İstanbul'un yıl boyunca birden fazla kitap fuarını bağrına basmaya hazır olduğu ortada. Üstelik Haydarpaşa, Beylikdüzü ve Yeşilköy'deki bu fuarlar her kesimden yayıncıya, okura hitap etmek istiyor. Ama Türkiye farklılıklara tahammülünü yitirirken böyle bir çoğulculuktan söz etmek de inandırıcı olmuyor, biliyorum. O nedenle ne kadar çabalarsak çabalayalım, 'iki Türkiye, iki fuar' görüntüsünü değiştiremiyoruz. En azından şimdilik böyle...