Aristotales günümüzden 2400 yıl önce kaleme aldığı “Retorik” adlı eserinde, hatiplerin konuşurken dikkat etmesi gereken üç temel nokta olduğunu söyler. Çoğumuzun yakından aşina olduğu bu üç kavramı iletişimciler de pek sever, felsefi anlamlarından azade olarak kendi disiplinlerine uygun olarak yontarlar. Konumuz MHP lideri Devlet Bahçeli’nin söylemleri olduğu için, biz de bu üç kavramı iletişim karşılıkları bağlamında açmakla işe başlayalım: Akıl ya da mantık (logos), sunum ya da karizma (ethos), izleyiciyle empati kurma (pathos). Bu kavramlar, şaşırtıcı bir şekilde günümüzde de sıklıkla işleyen bir mekanizma yaratıyor. Pazarlama dünyası bu üç temele özünde sadık kalarak haraket ediyor. Karşınızdaki kitleyi ikna etmek için, belli bir mantık çerçevesinde argümanlar geliştirmeniz, hedef kitlenin duygularına hitap etmeniz ve bunu da etkili bir dil, retorik, sunum ve karizma içinde yapmanız gerek. Bunların dışında onlarca temel gündelik iletişim kuralı olduğu ifade edilir: Karşınızdakilerle, empati kurun, sürekli eleştirmeyin, motive edin, kurduğunuz cümle yapılarını tekrarlayın, basit ve sade dil kullanın, espriler yapın, ironik olun (Ah Selahattin Demirtaş ne çok özledik seni), benzetmeler yapın, hikaye anlatın, yeri geldiğinde cahil gibi davranın, basit ve aynı kelimelerle, az ve öz konuşun gibi gibi…
Trump’ın bu temel kurallara gayet riayet ettiğini söylemek mümkün. Bilinçli sınırlı kelime dağarcığıyla, “olağanüstü iş çıkarttı”, “bu bizim için çok kötü” gibi kalıplarla hayatını sürdürüyor ve pandemide onca yaşananlara karşın hâlâ seçimlerde şanslı olmasını bu basitliğine borçlu olsa gerek.
Lakin konu Türkiye’de siyaset olunca teorik çerçeveler ya da pratik “TED gibi konuş” kitapları anlamını yitiriyor. “7 yaşındaki çocuğun anlayacağı şekilde konuşmalısın”ın, bizdeki karşılığı, Devlet Bahçeli’den 7. sınıflara atasözü dersleri kıvamında oluyor: “Düğüne giderler zurna beğenmezler, hamama giderler kurna beğenmezler.”
İletişim ve Bahçeli deyince işler bir anda literatürden kopuyor, işler, tersine dönüyor, zira Bahçeli bizzat kendi literatürünü yaratıyor. 2013 yılında “Türkiye'nin her tarafına ne mutlu Türkiye yazdırmazsam namussuzum! Çocuklarımıza andı tekrar öğretmezsem namussuzum! Bu ihaneti yapan Adalet ve Kalkınma Partisi'nden Yüce Divan'da hesap sormazsam namussuzum” diyen bir şahsiyetin sağlam söylem analizini çıkartmak, hakkında tezler yazılması gereken, son derece zor bir konu olsa gerek. Hitap ettiği kitledeki sadakat duygusu, “Başkanım sen hesap sormadın, üstüne üstlük kol kolasın yahuu” sorgusu yapmaya engel olunca (yapanlar da partiden atılıyor zaten) ortaya herkesin mutlu olduğu bir tablo çıkıyor, Genel Başkan ne derse desin her daim alkışlanıyor. Üstelik liderlik kültünün bu derece önde olduğu bir parti olarak MHP, belki de Bahçeli’nin bu özgün söylemlerine dayanarak ya hiç oy kaybetmiyor ya da oyunu artırmayı başarıyor. İstediği her konuyu iktidarın ana partisine dikte ettirebiliyor, istediği zaman erken seçim yaptırabileceğini bildiği için başka partiler Bahçeli’den erken seçim talep ediyor. Hal böyle olunca geniş kitlelerde, parti içinde, bütün muhataplarda karşılık bulan, düpedüz bir başarı var ortada.
Karar yazarı Elif Çakır, 2016'daki bir yazısında söz konusu konuşma metinlerini bizzat Devlet Bahçeli’nin yazdığını, MHP Genel Merkezi’ne dayandırarak açıklamıştı. Gayet sübjektif bir değerlendirmeyle, temelde “Devlet Bahçeli Retorik kuralları” olarak tarif edebileceğim ve iletişim kitaplarında mutlaka okutulmasını önerdiğim maddeler şöyle:
1. Konuşmanı az bilinen atasözleri ya da kendi yarattığın atasözüvari cümlelerle destekle ki kökenlerine bağlı olduğunu, cümle alem görsün. Buradaki temel ipucu, mümkünse kullanılan atasözlerinin kitlede belli bir anlam ifade etmemesidir.
- Tatsız aşa tuz neylesin, akılsız başa söz neylesin!
- Kızgın kireci elle yoğurmak, bir zalim karşısında el pençe durmaktan iyidir.
- Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır.
- Önüne geleni kapar, ardına geleni teper.
- Sözüne dikkat et ki başın gitmesin, dilini tut ki dişin kırılmasın.
- Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulmazmış.
- Ahmak ata binerse bey oldum sanırmış. Şalgam aşa girerse yağ oldum sanırmış.
2. Konuşma boyunca sürekli olarak tehditler savur. Hayatta yapayalnız Türkler olarak bir tek biz varız, karşındakinin düşman olduğunu asla unutma ki hedef kitleni her daim konsolide edebilesin. Bütün konuşman hamasetle dolu olsun, bağır çağır, masaya vur ki ne derece kararlı bir lider olduğunu herkes görsün, zaten biçim içerikten önce gelir.
- Nerede kuyumuzu kazmak isteyen canavar bulunuyorsa Türkiye Cumhuriyeti bir gece görünmelidir veya bir gece ansızın gitmelidir.
- Biz şuurluyuz, uyanığız ama görmek istemeyenler ya kör, ya da kaskatı kesilmiş mankurtlardır.
- Türk milletine yan gözle bakan kuşun bile yuvasını bozmaktan kaçınmayacağız.
3. İletişimin temeli basitlik olabilir ama sen ne kadar kafa karıştırırsan, karşındakine “Helal olsun Başkanımız çok güzel konuşuyor, anlamıyorsam şayet hata elbette bendedir” dedirt. “40 yapar” örneğinde olduğu gibi kitle anlamasa da konuşmanın sonunu beklemeden cuşuhuruş içinde alkışlamalarını, 40 yılın gururunu doya doya yaşamalarını sağla.
- Tırnakçılıkta ustalaşanlar, tırtıklamakta uzmanlaşanlar, tırnak edebiyatı yapıp tırpanladığı topraklarımızın bedelini ödemekten kaçıyorlar.
- 2009'u yazarken iki sıfır var. Dokuzun yanındaki sıfırı sildiniz. Kaldı 9. 2'nin sonunda yine bir 0 var. Onu da sil kaldı 2. Toplayın ne yapar: 11. 2009'un içindeki iki sıfırı da sildiniz. Ne kaldı? 40 yapar. Ve MHP'nin 40. yılı..
4. Asla gülme, ülkücü hareket gülmez, arada espri yap ama ciddiyetini mutlaka koru. Hatta mümkünse kimse espri yaptığını dahi anlamasın. Zira milli beka ve milliyetçilik şüphesiz ki şakaya gelmez.
- Erdoğan’ın gömlek değiştirme konusunda maharet ve becerisi dillere destandır. Tavsiyemiz, gömleği dar geliyorsa ya diyet yapmalı ya da kaderine razı olmalıdır.
- Terör örgütüyle aynı masaya oturmak devletin çöktüğü anlamına gelir sözleri, Erdoğan’a aittir. Oslo’da İmralı’da nerede oturuyordunuz? Minder mi bulunuyordu?
Özetle Devlet Bahçeli’nin kendisinin ya da danışmanlarının yazdığı metinleri elimden geldiğince “decode” etmeye çalıştım. Elbette başarılı olamadım, zira bu metinler son derece sofistike bir arkaplana sahip ve daha derinlemesine bir çözümlemeyi hak ediyor. Misal, 4. maddeye son derece uyan bir eylem geçtiğimiz günlerde yaşandı ve bunu çözümlemek elbette o kadar basit olmasa gerek:
“MHP, İYİ Partililerin ziyaret ettiği yeri dezenfekte edip sosyal medyadan paylaştı.” Bu anlaşılması hayli zor; eylem, söylem, dil, retorik, espri ve siyaset anlayışı, bizler gibi aklına mukayet olmaya çalışan, feraset sahibi ve bu zihniyetle aynı havayı soluyanlar açısından hazin bir tablo yaratıyor. O kadar ki, insanın kurduğu cümleler dahi Bahçeli'nin metinlerine benzemeye başlıyor, burada olduğu gibi “feraset” falan demeye başlıyorsunuz. O tarz gibi olması elbette mümkün değil ama karmaşık bir alıntıyla yazıyı bağlamak ve okuyucunun kafasını iyice karıştırmak istiyorsunuz:
“İstiridyeler dolunayda tam olarak açılırlar, yengeç açık olduğunu görünce istiridyenin içine bir taş ya da yosun atar, böylece istiridye bir daha kapanamaz ve yengecin yemi olur. Bu ağzını çok fazla açıp kendisini dinleyicinin insafına bırakan kişinin kaderidir.” (Leonardo da Vinci. Krogerus-Tschappeler’in yazdığı Doğru İletişim İçin 44 Fikir kitabından alıntı)