İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz

Keşke bir eşik olsaydı, değil mi, Murat Sevinç’in “HDP’li vekillere ne yapıldığında rahatsız olacaksınız?” sorusunu ortaya atarak, yokluğunu ve kendisine ne muazzam ihtiyaç olduğunu bildirdiği gibi? Burada yokluğundan söz edilen şey ne kadar siyasî, şüpheliyim. Daha çok bir ahlâkî ve insanî eşiğin-sınırın varolmayışından söz ediyor gibiyiz. Böylesine kof insan malzemesi nasıl böylesine dağılmış, erimiş, yer yer çürümüş insanî potansiyeli toparlayacak da, düştüğü yerden kaldıracak da, kırılan yerini onaracak da, falan da filan da…

Ümit Kıvanç yazar@gazeteduvar.com.tr

Duvar’dan “komşum” Murat Sevinç, Diken’deki yazısında “muhalefet”e “bir soru” demiş, ama birçok soru sormuş. Sorduğu soruların hepsi aynı kapıya çıktığı için bunun sakıncası yok. Sorun şu ki, bu, halk arasında (daha çok yazar-çizer-laf erbâbı arasında) “muhalefet” adıyla anılan hayalî yaratığın önünden pek geçtiği bir kapı değil. Dolayısıyla bütün o sorular muhatabına ulaşamayıp cevapsız kalabilir. Al sana israf! Murat Sevinç’i belki de bu soru israfı yüzünden atmışlardır hocalıktan. İşte başlık: “İmzacı akademisyen israfa doymuyor!” İsrafın sonu tanzim satışa kadar gider. Ekonomi nasıl bozuldu?

Peki bu soruları kim cevaplayacak?

“Şart midur?” denebilir. Lâkin ortada mı kalsınlar? Ya birileri bulup, örgüte üye olmadığı halde örgüte yardım etmekte kullanırsa? Bakın, cevap meselesini halletmeye çalışırken bile sorudan soru doğuyor. En iyisi bu tekinsiz soruları bir an önce o “muhalefet” denen hayalî masal yaratığı adına cevaplayıp konuyu kapatmak.

Başlayalım. (İtalikler Murat Sevinç’in soruları, cevaplar milletin muhalefet vazifesi verdiği benim. “Niye sana vermiş olsun böyle bir vazifeyi?” diye soracak olan çıkarsa ben de şunu sorarım: E, kime vermiş peki? Muhalefet diyebileceğiniz sadece birileri var, onlar da mütemadiyen itilip kakılıyor, polis kordonu gerisinde, görünmüyor. Ortada mı kalsın makam? Yerde mi sürünsün bu bayrak! Helak mı olsun belediye başkanlığı için birbirini yiyen yiğitler?)

Soru - HDP’li vekiller sizce milletvekili mi?

Cevap - Değiller. Kabahati Ersun Yanal’da aramamak lazım.

Soru - Eğer öyleyse, onların yüz yüze kaldığı muamele hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap - Yüz de ne?

Soru - Rahatsız oluyor musunuz?

Cevap - Bazı sıkıntılarımız oluyor. Arzu ettiğimiz arkadaşların aday gösterilmeme durumu var.

Soru - Olmuyorsanız, sizler, ne olduğunda rahatsızlık duyarsınız? Bir sınırınız var mı?

Cevap - Bazen kebabı fazl… Sınır? Kanla sulanmıştır. Bir karış bile… Güvenli bölge konusu olacaktı bir de…

Soru - Farkında mısınız, Türkiye’de vergi ödeyen ve yurttaşlık haklarına –ki oy vermek, onlardan biri- sahip olanlardan bir kısmı, HDP’ye oy verdi ve veriyor.

Cevap - Hiçbir zaman terörün yanında olmadık. Vergi de kutsaldır. Taşıt vergisi taksidini unutmayın.

Soru - Eğer hukuksal olarak varlığınız ile yokluğunuz arasında, genel kurul salonunu kalabalık gösterme dışında bir işleviniz yoksa ve hâlâ milletvekili olduğunuz iddiasını taşıyorsanız, bu iddiayı neden taşıdığınız üzerine hiç düşündünüz mü?

Cevap - Dolardayız biz. Çekmiyor sanırım, sonra görüşsek?

Soru - Parlamentoda bir etkinizin olma ihtimali dahi mevcut değilse, hiç olmazsa vekalete sadakat gösteremez misiniz?

Cevap - Gösteririz, sıkıntı yok da, tam şeyapamadım ben; gelince çaldırayım sizi.

Soru - Bir HDP’li vekilin pervasızca tartaklanması, TBMM’nin tartaklanmasıdır. Olup bitenden, bir vekil olarak rahatsızlık duyuyor musunuz?

Cevap - Kompensan alıyoruz. Neydi soru?

Soru - Rahatsızlık duyuyorsanız bunu kamuoyu ile paylaşmayı düşünür müsünüz?

Cevap - Zor bulunuyor. İlaç deposu zammı bekliyor. Düzenleme diyorlar zam demiyorlar hah hah hah…

Soru - Yok eğer duymuyorsanız, ne olduğunda canınız sıkılacak?

Cevap - Şimdi bu delegeler meselesi var. Genel merkezin Dijitürk’ünü kapattırmıştık…

Soru - Sizi rahatsız edecek, rahatınızı kaçıracak bir şey?

Cevap - Anayasaya aykırı ama yok yani.

Soru - Sınırınız, tahammül edemeyeceğiniz herhangi bir muamele var mı?

Cevap - Suriyeliler şapırdatarak yemek yiyor. Deniz kıyısında Arapça konuşuyor.

Soru - Muhalefet milletvekilleri, sizler milletvekili misiniz?

Cevap - Ya bu tünelde çekmiyor hiç…

Soru - Yanıtınız evet ise, bunu yurttaşa, arada bir de olsa kanıtlamak istemez misiniz?

Cevap - Sıkıntı yok. Aynı gemideyiz, güvertede rastlaşır, izah ederiz.

Keşke bir eşik olsaydı, değil mi, Murat Sevinç’in “HDP’li vekillere ne yapıldığında rahatsız olacaksınız?” sorusunu ortaya atarak, yokluğunu ve kendisine ne muazzam ihtiyaç olduğunu bildirdiği gibi? Burada yokluğundan söz edilen şey ne kadar siyasî, şüpheliyim. Daha çok bir ahlâkî ve insanî eşiğin-sınırın varolmayışından söz ediyor gibiyiz. Böylesine kof insan malzemesi nasıl böylesine dağılmış, erimiş, yer yer çürümüş insanî potansiyeli toparlayacak da, düştüğü yerden kaldıracak da, kırılan yerini onaracak da, falan da filan da…

Üstelik bu memlekette bir ahlâkî-vicdanî toparlanmaya önayak olacak insan potansiyeli bal gibi var. Bunu ölçmek biçmek, tesbit ve ilan etmek mümkün değil. Fakat böyle her yönden her yöne çürümeye, kokuşmaya teşvik edilirken hâlâ insan kalabilen canlılar, insanca kalabilen ilişkiler, ortamlar var. Umutsuzluk, çaresizlik söylemleri bu kadar prim yapmasa ve pek çok bireye sorumluluktan kurtulma, dönüp keyfine bakma imkânı yaratmasa çok daha açık görebileceğiz. Herkesin öncelikli derdi dününü bugününü onaylama değil de yarını kurma olsa daha çok yerde daha değişik anlamlar saklı olduğunu anlayabileceğiz.

Belki de buralardan sahici bir toplumsal muhalefetin fışkırabilmesi için şu anda “muhalefet” kılığında dolaşıp geceleri yaramaz çocukları yiyen şu kötü ruhlu yaratığın üstesinden gelmek lazım.

Ya da, ne bileyim, birisi bir zahmet alsın Murat Sevinç’in sorularını, koysun CHP’linin İYİP’linin önüne, “Süreniz sonsuz,” desin. “İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.” İddiaya girerim, bizim hile yapıp mülakatta elememiz de gerekmeyecektir.

Tüm yazılarını göster