Bu hafta meclis hareketli olacak. Gündemi esir alan Anayasa değişiklik teklifi için komisyon görüşmeleri perşembe günü başlayacak. AKP-MHP teklifini dışarıdan destekleyen Saadet Partisi Milletvekili Abdülkadir Karaduman ve tarafsızlığını bir kenara bırakıp imzalayan TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a rağmen referandum yeter sayısından hala çok uzak olduğu biliniyor.
AKP’nin ikinci tur görüşme teklifini geri çeviren üç partinin komisyon görüşmelerine de katılmayıp önerge, revize girişimlerinden kaçınması umulur. Zira değişiklik teklifinin iki maddesi bir bütünün birbirini tamamlayan parçaları ve o bütün toplumu, din ve inanç ekseninde ikiye bölme potansiyeline sahip. Mevcut ve uzun yıllardır süregelen toplumsal, siyasal kutuplaşmayı derin yarık şeklinde tümüyle birbirinden ayıracak riskli bir düzenleme. Bir toplum tasavvurunu işaret ediyor iki madde değişikliği bir arada. Bu sosyal mühendislik çalışmasının Taliban’ın Afganistan için oluşturduğu toplumsal dokuyu ülkemize taşıyacak yeni adımlara kapı açtığını her siyasi parti görmeli. Bazıları aşırı yorum hatta afaki hükümler gibi görebilir bu değerlendirmeyi ama hiç öyle değil. Hem önerilen değişiklik ve gerekçenin içeriği hem de uzun süredir yaşanan siyasi gelişmeler, demeçler bu tür toplumsal düzenlemenin iktidar için 2023 vizyonu olduğunu gösteriyor.
Bu çarpıtma isim kullanılarak toplumu ve siyaseti yanıltmayı hedefleyen teklif başörtüsü güvencesi değil. Tam tersine bu hafta çalışmalara başlayan diğer komisyonun toplanma amacıyla yakından ilişkili. Çocuk cinsel istismarının önlenmesi ve bununla mücadele için kurulan komisyonun, resmen açıklanmayan amacı doğrultusunda çocuk cinsel istismarı faillerini zemzemle yıkayıp aklayıp, paklamak. Yıllarca konuyu uyutup zaman aşımının dolmasını bekledikleri gibi şimdi komisyonda görüşülüp etkin tedbirler alınacak havasıyla bir kere daha uyutarak, yargı üzerinde baskı oluşturuluyor.
Hedef gerçekten çocuk cinsel istismarına karşı mücadele olsaydı ilgili Sözleşmenin uygulanışı izlenir ve gereği yapılırdı. Bu konuda bir uluslararası sözleşmemiz var çünkü üstelik uzun yıllardır uyutulan bir sözleşme. “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi” Türkiye tarafından 2007’de imzalandı. 18 yaş altı tüm bireylere yönelik cinsel davranışları suç kapsamına alıyor. Tanımlarda, hangi fiillerin suç teşkil ettiğine dair devletlerin ortaklaştığı bir metin. Avrupa Konseyi üye ülkelerince imzalanan sözleşmeyi ayrıca Avrupa Birliği de imzaladı. Kanada, ABD, Meksika, Japonya gibi AK dışından taraf ülkeler var Sözleşmede. Toplamda 50 maddelik Sözleşme metninin ön sözünde hazırlanış gerekçesinden bir alıntı konuyu anlatmak için yeterli olacaktır:
“Çocukların cinsel sömürüsünün, özellikle çocuk pornografisi ve çocuk fuhuşunun ve çocukların her türlü cinsel istismarının, yurt dışında işlenen fiiller dahil olmak üzere çocukların sağlık ve psiko-sosyal gelişimi açısından yıkıcı olduğunu dikkate alarak; Çocukların cinsel sömürü ve her türlü cinsel istismara karşı korunması için özellikle gelişen iletişim teknolojilerinin (ICT) hem çocuklar hem failler tarafından artan kullanımı ile ilgili olarak endişe verici oranlara ulaştığı ve çocukların cinsel sömürüsü ve istismarını engellemek ve bununla mücadele etmek için uluslararası işbirliği gerektiği dikkate alınarak…” Sözleşmenin kapsamı, amacı, anlamı bu alıntıdan rahatlıkla anlaşılır sanırım. Peki biz bu ülkede her konuyu konuşurken bu sözleşmenin varlığından yeterince haberdar mıyız? Hem evet hem hayır.
Evet. Çünkü İstanbul Sözleşmesi ve 6284 karşıtlarının dilinden hiç düşmez bu Sözleşmenin kısa adı: Lanzarote. Hayır. Çünkü Çocukların cinsel sömürü ve her türlü cinsel istismara karşı korunması olan açık adını hiç kullanmazlar. 2004 yılında Avrupa Konseyi üye ülkeleri bakanlar komitesi kararıyla hazırlanmaya başlanıp 2007’de İspanya’nın Lanzarote adasında imzaya açıldığı için anıldığı kısa adını kullanmak konuyu çarpıtmaları için elverişli bulunmuş olmalı. Açık adıyla kullanıp ‘çocukların cinsel sömürü ve cinsel istismardan korunmasına karşıyız’ demek, Akit’ten İsmailağa, Hiranur, Ensar gibi kimi cemaat, dernek, vakıf ehlinin bile yüzünü kızartabilir. Bütün itirazlarının toplamına baktığımızda “bunlar gavur icadı” anlamına gelen yüzeysel ama katı duruşa sahip oldukları görülür. Böylesi absürt itirazlarla İstanbul Sözleşmesi’nde çıkan iktidar, H.K.G. ifşası sonrası oluşan toplumsal infiali baskılamak için meseleyi komisyona havale etti.
Çalışmaya başlayan komisyon, seçime üç-beş ay kala her türlü değerlendirmeyi yapacak, işini tamamlayacak, raporunu yazacak, Meclis Başkanlığı yayınlayacak. Tüm bunlar zamanında tamamlansa bile TBMM 27’nci döneminin sona ermesine ancak yetişecek. Komisyon çalışmaları Meclis arşivi raflarında tozlanmaya terk edilecek. Tozlanmaya terk edilecek o raporun içeriğinde derde deva değerlendirmeler olacak mı? Komisyon görüşmelerinde dile getirilip tutanaklarda yer alan kıymetli görüşler olacak muhakkak fakat “şeriat bizim hukukumuz” sözü Meclis tutanaklarına geçmiş bir isim olan Komisyon başkanı rapora hangilerini alacak acaba, orası muamma. Verilen karşı görüşler rapora eklenecek mi, eklenince yayınlanan metinde yer verilecek mi? İşte bu sorunun cevabı muamma değil. Apaçık bilinmeli ki örneğin FETÖ araştırma komisyonu raporundaki gibi hareket edilecek. Beş yıldır olan bu iken beşinci yılın sonunda böyle hareket edilmeyeceğini düşünmek safdillik olur. Muhalefet partileri milletvekilleri bu komisyona gerekirse sadece Sözleşme metnini versinler bence ve zamanlarını oradaki tartışmalarda heba etmesinler derim. Emeklerine yazık olmasın, iktidar da onların varlığından bir meşruiyet zemini yaratma fırsatını kullanamasın.
En güzeli Sözleşme’nin ceza hükümlerini içeren Madde 18 ila 23’ü gerekirse o komisyonun kapısına yapıştırmak olabilir. Ceza Hükümleri bölüm başlığı altındaki madde başlıklarını yazmak bile açıklayıcı olur. Çocukların her türlü cinsel istismarı hakkındaki fiilleri ve yaptırımlar M. 18., M. 19 başlığı çocuk fuhuşuna ilişkin fiilleri ve yaptırımları içeriyor. Sonrasında çocuk pornografisine ilişkin fiiller ve yaptırımlar geliyor. Takiben çocukların pornografik gösterilere katılımına ilişkin fiiller ve yaptırımlar yer alıyor. Ardından iç hukuk ve yargı sürecinin işleyişi ve taraf ülkeler arasında uluslararası iş birliğine yönelik işleyişi şekillendiren maddeler geliyor. Yaptırımlara ilişkin dikkat çeken en önemli hükümlerden birisi de gerek cinsel sömürü gerekçe her türlü cinsel istismarda failin uluslararası iş birliği hükümleri gereğince taraf ülkelerde benzer suçtan hükümlü olma durumunun tespitini gerekli görmesi. Elbette sözleşme hükümleri veri kaydetme ve saklama, gerektiğinde diğer taraf ülkelerle paylaşma gibi sorumluluklar içeriyor.
Komisyon üyesi milletvekilleri komisyondan çıkmadan önce oraya bırakacakları metinde keşke Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli’nin salt çocuğun cinsel istismarından değil aynı zamanda çocuğun cinsel sömürüsü suçundan da yargılanması gerektiğini belirtseler. Çünkü cinsel sömürü suçu çıkar elde etmek için yapılan fiilleri de içeriyor. Hiranur Vakfı Başkanı, adı vakıf olan o yapılanmada tarikatlerdeki post sahiplerinin davranışıyla kendisine veliaht tayin ederek, kurucusu olduğu tüzel kişiliğe bir nevi manevi güç elde etmek için bu eylemi gerçekleştirmiş olmalı. Kadir İstekli de aynı gaye ile bu evliliğe talip olmuş, gelecekte posta oturma ihtimali yüksek bir kişi olarak çevresinde ciddi bir güç sahibi olarak görülmüştür büyük ihtimalle. Biri baba, biri koca sayılan iki erkek bir küçücük kızın bedeni üzerinden muazzam maddi-manevi güç devşirmiş gibi görünüyor. Bu cinsel sömürüdür, nitelikli ve sistematik cinsel istismarın yanı sıra. Vekillerimiz Sözleşme uyarınca bunlara dikkat çekerken bir hayalim daha var: Sözleşmeye göre tüzel kişilik kimliği altında işlenen suçlarda failin karar verici, kurucu, etkin isimlerden olması o tüzel kişiliğe yaptırım uygulanması yolunu açıyor. Onay kanunu ve metnini aşağıya bıraktığım Sözleşmenin uygulanması yönünde komisyona bildirimde bulunmak ve Hiranur Vakfına yaptırım uygulanmasını sağlayacak görüşler verildiğini hayal ediyor, başka bir şey beklemiyorum bu komisyondan
Karar Sayısı : 2011/2060
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25/10/2007 tarihinde Lanzarote’de imzalanan ve 25/11/2010 tarihli ve 6084 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ekli “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi”nin onaylanması; Dışişleri Bakanlığının teklifi üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/7/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır.